Medeniyetimizde Nevruz geleneği

Tahtacı Türkmenlerinde Nevruz Bayramı, eski martın dokuzudur ve “Sultan Nevruz” olarak adlandırılır. Nevruz, Tahtacı Türkmenlerinin yaylaya çıkışında, 22-23 Mart tarihlerinde kutlanmaktadır. Bu tarihlerde mezar ziyaretlerine giden Tahtacılar, özellikle ölülerinin sevdiği yiyecekleri dağıtırlar. 22 Mart günü Nevruz hazırlıkları yapılır, çamaşırlar yıkanır, yemekler hazırlanır.

SÖZLÜK anlamına baktığımızda “Nevruz Bayramı” ya da kısaca “Nevruz”, “küresel çapta çeşitli halklar tarafından kutlanan geleneksel bahar bayramı” olarak tanımlanıyor. Dinî bir temele dayanmamasına rağmen nevruzun İran menşeli bir inanışa göre evrenin ve ilk insan Hazreti Âdem’ in (as) yaratıldığı gün olarak kabul edildiği bilinmektedir.

Yazılı olarak ilk kez ikinci yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçen Nevruz, İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil eder. Tarih boyunca milyonlarca insan Nevruz’u bir şenlik olarak kutlamıştır. Bazı topluluklar bu bayramı 21 Mart’ta kutlarken, diğerleri Kuzey yarım kürede ilkbaharın başlamasını temsilen 22 veya 23 Mart’ta kutlarlar.

Yeni başlangıçlar umuttur insanoğlu için. Tazeliktir. Yeni olan her şey bir bakıma besmeledir. Yorgun, bitkin, eskimiş sayfaların kapanıp yerine dipdiri, bembeyaz sayfaların açılmasıdır. Bu yüzden de kadim inanışa göre insanoğlu baharın gelmesini yeni bir başlangıç olarak görmüştür. Sanki hayatın yüklediği tüm dertler, sıkıntılar uçup gidecekmiş gibi, tarih boyunca baharın gelişini kutlamıştır insanlar. Onlar da haklıdır. Taze başlangıçların peşinde koşarlar. Hayâlleri, umutları vardır. Onlara ulaşmak isterler. Mucizenin peşinden koşarcasına bir sabah kalktıklarında her şeyin sıfırdan, yeniden başlamasını ümit ederler. Bence Nevruz’a bakış açısının bu olması gerekir.   

Nevruz’un dinî bir referansının olmadığından bahsetmiştik. Bu yüzden Nevruz’u kutlamak veya kutlamamak, kişinin iradesine kalmış durumda. Ancak dünyevî referanslar anlamında Nevruz, 2009 ve 2010 yıllarında önemli adımlar attı. Çünkü 2009 yılında Birleşmiş Milletler Mânevî Kültür Mîrası Koruma Kurulu, Nevruz’u Dünya Mânevî Kültür Mîrası Listesi’ne dâhil etti. 2010 yılında ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, üç bin yıldan beri kutlanmakta olan bu şenliği Dünya Nevruz Bayramı olarak ilân etti.

Mete Han’dan günümüze uzanan süreçte, geleneksel kültürümüz içinde Nevruz’un bizler için ifade etiği anlam çok derin. Dilerseniz tarihi çok eskilere dayanan bu kadim geleneğin, üzerinde yaşadığımız medeniyet üzerindeki yansımalarına yakından bir göz atalım...

Eski dönemlerde Nevruz

Tarihin eski dönemleri boyunca kültürümüzde Nevruz, “doğuş, diriliş” anlamına gelir. Türk dünyasının tamamında yaygın bir şekilde kutlanan Nevruz törenleri, bahara duyulan özlemi anlattığı kadar, bir takvim değişikliğini de ifade eder. İslâmiyet öncesi dönemlerde kullanılan takvimlerde yılların ve ayların adları hayvan isimlerine bağlı olarak söylenmiş ve yeni yılın başlangıcı olarak 21 Mart esas alınmıştır. Takvimlerde yeni yılın başlangıcı, toprağın uyandığı gün ile özdeşleştirilirken Nevruz, yaradılış felsefesi olarak tanımlayabileceğimiz manevî bir kimlikle donatılmıştır.

Nevruz geleneği, Yenisey-Orhun çevresinden Altaylara, oradan da Hun Türklerinin Avrupa’ya yürümesiyle Macaristan ve Balkanlara ulaşmış, 9’uncu yüzyıldan itibaren Hazar Denizi’nin güneyinden Anadolu ve Mezopotamya’ya taşınarak daha geniş bir alana yayılmıştır. İslâmiyet'i kabul eden Karahanlılar, Gazneliler, Tolunoğulları gibi Türk devletlerinde ise bu törenler, dinî öğreti ile çatışmamak için sürgün avı, toy, şölen, yuğ gibi âdetlerden biri olarak devam etmiş, “yenilik, canlanma, doğanın uyanışı” gibi nitelikleriyle günümüze ortak kültür mîrası olarak intikal etmeyi başarmıştır.

Eski Türk medeniyetlerindeki Nevruz geleneğini incelerken karşımıza Ergenekon Destanı çıkıyor. Büyük Hun birliğinin Çinlilerle birleşen bozguncu boyların hücumu ile dağılıp yok oluşu sırasında Altay dağları çevresine göçen Göktürklerin hikâyesinin anlatıldığı bu masalsı destanda Kayıhanlı ve Dokuz Oğuzların göçü işlenir. Ergenekon Destanı bir bakıma, Göktürklerin doğuş destanıdır. Göktürklerin demir bir dağı eriterek yeniden doğduklarına inandıkları Ergenekon Destanı, Nevruz ile ilişkilendirilmiştir. Aslında haksız da sayılmazlar. Çünkü Nevruz da bir bakıma doğanın, toprağın yeniden doğuşunu simgeler.

11’inci yüzyılda yaşayan Nizamü’l-Mülk, Siyasetnâme adlı eserinde bu bayramdan söz eder. Bu bayramın aynı zamanda yılbaşı olduğunu belirterek Nevruz geleneklerini anlatır. Aynı dönem yazarlarından Kaşgarlı Mahmud da Divan-ı Lügati’t-Türk’te Türklerde yıl başlangıcının Nevruz olduğunu ifade eder.

Nevruz ile ilgili pek çok inanışın olduğundan bahsetmiştik. İslâmî yönden herhangi bir geçerli yanı olmasa da bu özel gün, dinî pek çok önemli tarih ve hâdise ile ilişkilendirilmiştir.

Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı gece, hepimizin malûmu olduğu üzere bin aydan hayırlı Kadir Gecesi’dir. Kadim inanışlarda ise o kutlu gecenin Nevruz gecesi olduğu kabul edilir. Bu kadar mı? Hayır! Hazreti Ali’nin (ra) doğduğu gün, Hazreti Ali (ra) ile Hazreti Fatıma (ra) Annemizin evlendikleri gün, Hazreti Mûsâ’nın (as) asâsıyla Kızıldeniz’i yararak kendisine inananları kurtardığı gün, Hazreti Yunus!un (as) balığın karnından kurtulduğu gün, Hazreti Âdem’in (as) çamurunun yoğrulduğu gün, Hazreti Âdem (as) ve Hazreti Havvâ’nın (ra) Cennet’ten kovulduktan sonra Arafat dağında yeniden buluştukları gün, Hazreti Nûh’un (as) gemisinin karaya oturduğu, Hazreti İbrahim’in (as) yakılmak için ateşlere atıldığı, Hazreti Yûsuf’un (as) kuyuya atıldığı gün, hep Nevruz günü olarak kabul edilmiştir.

Tabiî bu önemli zaman dilimlerinin Nevruz ile ilişkilendirilmesinin hiçbir ilmî temeli yok. Şayet gerçekten de bu tarihler Nevruz’a denk geldi ise “Rabbimin bir bildiği vardır” demek en mantıklısı.


Selçuklu ve Osmanlı’da Nevruz

Selçuklularda Nevruz Bayramı’nda şenlikler yapıldığı, ziyafetler verildiği, özel hediyeler alınıp verildiği bilinmektedir. Selçuklularda yılbaşı, güneşin koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarak kabul edilmiştir. Osmanlı devrinde de Nevruz, çok canlı biçimde kutlanılmıştır. Çeşitli kaynaklarda Osmanlı padişahlarının Nevruz tebriklerini kabul ettiklerini, halkın arasına katılarak Nevruz coşkusuna ortak olduklarından bahsedilerek, padişahın bizzat katıldığı bu törenlere Nevruz-ı Sultânî isminin verildiği tarih kaynaklarında yazar.

Saray hekimbaşıları tarafından hazırlanan ve “Nevruziye” adı verilen, çeşitli baharatlardan yapılmış macunların başta padişah ve ailesi olmak üzere bütün saraya ikram edildiğinden birçok kaynakta bahsedilir. Hattâ Nevruz kutlamalarının yapılmasının dinî açıdan sakınca taşımadığına yönelik Şeyhülislâm tarafından verilen fetvalar da mevcuttur. Bu fetvalardan biri, Şeyhülislâm Ebû Suud Efendi’ye aittir: “Nevruz Mecûsî (İslâmiyet’e aykırı) değildir. Nevruz sultânî(örfte var olan bir âdet)dir.”

Nevruz, bereketini edebiyata da getirmiştir. Osmanlı döneminde şairler Nevruziye adlı şiirler yazarak padişahın Nevruz bayramını kalemleri ile kutlamışlardır. Günümüzde de devam eden Manisa Mesir Macunu Şenlikleri’nde 40 çeşit baharattan yapılan macunların sarayla birlikte, halka ikram edilmesi geleneğinin de Nevruz ile ilgili olduğu bilinmektedir.

Cumhuriyet’ in ilk yıllarında Nevruz

Osmanlı devrinde yapılan Nevruz kutlamaları Cumhuriyet’in ilk yıllarında da resmî olarak devam etmiştir. 21 Mart 1921 tarihinde vatandaşların ve öğrencilerin Ankara’nın belirli çayırlıklarına, meydan yerlerine toplandıkları, bu törenlere devletin üst düzey yöneticilerinin de katıldığı yazılı kaynaklarda mevcuttur. Bir yıl sonra, 1922 yılında bütün okullara Nevruz-Ergenekon Bayramı’nın bir önceki yıl olduğu gibi coşkuyla kutlanması için talimat verilmiştir. Aynı yıl 23 Mart Çarşamba günü TBMM’nin Ankara Ulus’ta bulunan ilk binasının önünde merasimler yapıldığı, dönemin Hâkimiyet-i Millîye, Yeni Gün gibi gazetelerinde yer almaktadır.

Anadolu’da Nevruz

Anadolu’da Sultan Nevruz, Nevruz Sultan, Mart Dokuzu, Mart Bozumu, Mart Dutması, Mart Bozması, Mart Kırma, Yılbaşı Tutmak, Bahar Bayramı, Yörük Bayramı, Yumurta Bayramı, Yılsırtı, Bereket Bayramı, Kış Bitti Bayramı, Yıl Yenilendi, Kırklar Bayramı ve Nevruz Çiçeği gibi adlarla bilinen Nevruz, gelenekleriyle toplumumuz içerisinde yaşamaya devam etmektedir. Koç Katımı, Saya Gezme, Kışyarısı, Hızır Orucu, Kabayele Karşı Gitme, Hıdırellez, Eğrilce, Sıçancık, Ekin Salavatlama, Ildız (Yıldız) Sıçraması, Taş Taşa Kuytu Olması, Kapı Pusma, Yeddi Levin Gecesi, Baca Baca, Uşak Bayramı Günü, İltefi Anı, Tahvil Saati, Ölü Bayramı, Kabir Üstü, Kalbur Üstü, Kara Çarşamba, Ahır Çarşamba Gecesi gibi mevsimlik toplu törenler ve bayramların birçoğunun Nevruz’la ilgili olduğu bilinmektedir.

Anadolu’da çok çileli geçen kış ayları için çeşitli inanışlar mevcuttur. Kışın şiddetli zamanlarında “Zemheri Karısı” isimli bir kadının üç gün gezdiğine inanılır. Bu kadın geceleri evlerin kapılarına gelir ve istediği kişiyi adıyla çağırır. Eğer ismi çağırılan kişi ardından giderse, bir daha geri dönmeyeceğine inanılır. Yedi büyük çile olarak adlandırılan karakıştan sonra küçük çilenin bitimi yani 21 Mart tarihi, baharın başlangıcı kabul edilir. Halk arasında “ısınma” anlamına gelen cemreler, baharın gelmesiyle ilgili inançlardır. Koç katımından sonraki yüzüncü günde kutlanan Saya Bayramı, Çiğdem Eğlencesi, Çıkgör Eğlencesi, topyekûn baharı karşılama ve müjdeleme sebebiyle kutlanan günlerdir.

Tahtacı Türkmenlerinde Nevruz Bayramı, eski martın dokuzudur ve “Sultan Nevruz” olarak adlandırılır. Nevruz, Tahtacı Türkmenlerinin yaylaya çıkışında, 22-23 Mart tarihlerinde kutlanmaktadır. Bu tarihlerde mezar ziyaretlerine giden Tahtacılar, özellikle ölülerinin sevdiği yiyecekleri dağıtırlar. 22 Mart günü Nevruz hazırlıkları yapılır, çamaşırlar yıkanır, yemekler hazırlanır. 23 Mart günü öğleden sonra kadınlar geniş bir tabağa çerezler koyarak hak üleştirirler. Yiyecekler dağıtılarak, “Ölmüşlerin canına değsin” dileğinde bulunulur.

11’inci yüzyılda yaşayan Nizamü’l-Mülk, bu bayramdan söz eder. Bu bayramın aynı zamanda yılbaşı olduğunu belirterek Nevruz geleneklerini anlatır. 

Yörükler arasında, Nevruz ile birlikte kışın bittiği ve bahar mevsiminin başladığı kabul edilir. Köy ve yaylalarda 22 Mart’ta, şehirlerde ise, şayet Pazar gününe denk gelmezse bu tarihi takip eden Pazar günü kutlanır. Köy halkı 22 Mart sabahı yaylalara doğru yola çıkarlar. Daha önceden davar evlerine yerleşmiş olanlar köylerden gelen akraba ve komşularına ev sahipliği ederler. Köylerden gelen grupla yayladakiler karşılaştıklarında bir el silah atarak “Nevruzunuz kutlu, hayır ve bereketli olsun” şeklinde selâmlaşırlar. Gelen misafirler çadırlara yerleşir, kendilerine ikramlarda bulunulur. Sürü sahipleri tarafından kesilen kurbanlar birlikte yenilir, duâlar edilir. Gençler tarafından eğlenceler düzenlenir, yemekler yenir, şarkı ve türküler söylenir, oyunlar oynanır. Eğlenceler geç saatlere kadar devam eder.

Akdeniz bölgesinde Toros dağları üzerinde yaşayan Yörük aşiretlerinin Nevruz motiflerini canlı bir şekilde yaşattıkları, Hatay’ın Antakya, Samandağ ve İskenderun yörelerinde “Yumurta Bayramı” ve Kıbrıs’ta yapılan “Mart Dokuzu” şenliklerinin süregeldiği bilinmektedir. Bölgenin daha doğusunda, Toros Türkmenlerinde, Yörük köy ve obalarında Mart’ın üçüncü Pazar gününü Nevruz olarak kutlama geleneğinin devam ettiği görülmektedir. Antakya ve Isparta yörelerinde bugün de devam eden Hörfene geleneğinin de Nevruz’la ilgili olduğu düşünülmektedir.

Alanya ve çevresinde Nevruz sabahı, bin “İhlâs Sûresi”nin okunduğu zeytin yaprağı denize atılır. Denize atarken, “Ben salayım deryaya, derya götür Mevlâ’ya” tekerlemesi söylenir. Yine aynı ilçede, Nevruz sabahı taze ot yiyen atların hastalıklardan korunacağına inanılır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerimizden Gaziantep ve çevresinde 22 Mart gününe “Sultan Navrız” adı verilir. 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gecede “Sultan Navrız”, belli olmayan bir saatte, gökte ayaklarındaki halhalları çıngırdatarak ve önündeki gergefini işleyerek batıdan doğuya göç eden güzel bir kızdır. Başka bir rivayete göre de “kuş donuna” giren, ayaklarındaki halhalı çıngırdatarak uçan bir ermiştir. Nevruz gecesi Sultan Navrız’ın geçtiği saatte uyanık olanların bütün dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır. Bu sebeple evdeki bütün kap kaçağa su doldurulur, sabaha kadar beklenir.

Doğunun incisi Diyarbakır’da da halk, Nevruz günü eğlence ve mesire yerlerine giderek Nevruz’u kutlar. Bu bölgede 21 Mart, baharın başlangıcı, yeniliğin, diriliğin ve bereketin bayramı olarak bilinir. Halk meydanlara toplanır. Ateşler yakılır. Üzerinden atlanılır. Davullar vurulur. Halaylar çekilir.

Nevruz’a bağlı geleneklerin en canlı görüldüğü yerlerden biri de Iğdır, Kars ve çevresidir. Nevruz günü kapı dinleme, baca gezme âdetleri görülür. “Döldökümü” olarak adlandırılan bu törenlerde çocuklar baca baca dolaşarak kendileri için hazırlanan hediyeleri toplarlar. Kars’ta “Baca Baca” denen bu gelenek, Iğdır’da “Uşak Bayramı Günü” adıyla devam etmektedir. Kars ve yöresinde Nevruz ateşi yakma, ateş üzerinden atlama, yumurta dövüşü, at yarışı, mânili fal bakma, diğer kültürel etkinlikler arasındadır. Yine bu bölgede genç kız ve erkekler masum bir çocuğun hiç konuşmadan getirdiği bir kova suyun içine renkli iğne ve iplikler atarak kimlerle evleneceklerini bulmaya çalışırlar. Su içinde birbiriyle birleşen iğne ve ipliklerin sahibinin birbirleriyle evleneceğine inanılır.

Bununla birlikte Nevruz kutlamalarının İslâmî motiflerle terkip hâlinde kutlandığını da görmekteyiz. Kars’ta Nevruz akşamı yapılan “İhya Gözleme” töreni bu kültürel etkinliğin bir örneğidir. İleri gelenlerden birinin evinde toplanan halk, sabaha kadar hiç durmadan Kur’ân-ı Kerim ve Mevlit okur, duâlar eder.

Kars ve Iğdır çevresinde 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece, yedi çeşit meyveden hazırlanan ikramın yapıldığı “Yeddi Levin Gecesi” törenleri, Nevruz’la ilgili diğer etkinlikler arasındadır. Yine bu bölgede, yeni yılın başlangıcı olan Nevruz sabahı, eski yılın bitip yeni yılın başladığı an, bir saniyelik bütün akarsuların durduğuna inanılan “İltefi” ânında su alabilenlerin bütün dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır. Kars’ta Nevruz gecesi eski yılın bitip, yeni yılın başladığı saate “Tahvil Saati” adı verilmektedir.

Doğu Anadolu illerimizden Erzurum, Ardahan ve Ağrı’da da gençler, Nevruz gecesi önce bir dilek tutup, sonra kapıları dinleyerek, içerideki konuşmalara göre, tuttukları dileğin kabul olup olmayacağını yorumlarlar. Erzurum’un Olur ilçesi Oğuzkent köyünde Nevruz günü, hayvanların bağlandığı ahırlara önce günahsız olduklarına inanılan çocuklar girer. Ellerindeki kapta bulunan ve o sabah dereden alınan taze su, ahıra bereket getirmesi dileği ile serpilir. Aynı şekilde ambar ve hayvan yiyeceklerinin bulunduğu “merek” adı verilen bölümlere de o günün sabahında halk arasında iyi şöhreti bulunan birinin veya bir erkek çocuğun girmesi istenir. Bölgedeki en eski yerleşim yerlerinden biri olan Tavusker (Çataksu) köyünde 70-80 yıl öncesine kadar, çevre köylerden gelen gençlerin çeşitli eğlenceler ve güreşler tertip ettikleri, cirit oynadıkları ve bu eğlencelere katılan misafirlere çeşitli renklere boyanmış yumurta ile suda haşlanmış patates ikram edildiği anlatılır.

Yine Olur’un Şalpazarı ve Yıldızkaya köyü ile Artvin-Yusufeli’nin Erenler ve Güneyyayla köylerinin “Gündönümü” denilen 21 Mart tarihinde Asamel dağında buluşarak kurbanlar kestiklerini, en yeni elbiselerini giyen yöre halkının çeşitli eğlenceler yaptıklarını, hazırladıkları helva, kete, yumurta ve çeşitli meyvelerden oluşan kumanyalarını birbirlerine ikram ettiklerini biliyoruz. 25-30 yıl öncesine kadar bütün canlılığı ile devam eden bu geleneğin, genç nüfusun büyük şehirlere göç etmesinden sonra, zamanla terk edildiği anlaşılmaktadır. Yıldızkaya köyünde bugün bile yaşlı kadınlar, Nevruz gününün sabahında ucuna bez bağlanmış çubuklarla evlerde bulunan ocaklarını “Ecük cücük dışarı, mor menevşe içeri” tekerlemesini söyleyerek temizlerler.

Doğu Anadolu bölgesindeki bazı illerde Nevruz’la ilgili başka inanışlar da mevcuttur. “Kara Çarşamba” adı verilen inanış böyledir. Bu yörelerde Nevruz’a en yakın Çarşamba, “Kara Çarşamba” kabul edilir. Tunceli ve çevresinde bu gün, erkekler, alınlarına kara sürerek su kaynaklarına gider, orada temizlenerek duâ ve niyazda bulunurlar. Yine aynı gün iki ucu kesilerek daire şeklinde birleştirilmiş gül ağacının içinden geçenler, yıl boyunca dertten ve tasadan uzak kalacaklarına inanırlar. Van-Erciş bölgesinde de kadınlar, “ne kadar çok çeşit yemek yapılırsa, yıl o kadar bereketli olur” inancıyla çeşitli yemekler yaparlar.


Ağrı ve çevresinde çocukların evlerinin bacalarını çubukla “Kada-bela dışarı, devlet içeri” tekerlemesini söyleyerek çizmesi, gençlerin “gılik” (gıllik) denilen tuzlu hamurdan yapılmış çöreğin yarısını yiyerek su içmeden yatması ve rüyasında ona kim su verirse onunla evleneceğine inanması veya evinin damına bırakılan çöreği kapan karganın, bu çöreği kimin evinin bacasında yerse o evin kızıyla evleneceğine inanması, Nevruz’dan önceki Çarşamba gününe dair inanışlarla ilgili âdetlerdir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan çeşitli topluluklarda, rızkın Nevruz gecesi dağıtıldığına ve bu gece bütün yaratılmışların Allah’a secde ettiklerine inanılmaktadır.

Uşak’ta “Yıl Yenilendi” olarak isimlendirilen Nevruz, Malatya’nın Erguvan ilçesinde “Kış Bitti Bayramı” olarak kutlanır. Konya’da Nevruz günü kırlara çıkılarak yılın bereketli geçmesi için önceden haşlanan nohut ve bulgur yenir. Bilecik’te gün doğmadan önce derelerden alınan suyla banyo yapılırsa, o yılın sağlıklı geçeceğine inanılır. Kadınların bereketli olması için tarlalarda yuvarlanması, bu bölgede Nevruz günü yapılan diğer âdetlerdendir.

Nevruz’la ilgili Anadolu’da görülen diğer gelenekler arasında, ağacın güneşten etkilenmemesi için ağaca bez bağlanarak yapılan ve bütün Anadolu’da yaygın olmakla birlikte daha çok Mersin-Silifke yöresinde bugün de bütün canlılığı ile devam eden “Mart ipliği” geleneği görülmektedir. Bu bölgede Nevruz günü ağaçlara çeşitli dilekler tutularak bez veya iplik bağlanırsa, isteklerin gerçekleşeceğine inanılır.

Giresun’da yapılan “Mart Bozumu, Mart Kırma, Yılbaşı Tutmak, Mart Dutması, Mart Bozması” gibi isimlerle kutlanan törenlerin de Nevruz’la ilgili olduğu bilinmektedir. Giresun ve çevresinde “Mart Bozumu” isminin daha yaygın kullanıldığı törenlerin yapıldığı gün sabah erken kalkılır. Sabah namazı kılındıktan sonra derelerden, denizden su alınıp besmele çekilerek sağ ayakla eve girilir ve getirilen su çeşitli yerlere serpilir. Ayrıca, o gün eve ayağının uğur getireceğine inanılan bir yabancının gelmesi beklenilir ve rastgele kişilerin eve girmesi istenmez. Eve genellikle önceden ayağının uğurlu olduğuna inanılan birisi çağrılır. Yoksa, günahsız olduğu kabul edilen herhangi bir çocuğun eve gelmesi sağlanır. Çocuk içeriye girerken, “Martınızı bozuyorum, hayırlı olsun” der ve ev halkı tarafından ikramlarla karşılanır. Yine bugün bütün halk, hamur ve yoğurt mayalarını tazeler ve bununla yeni yılın bereketinin artacağına inanırlar.

Giresun’da Nevruz günü “ısırgan” veya “poğaça” pişirilir. Poğaçanın içine konan mavi boncuk kime gelirse, yeni yılda o insanın bol rızıklı ve şanslı olacağına inanılır. Giresun-Şebinkarahisar’da da Nevruz günü sabah namazından önce akarsularda yıkanılırsa, o gün kış uykusundan uyanarak sulara giren ayıların kuvvetine su vasıtasıyla sahip olunacağına inanılır.

Tekirdağ’da Nevruz, soğukların sonu, baharın başlangıcı olarak kabul edilir ve “Nevruz Şenlikleri” adıyla kutlanır. Kırklareli’nde Nevruz, “Mart Dokuzu” adıyla kutlanır ve o gün kırlara çıkılarak boyalı yumurtalar, börekler ve lokmalar yenir.

Edirne’de Nevruz’dan bir gün önce kadınlar ve genç kızlar o yıl buğdayların taneleri kırmızı olsun diye ellerine kınalar yakarlar. 22 Mart günü yapılan “Sultan Nevruz” eğlencelerinde ise, eski hasırlar yakılıp kadınlar ve çocuklar “Mart içeri, pire dışarı” diye üzerinden atlarlar. Yine bu ilimizde kırk bir karınca yuvasından alınan toprak, kapı arkasına asılarak veya kapı önüne serpilerek o yılın bereketli olması istenir. Nevruz günü “Bu yıl da vermesen kesileceksin!” diyerek meyve vermeyen ağaçlar korkutulur. Edirne’de Nevruz günü arıların bulunduğu mekânda mavi bir bez yakılır. Bu hem arılara baharın geldiğini müjdelemek, hem de nazara karşı korumak anlamına gelir.

Trakya bölgesinde genç kızlar Nevruz gecesi kibrit kutusuna yerleştirdikleri örümceği gece yatarken yastıklarının altına koyarlarsa, gece rüyalarında evlenecekleri erkeği göreceklerine inanırlar. Batı Trakya Türkleri, Nevruz için pişirilmiş yumurtaların kabuklarıyla su içerlerse, o yıl boğazlarının ağrımayacağına inanırlar. Bu bölgede Nevruz günü toplanan menekşeleri üç kere koklayıp gözüne sürenler, gözlerinin menekşe gibi güzel olacağını düşünürler.

Evliya Çelebi, Aydın’daki Balpınarı yaylasını anlatırken fevkalâde akarsuları olan bu yaylada, hücreleri olan tekkelerin var olduğunu ve Süleyman Han’ın buradaki tabiat güzelliğine hayran kalarak Nevruz’un burada kutlanmasını ferman ettiğini söylemektedir.

İstanbul’da sarayın dışında halkın da Nevruz kutlamalarına ilgi duyduğu ve özellikle bugün kırlara ve çayırları gittiği çeşitli kaynaklarda mevcuttur. Bu bölgede Nevruz sabahı açken yenen bir kaşık Nevruziyenin kötülükten kötürümlüğe, sıtmadan romatizmaya kadar birçok derde ilâç olduğuna inanılır.


Nevruz için Sivas’ta “Padişahın atları çayıra çıkarmış” denilir. Komşu kadınlar evlerin bahçesinde sabah kahvaltısını beraberce süt, yoğurt gibi beyaz ve “S” harfi ile başlayan yiyeceklerle yaparlar; konu komşuya ve fakirlere bu yiyeceklerden dağıtırlar. Nevruz törenlerinde Sivas’ta genelde kadınlar daha aktiftirler. O gün bütün kadınlar beyaz elbiseler giyinip beyaz örtüler takınırlar. Beyaz örtüler serilen sofralarda beyaz yiyeceklerden seçilmiş ziyafetler verilir.

Anadolu’nun tamamında bir canlanış ve diriliş günü olarak düşünülen Nevruz gününde ağaçlara su yürüdüğüne inanılır. Bu tarihte budanan ağaçların ağladığı şeklinde yaygın kanaat vardır.

Afyon’da Nevruz günü, tıpkı Sivas’ta olduğu gibi “S” harfi ile başlayan yiyeceklerden sofralarda yedi çeşit, bu mümkün değilse üç çeşit bulundurulması gerektiğine inanılır.

İzmir, Kastamonu, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Çorum, Yozgat ve Manisa gibi birçok bölgede hemen hemen aynı geleneklerin devam ettiği görülür.

Nevruz, günümüzde de tarih içerisinde barındırdığı anlam ve önemi korumayı sürdürmektedir. Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs salgını nedeniyle artık coşkulu kutlamalara sahne olmasa da bundan birkaç yıl öncesinde, özellikle büyükşehirlerde milletvekili, vali, kaymakam gibi devlet büyüklerinin de katılımıyla pek çok şehrimizin meydanlarında Nevruz ateşleri yakılmış, demirler dövülmüş, baharın bereketi ile gelmesi için duâlar edilmiştir. Anadolu’da ise yukarıda zikrettiğimiz bu kadim gelenek tüm renkleriyle devam etmektedir.

 

Kaynakça

Adriyatik’ten Çin Seddine Uzanan Nevruz Geleneği / Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi Cilt:2 Sayı:3 - Mustafayev. B (2013)

Anadolu’da Nevruz Kutlamalarının Ritüel Niteliği / Uluslararası Nevruz Sempozyumu Bildirileri, Kutlu M.M (Hagem Yayınları, 2000)

Türk Kültüründe Nevruz ve Anadolu’da Nevruz Kutlamaları / Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi Sayı:26 - Yrd. Doç. Şengül.A, AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, (2008)