
ALİ Şükrü Bey’in (1884-1923) siyaseten katledilmesinin yüzüncü yıl dönümündeyiz. Henüz kırk yaşındayken katledilmişti. Niçin katledilmiş olabileceği sorusunun cevabı, “Tek adamlı düzene siyaset ve basın yoluyla muhalefet etmesi” şeklinde olabilir. Dönemin Türkiye’sinde tek adamlı düzene muhalefetin bedelini canı ile ödemiştir.
Ali Şükrü Bey, meslek olarak bahriyeli (deniz subayı) idi. Binbaşı rütbesindeyken sağlık nedenleriyle 1914’te emekliye ayrılmıştır. İyi derecede İngilizce bilirdi. İngilizce çeviriler yapmıştır. Osmanlı Devleti’nin kendini koruyamaz duruma düşmesinin temel nedeni olarak donanmadaki yetersizliğini görmüştür. Bu yüzden Donanma-i Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyeti’nin kuruluşundan başlayarak çalışmalarına katılmıştır.
Balkan Harbi esnasında donama subayı olarak görev yapmıştır.
İtilaf Devletleri donanmasının 13 Kasım 1918 günü İstanbul’u işgal etmesinden sonra doğrudan direniş fikrini savunmuştur. Esat Paşa başkanlığındaki Millî Kongre Cemiyeti’nin faaliyetlerine katılmıştır. İzmir’in işgalini protesto etmek için İstanbul’da yapılan Sultanahmet Mitingi’nin hazırlayıcılarından biri olmuştur.
Ali Şükrü Bey, donanmada görevliyken İttihatçılara (İTC) yakın biridir. Donanma Muaveneti Cemiyeti, onun İTC içindeki önemli faaliyetlerindendir. Ancak zaman içinde İTC’liler ile yakınlığı bitmiş, özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru büyük hayâl kırıklığı yaşamıştır.
Son Osmanlı Mebusan Meclisi seçimlerinde Trabzon Milletvekili seçilmiş, özellikle Mîsak-ı Millî kararlarının alınmasına öncülük edenlerden biri olmuştur. Bu kararların sonunda Rauf Bey ve üç arkadaşının İngilizler tarafından Meclis binası basılarak tutuklanmalarına engel olunamayışı, artık İstanbul’da böyle siyâsî faaliyetlerin yapılabileceği hakkındaki umudunu ortadan kaldırmıştır.
İşgal altındaki İstanbul’da çalışmaların yetersiz kaldığını gördüğünden, Anadolu’ya gitmek fikrini savunmuştur.
Sebilürreşad dergisinden Mehmed Âkif ve Eşref Edip ile birlikte Meclis’in Ankara’ya taşındığı günlerde Ali Şükrü Bey de Ankara’ya gelmiştir.
Ankara’daki Meclis’in en faal üyelerinden biri olmuştur. Ankara’da Meclis’e bağlı olarak kurulan hükümet çalışmaları esnasında, bakanların Meclis yerine başbakan tarafından seçilmesi icap ettiğini, kuvvetler ayrılığı kuralına uyulmasının kaçınılmaz olduğunu savunmuştur. Dönemin şartlarında kuvvetler ayrılığı düşüncesi tek adamlı düzen taraftarlarını tedirgin etmiştir. Onun öncülüğünde, Eylül 1920’de içki yasağını öngören Men-i Müskirat Kanunu çıkarılmıştır. Dönemin şartları içinde kimse açıktan kanuna muhalefet ederek içki tüketememiştir. Böyle bir kanun daha önceki dönemlerde Osmanlı Mebusan Meclislerinde bile çıkarılamamıştır. Dönemin şartları içinde oldukça önemli bir gelişmedir bu adım.
Diktatorya muhalifi Ali Şükrü Bey
Falih Rıfkı Atay, “Çankaya” adlı eserinde Ankara Emniyet Müdürü Dilaver Bey’in Çankaya Sarayı için içki temin edip gizlice saraya ulaştırdığını, bu yüzden Emniyet Müdürünün çabalarını takdir için içtikleri içkileri “Dilaver Suyu” diye adlandırdıklarını biraz övünerek, biraz da Ali Şükrü Bey’e duyduğu hıncın nedeni olarak yer vermiştir.
Ali Şükrü Bey’in siyâsî tutumunu gösteren önemli olaylardan bir diğeri de İstiklâl Mahkemeleri’nin kuruluş kanunudur. Çünkü bu mahkemelerin savaş mahkemesi olmalarını, savaş suçlarına bakmalarını, diğer konulara müdahale etmemesini savunmuştur. Bu yüzden Kemal Paşa ve Birinci Grup (Müdafaa-i Hukuk Grubu) ile karşı karşıya gelmiştir. Ancak İstiklâl Mahkemeleri’nin kuruluş kanunu (22 Eylül 1920) hemen hemen her konuya bakmakla yetkili olacak şekilde düzenlenmiş, üyelerinin Meclis adına Kemal Paşa tarafından ve kendisine yakın olan kimseleri tayin etmesinden dolayı siyâsî olaylarda bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanılmışlardır.
Tek adamlı düzenin kuruluşunda İstiklâl Mahkemeleri’nin estirdiği terör havası oldukça etkili olmuştur. Ali Şükrü Bey, hukukun üstünlüğü ilkesine dayanarak, İstiklâl Mahkemeleri’nin Meclis üyelerinden ve Meclis Başkanı tarafından seçilerek sınırsız yetkilerle her konuya bakmalarına muhalefet etmiştir.
Meclis’te Ali Şükrü Bey ile benzer görüşleri olan milletvekillerinin oluşturduğu grup ise “İkinci Grup” olarak adlandırılmıştır. Bu grup zamanla Meclis içinde bir muhalefet partisi durumuna gelmiştir. Birinci Grup kadar düzenli bir yapısı olmamıştır. İkinci Grup’un fiilî lideri ise Hüseyin Avni (Ulaş) Bey olmuştur.
İkinci Grup’u, özellikle Ali Şükrü Bey’i Birinci Grup yani Kemal Paşa ile karşı karşıya getiren diğer önemli bir konu da “Başkumandanlık Kanunu” olmuştur. Kemal Paşa’nın Meclis Başkanlığı nedeniyle devlet başkanı sayıldığını, bundan dolayı ordu komutanlarının da amiri durumunda olduğunu, bu yüzden Kemal Paşa’nın ayrıca başkomutan yapılmasının doğrudan diktatörlük olacağını belirtmiştir Ali Şükrü Bey.
Ali Şükrü Bey, bu kanun nedeniyle de olsa Meclis’in yetkilerinin hiçbir bahane ve hiçbir adla bir şahsa devredilemeyeceğini, böyle yapılması hâlinde Meclis’in hukukunun çiğnenmiş olacağını, Meclis egemenliği yerine “bir kişi” egemenliğinin başlamış olacağını ileri sürmüştür.
Kanunun her üç ayda bir uzatılması için yapılan görüşmelerde, Ali Şükrü Bey görüşlerini tekrarlamış ve kanuna muhalefet etmiştir. Ancak her seferinde Meclis çoğunluğunun kararı ve “savaş şartları” bahanesiyle kanun yenilenmiştir. Türkiye’de bir kişi egemenliğinin yani tek adamlı düzenin kurulmasının temelinde Başkomutanlık Kanunu vardır. Çünkü bu kanun ile Meclis’in yetkileri bir kişiye devredilmiş ve hiçbir zaman Meclis, kendi yetkilerinin nasıl kullanıldığını denetleyememiştir.
Tek adam, tek parti idaresi bu kanunun sağladığı imkânlar ile kurulmuştur. Meclis, Kemal Paşa tarafından tayin edilen bir sekreterya durumuna gelmiştir. Kemal Paşa bu kanunu o kadar benimsemiştir ki Cumhurbaşkanı olmasına rağmen 1927’ye kadar “Başkomutan” unvanını da kullanmıştır. Sonraki gelişmeler bu konuda Ali Şükrü Bey’in kaygılarını haklı çıkarmıştır. 1950’ye kadar Meclis bir daha egemenlik hakkını kullanamamıştır.
Ali Şükrü Bey, Padişah’ın ve İstanbul Hükümeti’nin tutumunu yanlış bularak saltanatın kaldırılması lehinde oy kullanmasına karşılık, gizli oturumda yaptığı konuşmada, savaş hâlindeyken saltanatın kaldırılmasının doğru olmayacağını belirtmiştir. Ancak Halifelik kurumuna sonuna kadar bağlı kalmış, o kurumun hukukunu savunmuştur.
Ali Şükrü Bey’i Birinci Grup ile karşı karşıya getiren, hatta katledilmesine yol açan son konu ise Lozan Görüşmeleri olmuştur. Lozan Görüşmeleri’nin birinci bölümü bittikten sonra Ankara’ya dönen Türk Delege Heyeti Başkanı İsmet Paşa’nın Meclis’te 26 Şubat 1923 günü yapılan gizli oturumda yaptığı açıklamalar, Ali Şükrü Bey’in öfkeyle karşı çıkmasına neden olmuştur.
Adalar Denizi’nde bulunan adaların Yunanistan’a bırakılmasının Türkiye’nin Batı kıyılarını savunulamaz duruma getireceğini, Musul meselesinin anlaşma sonrası ikili görüşmelere bırakılmasının ise bir felâket olup vaktiyle Girit’in kaybedilmesi gibi Musul’un da kaybedilmiş olacağını, bütün bunların Türk Delege Heyeti’nin Mîsak-ı Millî’yi savunmayarak onu çiğnediğinin ve heyetin artık Türkiye’yi temsil edemez duruma geldiğinin örnekleri olduğunu vurgulamıştır. Delege heyetini doğrudan Kemal Paşa tayin etmiştir. Heyete yapılan bu ağır eleştiriler aslında Kemal Paşa’ya yöneltilmiştir.
Sonraki gelişmeler Ali Şükrü Bey’in öngörülerini doğrulamıştır. Musul kaybedilmiştir. Adalar Yunanistan’a bırakıldığı için günümüzde Yunanistan ile Adalar Denizi’nde Türkiye, bitip tükenmeyen sorunlar yaşamaktadır. Mîsak-ı Millî’nin Lozan’da yok sayıldığı bu iki örnekle de sınırlı değildir. Ancak daha fazla örnek bu yazının kapsamı dışındadır.
Açık cinayet
Ali Şükrü Bey’in siyasetçiliğinden daha baskın tarafı yazarlığıdır. Çeşitli gazetelerde yazıları yayımlanmıştır. 19 Ocak 1923 günü İstanbul’dan satın alıp Ankara’ya getirdiği matbaasıyla Ankara’da Tan gazetesini çıkarmış, Meclis içindeki muhalefetini basın yoluyla sürdürmeye çalışmıştır. Kâzım Karabekir’in günlüklerine göre, Kemal Paşa, Ankara’ya Tan matbaasının getirilmesinden dolayı yakın çevresini uyumakla kalmayıp suçlayıp azarlamıştır. Böylece Ali Şükrü Bey’in tasfiyesi için lâzım gelen siyâsî karar ve siyâsî hava oluşmuş, geriye icraatı kalmıştır.
Ali Şükrü Bey’i, Çankaya Sarayı’nın -gönüllü- Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman ve adamları katletmiştir. Topal Osman böyle bir cinayeti tek başına ve kendine göre sebepler için yapabilecek biri değildir. Bir kapıkuludur. Kendiliğinden böyle bir cinayete kalkışması mümkün değildir.
Ali Şükrü Bey’in katledilmesi üzerine Hüseyin Avni (Ulaş) Bey, TBMM’de yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştır:
“Ali Şükrü’ye tecavüz eden, milletin namusuna tecavüz etmiştir. Bu namussuzlar yaşamamalı, kahrolmalı! Ali Şükrü Bey’in basit bir kaza veya herhangi bir tecavüze maruz kalmış olmasını isterdim. Ya Allah göstermesin, siyâsî bir taarruza uğramış ise? Demek ki bu memlekette herhangi bir fikrin serdarı yaşamayacaktır, ölecektir!
Efendiler! Vekil-i mesullerimiz buraya çıkmalı, ‘Biz namuslu adamlarız. Biz bu cinayeti ortaya çıkaracağız. Müsebbibi herhangi şahıs olursa olsun, onları kahredeceğiz, kanunun kudreti önünde diz çöktürecek, geberteceğiz’ demelidirler. Bunu söylemezlerse namussuzdurlar efendiler!”
Evet, Ali Şükrü Bey’in görünür katili Topal Osman, çatışmada öldürüldü ve cenazesi Meclis’in önüne getirilip asıldığı için cezasını çekmiş sayıldı. Ancak onu yönlendirenler, ona bu görevi verenler kurtulmuş, herhangi bir ceza almamışlardır. Yaptıkları yanlarına kalmıştır.
Ali Şükrü Bey’in siyaseten katledilmesiyle aslında muhalefet cezalandırılarak sindirilmiştir. Siyâsî nedenlere bağlı olarak katledilen ilk milletvekilidir Ali Şükrü Bey.
Daha sonra zorla alınan seçim kararının ardından muhalif olanların aday olmaları engellenmiştir. Siyâsî muhalefet uzun bir süre tasfiye edilmiştir. Ali Şükrü Bey ile birlikte, onun en çok savunduğu kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve Halifelik kurumunun devam etmesi gibi fikirler de katledilmiştir. Aradan geçen yüz yıla rağmen bu katliam soruşturma konusu yapılmamıştır. Tek partili ve tek adamlı düzen, ancak Ali Şükrü Bey’in katledilmesiyle mümkün kalabilmiştir.
TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.1 /2-3-4.
Veysel Usta, “Ali Şükrü Bey”, DİA, C.Ek-1, İstanbul 2016, s.81-84.
İsmail Akbal-Taner Aslan, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Trabzon Mebusu Ali Şükrü Beyin Muhalefeti”, Erdem dergisi, S.58, 2010.
Ali Şükrü Bey, “Anadolu’nun Büyük ve Mukaddes Cihadı”, Sebîlürreşâd, C.XIX, S.490, 24 Eylül 1337 (1921), s. 233-246.
Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıratı, İstanbul 1957.
Ahmet Demirel, Birinci Mecliste Muhalefet, İstanbul 1994,
Kadir Mısıroğlu, Trabzon Mebusu Şehid-i Muazzez Ali Şükrü Bey, İstanbul 1996.