TUVALE her
fırça, akıbeti bilinerek atılır. Ressam o fırça darbelerinin neticesini görür
ve düşünerek atar. Üstelik her fırça izinin en iyi durumda konuşlanacağı da bilinir.
Renklerin belli oranda karışımından
yeni renkler elde edilir. Sarı ile mavi karıştırılırsa yeşil, kırmızı ile mavi
karıştırılırsa mor, yeşil ile kırmızı karıştırılırsa sarı, kırmızı-yeşil-mavi
karıştırılırsa beyaz elde edilir. Siyah ile beyaz karıştırıldığında gri
çıkacağı da malûmun ilâmıdır.
Renkler ayrıştırıldığında ise diğer
renkler ortaya çıkar. Yağmurlu bir havada, ışık parçacıkları yağmur tanesine
(asr) çarparsa güneşten gelen ışık, renklere ayrılır. Bu öyle bir ayrılma olur
ki ışıklar dalga boylarına göre sıralanır. Kırmızıdan başlayıp turuncu ile
devam ederek mor ile nihayete erer. Bu birlikteliğin adına “gökkuşağı” denir.
Ressam palette tuttuğu boyalarını fırça
ile öyle bir karıştırır ki tablosu sergilendiğinde ışık altında nasıl
görüneceğini ve renk uyumunu hesap eder.
İlkbaharda yeşil renklerin, son
baharda ise sarı renk tonlarının ortama hâkim olduğunu herkes temaşa eder. Madde,
ışık ve ısı gibi çevre etkilerin uyumundan ortaya çıkan bu tür mevsimler ve
tablolar, evren tablosunun bir yansımasıdır. Evrende her dönem ve her yerde
farklı tabloların oluşması farklı eserlerdir.
En küçük ölçekten (mikro) en büyük ölçeğe
(makro) kadar her alanda evrende çok farklı olaylar cereyan etmektedir. Bu
olayları doğru ve makul ölçülerde anlamanın yolu, mikro ve makro olayları kendi
sınırları içerisinde analiz etmektir.
Sosyal, siyasal ve kültürel her
olay kendi içerisinde fen alanından veriler barındırır. Her olayın sonucu, olay
olmadan önceki mikro ve makro ölçekteki verilere göre bilinir. Bir olayın
sonucunu olay olmadan önce bilememe durumundan bahsedilemez. Ancak doğru
bilmenin tek yolu; sosyal, siyasal ve kültürel olayların dinamik yapısının
değişkenlerini doğru belirlemekle mümkündür.
Bir tuvale nakşedilen tablo ve
evrendeki nakkaşın eseri, bir bilinç sonucu ortaya çıkıyor. Bu sanatsal
eserlerin bir eser sahibi olduğunu görüp olaylar olmadan öncesindekilere dair
fikir beyan edememek, insanın kabul etmesi mümkün olmayan olaylar arasındadır.
Sadece işi geldiği için aşikâr etmekten imtina edilen bir durumdur.
Harf ve kelimelerin üst üste
getirilmesiyle elde edilen ahenkli cümlelerin bir anlam için yazıldığından
kimsenin şüphesi olmaz. Mikro ve makro
olayların evveli de ahiri için hazırlıklar içerir. Dünyanın gidişatına dair
sosyal, siyasal ve kültürel olaylar için olmadan önce çözüm üretilmesi hayatî
öneme sahiptir.
Sabit hızla düz bir yolda giden bir
cismin hedefine ne zaman ulaşacağı kolayca hesap edilir. Eğer bir cisim, nesne
veya araç belli yerlerde hızlanarak ve belli yerlerde yavaşlayarak hareket etse,
yine hedefine ne zaman ulaşacağı bilinir.
Bir kayıt cihazının özellikleri
biliniyorsa, bu cihazın belli büyüklükteki dosyaları ne kadar sürede
kaydedileceği de bilinir. Düz bir yolda ilerleyen cismin kat ettiği mesafenin
uzunluğu, aracın tekerlekleri ölçüsüne bakılarak hesap edilebilir. Plâk, kaset,
kompakt disk (CD) gibi kayıt sistemlerinde süre hesabı araçların tekerlekleri
ölçüsünden hareketle mesafe hesaplanmasından farksızdır.
Tekerleğin icadının medeniyet
açısından büyük bir adım olduğu açıktır. Buradaki malûmatın yeni kayıt
sistemlerine aktarılmış olması da insanlığın geliştiğinin delilidir. Çünkü insanlık
tek boyuttan (tek düzey) iki boyuta geçmeyi başarmıştır. Günümüzde ise üç
boyutlu yazıcıların makbul ve gelişiyor olması, insanlığın gelişim sürecine
sürekli açık bir canlı olduğunun göstergesidir.
Otonom ve insansız araçlar,
makineye insanın belli bir kural/yazılım çerçevesince müdahalesiyle mümkün
olduğunu göstermektedir. İnsanın makineyi kontrol etmesinde ana omurga, var
olan tabiî olayların özellikleri kullanılmakla (anlamlandırmakla) mümkün oluyor. Bu ise akıl, beceri ve
bilgilerin belli bir uyum içerisinde birlikteliğinin bir sonucudur. Akıl ve
bilgi söz ise, teknoloji eylemdir.
Makroya bakmak için
görülmesi gereken mikro
Otonom, insansız ve diğer tür
uzaktan kontrollü araçların tamamı farklı tür elektromanyetik dalgalar ile
kontrol edilmektedir. Bu ise bir sinyale anlam yüklemek ya da bir sinyali
şifrelemekten başka bir şey değildir.
Bu kontrol sağlanırken yine, ne tür
bir etkinin hangi tür elektromanyetik bir sinyali oluşturacağı önceden bilinir
ve ona göre işlem yapılır. Bir müzik parçası insanlara dinletilmek istenirse
radyo dalgaları, bir olay sonucu kemiklerde oluşan hasarı görmek için de
Röntgen ışın (x-ışınları) dalgaları kullanılır.
Bu durum olayın mahiyetine göre karar
verilerek yapılmaktadır. Eğer bir atomik ölçekte araştırma ve inceleme yapılmak
istenirse, o zaman da gama ışın dalgası işleme dâhil edilir. Her defasında olay
olduktan sonrası için olay olmadan önceki bilgilerin kullanıldığına dikkat
edilmelidir.
İki cisim çarpıştırılmak istenirse,
sonucun ne olacağı, çarpışma olmadan önceki malûmatla tamamen bilinir. Ayrıca
bu tür çarpışma ve etkilerin ne tür olacağı da kesindir.
Makro ölçekte iki cismin çarpışması
bilindiği gibi, atom altındaki parçacıkların da çarpışma ve etki özellikleri de
tamamen bilinmektedir. Yeni bir malzeme üretilerek teknoloji dünyasına bu
ürünün sunulmasında en can alıcı nokta, hangi malzemenin nerede, ne zaman,
nasıl davranacağının önceden bilinmesi neticesine elde edilmektedir.
Makro olaylar duyu organlarıyla
müşahede edildiği için anlaşılması ve genel kabul görmesi kolaydır. Ancak makro
olayların asıl kaynağı mikro ölçekteki olaylardır. Tellerde iletimin
sağlanmasına tablacılık eden elektrik yükleri olmasa ev aletlerinin hiçbirisi
çalışmaz.
Makro ölçekteki olaylar, aslında
mikro ölçekteki olayların tam anlamıyla sağlaması ve kontrolü hükmündedir.
Diğer bir ifadeyle, makro olaylar sadece çokluktan/nicelikten ibarettir. Bu
olaya fen açısından bakıldığında, bir elementin 1 molündeki atom sayısı ya da
bir bileşiğin 1 molündeki molekül sayısı olarak bilinen Avogadro sayısı, mikro-makro
dünyalar arasındaki sınırda yer alır.
Bu sayı değerinden yüksek ise
makro, düşük ise mikro ölçekteki kurallar ile olaylar anlaşılır. Makro
olayların temelinde mikro olaylar yer aldığı için nicelik “hiç” hükmündedir.
Asıl olan, niteliktir. “İnsanı (bireyi, mikro) yaşat ki devlet (makro) yaşasın”
mantığı tam da budur!
Sadece teknolojide bile bu
kalabalık, yük ve fazlalıktan kurtulmak için ne çalışmalar yapıldığı akılları
uçuklatacak derecededir.
Mikro ölçekte olaylar olmadan önce
bilgiler ve veriler ile olayın olduktan sonra ne olacağına dair bütün verilere
ulaşmak mümkündür. Röntgen (x-ışını) insan bedenine gönderildiğinde ışının
kemiklere çarpıp geri yansıyacağı bilinir.
Mikro ölçekteki aktörlerden olan
ışığın tek bir parçası (foton) yine diğer bir aktör olan elektrona kafa kafaya
çarparsa, iki parçacığın çarpışması gibi bir davranışın olacağı önceden bilinir.
Yüksek enerjili bir ışık tanesi (foton) atom derinliklerine dalıp çekirdeğe
doğru yaklaşırsa, pozitron ve elektron gibi iki maddî parçacığın oluşacağı da önceden
bilinir. Bu arada bir ışık tanesi (foton) olan enerjinin maddeye de dönüştüğü
aşikâr olur. Bu olayın tersi de doğrudur.
Mikro ölçekteki aktörlerin/parçacıkların
(foton, elektron, proton vb.) aynı doğrultudaki konum ve sürat gibi özellikleri
aynı anda bilinemez. Ancak bu aktörlerin farklı doğrultudaki konum ile farklı
doğrultudaki süratleri bilinebilir. Bunun nedeni, bilmeyi içeren verileri
ölçerken kullanılan tekniklerinin bu aktörlerin ölçülerinde kısıtlamaya/belirsizliğe
neden olmasıdır. Bu tür mikro ve makro olayların sonuçları olmadan önce
bilindiği için, insanlık için tehlikeli olanları yasaklanır.
Bilimsel veriler aslında insanın
okuması gereken evren/kâinat kitabının sayfaları şeklinde olduğunu gösterir. Üstelik
bu durumlar fen ve sosyal olarak iki ana kategoride bakılan bilimsel sonuçların
ölçülüp kıyaslanma özelliği olan fen tarafında yer alır. Buradan elde edilenler,
sosyal bilimler için de veriler sunar.
Makro ve mikro olayların sosyal,
siyasal ve kültürel yansımaları uygulayıcılara geniş fırsatlar sunar. Fen
alanındaki mikro olayların sosyal yansıması birey, makro olayların sosyal
yansıması ise sosyal, siyasal, toplumsal, çevresel ve STK gibi örgütsel
yapılardır. Dolayısıyla gerek bireysel, gerekse toplumu ilgilendiren olayların
sonuçlarını olmadan önce tahmin etmek ve bilmek pekâlâ mümkündür. En azından
bunların anlaşılması ve toplum yararına sunulması için gerekli verilerin
varlığı açıktır. Bu verilerin toplum ve insanlık yararına sunulması zorunlu hâl
almıştır.
Bu yönlerin aşikâr edilmesi ve yolun yegâne olduğunun ortaya konulması büyük ve ciddî emekler gerektirir. Bunlardan biri akademik olarak tezler üretmek ve toplumsal yansımaları açıklığa kavuşturmaktır. Bunun için mikro ölçekteki insan ve makro ölçekteki siyasal, toplumsal ve kültürel olayların doğru analizi şarttır.
Mikro oluştaki makro
tehlikeyi görmek
Bireyin kendisiyle olan durumları
iç dünyasını içerdiği için belirsizlik en üst düzeydedir. Kişinin diğer
insanları, çevresini ve toplumu ilgilendiren olayları hakkında bilgi
toplanabilir. Psikoloji ve nefs psikolojisi gibi durumlar bireyin ferdî
durumları olarak görülse de, çevresini de ilgilendiren olaylardır.
Sosyal, siyasal ve kültürel
olayları doğrudan ilgilendiren ve ülkemiz toplumunu ciddî şekilde etkileyen olaylar,
ABD, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere Batı ülkeleri tarafından ciddî
şekilde takip edilmektedir. Sayısız tez yaptırmakta ve dost görünümlü düşman,
iliklerimize kadar işlemiş durumdadır. Bu da yetmiyormuş gibi, bu tezlerden
üretilen kitaplar Türkçeye çevrilerek mutlak hakikatmiş gibi sunulmaktadır.
Bu bakışla stratejik ve ciddî anlamda
ülkede proje ve tez çalışması “Yok” denecek kadar azken, Batı, en derin köklere
kadar araştırıp bütün verileri topluyor. Bu ayrı bir keşmekeşliktir. Öyle bir
çalışma yapılıyor ki, yapılan Batı orjinli bu tür çalışmaların hemen hiçbirinde
doğrudan İslâm’a bir saldırı ya da hedefe koyma görülmemekle birlikte en derinlerde
sinsi bir Hıristiyanlık inancı işleniyor ve topluma enjekte ediliyor. Bu durum
öyle işleniyor ki, fark edilmesi neredeyse imkânsız! Lâkin hakikat budur.
Toplumu her yönden ayağa kaldıracak
ve inkişafına rücû edecek feyizli yönelişler bir şekilde inkıtaa uğruyor. Bunun
en büyük nedeni de eğitim/öğretim ile gençlik arasında sürekli bir perdenin olmasıdır.
Değer üretmek için bilimsel veri toplamak, bunları toplumun idrak düzeyine
ulaştırmak, düşünmek ve üretmek zor iştir. Düşünmenin söze dökülmesi ve
fiiliyatta görünmesi ise demir leblebi gibidir.
Sosyal, siyasal ve toplumsal
olaylar açısından ümitsiz olmamakla birlikte bir düşüş, bir modernizm kıskacı Batı’dan
elini uzatmış hâlde bütün toplumu sıkboğaz ediyor.
Bu aziz toplum o derece kıymetli ve
o derece iltifata lâyık ki kaybedilen yılları kazanmak kolay olmuyor. Boşa
geçen her zamanın aleyhte olacağı açıktır. Fikrin mesaili yetmez, salih amele
dökülmesi gerekir.
Fikrin salih amel ile sosyal, siyasal ve kültürel
hayatı değiştirip dönüştürmesi için meleke hâline gelmesi zorunludur. Çünkü
kişilik özelliklerinin kaynağını meleke hâline gelmeden oluşturulacak hiçbir
fikir kalıcı olamaz.
Bu aziz toplumun fikrî
taraftarlığında bir sorun yoktur. Ancak fikrî taraftarlığın “meleke” hâline
gelmesi noktasında aynı iyimserlik görünmüyor.
Kalp, ruh, vicdan ve sır gibi duyguların
yerinde durması veya dış etkenlerin etkisinde sürüklenmesi fikrî taraftarlığın
meleke hâline dönüşmemiş bir kuvve hâlinde bulunmasıdır. Fikrî taraftarlık ve
salih amellere müsait olan duygu ve yeteneklerin meleke hâline gelmesi şarttır.
Günümüzdeki en büyük sorun, fikrî taraftarlığın meleke hâline gelmemesinde
yaşanıyor.
Salih amele dökülmesi gereken fikrî
taraftarlığın önünde dağlar gibi setler bulunmaktadır. Bunların başında eğitimin/öğretimin
olduğundan kimsenin şüphesi olmamalıdır. Buradaki eğitim-öğretimin formel ve
informel olduğunu da belirtmek gerekir.
Kişinin topluma dair olumlu
yansımalarının yaygınlaşması için meşru ortam mevcuttur. Ancak sosyal, siyasal
ve kültürel anlamda bireyin davranışlarını doğru görmek gerekir. Bireylerin toplum
içerisindeki farklı gruplara ne için konuşlandıkları çok mühimdir. Diğer bir
ifadeyle, bir grup, örgüt veya STK içerisinde kişilerin neden devamlılık arz
ediyor olduğu, o grubun amacını da ortaya koyar.
İslâm’ın bireye sunduğu maddî ve
manevî özgürlük alanlarını kısıtlayan oluşumların masum olmadıkları açıktır.
Ayrıca bireyin bir grup içerisinde konuşlanmasında ailevî görevlerin yerine
getirilmesine müdahalenin olması da büyük tehlike içeriyor.
Örgütlü olma eylemi ve
kabul ettirme gücü
Herhangi bir sosyal, siyasal veya
kültürel grup, kendisine adam devşirmek yerine topluma adam yetiştirmiyorsa,
burada da ciddî bir sorun var demektir. Bir toplum içerisindeki siyasal, sosyal,
örgüt, cemaat ve kültürel oluşumlar makro ölçekte analiz edilir. Buna göre eylemsizlik
olarak konuşlanan oluşumlar, toplumun genel değerlerini karşılarına almazlar.
Bu, eylemsizlik bakışına aykırıdır. Bu durumdaki statik oluşum, kendisini
topluma kabul ettirme derdindedir.
İkinci düzeye geçtiklerinde statik
konuşlanmadan dinamik hareketliliğe atlarlar. Dinamik yapıda toplumun kılcal
damarlarına kadar tamamen olumlu olarak sızma olayı gerçekleşir. En nihayetinde
amaçlarını gerçekleştirmek için meşru zemini oluşturduğunu düşünen bütün
gruplar sadece “kendi” hedeflerini hâkim kılmaya çalışırlar.
Bu tür makro analizler, her bir
oluşum için rahatlıkla kullanılabilir. Toplumun bütün yapıları, maalesef Batı’nın
manevî saldırılarına açık hâldedir. Sosyal, siyasal ve kültürel analizler Batı’dan
“çeviri” veya “kopyalama” gibi yöntemlerle alınıp topluma doğrudan uygulanıyor.
Bunların akademik ortama aktarılmasında sorun yoktur. Ancak bunların doğrudan
toplumun geneline uygulanması doğru değildir; süzgeçten geçmesi ve toplumun
gelenek/değer yargılarıyla ölçülmesi de şarttır.
Özellikle dijital teknoloji ve cep telefonu
gibi cihazlar ile fikrî taraftarlık oluşumların meleke hâline gelmesi
engellenmiş durumdadır. Olaylar olmadan önce analiz edilebilir ve olacak
olanların bütün verileri açığa çıkarılabilir. Olaylar olduktan sonra
zararlarının büyüklüğü insanı gerçekten üzüyor. Burada kısa ve en kıymetli
ölçülerden biri şu ki, dinde fikrî olarak “hassas” olunurken, akıl/düşünme
noktasında “eksiklik” oluyor. Meleke hâline gelmeyen fikir taraftarlığının kıymeti
yoktur.
Sonuç olarak sosyal, siyasal ve toplumu ilgilendiren olayların evveli, ahiri için hazırlıklar içerir. Dünyanın gidişatına dair bu olaylar için olmadan önce çözüm üretilmesi hayatî öneme sahiptir. Fikrî taraftarlığın salih amel ile sosyal, siyasal ve kültürel hayatı değiştirip dönüştürmesi için meleke hâline gelmesi zorunludur.