BİR varmış, bir yokmuş. Her şey az ve çokmuş. Herkes, ama
herkes aç ve tokmuş. Renkler hem kara, hem akmış. İnsanlar birbirine bakmış, bakanlar
birbirine bir daha bakmış; bakmayanlar da, bakılmayanlar da nedense dertten,
kederden uzakmış. Öyle diyelim, böyle diyelim, sağlıklı şeyleri yiyelim; gelin
şimdi konumuzu işleyelim…
Evrende, bir gezegende insanlar yaşarmış. Bu
gezegendekileri bilse herkes şaşarmış. Neden şaşmasınlar ki? Bu insanlar
bakarak, gözleriyle inanılması zor sanatlar yaparlarmış. Her çocuk, doğumundan
itibaren başta anne babasından, sonra tüm yakınlarından bu sanatı öğrenirmiş. -Bu
sanatı öğrenince siz de şaşacaksınız, zihninizdeki ufukları aşacaksınız.- O
meşhur sanat şu: Gezegendeki her ferdin, karşısındakilere bakarak şekil vermesi.
Mesela siz bana baktınız, isterseniz burnumu
küçültebiliyor, isterseniz yüzümü renklendirebiliyor, isterseniz saçımı uzatabiliyor,
isterseniz üzerimdeki kıyafeti istediğinizle değiştirebiliyorsunuz. Ayıp bir
şey, ama bazıları kıyafetimi bile isterse çıkarabiliyor. Neler neler
yapmazlardı ki o gezegende yaşasaydım? Boyumu uzatanları mı ararsınız, göbeğimi
balkon yapanları mı, zayıflamam için ameliyatla midemi mi küçültenleri...
Hayır, düşündüğünüz gibi değil olay. Herkes sadece bir
kişiyi şekillendirmiyor, bu çok farklı. Herhangi birini binlerce insan
şekillendirebiliyor. Mesela siz bana bir şekil vereceksiniz ve yanınıza biri
geldi o an, isterse o da beni şekillendiriyor. Beraber ortak bir şekil
verebileceğiniz gibi, ayrı ayrı da şekil verebiliyorsunuz. Ama burada dikkat edilecek
bir husus var: Diğer kişi sizden daha becerikliyse, onun verdiği şekil, şekillenen
kişide kalıcı oluyor. Ta ki şekillenen, daha becerikli bir kişiyle karşılaşana
kadar...
Tabiî ki şekil verilen biri de başkalarına aynı yöntemlerle
şekil verebiliyor. Mesela siz bana, ben size, onlar bize, biz onlara… Herkes
birbirine şekil verebiliyormuş bu gezegende. "Nedir kardeşim bu ya! Böyle
yapa yapa adamda şekil şemail kalmaz, gezegende herkes tipsiz olur"
demeyin, bazen güzel tipler de meydana geliyormuş.
Biliyor musunuz, bu sanatın işlemediği bir istisna da yok
değilmiş. Herkes birbirine şekil vermesine verebiliyor, ancak kimlere bir şekil
verilemiyormuş biliyor musunuz? Yeni doğan çocuklara. Onlara, kendileri şekil
vermeyi öğreninceye kadar kimse şekil veremiyormuş. O gezegenin insanını Allah
öyle yaratmış. O gezegende çocuklar, doğduklarında anne babalarına bir şekil
veriyor, bir daha şekil öğrenene kadar hiç kimseye şekil veremiyor ve kendileri
de şekil almıyorlarmış. Eğer şekil vermeyi öğrenmeden önce hayata gözlerini
kaparlarsa, kendi orijinal şekilleriyle bu dünyadan uçup gidiyorlarmış.
Çok şaşıracağınız bir bilgi daha vereyim: Bu gezegenin
insanı henüz aynayı icat etmemiş. Yani mesela siz, bana bir şekil verdiniz ya,
işte ben, sizin bana nasıl bir şekil verdiğinizi başkalarından öğreniyorum.
Aynaya bakıp kendi gözlerimle göremiyorum. Allah'ın hikmeti belki de, kendi
kendilerine şekil vermeye kalkmasınlar diye, o gezegendekiler aynayı icat edememişler.
Eğer aynayı bulmuş olsalardı, mesela bana şekil verdiğinizde, hemen aynamı alır,
kendime kendi istediğim şekli verirdim.
Tabiî bunlar güzel olmasına güzel olabilir, ama işin
acısı da neymiş biliyor musunuz? Öbür dünyaya uçup giden şekillenmiş insanlar,
hiç ama hiçbir zaman kendilerini görmeden ölüp gidiyorlarmış. Ah ah! Ne acılar
yaşanıyormuş, ne acılar… Çok becerikli -insan demeye bin şahit isteyen- kötüler,
birtakım insanlara çok kötü şekiller veriyorlarmış. Kötü şekil verilmiş o
insanları görenler, bırakın iyi şekil vermeyi, onlardan kaçıyorlarmış. Kötü
şekilli kişilerse o şekilleriyle ölüp gidiyorlarmış, hem de insanların
kendilerinden neden kaçtıklarını bile bilmeden. Keşke bunlar için ayna olsaymış
da kendilerine iyi şekil verebilselermiş.
Bu gezegende yaşayanların ilginç duyguları varmış. Herkes
çocukluğundaki yüzü, temas ettiği kadar, hayal mayal hatırlarmış. Yine
dokundukları kadar çoğu gezegen sakini, şekillenmiş hallerinden pek memnun
değilmiş. Ama yine de kendilerini teselli etmenin yolunu bulmuşlar: "Aman
adam sen de!.. O şekil veya bu şekil, ne olacak ki? Nasıl olsa hiçbir şekli
kendimiz veremiyoruz. O yüzden de sorumlusu biz değiliz. Güzel şeklim olsa da
önemli değil, çirkin şeklim olsa da…"
Bu gezegene benim hiç yolum düşmedi. Yolu düşenler,
eminim ki daha çok bilgi verebilirler. Her masalın sonunda olduğu gibi, bizim
masalımızın da sonunda gökten üç elma düşüyor. Tamam, anlatanla dinleyen, yani
sizinkiyle benim elmam banko. Üçüncüyü kime verelim? Oylamaya gidersek ben,
oyumu "masalımızdan ibret alan ve başkalarına anlatan" yönünde
kullanıyorum. Erdiler mi, ermediler mi bilemiyorum, ama onların muratlarına
ermelerini diliyorum. Ne yapalım, biz de kerevete çıkarız (kerevet de neyse)...