Masadakiler birbirlerine çok yakışıyorlar

Masada hazırlanan ortak metin, bir büyükelçiye gönderilmiş. Kontrol ederek son şekli vermesi için… “Basıla”yı veren, patrondur şüphesiz. Hangi ülkenin diplomatı olduğunu açıklamalarını istedi Bakan Soylu. Karşı taraftan hiç ses çıkmadı. Duymazdan geldiler. Yok saydılar. Öyle bir suçlama yapılmamış gibi davrandılar. Çünkü büyük bir suç, büyük bir skandal olduğunun farkındalar. Belki sonradan anladılar bu vahameti. Üstelik Anayasa’ya da aykırı!

SİNEK altılı, kupa altılı derken bir de siyâsî altılı çıktı. Yeni değil, epeydir var.

Siyâset masasındaki altılı, öyle bir asgarî müşterek buldu ki birbirine kenetlenmek için yeterli görüldü.

O da Erdoğan’ı devirmek.

Asgarî müşterek, hedef hâline dönüştü. Kopamıyorlar.

Birileri sırf korkutmak için kürek sapıyla saldırsa bile, savuştururlar.

Zaten niye kopsunlar ki? Birbirlerine çok yakışıyorlar.

Etrafına dizildikleri masa, onları mesut etmeye yetiyor da bahtiyar etmeye yetmiyor.

Macaristan’da da muhalefet cephesinde bir altılı oluşmuştu. Seçimde istedikleri neticeyi elde edemediler.

Bizdekileri de ona benzeten çok.

Yalnız önemli bir fark var arada.

Herkesin bildiği bir fark o.

Altılı oluşum, gerçekten de altı üyeden ibaret değil. Bir de gizli ortak var. O yüzden “6+1” diye tanımlanıyor.

Dışarıdaki +1’in kim olduğunu Mısır’daki Sisi bile biliyor.

Yakın zaman önce 6+1’e bir unsur daha eklendi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu işaret etmişti hatırlanacağı üzere.

Masada hazırlanan ortak metin, bir büyükelçiye gönderilmiş. Kontrol ederek son şekli vermesi için…

“Basıla”yı veren, patrondur şüphesiz.

Hangi ülkenin diplomatı olduğunu açıklamalarını istedi Bakan Soylu.

Karşı taraftan hiç ses çıkmadı.

Duymazdan geldiler.

Yok saydılar.

Öyle bir suçlama yapılmamış gibi davrandılar.

Çünkü büyük bir suç, büyük bir skandal olduğunun farkındalar. Belki sonradan anladılar bu vahameti. Üstelik Anayasa’ya da aykırı!

Cevap veremediler.

Havaya bakıp ıslık çaldılar.

Ancak inkâr yoluna da gidemediler.

Demek ki masa gerçekten altı üyeden oluşmuyor.

Gizli ortağı dâhil edip 6+1 tanımlaması da yetersiz.

Neticede “6+1+1” şeklinde bir manzara çıkıyor ortaya.

Hattâ son eklenen +1 çok önemli (olsa gerek).

İlk altı partinin lideri üçüncü grup sayılır. “Alt küme” de diyebiliriz.

Onların üstünde olan “gizli ortak” konumundaki ilk +1 ise, hepsinin tepesindeki karar mekanizmasını oluşturan son eklenen +1 olmalı.

Gizli ortağın ne derece baskın olduğunu, geçen hafta yaşanan çarpıcı gelişmelere bakarak anlayabiliriz.

“İyi Parti içindeki görev değişiklikleri” desek yeter.

*

Temcit pilavı gibi her gün ısıtılıp önümüze getirilen bir mevzu vardı: Erken seçim.

“Ne oldu Paşinyan?” diyesi geliyor insanın.

Tabiî gerçek Paşinyan’ın hiç rolü yok. O garibin hiçbir zaman anlamlı bir rolü olmadı zaten ya neyse; o ayrı konu. Biz burada yerli Paşinyanları kast ediyoruz.

Çok uzun süre hepsi koro hâlinde “erken seçim” terânesi tutturdu.

Ama erken seçimi tutturamadılar.

Artık o konu unutuldu.

Kimse ağzına almıyor.

Bugüne kadar kim kaç defa erken seçim istemiş, kaç gazete yazarı köşesinde “Ha bugün, ha yarın” diye ümit vermiş, bir babayiğit çıkıp saysa, şaşırtıcı bir neticeye ulaşır. Fakat ne lüzum var?

Vaziyet ortada. İstediler, istediler, elde edemediler.

Erdoğan’ı seçime zorlamak için çekmedikleri numara kalmadı. Hiçbir işe yaramadı.

Erken seçim terâneleri ayyuka çıktığından bu yana, konunun noksan bir tarafı vardı: Adayın kim olacağı.

O zaman da belli değildi, şimdi de belli değil.

Aday adayı olarak ismi geçen, gönlünde o aslanı besleyip büyüten çok ama henüz bir isim çıkmadı. Ya da “Hâlâ bir isim çıkmadı” diyelim.

Kimler olabilir diye bakınca çok isim var.

Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Kemal Kılıçdaroğlu, İlhan Kesici…

Son günlerde Haşim Kılıç ismi ortaya atıldı. Neden olmasın?

Abdullah Gül ismi üzerinde vaktiyle çok durulmuştu. Sonra rafa kaldırıldıysa da kesinlikle üstü çizilmiş sayılmaz.

Sonra Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu, ihtimâl olarak ismi geçenlerden.

Faik Öztrak veya Gürsel Tekin niye olmasın? Pekâlâ onlar da listeye eklenebilir.

Liste ne kadar kalabalık olursa olsun, seçime tek isim girecek.

O yüzden sırayla elemek gerekiyor.

Her gün eleyip duruyorlar zaten.

Sabah siliyorlar, akşam ekliyorlar. Kafalar net değil. Bir türlü de netleşmiyor.

Bu listeden ilk önce Ali Babacan’ın ismi siliniyor. Bu hükûmetin kadrosu içinde yıllarca görev yapmış. Dışişleri Bakanı, Ekonomi Bakanı olmuş.

Ahmet Davutoğlu’nun adı ikinci silinen. Zira o da Başdanışmanlık, Dışişleri Bakanlığı, Genel Başkanlık ve Başbakanlık mâkâmlarında görülmüş.

Abdullah Gül rütbede hepsine fark atar. Dışişleri Bakanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı…

Masadaki altılının geçmiş yıllarda bu isimler aleyhine söyledikleri sözler bir araya getirilse (“Nerede o babayiğit?” demeyin, vardır mutlaka) koca bir kitap olur.

Kemal Bey ise İmamoğlu ve Yavaş’ı bir kalemde çizip atıyor, “Belediye başkanları görevine devam edecek” diyor ama kazın ayağı gerçekten de öyle mi?

Meral Akşener, “Ben başbakan olucam” deyip kendini bu tartışmanın dışında tutmuş gibi görünüyor ama acaba gerçekten de öyle mi?

Masadan onun ismi çıksa, ne der?

“Mademki sayın liderlerin ortak kararı budur, Başbakanlık sonraya kalsın, şimdilik buna razı olalım” demez mi?

Bir bakıma mecburen, mecburiyetten…

*

Uzun sözün kısası, Erdoğan’ın karşısına çıkacak bir adayları yok. Dün de yoktu, bugün de yok.

İş, yine o ikinci +1’e düşecek gibi görünüyor.

Dışarıdaki karar vericiler verecek galiba yine kararı.

Hayırlısı.

Maksat, bir ismi öne sürmek.

Kim olursa olsun, Erdoğan karşısında kaybedecek olan kişiyi belirleyecekler netice itibariyle.