Medeniyet inşâsında ölçü (8)

Batı medeniyeti ve bilimcileri metafizik ve fizik evren arasına katı hat çizip metafizik âlemi kabul etmeme noktasına gelmişken, Gazzâlî, âlemi ruhanî ve cismanî, hissî ve aklî, ulvî ve süflî, gayb ve şehâdet, mülk ve melekût gibi ikili tasniflerle ele almıştır. Batılılar daha çok fizik evren (şehâdet âlemi) delilleriyle ilerlediklerinden, metafizik evrenden (melekût âlemi) fizik âleme geçişleri kabulde zorlanmışlardır.

EVRENSEL mânâda mertebesi bilinmeyen mutlak üstünlüğe “bilgi” denir. Günümüzde yaygın olarak kullanılan şekliyle kâinatın (evren) veya olayların bir kısmına dair deney ve/veya teorik/matematiksel hesaplamalar ile sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgiler topluluğu ise “bilim” olarak tarif edilir.

Mutlak üstünlük mânâsında bilgi varken, günümüz/modern anlamında bilim ile ilim ayrı konuşlanmıştır. Bilim; istenilen ve belirlenen kısım, kesim ve bölümlerde veriler elde etmeye dayanıp bir büyük akla dair fikir yürütmekten kaçınır. Bu işi genelde insanlar yapar. Oysa ilim, bilimin sonuçlarından hareketle elde edilen verilerin ulaştırdığı en yüce düzeye çıkıp bir yaratıcıya ulaşmayı da hedef edinir.

Artık günümüz dünyasında sosyal ve fen bilimleri, verilerini sayısal olarak ifade etmeye özen göstermektedir. Bu yapılırken, kendi içerisinde belli bir sistematik biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan kurallar ve yasalar bütününe “teori/kuram” denip yola devam edilmektedir.

1922 yılında Rus kozmolog-matematikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı papaz Georges Lemaitre, kâinatın/evrenin genişlediği fikrini ortaya attılar. Durağan evren görüşü varken bu düşünceyi ortaya attıklarında ellerinde çeşitli deliller ile desteklenmiş bir teori vardı. Bunun sonucunda bilinen kâinatın/evrenin bir başlangıcı olduğu sonucuna ulaştılar.

Hesaplamalar sonucunda kabaca, bilinen kâinatın 14 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir dev çekirdekken (cevher) bir büyük patlama (Big Bang) sonucu oluşturulduğu sonucuna ulaştılar. Bu dev çekirdeğin (cevher), atomlaşmamış ancak bütün atom altı parçacıkları içinde barındıran maddeler hamuru olduğu belirlendi.

Evrenin bir başlangıcı var ise, başlangıçta arta kalan ve atomlaşmamış bazı parçacıkların olacağı fikri de yeni atom altı parçacıkların keşfine ışık tuttu. Sessizliğin hâkim olduğu ânî bir patlama sonrası elektron-foton-proton plâzmasının içindeki ilk ses dalgaları peyda oldu. Bu durumun keşfi de son yıllarda Nobel Fizik Ödülü ile taçlandırıldı. 

Büyük Patlama (Big Bang) Teorisi ile başlayan süreç, 1929 yılında ilk defa Edwin Hubble tarafından kâinatın genişlediğinin gözlemlenmesiyle devam etti. 1998’de ise evrenin ivmelenerek genişlediği keşfedildi. Netîcede bir başlangıca sahip olan kâinatın (evren) üç boyutta bir balon misâli genişlediği netleşmiş durumdadır.

Fizik ve metafizik âlemler arasında

Günümüzde artık kâinatın bir başlangıcı olduğu noktasında insanlık ortak paydada birleşti. Ayrışma noktalarının büyük kısmı sadece yorumdan ibarettir. Bu kâinatı şehâdet âlemi (fizik evren) olarak nitelendirmek holistik anlayışa daha uygundur. Şehâdet âlemi (kâinat/evren); herkes tarafından iç ve dış duyularla şâhit olunan, gözlenen, algılanan “şehâdet” ile “âlem” kelimelerinden oluşan, Yaratıcı’nın varlığına alâmet teşkil eden âlemdir (fizik âlem). Modern bilim burada kalır.

Herkesin duyduğu ancak insanların bazıları tarafından bilinemeyen âlem ise “metafizik âlem” (gayb âlemi) olarak adlandırılır. Bu âlem holistik mânâda “melekût âlemi” olarak da isimlendirilir. Fizik evren (şehâdet âlemi) ile metafizik evren (melekût âlemi) arasında sürekli bir münasebet vardır.

Batı medeniyeti ve bilimcileri metafizik ve fizik evren arasına katı hat çizip metafizik âlemi kabul etmeme noktasına gelmişken, Gazzâlî, âlemi ruhanî ve cismanî, hissî ve aklî, ulvî ve süflî, gayb ve şehâdet, mülk ve melekût gibi ikili tasniflerle ele almıştır1. Batılılar daha çok fizik evren (şehâdet âlemi) delilleriyle ilerlediklerinden, metafizik evrenden (melekût âlemi) fizik âleme geçişleri kabulde zorlanmışlardır. En genel çerçevede bakıldığında, metafizik âlemden fizik âleme, fizik âlemden de metafizik âleme devamlı bir geçişin olduğu görülür.

Son yüzyılda bu uğurda çok sayıda bilimsel çalışma, buluş ve keşiflere de yine kendileri imza attılar. Önceleri (insana göre) batı anlayışına göre metafizik (gayb) âlemde olan ışık, elektron, proton, atom ve madde-ışık ilişkisi gibi kuantum konuları şimdilerde fizik âlemde de yerini almıştır. Schrödinger, kendi ismiyle anılan dalga denklemini periyodik cetveldeki sadece hidrojen atomu için çözmüştür.  

Kuantumun keşfine kadar mekanik, elektrik, optik ve istatistik gibi makro olaylar Newton fiziği, Maxwell denklemleri ve termodinamik gibi konular klâsik fizik evren (şehâdet âlemi) ile izah ediliyordu. İnsan, fizik evrenden (şehâdet âlemi) metafizik evrene (melekût âlemine) bir merdiven misâli yolculuktadır. Gazzâlî’ye göre şehâdet âlemi melekût âlemine yükselme yeridir ve sırât-ı müstakîme girmek, melekût âlemine yükselmeye başlamak demektir1.

Fizik evren (şehâdet âlemi), metafizik evrenden (melekût/gayb âlemine) büyük patlamayla birlikte bir ses ve bir nefes hengâmesiyle çok ama çok hızlı bir başlangıç ile inkişaf etmiştir. Şehâdet âlemi bir bedene bürünüp aşikâr edilmiştir. İslâm dünyası bu konuda çok sayıda eser vermiş ve kafa patlatmıştır2,3. Bu konuda fen bilimleri açısından İslâm ülkelerinin kütüphanelerindeki eserlere ihtiyaç duyulduğunu burada not etmek gerekir.

Schrödinger’in, kendi ismiyle anılan dalga denklemini Periyodik Cetvel’de onca atom varken sadece hidrojen atomu için çözmesini kimse yadırgamaz4. Çünkü arkadan gelecek nesil, diğer atomlar için bunu çözecek ve çok sayıda uzman kişi yetişecektir.  

“Elif”teki varlık

Bir emek sonucu ortaya konulan ürüne “eser” denildiği gibi, yayın, kitap, iz işaret ve soyut kavramlardaki belirtilere de “eser” denir. İş ve oluş ise fiildir. Canlı, nesne, yer, nitelik ve fikir gibi belirli bir şeyin adı olarak işlev gören bir kelimeye “isim” denir. Bir kişinin taşıdığı hâle “vasf” denir. Yeni olan hâl, tavır, hâdise ve vâkıa, “şe’n” olarak adlandırılır. Zât, kelime olarak “kimse, şahıs, tabiat” gibi mânâlarının yanında aklî ilimlerde “bir şeyin aslı, aynı, cevheri, mâhiyeti ve hakikati”, daha özel olarak da “varlığı başkasına bağımlı olmayan” gibi anlamlarıyla bilinir5.  

“Eser”den başlayarak, isim/esmâ sonrasında Zât’a ulaşmak, insan olmanın gereğidir. Arapçada “Allah”, “ene”/ego ve “isim” kelimeleri “elif” harfi ile başlar. Arapçada bu harf, sıradan bir harf olarak görülmez. Sayma sayıları 1’den başlayarak türetilir. Bu yönüyle, “1 sayısı, diğer sayıları kapsayıcı özelliktedir” denirse yanlış olmaz. Ayrıca İbni Arabî’ye göre, “hakikatin kokusundan nasibi olanlar için elif, bir harf değil, harflerin özüdür”. Sayılar arasında 1’in yeri gibi... Benzer şekilde, “elif” harfi de Arapçada toplama, cem etme ve birliktelik oluşturma mâkâmındadır. Elif, insanda “ene”ye (ego) işaret ederken, nihâyetinde Zât’a yol verir.  

Arapçada “elif” harfi isim olarak Allah’a (cc), sıfat olarak kayyumluğa işaret eder. Buradaki kayyumluk, “diğer harfleri kuşatıcı” mânâsındadır. Bu kuşatıcılık, harflere beşiklik ve her birini çepeçevre sarma anlamındadır. Böylece kuşatıcılıkta ortaya çıkan dairenin çevresi/orbital, merkez noktası mâkâmlarında “elif” harfi oturur. Bu özellikleri ile Arapçadaki “elif” harfi melekût/metafizik ve “be” harfi ise şehâdet/fizik âlemindedir. Yani “elif” olarak melekût âlemindeki mâkâmda iken nokta ve ene/ego olarak fizik/şehâdet âlemine aralanıyor. Aşağıda bu durum detaylandırılmıştır.


Besmele’deki bilgi

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın İsmiyle (Bismillâhirrahmânirrahîm)…

Görüleceği üzere, Besmele’de 3 İlâhî İsim bulunurken (Allah, Er-Rahmân ve Er-Rahîm)6, gramer olarak 4 kelime ve bir harf (be) bulunuyor. Kelimeler ise “Er-Rahîm”, “Er-Rahmân”, “Allah” (cc) ve “İsim”. “İsim” kelimesinin Arapçada “elif” harfi ile başladığını hatırda tutmak gerekir. Besmele cümlesindeki unsurlar ayrı ayrı düşünüldüğünde “be” tek başına bir harftir. Harfler tek başlarına bir mânâ ifade etmezken bitiştikleri kelimelerle çeşitli mânâlar oluştururlar. “Be” harfi esreli şekilde “bi” olarak okunduğunda “ile” mânâsına gelen bir bağlaç olur ve teknik açıdan “harf-i cer” kategorisinde yer alarak kendisiyle alâkalı kelimelerin sonlarını esreli yapar. Besmeledeki “bi-ismi”, “ismi ile” demektir. Besmeleyi oluşturan unsurlar birleştirildiğinde, “bi-ismi” kelimesindeki “i” yani elif (hemze) düşerek “bismi” hâline gelir.

Metafizik (gayb/melekût) âlemde Zât’ı gösteren “elif” harfi, fizik (şehâdet) âlemin yaradılışında “be” harfinin gizli fiili durumunda bulunur. Zât’ı gösteren “elif” harfi metafizik/gayb âlemindeyken “be” harfi fizik/şehâdet âleminde görülür. Büyük bir yaratılış gerçekleştirilir böylece. “Bismi” hecesindeki “elif” harfinin yazılmaması, Zât’ın esmâ ile perdelenmesi anlamındadır.

Besmeledeki “be” harfi, “be” gelmeden önce “isim” kelimesinde bulunan vasl (elif) hemzesinin yerini aldığında kesinlik kazanır6. “Be” harfinin Besmele!ye eklenmesiyle varlıktan ibaret olarak nutka ulaştırılmıştır. Burada nutk, tam anlamıyla “yoktan var etme” ve “yaratma” anlamındadır. Yaratma olmadığında hareketsizlik (durgunluk, sabitlik) varken, sonradan yaratılma olduğunda hareketlilik, “bismi”deki “sin” harfi ile gösterilir. Ayrıca yokluk (gayb), Besmele’deki “mim” harfiyle birlikte mülke girmiştir. Böylece Besmele’de “be” ve “elif” arasında fark meydana gelmiş, “elif” harfi Zât’ı, “be” harfi ise sıfatı ifade eder şekilde yeni bir konuşlanma gerçekleşmiştir.

Bu fark ve konuşlanma, dünyada akıllı varlık olan insanların “imtihan” sürecinde oluşlarına da işarettir. Yukarıda ifade edildiği üzere, çevredeki eserden başlayarak, isim/esmâ sonrasında Zât’a ulaşmak, istendik davranıştır.

Besmele’deki “be” harfinin altındaki nokta, “var” (yaratılan her şeyi) olanları gösterir. Her şeyin yaratılışında fizik/mülk âlemde “be” harfinin altındaki nokta metafizik/gayp âlemdeki “elif” harfinden daha fazla hak sahibi olmuştur. Bu hak geçişi, “be” harfinin önce şekli (melekût), sonra “be” harfinin altındaki nokta (ceberut) ve sonunda hareke (fizik/şehâdet/mülk) olarak üç âlemin ardı sıra yaratılmasıyla devredilmiştir. Sırasıyla “be” harfi yaratılmış, ardından “be” harfinin altındaki nokta yaratılmış ve son olarak da hareke yaratılmıştır. Bu yaratılmışların fiili yoktur. Bu yaratılışta hak devri, kadim fail olan “elif”in ortaya çıkması şartına bağlanmıştır.

Boyutsuz ize “nokta” denir. Eni, boyu, yüksekliği, derinliği olmayan ve her şeyin kütle merkezini temsilen kullanılan kelime ise “parçacık”tır. Bu parçacık, noktanın bıraktığı iz üzerinde hareket eder. Buradaki “nokta” fizik biliminde kullanılan bir tabirken, Besmele’deki “be” harfinin altındaki nokta ise her şeyi temsil eden noktadır. 

Buraya kadar olan kısımda Besmele’deki “elif” harfinin gayb/metafizik âleminde Zât’ı, “be” harfinin altındaki noktanın da yaratılmış olan her şeyi gösterdiği unutulmamalıdır. Bu nokta, boyutsuz olarak başlayıp, bir yöne hareket ettiğinde bir çizgi hâline bürünür. Hareketine eğim verdiğinde bir çember ve içinde daire oluşturur. Üç boyutta ise bir küre yüzeyi çizer. Kürenin çevresindeki bütün noktalar birbirlerini kesmeden ve üst üste gelmeden merkez noktaya bağlıdır.

Bu küre en azından Dünya gezegeni ve hayatı, merkez ise hem insanın bilinç merkezi, hem de yeniden Besmele’deki “be” harfinin altındaki noktaya işaret eder. Bu durumda, Besmele’deki “be” harfinin altındaki noktanın çizgi (elif) ve küreden hareketle evrenin en mükemmel donanımlı yaratılmışı olan insana işaret ettiği sonucuna ulaşılır. Bu hâliyle “elif” harfi yeniden fizik (şehâdet, mülk) âleminde varlık kazanır. Buradaki “elif”; insan, ene/ego ve Allah (cc) kelimelerinin ilk harfidir. “Be” harfi altındaki nokta, işaret ettiği evrende ne varsa hepsinde mükemmel bir eseri görüp o eserin fiil, isim ve en sonunda Zât’a ulaşma sürecini kapsar.

Diğer bir ifadeyle fizik/şehâdet âlemde ne varsa hepsinden bir “Oku!” emri ve bu emre muhataplığı gösterir. Arapçada “oku” kelimesinin ve bunu okuması gereken “insanın” da “elif” harfiyle başlaması mânidardır. Buradaki “ene/elif” birer perde hükmündedir. Bu perdenin yırtılıp Besmele’deki “be” harfinin altındaki noktaya, buradan melekût âlemdeki “elif” ve en sonunda asıl fiil sahibi olan Allah’a (cc) ulaşmak gerekir. “Allah, insanı Rahmân sûretinde yarattı” (Buharî, İsti'zân, 1; Müslim, Birr, 115, Aden, 28) hadîsini buradaki mânâda anlamak yanlış olmaz. “Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir” mealindeki (Ahzâb, 72) âyette yer alan emanet, “elif” harfinin fizik/şehâdet/mülk âlemindeki konuşlanmış hâlidir7. Böylece “elif”, gayb (metafizik) âleminde Zât’ı gösterirken, mülk (fizik) âleminde insanı ve özünde insana emanet olarak nefsine takılan ene/ego/benliği göstermektedir. “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözünden maksat tam da budur! Buradaki “bilmek”, Esmâ-i İlâhiye’nin (hazîne) anahtarı ile kapıyı açmaktır. Yûnus Emre, “Benlik (ene) dâvâsını bırak, muhabbetten olma ırak” diyerek bu mânâyı kastetmiştir. Çünkü Marifetullah’a muhabbet ile çıkılır.

İpin bir ucu noktada, diğer ucu…

“Onun şeklini tamamladığım ve ona Rûhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın” (Hicr, 29)8 âyetinde, besmeledeki “be” harfinin altındaki noktayla başlayan bu evrende hayatın nasıl başladığına, bir nefes, bir ses ve bir rûh verildiğine şâhit olunur. Bu ses ve nefesin Büyük Patlama (Big Bang) ile sessizlikten hareket ve sesliliğe geçişi ifade ettiği gibi, insanın kendi ene/ego/benlik perdesini yırtıp “Hû” ses ve nefesi göstermesi gerektiğine ve secdeye işaret vardır. 

Besmele’den hareketle böyle bir yaratılışa işaret, kusursuz bir durumdur. Çünkü Zât, şeylere ilişmekten münezzehtir. Diğer bir ifadeyle, değişme ve durağanlık Zât için sabittir.

Elif’in satıra (Besmele) inmesi ile âlemin “yaratılış” süreci başlamış, “be” ile aşikâr olarak görünmüş ve “be”nin altındaki nokta ile şehâdet âlemindeki her şeyin “her an yeniden” yaratılmakta olduğu ifade edilmiştir. Böylece melekût ve şehâdet âleminde birleşme (muttahide) olunca zâhir (görünür, açık) hâl oluşmuştur.

Durağan evren görüşüne alternatif olarak 1922 yılında ortaya atılan “genişleyen evren” ve en nihâyetinde ivmelenerek hareket eden kâinatın bir başlangıcı olduğu, ses ve nefes ile de hayat bulduğu ortadadır. Bu buluşlara imza atanların Batılı ve papaz olmaları, çalışmanın (fiilî duânın) bir ürünüdür.

Besmele ile bütün yaratılış sırları teker teker açıklanmıştır. Ancak fiilî duâ olan çalışmanın, bilim açısından yoğunlaştırılmış meşguliyetin önemi ve disiplinler arası işbirliği mühimdir. Burada Besmele’den hareketle her şeyin yaratılışının nasıl açıklandığına sadece bir örnek olarak bakıldı. Besmele’ye her şeyin yaratılışını yükleyen akıl, her şeye ve her sûreye başka neler yükledi kim bilir? Kapıdan içeri girip görülmesi gereken hazîne burada durmaktadır.  

1200’lü yıllarda bu tür açıklamaları açıkça ortaya koyan İbni Arabî, Yûnus Emre ve Mevlâna gibi çok sayıda değer ile Müslümanlar arasında ciddî mesafeler oluşmuştur. Dünya, fen ve sosyal ayrımı yapmaksızın iş birliğine (collaboration) en azından yüz yıldır açıkken, Müslümanlar kendi alanlarında bile iş birliğine (collaboration) son yıllarda başlama ihtiyacını ancak duymuştur.

Bu uğurda yüzlerce ve binlerce ipucu, pencere ve ışık varken gündelik hayattan sıyrılamamak ve bilimin/ilmin hak ettiği düzeyde olmayışı, Zât’a giden yolda büyük sekte oluşturmaktadır. “Elif” kelimesi ile Besmele’deki “be” harfinin altındaki noktadan hareketle yaratılışın anlaşılması nasıl aşikâr olmuş ise, bunun gibi binlerce durum, Müslüman bilim/ilim adamlarını beklemektedir.

Bu uğurda yapılması gereken üç ana nokta bulunmaktadır: Birincisi sürekli, düzenli ve bir netîce odağında çalışma (fiilî duâ); ikincisi fen ve sosyal alanlardaki bilimsel (ilim) iş birliği; sonuncusu da Kur’ân’ı maksat alan bakışa hâkim olma idrakine odaklanmak…

Bu üç durum yapıldığında yeni bir medeniyetin inşâ edileceğinden hiç şüphe edilmemelidir. Elbette marifet iltifata tâbidir, olmazsa olmaz şarttır.

 

Yararlanılan kaynaklar

1https://islamansiklopedisi.org.tr/melekut--gayb-alemi

2Kitap Adı: Alemin Yaratılışı, Yazar:İbn Arabi, Çevirmen:Ekrem Demirli, Yayınevi: Litera, İlk Baskı Yılı: 2015, Dil: Türkçe, Barkod: 9786059925198

3Yaratılış Hikmetleri, İmam Gazzali, ISBN: 6055902551, Yayın 2018.

4Atom ve Molekül Fiziği, Yazarlar: B. H. BransdenC. J. Joachain, Çeviri: F. Köksal, H. Gümüş, 1999

5https://islamansiklopedisi.org.tr/zat

6Fütuhat-ı Mekkiyye 1. Cilt, Çevirmen: Ekrem Demirli, 2014, ISBN: 9756329993

7https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3605/72-73-ayet-tefsiri

8https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Hicr-suresi/1831/29-35-ayet-tefsiri