Mayıs’ın sonu, ümidin başlangıcı

Gelin, anlamı “açılmak” olan “fetih” kelimesini yeniden kavrayalım! Yaratılanı Yaratan’dan ötürü seven ihlâs sahibi inanmışlar olarak, sevdiğimize, memleketemize yeniden, en kalbî duygularla açılalım… Öyle açılalım ki, ilerleyişimize kapı aralamayan tek bir yürek, tek bir topluluk, tek bir şehir kalmasın!

İLERİ gitmek yerine teknolojik gelişmeler karşısında durağanlaşan devletini, diğer tarafta akademisi, sanayisi, üretimi ve askeriyesiyle büyüyen Batı’yla aynı paralelde büyütmeyi ve zamanın rûhuna uymayı gaye edinen bir hükümdardı Sultan Abdülaziz Han…

Sultan Abdülaziz, Cihan Devleti’nin hükümranlık gücünü pekiştirip bürokrasinin ve dış güçlerin müdahalelerini dizginlemeye çalışıyordu…

Soluğu, küresel güçlerin yurtdışı ve yurtiçi mahfillerinde alan bazı askerî ve mülkî bürokratlar, İngiliz-Fransız ittifakından aldıkları destek ile sözde “millet adına”, 1876’nın Mayıs ayının 30’unda, yakın tarihimizin ilk darbesini yaptılar.

Sultan’a ve ailesine zulmettiler!

Şahsî mücevherlerini çalıp sattılar!

Bu da yetmedi, intihar süsü verdikleri bir operasyonla onu katlettiler!

O ki, deniz kuvvetlerini güçlendirmesiyle tanınmıştı…

İlmiyeyi, devletinin lâyık olduğu seviyeye getirmeyi kendisine amaç bellemişti.

Yollar döşemiş, ticareti genişletmiş, uluslararası seyahatlere çıkarak dünyanın ahkâmına tanık ederek dev bir atılım teşebbüsüne girişmişti.

Ancak ardından iş çeviren kökleri dışarıdaki bürokratları eliyle hazîne boşaltılmıştı.

Küresel Siyonist güçler, çengel atıp ayarttıkları Şehzade Murad Efendi’yi ancak 3 ay iktidarda tutabilince, hedeflerine bu kez yeni sultan olarak İkinci Abdülhamid’i aldılar.

Osmanlı ülkesinde Müslim ve gayr-i Müslim uzantılarını kullanıp onu da devirmek için teşebbüslerde bulundular, Rum bankerlerin parasıyla güç kaybetmiş Batıcı gazetecileri ve bürokratları organize ettiler.

Hazîneyi iflâs hâlinde alan Sultan İkinci Abdülhamid Han, devletin istiklâlinden ve kendi siyasetinden taviz vermedi.

Bugünkü durum farklı mı?

Anlıyor muyuz?

Dün, “Kanun-i Esâsî’yi ilân edeceğiz, milleti kurtaracağız” diye küresel güçlerin maşası olmayı kabul edenlerin yerini, bugün yenileri almak istiyor.

İmparatorluğun çökertilip İslâm dünyasının ve insanlığın teslim alınmasına itiraz eden Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid gibi hükümdarlarımız gibi bir Mayıs kaderi yaşayıp sonrasında şehâdet şerbeti içen milletin adamı Başvekil Adnan Menderes’in oturtulduğu hedefte bu kez de Cumhurbaşkanımız var.

Son yüz yıllık tarihimizde milletimize saldırıp topraklarımızı küçültmek isteyenlerin kirli plânlarını okuyup anladığımızda, şimdi Sayın Erdoğan’a saldıranların kimin adına saldırdıklarını da görüp tarihten ders alarak düşünecek ve de bir daha aynı oyunlara izin vermeyeceğiz!

30 Mayıs 1876’da Sultan-ı Pehlivan Abdülaziz Han’a alçakça bir youn tertipleyerek darbe yapanların gen devamlarının 30 Mayıs 2013 günü kalkıştıkları ve “Zulüm 1453’te başladı” şeklindeki ifadeyle bilinçaltlarında sakladıkları fikri istifra etmelerini unutmayacağız.

Mayıs’ı bizim için fetih ayı iken kaos ayı yapanları bu millet hiçbir zaman hayırla anmayacak!

1876, 1960 ve 2013 gibi darbe ve darbe girişimi tarihleriyle anılan Mayıs ayının insanlığa kurtuluş sunan ve karanlık çağı kapatıp dünyaya aydınlığı sunmuş yeni çağın başlangıcı olan İstanbul’un Fethi ile anılacağı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendi fethini tamamlayarak her bir ferdinin gönül şehrine açılacağı yeni bir dönemin inşâsına girişmeliyiz.

Gelin, anlamı “açılmak” olan “fetih” kelimesini yeniden kavrayalım!

Yaratılanı Yaratan’dan ötürü seven ihlâs sahibi inanmışlar olarak, sevdiğimize, memleketemize yeniden, en kalbî duygularla açılalım…

Öyle açılalım ki, ilerleyişimize kapı aralamayan tek bir yürek, tek bir topluluk, tek bir şehir kalmasın!

İnsanlık bu yeni fethi, o mukaddes fethin son aşaması bilsin!

Ve zulmün 1453’te başladığını iddia eden zihniyet, kendi kininde boğulsun!