Medeniyet inşâsında ölçü (17)

Kalp, ruh, vicdan ve sır gibi duyguların yerinde durması veya dış etkenlerin etkisinde sürüklenmesi fikrî taraftarlığın meleke hâline dönüşmemiş bir kuvve hâlinde bulunmasıdır. Fikrî taraftarlık ve salih amellere müsait olan duygu ve yeteneklerin meleke hâline gelmesi şarttır. Günümüzdeki en büyük sorun, fikrî taraftarlığın meleke hâline gelmemesinde yaşanıyor.

TUVALE her fırça, akıbeti bilinerek atılır. Ressam o fırça darbelerinin neticesini görür ve düşünerek atar. Üstelik her fırça izinin en iyi durumda konuşlanacağı da bilinir.

Renklerin belli oranda karışımından yeni renkler elde edilir. Sarı ile mavi karıştırılırsa yeşil, kırmızı ile mavi karıştırılırsa mor, yeşil ile kırmızı karıştırılırsa sarı, kırmızı-yeşil-mavi karıştırılırsa beyaz elde edilir. Siyah ile beyaz karıştırıldığında gri çıkacağı da malûmun ilâmıdır.  

Renkler ayrıştırıldığında ise diğer renkler ortaya çıkar. Yağmurlu bir havada, ışık parçacıkları yağmur tanesine (asr) çarparsa güneşten gelen ışık, renklere ayrılır. Bu öyle bir ayrılma olur ki ışıklar dalga boylarına göre sıralanır. Kırmızıdan başlayıp turuncu ile devam ederek mor ile nihayete erer. Bu birlikteliğin adına “gökkuşağı” denir.

Ressam palette tuttuğu boyalarını fırça ile öyle bir karıştırır ki tablosu sergilendiğinde ışık altında nasıl görüneceğini ve renk uyumunu hesap eder.

İlkbaharda yeşil renklerin, son baharda ise sarı renk tonlarının ortama hâkim olduğunu herkes temaşa eder. Madde, ışık ve ısı gibi çevre etkilerin uyumundan ortaya çıkan bu tür mevsimler ve tablolar, evren tablosunun bir yansımasıdır. Evrende her dönem ve her yerde farklı tabloların oluşması farklı eserlerdir.  

En küçük ölçekten (mikro) en büyük ölçeğe (makro) kadar her alanda evrende çok farklı olaylar cereyan etmektedir. Bu olayları doğru ve makul ölçülerde anlamanın yolu, mikro ve makro olayları kendi sınırları içerisinde analiz etmektir.

Sosyal, siyasal ve kültürel her olay kendi içerisinde fen alanından veriler barındırır. Her olayın sonucu, olay olmadan önceki mikro ve makro ölçekteki verilere göre bilinir. Bir olayın sonucunu olay olmadan önce bilememe durumundan bahsedilemez. Ancak doğru bilmenin tek yolu; sosyal, siyasal ve kültürel olayların dinamik yapısının değişkenlerini doğru belirlemekle mümkündür.

Bir tuvale nakşedilen tablo ve evrendeki nakkaşın eseri, bir bilinç sonucu ortaya çıkıyor. Bu sanatsal eserlerin bir eser sahibi olduğunu görüp olaylar olmadan öncesindekilere dair fikir beyan edememek, insanın kabul etmesi mümkün olmayan olaylar arasındadır. Sadece işi geldiği için aşikâr etmekten imtina edilen bir durumdur.

Harf ve kelimelerin üst üste getirilmesiyle elde edilen ahenkli cümlelerin bir anlam için yazıldığından kimsenin şüphesi olmaz. Mikro ve makro olayların evveli de ahiri için hazırlıklar içerir. Dünyanın gidişatına dair sosyal, siyasal ve kültürel olaylar için olmadan önce çözüm üretilmesi hayatî öneme sahiptir.

Sabit hızla düz bir yolda giden bir cismin hedefine ne zaman ulaşacağı kolayca hesap edilir. Eğer bir cisim, nesne veya araç belli yerlerde hızlanarak ve belli yerlerde yavaşlayarak hareket etse, yine hedefine ne zaman ulaşacağı bilinir.

Bir kayıt cihazının özellikleri biliniyorsa, bu cihazın belli büyüklükteki dosyaları ne kadar sürede kaydedileceği de bilinir. Düz bir yolda ilerleyen cismin kat ettiği mesafenin uzunluğu, aracın tekerlekleri ölçüsüne bakılarak hesap edilebilir. Plâk, kaset, kompakt disk (CD) gibi kayıt sistemlerinde süre hesabı araçların tekerlekleri ölçüsünden hareketle mesafe hesaplanmasından farksızdır.

Tekerleğin icadının medeniyet açısından büyük bir adım olduğu açıktır. Buradaki malûmatın yeni kayıt sistemlerine aktarılmış olması da insanlığın geliştiğinin delilidir. Çünkü insanlık tek boyuttan (tek düzey) iki boyuta geçmeyi başarmıştır. Günümüzde ise üç boyutlu yazıcıların makbul ve gelişiyor olması, insanlığın gelişim sürecine sürekli açık bir canlı olduğunun göstergesidir.

Otonom ve insansız araçlar, makineye insanın belli bir kural/yazılım çerçevesince müdahalesiyle mümkün olduğunu göstermektedir. İnsanın makineyi kontrol etmesinde ana omurga, var olan tabiî olayların özellikleri kullanılmakla (anlamlandırmakla)  mümkün oluyor. Bu ise akıl, beceri ve bilgilerin belli bir uyum içerisinde birlikteliğinin bir sonucudur. Akıl ve bilgi söz ise, teknoloji eylemdir.

Makroya bakmak için görülmesi gereken mikro

Otonom, insansız ve diğer tür uzaktan kontrollü araçların tamamı farklı tür elektromanyetik dalgalar ile kontrol edilmektedir. Bu ise bir sinyale anlam yüklemek ya da bir sinyali şifrelemekten başka bir şey değildir.

Bu kontrol sağlanırken yine, ne tür bir etkinin hangi tür elektromanyetik bir sinyali oluşturacağı önceden bilinir ve ona göre işlem yapılır. Bir müzik parçası insanlara dinletilmek istenirse radyo dalgaları, bir olay sonucu kemiklerde oluşan hasarı görmek için de Röntgen ışın (x-ışınları) dalgaları kullanılır.

Bu durum olayın mahiyetine göre karar verilerek yapılmaktadır. Eğer bir atomik ölçekte araştırma ve inceleme yapılmak istenirse, o zaman da gama ışın dalgası işleme dâhil edilir. Her defasında olay olduktan sonrası için olay olmadan önceki bilgilerin kullanıldığına dikkat edilmelidir.

İki cisim çarpıştırılmak istenirse, sonucun ne olacağı, çarpışma olmadan önceki malûmatla tamamen bilinir. Ayrıca bu tür çarpışma ve etkilerin ne tür olacağı da kesindir.  

Makro ölçekte iki cismin çarpışması bilindiği gibi, atom altındaki parçacıkların da çarpışma ve etki özellikleri de tamamen bilinmektedir. Yeni bir malzeme üretilerek teknoloji dünyasına bu ürünün sunulmasında en can alıcı nokta, hangi malzemenin nerede, ne zaman, nasıl davranacağının önceden bilinmesi neticesine elde edilmektedir.

Makro olaylar duyu organlarıyla müşahede edildiği için anlaşılması ve genel kabul görmesi kolaydır. Ancak makro olayların asıl kaynağı mikro ölçekteki olaylardır. Tellerde iletimin sağlanmasına tablacılık eden elektrik yükleri olmasa ev aletlerinin hiçbirisi çalışmaz.

Makro ölçekteki olaylar, aslında mikro ölçekteki olayların tam anlamıyla sağlaması ve kontrolü hükmündedir. Diğer bir ifadeyle, makro olaylar sadece çokluktan/nicelikten ibarettir. Bu olaya fen açısından bakıldığında, bir elementin 1 molündeki atom sayısı ya da bir bileşiğin 1 molündeki molekül sayısı olarak bilinen Avogadro sayısı, mikro-makro dünyalar arasındaki sınırda yer alır.

Bu sayı değerinden yüksek ise makro, düşük ise mikro ölçekteki kurallar ile olaylar anlaşılır. Makro olayların temelinde mikro olaylar yer aldığı için nicelik “hiç” hükmündedir. Asıl olan, niteliktir. “İnsanı (bireyi, mikro) yaşat ki devlet (makro) yaşasın” mantığı tam da budur!

Sadece teknolojide bile bu kalabalık, yük ve fazlalıktan kurtulmak için ne çalışmalar yapıldığı akılları uçuklatacak derecededir.

Mikro ölçekte olaylar olmadan önce bilgiler ve veriler ile olayın olduktan sonra ne olacağına dair bütün verilere ulaşmak mümkündür. Röntgen (x-ışını) insan bedenine gönderildiğinde ışının kemiklere çarpıp geri yansıyacağı bilinir.

Mikro ölçekteki aktörlerden olan ışığın tek bir parçası (foton) yine diğer bir aktör olan elektrona kafa kafaya çarparsa, iki parçacığın çarpışması gibi bir davranışın olacağı önceden bilinir. Yüksek enerjili bir ışık tanesi (foton) atom derinliklerine dalıp çekirdeğe doğru yaklaşırsa, pozitron ve elektron gibi iki maddî parçacığın oluşacağı da önceden bilinir. Bu arada bir ışık tanesi (foton) olan enerjinin maddeye de dönüştüğü aşikâr olur. Bu olayın tersi de doğrudur.

Mikro ölçekteki aktörlerin/parçacıkların (foton, elektron, proton vb.) aynı doğrultudaki konum ve sürat gibi özellikleri aynı anda bilinemez. Ancak bu aktörlerin farklı doğrultudaki konum ile farklı doğrultudaki süratleri bilinebilir. Bunun nedeni, bilmeyi içeren verileri ölçerken kullanılan tekniklerinin bu aktörlerin ölçülerinde kısıtlamaya/belirsizliğe neden olmasıdır. Bu tür mikro ve makro olayların sonuçları olmadan önce bilindiği için, insanlık için tehlikeli olanları yasaklanır.

Bilimsel veriler aslında insanın okuması gereken evren/kâinat kitabının sayfaları şeklinde olduğunu gösterir. Üstelik bu durumlar fen ve sosyal olarak iki ana kategoride bakılan bilimsel sonuçların ölçülüp kıyaslanma özelliği olan fen tarafında yer alır. Buradan elde edilenler, sosyal bilimler için de veriler sunar.

Makro ve mikro olayların sosyal, siyasal ve kültürel yansımaları uygulayıcılara geniş fırsatlar sunar. Fen alanındaki mikro olayların sosyal yansıması birey, makro olayların sosyal yansıması ise sosyal, siyasal, toplumsal, çevresel ve STK gibi örgütsel yapılardır. Dolayısıyla gerek bireysel, gerekse toplumu ilgilendiren olayların sonuçlarını olmadan önce tahmin etmek ve bilmek pekâlâ mümkündür. En azından bunların anlaşılması ve toplum yararına sunulması için gerekli verilerin varlığı açıktır. Bu verilerin toplum ve insanlık yararına sunulması zorunlu hâl almıştır.

Bu yönlerin aşikâr edilmesi ve yolun yegâne olduğunun ortaya konulması büyük ve ciddî emekler gerektirir. Bunlardan biri akademik olarak tezler üretmek ve toplumsal yansımaları açıklığa kavuşturmaktır. Bunun için mikro ölçekteki insan ve makro ölçekteki siyasal, toplumsal ve kültürel olayların doğru analizi şarttır.


Mikro oluştaki makro tehlikeyi görmek

Bireyin kendisiyle olan durumları iç dünyasını içerdiği için belirsizlik en üst düzeydedir. Kişinin diğer insanları, çevresini ve toplumu ilgilendiren olayları hakkında bilgi toplanabilir. Psikoloji ve nefs psikolojisi gibi durumlar bireyin ferdî durumları olarak görülse de, çevresini de ilgilendiren olaylardır.

Sosyal, siyasal ve kültürel olayları doğrudan ilgilendiren ve ülkemiz toplumunu ciddî şekilde etkileyen olaylar, ABD, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere Batı ülkeleri tarafından ciddî şekilde takip edilmektedir. Sayısız tez yaptırmakta ve dost görünümlü düşman, iliklerimize kadar işlemiş durumdadır. Bu da yetmiyormuş gibi, bu tezlerden üretilen kitaplar Türkçeye çevrilerek mutlak hakikatmiş gibi sunulmaktadır.

Bu bakışla stratejik ve ciddî anlamda ülkede proje ve tez çalışması “Yok” denecek kadar azken, Batı, en derin köklere kadar araştırıp bütün verileri topluyor. Bu ayrı bir keşmekeşliktir. Öyle bir çalışma yapılıyor ki, yapılan Batı orjinli bu tür çalışmaların hemen hiçbirinde doğrudan İslâm’a bir saldırı ya da hedefe koyma görülmemekle birlikte en derinlerde sinsi bir Hıristiyanlık inancı işleniyor ve topluma enjekte ediliyor. Bu durum öyle işleniyor ki, fark edilmesi neredeyse imkânsız! Lâkin hakikat budur.

Toplumu her yönden ayağa kaldıracak ve inkişafına rücû edecek feyizli yönelişler bir şekilde inkıtaa uğruyor. Bunun en büyük nedeni de eğitim/öğretim ile gençlik arasında sürekli bir perdenin olmasıdır. Değer üretmek için bilimsel veri toplamak, bunları toplumun idrak düzeyine ulaştırmak, düşünmek ve üretmek zor iştir. Düşünmenin söze dökülmesi ve fiiliyatta görünmesi ise demir leblebi gibidir.

Sosyal, siyasal ve toplumsal olaylar açısından ümitsiz olmamakla birlikte bir düşüş, bir modernizm kıskacı Batı’dan elini uzatmış hâlde bütün toplumu sıkboğaz ediyor.

Bu aziz toplum o derece kıymetli ve o derece iltifata lâyık ki kaybedilen yılları kazanmak kolay olmuyor. Boşa geçen her zamanın aleyhte olacağı açıktır. Fikrin mesaili yetmez, salih amele dökülmesi gerekir.

Fikrin salih amel ile sosyal, siyasal ve kültürel hayatı değiştirip dönüştürmesi için meleke hâline gelmesi zorunludur.  Çünkü kişilik özelliklerinin kaynağını meleke hâline gelmeden oluşturulacak hiçbir fikir kalıcı olamaz.

Bu aziz toplumun fikrî taraftarlığında bir sorun yoktur. Ancak fikrî taraftarlığın “meleke” hâline gelmesi noktasında aynı iyimserlik görünmüyor.  

Kalp, ruh, vicdan ve sır gibi duyguların yerinde durması veya dış etkenlerin etkisinde sürüklenmesi fikrî taraftarlığın meleke hâline dönüşmemiş bir kuvve hâlinde bulunmasıdır. Fikrî taraftarlık ve salih amellere müsait olan duygu ve yeteneklerin meleke hâline gelmesi şarttır. Günümüzdeki en büyük sorun, fikrî taraftarlığın meleke hâline gelmemesinde yaşanıyor.  

Salih amele dökülmesi gereken fikrî taraftarlığın önünde dağlar gibi setler bulunmaktadır. Bunların başında eğitimin/öğretimin olduğundan kimsenin şüphesi olmamalıdır. Buradaki eğitim-öğretimin formel ve informel olduğunu da belirtmek gerekir.

Kişinin topluma dair olumlu yansımalarının yaygınlaşması için meşru ortam mevcuttur. Ancak sosyal, siyasal ve kültürel anlamda bireyin davranışlarını doğru görmek gerekir. Bireylerin toplum içerisindeki farklı gruplara ne için konuşlandıkları çok mühimdir. Diğer bir ifadeyle, bir grup, örgüt veya STK içerisinde kişilerin neden devamlılık arz ediyor olduğu, o grubun amacını da ortaya koyar.

İslâm’ın bireye sunduğu maddî ve manevî özgürlük alanlarını kısıtlayan oluşumların masum olmadıkları açıktır. Ayrıca bireyin bir grup içerisinde konuşlanmasında ailevî görevlerin yerine getirilmesine müdahalenin olması da büyük tehlike içeriyor.

Örgütlü olma eylemi ve kabul ettirme gücü

Herhangi bir sosyal, siyasal veya kültürel grup, kendisine adam devşirmek yerine topluma adam yetiştirmiyorsa, burada da ciddî bir sorun var demektir. Bir toplum içerisindeki siyasal, sosyal, örgüt, cemaat ve kültürel oluşumlar makro ölçekte analiz edilir. Buna göre eylemsizlik olarak konuşlanan oluşumlar, toplumun genel değerlerini karşılarına almazlar. Bu, eylemsizlik bakışına aykırıdır. Bu durumdaki statik oluşum, kendisini topluma kabul ettirme derdindedir.

İkinci düzeye geçtiklerinde statik konuşlanmadan dinamik hareketliliğe atlarlar. Dinamik yapıda toplumun kılcal damarlarına kadar tamamen olumlu olarak sızma olayı gerçekleşir. En nihayetinde amaçlarını gerçekleştirmek için meşru zemini oluşturduğunu düşünen bütün gruplar sadece “kendi” hedeflerini hâkim kılmaya çalışırlar.

Bu tür makro analizler, her bir oluşum için rahatlıkla kullanılabilir. Toplumun bütün yapıları, maalesef Batı’nın manevî saldırılarına açık hâldedir. Sosyal, siyasal ve kültürel analizler Batı’dan “çeviri” veya “kopyalama” gibi yöntemlerle alınıp topluma doğrudan uygulanıyor. Bunların akademik ortama aktarılmasında sorun yoktur. Ancak bunların doğrudan toplumun geneline uygulanması doğru değildir; süzgeçten geçmesi ve toplumun gelenek/değer yargılarıyla ölçülmesi de şarttır.

Özellikle dijital teknoloji ve cep telefonu gibi cihazlar ile fikrî taraftarlık oluşumların meleke hâline gelmesi engellenmiş durumdadır. Olaylar olmadan önce analiz edilebilir ve olacak olanların bütün verileri açığa çıkarılabilir. Olaylar olduktan sonra zararlarının büyüklüğü insanı gerçekten üzüyor. Burada kısa ve en kıymetli ölçülerden biri şu ki, dinde fikrî olarak “hassas” olunurken, akıl/düşünme noktasında “eksiklik” oluyor. Meleke hâline gelmeyen fikir taraftarlığının kıymeti yoktur.

Sonuç olarak sosyal, siyasal ve toplumu ilgilendiren olayların evveli, ahiri için hazırlıklar içerir. Dünyanın gidişatına dair bu olaylar için olmadan önce çözüm üretilmesi hayatî öneme sahiptir. Fikrî taraftarlığın salih amel ile sosyal, siyasal ve kültürel hayatı değiştirip dönüştürmesi için meleke hâline gelmesi zorunludur.