Mazlumlar ve zalimler

27 Mayıs’ın arkasında da, içinde de ve sonrasında da CHP vardır. Bütün zulümlerin sahibi de, hâmisi de bu partidir. Bakmayınız İsmet İnönü’nün, Adnan Menderes’in idam edilmemesi için falancalara mektup yazmış olduğuna. Tarihe nefretle geçecek olan adını bu kirden kurtarmak için kurnazca bir gösteriden başka bir şey değildir bu. Darbecilerin başı kendisi için, “Onun sözü bizim için peygamber buyruğudur” demiyor muydu?

ALLAH’IN hükmünün olmadığı yerde zulüm, zulmün olduğu yerde de tabiatıyla zalimler ve mazlumlar vardır. “İnsanlık tarihi zalimlerle mazlumların hikâyelerinden ibarettir” denilebilir.

Muktedir olan zalimler, devr-i iktidarlarında her ne kadar galip olduklarını sanmış olsalar da, sonuçta hem insanlığın vicdanında, hem de İlâhî tartıda mazlumlara karşı kaybetmekten kurtulamıyorlar.

Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Lehebler insanlığın vicdanında mahkûm olmuş hâlde yüzyıllardır lânetle anılıyorlar. Öbür tarafta da ebedî kayba dûçar oldukları, buna mukabil Hazreti İbrâhimlerin, Hazreti Mûsâların, Hazreti Muhammedlerin (sav) şânının dünya durdukça yaşayacağı ve ebedî âlemin Efendileri ve Sultanı olacakları ifade buyrulmuştur.

Fakat ne kadar tuhaf bir hâldir ki, insanların çoğu geçmişten ders almıyorlar da zulümde âdeta yarışıyorlar. Allah’ın kanunu böyle.

Kıyamete kadar zalimler ve mazlumlar hep olacaktır.

27 Mayıs tarihli bir gazetenin ilk sayfasında ibretlik bir tablo vardı. Yassıada’nın mazlumu merhum Adnan Menderes’in fotoğrafının yanında, ölüm yıldönümü münasebetiyle “Çile İnsanı” merhum Necip Fazıl Kısakürek’in fotoğrafı yer alıyordu. Yanı başlarında da, Yassıada Mahkemesi’nin hâkimi Salim Başol ile savcı Altay Ömer Egesel’in ve ölümü vesîlesiyle 28 Şubat döneminin muktedir Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın fotoğrafları yer almıştı.

Merhum Menderes’in ve merhum Kısakürek’in fotoğraflarına bakarken kalbim ince bir sızıyla karışık derin bir muhabbet hissi içerisine gark olurken, diğerlerine de sadece nefret ve tiksintiyle baktım. Hiç şüphe yok ki, bu tabloya bakan bu ülkenin bütün iyi insanları da aynı duyguları hissetmişlerdir.

Merhum Başbakan Adnan Menderes, ömrünün son on altı buçuk ayını insan havsalasının alamayacağı kadar korkunç fizikî ve mânevî işkenceler altında geçirdi. Onu ölüme mahkûm eden mahkeme heyetinden daha şiddetli zulmü, Yassıada Komutanı olan Tarık Güryay adındaki yarbaydan görmüştür.

Hayattayken ona işkence edenler, ölümünden sonra da eziyet etmekten çekinmediler, cenazesini ailesine dahi göstermeyerek İmralı adasında bir çukura atıverdiler.

Tabiatıyla burada zikrettiğimiz isimler sadece tetikçilerdir. Onların arkasında Millî Birlik Komitesi denilen çete ve onun da arkasında Cumhuriyet Halk Partisi ve onun genel başkanı olan İsmet İnönü vardı.

27 Mayıs Darbesi muhtelif boyutlarına göre değişik sıfatlarla anılabilir. Bu cümleden olarak ben de buna, “İkinci Zulüm Devrinin Başlangıcı” diyorum. Cumhuriyet kurulduktan sonra 14 Mayıs 1950’ye kadar millete kan kusturan CHP ve şürekâsı, Demokrat Parti’nin millete sağladığı huzur ve refahı hazmedemeyip darbe yaptırmıştır.

Bu İkinci Zulüm Devri, birincisinden daha az zalim olmamıştır ve ondan daha da uzun sürmüştür. Milletimiz bunların bıraktığı zulüm rejiminden yakasını henüz yeni kurtarmaya çalışıyor.

Evet, 27 Mayıs’ın arkasında da, içinde de ve sonrasında da CHP vardır. Bütün zulümlerin sahibi de, hâmisi de bu partidir. Bakmayınız İsmet İnönü’nün, Adnan Menderes’in idam edilmemesi için falancalara mektup yazmış olduğuna. Tarihe nefretle geçecek olan adını bu kirden kurtarmak için kurnazca bir gösteriden başka bir şey değildir bu. Darbecilerin başı kendisi için, “Onun sözü bizim için peygamber buyruğudur” demiyor muydu?

Bunlar hakikatten, adaletten, insaftan ve dillerinden düşürmedikleri demokrasiden o kadar uzaklardır ki, bakınız, halkçılık, hümanizm ve demokrasi şampiyonu olarak yere göğe sığdıramadıkları Bülent Ecevit, darbenin ertesi günü CHP’nin organı Ulus Gazetesi’nde neler yazmış:

“Günaydın! Karanlık günler sona erdi. Günaydın Türk milleti. Dün Türkiye’de bir büyük inkılap gerçekleşti, kökleşti. Bu inkılap vatandaş şuurunda boy verdi, gençlik kanı ile sulandı, ordu eli ile de pekişti. Türkiye halkı dün sabah uyandığında, güneşin ışığıyla beraber hürriyetin aydınlığına da kavuştu. Sağ olasın Türk ordusu…”

Ne diyelim?! “Allah fâsıkları doğru yola eriştirmez”...

Haydi bakalım İnönüler, Ecevitler, Gürseller, Başollar, Tarık Güryaylar, Evrenler, Karadayılar ve dünün muktedirleri diğer cümle zalimler! Firavunlarınızla buluştunuz mu?

Şimdi Mendereslerle, Necip Fazıllarla, Erbakanlarla, yerlerde sürüklettirdiğiniz insanlarla karşı karşıyasınız. Bizler sizleri burada lânetle anıyoruz, oradaki hâliniz nicedir?