SÖZ ve eylem
tutarlılığı, kişi ve toplumların medeniyet anlayışlarını ortaya koyar. Çinli
yazar Harro Von Senger her ne kadar hedefe ulaşmak için “Savaş Hileleri”ni
anlatsa da, bu durumun medeniyet açısından ne derece ölçüsü olduğu tartışılır.
Sosyal
ve siyasal niteliklere haiz “medenî” terimi, siyasal oluşumların sosyal olguları
zirveye taşıdığında hakikî mânâsına erişir. Düşünce tarihi boyunca insan olmak
ve medenî toplum oluşturmakta mihenk olan medeniyet; entelektüel, kurumsal,
teknik ve ekonomik alanlarda şehirli olmanın bir ölçüsüdür.
Mısır’dan
çıkıp şimdiki coğrafyaya yakın bölgedeki ilk devletlerinden sonra Yahudiler,
ikinci defa başarılı olmuş bir proje devlette yaşıyorlar. Türkiye’den de bazısı
buraya gitmiş ve 2-3 yıl kadar yaşadıktan sonra tekrar Türkiye’ye gelmişti.
Çünkü aradıklarını bulamamışlardı.
Yahudiler,
ilk devletlerinden sonra dünyanın çeşitli bölgelerine dağıldıklarında,
bulundukları ülkelerin hemen hepsinde çok önemli çalışmalara imza attılar. Özellikle
ekonomi ve bilim açısından yaşadıkları ülkelerde itibar gördüler. Almanya’da
bir dönem ezilen Yahudiler, ABD’de ciddî söz sahibi oldular.
Bulundukları
ülkelerde sıkıntı çektiklerinde ilk yardım elini uzatan ülkelerden biri de
Osmanlı İmparatorluğu olmuştur. Ciddî çalışmalara imza atan Yahudiler,
Osmanlı’da çok rahat bir hayat sürmüşlerdir. Ancak sadece kendilerine
odaklanmanın dışına çıkamamışlardır. Bulundukları ülkelerde saygınlık edinince,
ülkelerin beklentilerine cevap vermek yerine o ülkelerin aleyhinde de çalışmışlardır.
Bunu yaparken hep gizlenmeyi tercih etmişlerdir.
Yahudiler,
bulundukları ülkelerde katkılarını öne çıkarırken, 1948 yılında ikinci defa
devlet kurduktan sonra ise farklı bir yol izleyerek, dünyadan kendilerini
ayrıştırma ve tekelcilik yoluna gitmişlerdir. Ayrıca bulundukları ülkeleri
artık yeni kurdukları devletin lehinde çalıştırmak için bütün güçlerini
kullanmaktadırlar.
Türkiye’den
yeni kurulan İsrail Devleti’ne gidip de oraya alışamayıp geri dönenlerin iki gerekçeleri
bulunmaktadır. Birincisi, Yahudilerin bencillikleri ve diğer dünya ülkelerine
ikincil bir devlet gibi bakmaları; diğeri ise, Anadolu’nu kadim samîmi idrakini
İsrail’de bulamamalarıdır. Çünkü Almanya’da mazlumken İsrail’de zalim oldular…
Yahudilerin
en azından idarî olarak İsrail’de Hazreti İshak (as) ve Hazreti Yakûb’un (as)
çizgisinde gittikleri söylenemez. Bugün İsrail, sadece alfabe olarak İbranice kullanmanın
ötesine geçememektedir.
İsrail,
Mısır ile Suriye arasında altı gün süren savaş sonunda (1967) Gazze’yi işgal
etmiştir. Günümüzde de konumu, işgalci bir devlet statüsündedir. Uluslararası hukuka
göre işgalci devletin sorumluluklarını yerine getirmemekte, devekuşu misâli
davranmaktadır.
Filistin’de
yapılan 2006 yılındaki parlamento seçimlerinde Hamas’ın seçimleri omuzlamasıyla
İsrail zulmü şiddetlenmiştir.
Bu
seçimler sonucunda İsrail, bazı Arap ülkeleri ve İsrail’i destekleyenlerle
birlikte Gazze’yi bir açık hapishaneye çevirmiştir. Seçimlerin yaşandığı Hamas
ve El-Fetih arasındaki durumu da fırsat bilerek, deniz, kara ve hava yolunu
tamamen kontrol altına almıştır.
İşgalci
bir devlet olarak buna hakkının olduğunu iddia eden İsrail, yürütmekle görevli
olduğu sağlık ve eğitim gibi genel vazîfelerin hiçbirini yerine getirmemenin
yanında bir de zulmetmektedir. Gazzeli askerî oluşumun önünde ne varsa hepsini
yok etmek istemektedir.
2006’dan
sonra 2008, 2012 ve 2014’te daha da artan bir şiddetle Gazze’ye askerî
operasyon düzenleyen işgalci İsrail, yüzde 70 oranında sağlık, eğitim ve yakıt
ihtiyacını çökertmiştir.
Gazzelilerin
kendi paralarıyla aldıkları ihtiyaç için ticarî mallarının sadece yüzde 38’lik
kısmına izin vermektedir. Şimdilerde ise Gazze’ye gelen yardımlar 2007’ye göre
yüzde 78 azalmıştır.
Gazze’de
sırf İsrail’den dolayı sağlık alanındaki ilâçların yüzde 40 kadarı
bulunmamaktadır. Kanser ilâçlarının sadece yüzde 17 kadarının Gazze’ye girişine
izin verilmekte, Gazzeliler bir şekilde ölüme terk edilmektedir. Bu, zulüm
değil de nedir?
Gazze’de
altyapı projeleri durdurulmuştur. Yurtdışı ile ticaret asgarî ölçüde
tutulmaktadır.
Diğer
bir ifadeyle, Gazze’de İsrail izni olmadan kuş bile uçmuyor. İnsanlar yurtdışından
gelecek yardımlara muhtaç hâle getiriliyor.
Bilindiği
üzere 16 farklı ülkeden 40’tan fazla insan, İsrail’in ablukasını kırmıştır. İHH
Vakfı da yardım elini uzatanlardan... Vakıf, gıda maddesi, giyecek ve diğer ihtiyaçları
Gazze’ye ulaştırdı. Aynı amaçla Türkiye’den giden bir geminin uluslararası
sularda İsrail tarafından saldırıya uğradığına bütün dünya şâhit olmuştu.
Mısır-Gazze
arasındaki hayat tünelleri İsrail tarafından vurulmuştur. Mursi zamanında
Gazze’nin nefes alma boruları olan bu tüneller sayesinde Mısır ile ticaret yapılmış
ve Gazze, füze yapmayı başararak Tel Aviv’i vurmuştur. Ardından Sisi getirilmiş
ve Gazzelilerin Mısır ile iletişimi kesilmiştir.
Mursi
döneminde İsrail’e hiç ihtiyaç duymayan Gazze halkı, Sisi döneminde tamamen
İsrail’e mecbur hâle düştü. Bu süreçte İsrail tarafından öldürülenlerin yüzde
81’i sivil olsa da bu durum İsrail’in hiç vicdanını sızlatmadı.
Şimdilerde
çok zor şartlarda, Sisi, Gazze-Mısır geçişine kısıtlı izinler veriyor. Bunların
hiçbiri yeterli derecede değil. Şu an itibariyle dünyanın en bakımsız ve
yaşanmaz yeri hâline gelen Gazze’de binlerce insan İsrail tarafından
öldürülüyor.
Ancak
Gazze’de hiçbir ölüm, ABD’de Beyaz bir polis tarafından öldürülen Siyahî George Floyd’un hayatı kadar ses getirmemiştir. İsrail
kulaklarını tıkamıştır, tüm dünya gözlerini kapamıştır. Gazze halkı yüzde 80
yardımlar ile hayatta kalmaya çalışmaktadır. Yardım gelmemesi hâlindeyse yüzde
70 civarında halk, açlıkla karşı karşıya kalacaktır. Bu zulüm değil midir?
İsrail, Gazze’yi kendi hâline bıraksa ve Mısır ile tüneller
açılsa yine hayat bulacak. Fakat Batı buna kör, sağır ve dilsizdir. Yahudiler, mazlumken zulmeder hâle düşmüşlerdir. İsrail
toplumu, sözüyle özünün uyuşmadığı bir topluluk hâline bürünmüştür. İsrail’de
yaşayan bazı mazlum Yahudi halkının bu durumun dışında olduğunu özellikle
belirtmek gerekir.
Ancak tarihte eşine az rastlanır şekilde, mazlumun zalim olmasına dünya şâhit olunmaktadır.