Medeniyet inşâsında ölçü (29)

Teknolojik gelişmenin sosyal ve toplum alanında boş bırakılan yerleri yabancıların işgal etmesi normaldir. Çünkü hayat boşluk kabul etmez. Her geçen gün, en azından “gençlik ve yeni yetişecek nesiller açısından kayıp” diyebileceğimiz bir noktaya doğru evirilmiştir. Her insan, yetiştiği kültüre hizmet eder.

KABUL etmesi ve birlikte yol yürünmesi zor olsa da “zıtlıklar” bilgiye ciddî katkı sağlar. Bilmek, aslında fark etmektir. Fark etmek ise kıyasla gerçekleşir. Kıyasın en açık olduğu makas aralığı ise zıtlığın olduğu alanlardır. İki şey birbirine zıt ise birbirini en üst düzeyde tanır. Bunun aksine benzerlik ise fark edilmemenin özünü taşır.

Aynılık insanı sıradanlaştırırken, farklılık insana değer katar. Toplumda aynılık ve benzerliklerin kabul görmesi gaflete yol aralayabilir. Zira evrenin özünde farkındalık yatmaktadır. Bu farkındalığın esasında da öğrenme görülmektedir.

Öğrenmenin bilgiyi açık etmesindeki temel yapıtaşı, ilk ve son durum arasındaki toplam farktır. Aynı zaman diliminde farklılıkların yüksek olduğu durumlar aynılıkların fazla olduğu durumuna galebe çalar. Zira farklılıkların fazla olması, bilimsel bilginin de fazla olması anlamına gelir. Bu durum aslında evrene dair okunması gereken bilgileri işaret ediyor.  

Her farklı oluşum, okunması gereken ve Yüce Varlığa işaret eden birer delil olarak görülebilir. Farklılığın bilimsel anlamda bir kuralı olması, hayata dair sorgulanması gereken esas soruya ve cevaba yol açmaktadır.   

Hayatın dinamik bir yapı olduğu düşünüldüğünde farklılıklar bu dinamik yapının devam etmesine katkı sunarlar. Bir sistem en düşük enerjide kalma eğilimi göstermeye başladığında düzensizlik de artmaya başlar. Bunun makbul ölçüsü, en düşük enerji ile en yüksek düzensizliğin bir denge durumunda olmasıdır. Bu durum bilimsel anlamda bir fen kuralı olarak bilinmektedir. Evrende maddelerin çoğu en düşük enerjide bulunmak ister. Üstelik psikolojide de bunun yansıması vardır. Birey oturma imkânına sahipse ayakta durmaz, oturur; rahat uzanmak isterse de oturmaz. Bu rahatlık aynı zamanda aksi istikamette düzensizliği de yanında taşır.

Böyle durumlara sosyal ve fennî alanlarda rastlamak mümkündür. Sosyal olaylardan örnek seçilip ortaya konulduğunda genç dimağların öğrenim süreçlerindeki ders çalışma istek veya isteksizlikleri örnek olarak verilebilir. Benzer şekilde, gençliğin başka özellikleri de örnek gösterilebilir.

Maddenin tabiatında olan minimum enerjide bulunma durumunun karşılığı olarak tembellik görülebilir. Aksi yönde çalışma ve gayret etmede kazanımlar açısından ortaya koyulacaktır. Genç dimağların en müptelâ oldukları “istediklerinin olması” ve “rahat olmak” durumları çok makbul olarak görülmemelidir.

İnsan doğası itibariyle dinamik bir donamımda olduğundan hem bedenen, hem de zihnen bu dinamizmin çalıştırılması gerekir. Çalışmayan zihin paslanmaya yüz tutacağı gibi, her fikrî ve zihnî saldırıya da açık hâle gelecektir. Özellikle günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte saldırılara açık olan zihin dünyasının kuşatılması çok kolaydır. Özellikle sosyal medya ve dünyadaki popüler kültüre erişimin kolaylığı fikir tarlasında başka filizlerin yeşermesine açık hâle gelecektir.

Açık zihin dünyasının istenmedik savaş silahlarıyla farkında olmadan dolması kaçınılmaz bir hâl alacaktır. Zira dinamik yapıda fark oluşturmadan gelişeceğini zanneden zihin odaları saldırıları fark edemez. Hazır hâldeki rahatlığın geleceğe dönük düzensizliği tetiklemesi normal bir durumdur. Normal olan bu durumun en azından kültürel, sosyal ve manevî açıdan başka kültürlerle dolmasını engellemek her geçen gün zorlaşacaktır. Çok sayıdaki örnek arasından gençliğin bazı şeylere “rahat” ve “kolay” erişmesi, aslında riskler barındırır. Fark etmeye izin vermeyen bir hayat anlayışının “rahat” ve “kolay” yüzlü yumuşak karından gençliğe nüfuz eder.     

En azından maddî açıdan gençliğin ihtiyaçlarının karşılanması makbul bir durumken zihnî açıdan jimnastik yapması, farklı fikirlerle tartışması ve düşünme melekelerinin demir bilyeleri kırarak yemesi sağlanmalıdır. Böyle bir ortamın olduğunu, ancak çok dar alanda kaldığını görmek gerekir. Özellikle avucun içine (cep telefonları) sığan koskoca dünya, gençlerin fark edemediği durumlarda onların zihin ve manevî dünyalarını işgal girişimi hâlindedir. 

Müfredat sorunu

Bu işgal girişimi tehlikeli boyutlara doğru ilerlemektedir. Yapılacak işin iki yönü görünmektedir. Birincisi, acil eylem plânı; diğeri ise, sürdürülebilir kalıcı püskürtme operasyonlarıdır. Püskürtme operasyonunun gençliğin zihin dünyasında kalıcı olmasının yolu, formel olarak okul öncesi ve ilkokulda yerini almalıdır. Aile içerisinde ise çocukların en azından farkındalık oluşturacak şekilde manevî saldırıların özeline girmeden tartışmalarına fırsat verilmeli ve manevî dünyalarında tezgâhlar kurulmalıdır.

Tertemiz dimağların zihinlerinde kurulacak tezgâh, bu coğrafyanın ve bu yurdun kadim kültürü, mayası ve dokusuyla bezenmelidir. Bunun için okul öncesi ve müfredatını gözden geçirmek zorunludur.

Gençliğin fikir, zihin ve manevî dünyalarına karşı başlatılan işgal, sömürü ve istilâ girişimlerine karşı mücadele, teknik destek gerektirecek vaziyete bürünmüştür. Daha çok gençlik üzerinden başlatılan istilâ ve sömürü savaşları gençliğin fark edemediği ve yanlış olarak görmediği bir hâl almıştır. Bunun için gençliğin birebir muhatap alınması ve kendisinin değerli olduğu hissettirilerek işe başlanması önemlidir. Ardından maya, doku ve değerlere karşı tavırlarının minimalist düzeye indirilerek fark etmelerinin yolu açılmalıdır. Gençliğin zihin dünyası ve sosyal alandaki istenmedik oluşumlarından ikinci derecede gençlik sorumlu iken, birinci derecede aile, okul ve çevre sorumlu görünüyor.

Bu nedenle gençliği sorumlu tutmak akıllı bir çözüm olmayacaktır. Bu tür yanlış oluşumlar, olaylar olmadan önce çözüm üretmemenin birer sonucudur. Teknolojik gelişmenin sosyal ve toplum alanında boş bırakılan yerleri yabancıların işgal etmesi normaldir. Çünkü hayat boşluk kabul etmez. Her geçen gün, en azından “gençlik ve yeni yetişecek nesiller açısından kayıp” diyebileceğimiz bir noktaya doğru evirilmiştir. Her insan, yetiştiği kültüre hizmet eder. Gençliğin yetiştiği kültürün temelinde, girişte bahsettiğimiz minimum enerji ve maksimum düzensizlik olayı yatmaktadır. Özellikle minimum enerji düzeyini fırsat bilen işgalci zihniyetin amacı da zaten maksimum düzensizlik oluşturmaktır. Bunu yaparken de teknolojinin getirilerini kendi amaçları doğrultusunda kullanmaları kendileri açısından mantıklıdır. Yabancıların bu işgal girişimine karşı bizim neler yapabileceğimiz esastır. Yukarıda bahsettiğimiz okul öncesi ve ilkokul sürecinde erkenden resmi kanalla girişimler yapılmalıdır.

Sürdürülebilir bir çözüm önerisinde ise istenmedik durumun çok ciddi bir istilâ ve sömürü savaşları olduğunu görmeli, bu uğurda mücadele başlatılmalıdır. Gençliğin anlam dünyasını anlayıp yabancı ve istenmedik fikirlerden sıyrılmak için birlikte yol yürümek, birlikte bir amaç için gayret göstermek, birlikte bir hüküm ortaya koymaya girişmek gerekir. Yolun sonunda ise bir zaferin olacağına kesin olarak inanmak ve inandırmak gerekiyor.     

Gençliğin kalbine ve aklına eş zamanlı olarak ulaşmaya çalışılmalı. Erişilen her genç kalbi ve aklı istenmedik engellerin fark edilmesi için direnç göstermeyecektir. Zira kolay ve rahat bir tercih üzere erişilmiş oluşumlar, kalbe hitap edilen ve aklı dokuyan olumlu girişimlere pozitif tepkiler verecektir. Gencin kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak gerekir. Aile büyüklerini seviyor olmaları, kaybedilmemiş çok büyük bir fırsattır. Bu sevgi tomurcuklarına yenilerini ekleyerek onların güvenlerini taçlandırmaksa ilk yapılacak işler arasında gelmelidir. Güven kazanılmış ve fikirlere açık her kalp yeni fikirlere de kapıyı aralayacaktır.  

Genç zihne hitap etmek

Belde, şehir ve ülkeler zorla alınabilir ancak genç dimağlar asla zorla kazanılmaya müsait değildir. En azından günümüzde böyledir. Güveni kazanılmış genç kalpler ve yeni fikirlere açık dimağlar, maya ve dokuyla uyumlu ortamlarda filiz verecektir.

Burada gençliğin istenen düzeyde filiz verip yeşermesi, doğru hüküm ve doğru kazâ mânâsında peyda olacaktır. Böyle bir anlam yükselişi gençliğin barış, fazilet ve adalet ahengini ortaya çıkaracaktır.

Gençliğin ötekileştiğini düşünmek doğru değildir. Boş bırakılan ve sinsice yapılan yabancı işgal girişiminin olması gerekir. Böyle bir durumla mücadele etmenin kolay olmadığını görmek gerekir. Zira gençliğin yetiştiği kültür dünyası genç tarafından kabul görmüş ise, savunmaya da geçebilir.

Hiçbir madde ve canlı, aynı anda ve aynı doğrultuda birden fazla yerde belirli bir pozisyona sahip olamaz. Bu durum ne insanlığın yetersizliği, ne de durumun karmaşıklığıdır. Bu sadece madde ve canlının aynı anda (eş zamanlı olarak) ve aynı doğrultuda belli bir pozisyon ve hareketliliğe sahip olmamasından kaynaklanmaktadır. Doğru iletişimle gönüllerine girilen her genç, barış yoluyla zihin faaliyetlerine olumlu cevaplar verecek ve yabancı kültürlerin birer mera olarak gördüğü dimağlar, birer elmas pırlanta şeklini alacaktır. İlmek ilmek dokunulması gereken dimağlar, farklı fikir oluşumlarını da kartopu gibi büyüterek kabul edeceklerdir. Bu işin ciddiyeti, zaman alıcı olduğu ve emek istediği unutulmamalıdır.

Genç dimağlar olumlu tepkiler vermeye başladığında, sevgi, adalet, merhamet ve insaf lezzetleri etrafa da sirayet etmeye başlayacaktır. Bu tür ilerleyiş, afiyet ve ulviyetin müşahede edilmesiyle tevhid potasına girecektir. Yabancı zihin, işgalcilerin aksine adaletli, insaflı, insan hak ve haysiyetine saygılı bir medeniyetin çocukları olduklarını bizzat görüp, yaşayıp, tadacaktır. 

Lezzetin tadına varan her genç dimağ, bu aziz toplumun değerlerine saygılı, esaslarına ve yüceliğine hürmetkâr ve adaletli olacaktır. Hak, adalet ve iyilik yapma melekeleri inkişaf ederek yeni fikirlerin gelecek nesillerde de yayılmasına öncülük edecektir. Gönül dünyasından çıkılan yolun akıl otağındaki çadırında vatan, millet ve bayrak için yeni nesil savunma sistemleriyle donanmış olacaklardır. Bu uğurda gerek ebeveyn, gerekse okullardaki yetişkinlere çok iş düşmektedir. Gönül dünyasına ekilen tohumların zihin dünyasında filiz vermesi istenen düzeyde ilk defa başlatılmasıyla sonraki nesillere aktarımı da kolay olacaktır.

Avuç içi kadar dünyadan koskoca âlemi keşfe koyulan gençliğin dinamizmi ve gençliği idare edecek fikre sahip çıkıp gelecek nesillere taşıyacak olan, öncü kuşak olacaktır. Doğru yolculuğa çıkan gençlerin yabancı işgal güçlerini taklit etmekten vazgeçeceği ve onların yanlışlarına düşmeyecekleri açık ve nettir.      

Gençlerin toptancı yaklaşımdan ziyade bir sorunu analitik yaklaşımla değerlendirme eğilimleri büyük bir fırsattır. Yabancı zihin işgalcilerinin kültürel girişimlerinin aksine onların teknolojilerini kendi lehimizde değerlendirmek doğru olandır. Kültürel işgal girişimini amaç edinen yabancıların sadece gençliği değil, dünya insanlığını dalalet bataklığında boğma gibi bir amacı vardır. Ancak teknolojik gelişmişlikleri almak ve kullanmakta bir sakınca yoktur.   

Yeniyi oluşturmak

Netice olarak, yapılacak ilk iş, konusunda uzman ekiplerce okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklara yönelik bir program geliştirmektir. Ardından gençlerin gönül ve akıllarına hitap edecek, onların dünyasına girip olayı saykal yapacak uzman ekiplerce programlar oluşturulmalıdır.

Geliştirilen ve oluşturulan her bir program, uzman ekiplerden biri tarafından seminer/konferans şeklinde doğrudan topluma aktarılmalıdır. Programların birer kitapçık şeklindeki nüshaları da talep edenlere ulaştırılmalıdır. En azından bilgisayar ortamında (PDF şeklinde) kaydedilip indirilmesi ve toplumun kullanımına açık hâle getirilmesi gerekir. Ayrıca bu uğurda TÜBİTAK tarafından bir de proje alanı açılması sürece olumlu etki edecektir. Proje ekibinin içinde gençlerin istihdam edilmesi de anlamlı olacaktır.

Türkiye’nin böyle bir fikri eyleme dökmesinde hiçbir engel ve mazeret görülmemektedir. Ayrıca yeteri kadar donanımlı uzman hoca da akademide vardır. Yapılması gereken, akademideki birikimin bir koordinasyon ile eyleme dökülmesidir.