Medeniyet inşâsında ölçü (2)

Bilinen evren öncesi ve sonrası dalgalar için Batı, sadece evren sonrası dalgaları dikkate almaktadır. Çünkü evren öncesi dalgaları ölçememektedir. Oysa teorik olarak bunun kabulü oldukça kolaydır. Bu kabul sorumluluk getireceğinden, Batı bundan kaçmaktadır. Batı’nın, yaratılışın her daim devam ettiğini kabul etmesi güçtür. Çünkü bu, Batı medeniyetinin çökmesi ve İslâm medeniyetine teslim olması anlamına gelecektir.

DÜŞÜNMENİN doğruluğu, ölçmenin doğruluğuna bağlıdır. Bir özelliğin en küçük biriminin sayma sayıları şeklindeki fazlalıkları, bu birimin katlarını oluşturur. Bu katların birbirine göre kıyası ise orana karşılık gelir. Bu çerçeveden bakıldığında, evrene dair doğru düşünmede oran, önemli bir yükü omuzlar. Doğru ölçme yapan milletler medeniyet oluştururken, doğru ölçme yapamayanlarsa yeni bir medeniyet inşâ edemezler.

Işık, dalga ve iz

Bilimsel anlamda boyutsuz iz, “nokta” olarak tanımlanır. Eni, boyu, yüksekliği ve derinliği olmayan kavram ise “parçacık”tır. İki veya daha fazla cismi temsil edecek bir parçacık, “indirgenmiş kütle” olarak isimlendirilir. Bu kavram Doğu medeniyetinde Batı’dan çok önceleri “Parçalar yoksa cevher-i fert, parçalar varsa cisim” şeklinde ifade edilmiştir.

Boyutsuz olan nokta, bir yöne doğru yürütüldüğünde çizgi oluşturur. Bu çizgi, “elif” olarak atfedilir. Çizgi 2 boyuta bükülerek çember ve daireyi, 3 boyuta bükülerek küreyi oluşturur. Çember, daire ve küre çevresindeki bütün noktalar üst üste gelmeksizin ve karışmaksızın doğrudan merkeze bağlıdırlar.

Max Planck’ın kuantumu keşfederken dayandığı en önemli nokta, siyah cisim içindeki ışığı “duran dalgalar” şeklinde kabul etmesinde yatmaktadır. Işık bir çember üzerinde bir devir yaparsa, bu bir dalgaya karşılık gelir. Steril hâldeki siyah cisim (kara kutu) içindeki ışık farklı dalga boylarında olabilir. Bu dalgalar tam dalganın katları şeklindedir.

Işık, taneler hâlindedir. Işık, çok süratli hareket ettiğinden sürekli gibi görülür; aslında kesiklidir. Işığın bir tanesine “foton” denir. Fotonun içinde farklı dalga boylarında duran dalgalar vardır. Aslında çok farklı dalga boyundaki dalgaların bir anda birleşmeleri fotonu oluşturur.

Malûm olduğu üzere ışık, ışık süratinde hareket ederken, ışığın içindeki dalgalar ışıktan daha süratli hareket ederler. Ancak ışığın içindeki farklı dalgalar asla ışığın dışına çıkamaz. Çünkü foton steril bir durumda olup, içindeki farklı dalgaların dışa çıkmasına müsaade etmez.

Benzer şekilde, maddenin de dalgalar şeklinde durumu söz konusudur. Bu dalgalar da duran dalgalar şeklinde olup, ismi “madde dalgaları”dır. Sürati “ışık”tan küçük olmakla birlikte, bilimsel dalga özellikleri benzerlik gösterir. Sadece farklılık teorik/saf bilgi formülasyon gösterimindedir. Taş, ağaç, Dünya ve evren, aslında dalgalar şeklinde pozisyon almışlardır. İnsan yürürken her insana bir dalga eşlik eder. İnsanların parmak izleri birbirinden farklı olduğu gibi, insana eşlik eden dalgalar da birbirinden farklıdır.

Durmaktan harekete

Bilinen evrende maddeler 3 boyutlu uzayda 14 farklı şekilde gruplanırlar. Bu şekillerin içerdiği atom ve düzen durumuna göre madde dalgaları da atomik düzeyde farklılık gösterir. Maddelerden oluşan Dünya, Güneş, Ay, Güneş Sistemi ve galaksiler de katmanlar şeklindedir. Dünya’nın bu katmanlarına özel olarak “tabakalar” denir. Dünya’nın tabakaları birbirini iterek deprem ve zelzeleleri oluşturur.

Şimdilik bilinen evrende atmosferin ve anlaşılan anlamda hayatın olduğu tek gezegen Dünya’dır. Başka yerlerde Dünya benzeri gezegen olması, olağan akışa ve akla aykırı değildir. Dünya atmosferinin de yerkürenin katmanları şeklinde tabakaları vardır. En azından bu tabakalar insan sağlığına zararlı Güneş ve diğer kozmik ışıkların zararlarını süzer. Hem yerkürenin, hem de atmosferin tabakaları belli bir durağanlığa sahiptir.

Eşit zaman aralıklarında kendini tekrarlayan harekete “periyodik” veya “harmonik hareket” denir. Düzgün dairesel hareket yapan bir parçacığın yörünge düzlemindeki bir doğru üzerindeki iz düşümünün hareketi de basit harmonik harekettir. Periyodik hareket bir denge noktası etrafında ileri-geri oluyorsa, buna “salınım” ya da “titreşim hareketi” denir.

Eğer bir madde tekrar eden hareketlerini bir süre sonra devam ettiremez ise, bu duruma “sönümlü hareket” denir. Çekim potansiyel enerjisinin minimum olduğu nokta etrafında bir ileri, bir geri hareket eden bir parçacık için basit sarkaç, en güzel örnektir.

Periyodik hareketin bir dönüşü, bir salınımı veya kendini tekrar etmesi için geçen zamana “periyot”, birim zaman dilimindeki salınım sayısına ise “frekans” denir. Periyot ile frekans ters orantılı olup, çarpımları “1”dir. Bir cismin tüm noktalarının kendi denge konumları çevresinde yaptıkları titreşim hareketlerinin topluca görünümüne “dalga hareketi” denir. Diğer bir ifadeyle, titreşimin bir ortam içinde yayılması, dalga hareketini oluşturur. Dalga, bir ortamın (katı, sıvı, gaz, plâzma) maruz kaldığı etkiyi iletmesidir.

Günlük hayatta karşılaşılan su dalgaları, ses dalgaları, ipteki dalga hareketi ve bir teldeki dalga hareketi, birer mekanik dalgadır. Işık dalgaları, mikro dalgalar ve radyo dalgalar ise elektromanyetik dalgalardır. Maddenin kendisi yer değiştirmeden hareketin yer değiştirmesi sonucu oluşan ve enerjinin madde içinde bir noktadan diğerine iletilmesini sağlayan dalga, “mekanik dalga” türüdür. Elektromanyetik dalgalar ise boşlukta ve maddesel ortamda yayılabilirler. Bir nokta kaynaktan çıkıp 3 boyutlu uzayda her yöne yayılan dalga ise, “küresel dalgalardır”. Noktasal bir kaynaktan çıkan ışık ise küresel dalgadır.

Bir ortamda ilerlemek yerine belirli bir bölgede kalan dalgaya “duran dalga” denir. Duran dalgalar zıt yönde ilerleyen iki dalganın üst üste binmesiyle oluşabilir. Bir ortamda ilerleyen dalga bir sınıra çarptığında, geliş doğrultusuna geri döner. Bu yansıyan dalga ile gelen dalga üst üste binerek bir duran dalga oluşturur. Duran dalgaların enerji yoğunluğunun genliğe ve frekansa bağımlılığı, ilerleyen dalgaların toplam enerji yoğunluğunun genliğe ve frekansa bağımlılığı ile aynıdır.

Uzayda farklı dalga boyuna sahip dalgaların bir yerde üst üste binmelerinden, ışık tanesi olan foton elde edilir. Bilinen evrenin benzer bir şekilde enerji taşıyan dalga hamurundan oluşması, Büyük Patlama’ya en uygun durumdur. Ancak bu duruma Batı kaynaklarında pek rastlanılmaz. Sadece maddeleşmiş ilk madde için başlangıç sayılır.

Evrenin tarih sahnesine çıkmadan önceki durumuna dair görüşte, Batı medeniyeti tek kelime edememiştir. Maddeyi, olduktan sonra inceleyebilmiş ve anlayabilmişlerdir. Akılları gözlerine inmiş bu tür Batı medeniyeti, plâstik insan derecesinden öteye geçemiyor. 

Maddenin lîsanını anlamak ve ölçebilmek

Titreşim hareketleri, harmonik salınımlar, sönümlü titreşimler, değişken akımlar ve dalga hareketleri, insanı muhatap alan birer fen lîsanıdır. Bu lîsan akustik, optik, elektrik devreleri, atom fiziği ve biyolojik sistem gibi çok farklı yerlerde olayları anlamaya yarar. Bu lîsan bütün insanlığın değişmeyen ortak paydasıdır. Bu paydada bütün insanlık birleşmek durumundadır. Bu payda, bilinen bütün evrenin Sahibini tanıtan üç yoldan birisidir. Bu tür durum, aslında fen odaklı kâinat kitabıdır.

Raks, düzenli olarak hep aynı konumlardan aynı hızla geçen bir nesnenin hareketinin salınımı olarak kültürel alanda yer edinmiştir. Çoğu zaman da şarkılara atfedilir. İnsanlık hazır bir otağa (yerküre, evren) geldiği için hep bu şekilde olduğu kabulü ile yola çıkarsa, hatâ yapması kaçınılmazdır.

Bu kadar mükemmellik, birbiri ile senkronize olan dalgaların birbirlerinin nedeni gibi algılanmasına yol açmıştır. Bu durum bir bütünün parçalarının yansıması mantıklı dururken, buna neden ararken yollar ikiye ayrılabiliyor. Bazı insanlar bu mükemmelliği görüp büyük bir akla atfederken, bazıları ise “Kendi kendine olur” diyebilmektedir.

“Kendi kendine oluyor” diye bu düzeni anlayanlar, maddenin ezelden beri var olduğunu kabul ederek çeneli çekiç kesilmişlerdir. Maddenin ezelden beri var olamayacağını, duran dalgaların oluşmasından öncesinde birer enerji hamurunun oluşması göstermektedir. Bu enerji hamurunun, uzayın bir bölgesinde üst üste binmesiyle ilk maddenin oluşabileceğinin görülememesi, Batı için bilimsel bir bakış ve akıl değildir.

Immanuel Kant, evrenin bir yaratıcı tarafından yaratıldığı ve kendi kendine olduğu gibi iki yolu “çözülememiş bir sorun” olarak durmakla ifade etmiştir. Bu durum, işin içinden çıkılamadığının göstergesidir.

1920’li yıllarda, Büyük Patlama (Big Bang) ile evrenin yaklaşık 13,8 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiği belirlendi. Bu durum, “Evrenin Evrimi Kuramı” olarak ortaya atıldı. Maddenin tarih sahnesine çıkması, “Evrim Kuramı” şeklindeki ifade tercih edilerek belirtilmiştir.

Evrenin tarih sahnesine çıkmadan önceki durumuna dair görüşte, Batı medeniyeti tek kelime edememiştir. Maddeyi, olduktan sonra inceleyebilmiş ve anlayabilmişlerdir. Akılları gözlerine inmiş bu tür Batı medeniyeti, plâstik insan derecesinden öteye geçemiyor. Yalnız sadece ölçmeyi doğru yapmaları, Batı’yı “ilerlemiş ülkeler” seviyesine çıkarmıştır. Doğu ölçmeyi doğru yapsa, çalışkan olsa, üretse ve evrenin öncesine dair malûmatı içselleştirse, onun gelecek medeniyeti inşâ edeceğinden hiç şüphe duyulmamalıdır.

Doğu medeniyeti, Büyük Patlama sonrasını “âlem-i şehadet” olarak ifade etmiştir. Bu âlemin hâricinde de bir âlem olduğunu hatırlatması için bir tercih yapılmıştır. “Âlem-i misâl” gibi bir durumun olacağını da akla göstermiştir. Doğu medeniyeti, geleneksel olarak bu durumu en iyi anlayan düzeydedir. Doğu medeniyetinin geri kalması, dinî bir sorun değil, insanların tembellik ve işi ehline vermeme gibi sorunlarıdır.

Batılılar, evren oluştuktan sonra sebeplere müracaat edip teknik açıdan ilerlemiş durumdalar. Doğulular ise evrenin öncesi ve sonrasında mükemmel bilgiye sahip olmalarına rağmen sebeplere müracaat etmeyip tembel kalarak teknik açıdan zayıf kalmışlardır. Oysa Doğu medeniyeti hem evren öncesi, hem de evren sonrasında donanımlı bilgiye sahiptir. Doğu, parası olup da harcamasını bilmeyen çocuk gibi, teknik açıdan geleneksel kadim bilgiyi tatbiki noktasında geri kalmıştır ki bunun için de her şey yapılmıştır.   

Yerküre, Doğu medeniyeti için âlem-i şehadette bir çekirdek, âlem-i misâlde ise büyük bir ağaç potansiyelindedir. Batı medeniyetinde ise, maddenin ezelden beri var olduğu ve her olayın bir sebebinin olduğu fikri yaygınlaştırılmaya ve hâkim kılınmaya çalışılmaktadır. Bilerek ya da bilmeyerek bazı İslâm düşünürleri (!) bu Batılıların kervanına su taşıyorlar.

Bilinen evren öncesi ve sonrası dalgalar için Batı, sadece evren sonrası dalgaları dikkate almaktadır. Çünkü evren öncesi dalgaları ölçememektedir. Oysa teorik olarak bunun kabulü oldukça kolaydır. Bu kabul sorumluluk getireceğinden, Batı bundan kaçmaktadır. Batı’nın, yaratılışın her daim devam ettiğini kabul etmesi güçtür. Çünkü bu, Batı medeniyetinin çökmesi ve İslâm medeniyetine teslim olması anlamına gelecektir.  

“Gökyüzü, duran dalgalardan oluşmuş bir denizdir”

Büyük Patlama 1920’li yıllarda keşfedilmeden önce, 1200’lü yıllarda bu topraklarda kadim bilgi, evrenin ilk yaratılış maddesini “heyula” olarak sîne-i millete sunmuştur. Maddenin buhar, su ve buz gibi 3 hâlinin olduğu, insanlığın malûmudur. “Katılaşan madde/cisim, ilk olarak daireyi tercih eder” ifadesini İbn Arabî açık ve net olarak belirtmiştir. Teorik bir çember üzerine binen cisim varlığı tercih etmiştir. İlk daire, İbn Arabi tarafından “felek” olarak nitelendirilmiştir. “Felek” kelimesine bu toplum yabancı değildir.     

Aslında yukarıdan itibaren söylenmeye çalışılan şudur: Bilginin tarafsız ve net olarak günümüzde de ortaya konulması gerekmektedir. Yani evren, dalgaları kararlaşmış, durgunlaşmış, sakin hâle gelmiş bir deniz olduğu netleştirilmelidir. Tam da bu noktada bir hadîsi burada belirtmek gerekir: “Semâ/evren/gökyüzü, duran dalgalardan oluşmuş bir denizdir.” (Semâ, emvâcı karardâde olmuş bir denizdir.) (Tirmizî, 58’inci sûrenin tefsiri: 1; Müsned, 2:370; el-Mubârekforî, Tuhfetü’l-Ahvezî, 3352; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:132.) 

Bu hadîs yukarıdaki fen bilimlerinin tamamını içerdiği için pek bilinsin istenmemiştir. Doğu toplumlarında ve bizim ülkemizde de bu hadîse dair “Sahih mi?” seslerine alışığız. Bu hadîsin şüpheyle karşılanması, Müslüman toplumların ne derece bir durumda olduğunu göstermektedir. İnsanlar anlayamadıkları ifadeleri yok saymaktadırlar. Özellikle ve bir kez daha belirtmek gerekir ki, bu hadîsin orijininde “dalga” (emvâc) kelimesi yer alması mânidardır.

Steril hayat sürenler, geleneksel hayatın dışına çıktıklarında solunum yollarını kapamış ve plâstik bir hayata girmiş demektir. Günümüzde gençlik tam da bu araf durumunda bulunuyor. Bu durum kitleleşerek yol almaktadır. Çâre bulunmaz ise, parazitlenmiş düşünceler gençliğin bünyesini işgal edecektir. Tez elden gençliğe bu mânâda serum verilmeli ve hastalanmış bünyeleri plâstik hayattan insan-ı kâmil mecrasına sokulmalıdır. Tek çâre, bu yoldaki eğitimi yeniden inşâ etmektir!

Yamalı bohça hâline gelmiş bir eğitim sistemi ile uğraşmak, bir çâre değildir. Günümüz Batı sistemi, eğitimin içerisinde sözün gücüne yaslanarak nefsi putlaştırmıştır. Oysa nefs, noktanın tekdüze hareketinin sonucu olan çiziği (elif) olarak Rabbini bulmalıdır. “Nefsini bilen, Rabbini bilir” ifadesi tam da burada mânâ kazanır!

Dalgaların gelişimi, değişimi ve anlam kazanması, zamanla olan bir durumdur. İbn Arabi zaman kavramını iki gruba ayırmıştır. Farklı bir yazı konusu olan bu durumun bu yazıya bakan yüzü, fiziksel zamanı “maddî hareketin sonucu” olarak tanımlamasıdır. Günümüzdeki fen bilimlerinin en temel özelliklerinin omurgasını tam da bu fiziksel zaman oluşturmaktadır. Hiçbir şey aslında tekrar etmez. Dairesel hareketlerin özellikle yapay zekâ çalışmaları ile birbirinden ayrıştığı bilinir. Her an yeniden yaratılış vardır.

Her an yaratma işinde olan Allah-u Teâlâ, eşyayı sebepten sonra yaratıyor; ancak sebep vâsıtasıyla yaratmıyor. “O her an yeni bir iş ve oluştadır” (Rahmân, 29) âyeti, mânevî ülser ve kanser olmuş bedene serum olarak steril hayattan âlem-i şehadete bir davettir. Dünya fen bilimcilerine, “Evren, duran dalgalardan oluşmuş bir denizdir” hadîsi iksir gibi bir hayat sıvısı sunuyor.

Köhneleşmiş hastalıklı bünyeler acilen tedavi edilmeli, gözleri maddeden başka bir şey görmeyen insanlık ayağa kaldırılmalıdır. Kalp, akıl, rûh ve hayâl, yeniden yüzlerini fânî hayata değil, bâkî bir hayata çevirmelidir.

“Evren, duran dalgalardan oluşmuş bir denizdir” hadisi, bazılarını rahatsız eder. Yaratıcı, Kendisinin bilinmesini istiyor. Bunu isterken yukarıda açıklanan dalga temelli fen olayları/evren, Peygamber ve Kur’ân-ı Kerîm arasındaki birliktelik ayrıştırılmak isteniyor. Bu durum her devirde olmuştur, olmaya da devam edecektir.

Özellikle ülkemizde gençlere yönelik deizm ve benzeri “izm” kurguları tamamen kasıtlı yapılmaktadır. Bunlara karşı “Evren, duran dalgalardan oluşmuş bir denizdir” hadîsini haykıracak ilâhiyatçılara ihtiyaç vardır. Unutulmamalıdır ki, dünyada deizmin en hızlı yayıldığı ülkeler arasında Türkiye de bulunmaktadır.

Madde, geçici olarak dalgaya giydirilmiş bir bedendir, ölünce yok olur. Yazar-bozar tahtası, hakikat-i zamandır. Herkesin ölçüsü kendi kaderidir. Ölçü düzgün olmalı ki kader de düzgün olsun. İnkârcıların çeneli çekiçleri, Batı’nın kendisini yiyecektir. Yiyor da...