Mareşal Fevzi Çakmak’ın vefâtı

Millî Şef iktidarının Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenazesine yaptığı muamele bardağı taşıran son damla olmuş, seçimin kaderini âdeta tayin etmişti. Harp Okulu Komutanı General Sıtkı Ulay’ın naklettiğine göre, “Mareşal’in öldüğü gün radyoda oyun havaları çalması halkı tahrik etmiş, cenaze tam bir mitinge dönüşmüştü”.

10 Nisan 1950 günü, Genelkurmay Eski Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın vefâtı olarak kayıtlara geçmişti. Yani bundan 70 yıl önce, tam da bugün Mareşal Çakmak, aramızdan ayrılmştı…

Mareşal Fevzi Çakmak’ın hâlen bazı yönleri tartışılan vefât anına ve vefâtı sonrası yaşananlara geçmeden, bu tarihî şahsiyeti çeşitli müelliflerin görüşlerini esas alarak incelemekte fayda var.

Mareşal Fevzi Çakmak kimdir?

1921 yılında Kuvay-ı Milliye günlerinde İsmet İnönü’den Genelkurmay Başkanlığı mâkâmını devralan Mareşal Fevzi Çakmak, Atatürk’ten sonraki tek “mareşal” unvanlı komutan olarak 12 Ocak 1944’te emekli edilinceye kadar 23 yıl bu görevde kalmıştı.

Atatürk, karargâh heyetine Millî Mücadele’ye sonradan katılan İsmet ve Fevzi Paşaları alınca tartışmalar zirve noktasına çıkmıştı. Bir süre sonra Mustafa Kemal Paşa’ya bağlı olanlar içinde, başlangıçta olanlarla sonradan katılanlar arasında ilk anlaşmazlık baş göstermişti. Bu anlaşmazlık gittikçe daha şiddetlenecek ve hiçbir zaman tamamen yatışmayacaktı.

Cebesoy, Atatürk’ün ölümünden sonra yayımladığı anılarında, ilginç beyanlarda bulunur: “Beni Moskova’ya niye sürdüler, biliyor musunuz? Kazım Karabekir Paşa’yla ben, Millî Mücadele için İstanbul’a karşı doğuda mücadele etme azmindeydik. Mustafa Kemal ise İstanbul’la ilişkileri yumuşak olan İsmet Paşa’yı ve Fevzi Çakmak’ı kullanmayı tercih etti.” (Koçak, 2011)

Murat Belge’ye göre, Kurtuluş Savaşı’nda yönetimin başında bir triumvira oluşmuştu: Kemal-İsmet-Fevzi…

Çakmak’ın Mustafa Kemal Paşa’ya bağlılığı

Savaşın bitimini izleyen yıllarda Mustafa Kemal Paşa, direnişe birlikte başladığı silah arkadaşlarından uzaklaştı, savaşa sonradan katılanlara yaklaştı. Bu önce/sonra katılma konusu bu çevre içinde hep önemli olmuştur. İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak bir süre durumu kolladıktan sonra Anadolu’ya geçme kararı verdikleri için hep eleştirilmişlerdir (Belge, 2011).

Doğan Avcıoğlu’nun naklettiğine göre, Fevzi Çakmak, İstanbul işgal edilip İngilizler Harbiye Bakanlığına yerleştikten sonra dahi millî direnişe karşıdır. Harbiye Bakanı olarak İngilizlerle iyi geçinilmesini istemekte, Kuvay-ı Milliye’yi “sergerdelik” saymaktadır.

Fevzi Paşa, 19 Mart 1920 günü bir İngiliz torpidosuyla 14’üncü Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’ya şu emri göndermiştir: “Amiral Calthorpe, Anadolu, İstanbul Hükûmeti’ni tanımamak yoluna girdiği için daha şiddetli tedbirler alacağını bildirmiştir. Anadolu’da bazı sergerdelerin hareketleri, Osmanlılığın gerçek çıkarlarına aykırıdır. Anadolu’da Sultan tarafından atanmış en kıdemli komutan sizsiniz. Harbiye Bakanlığı’nın emrini bütün birliklere duyurarak ordunun İstanbul Hükûmeti’ni tanımakta devam etmesini sağlayınız.”

Yusuf İzzet Paşa bu emri yerine getirmiş, Konya’da 12’nci Kolordu Komutanı Fahrettin Altay da bu emre uymuştur. Yusuf İzzet Paşa ve Fahrettin Altay, zora başvurularak tekrar Ankara’ya bağlanmışlardır. Fevzi Çakmak ise, millî hareket aleyhindeki çabalarına devam etmiştir (Avcıoğlu, 1985:243).

Atatürk’ten önce Anadolu’ya giderek Kurtuluş Savaşı’nı başlatan komutanlar, bu sırada Kurtuluş Savaşı’nı yapanları “serseri” olarak adlandıran İstanbul Hükûmeti’nin adamı Fevzi Paşa’nın sonradan Anadolu’ya gelip işlerin başına geçirilmesini kabullenememişlerdir. Fevzi Paşa’nın Kuvay-ı Milliye saflarına uzun bir süre sonra katılması ve İstanbul’daki kabînede Savunma Bakanlığı görevinden bir türlü vazgeçmemesi, sonraki yıllarda yoğun eleştirilere konu olmuştur. Atatürk, karargâh heyetine Millî Mücadele’ye sonradan katılan İsmet ve Fevzi Paşaları alınca Kuvay-ı Milliye’nin paşaları arasında bir tartışma çıkmıştır. Bundan sonrasını Falih Rıfkı Atay şöyle aktarır:

“Ankara’ya gider gitmez Atatürk, Fevzi Paşa’yı Meclis kürsüsüne çıkarmış, İstanbul’u yerdirmiş, daha birinci günü hizmetine almıştır.” (Atay, 1998:244)

Falih Rıfkı Atay, sonraki yıllarda Fevzi Paşa’nın Atatürk tarafından nasıl ustaca kullanıldığını şöyle anlatır:

“Fevzi Çakmak, devletin ve görevinin adamı idi. Muhafazakârdı. Devrimlerden hiçbirinin taraflısı olmadığını bilirdik. Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrılıncaya kadar eski yazıyı kullanmıştır. Atatürk belli başlı devrim kararlarını verdikten sonra önce pek sevdiği Diyanet İşleri Reisi Hoca Rıfat Efendi’yi çağırıp onu tatlı dille kandırır, sonra, ‘Şimdi Mareşal, gidelim’ derdi. Biri camilerin ve hocaların, biri ordunun başında idi.” (Atay, 1998:206)

Taha Akyol da Fevzi Paşa’nın Atatürk’e bu derin bağlılığını şöyle anlatır: “Fevzi Çakmak asker olarak Atatürk’ün emrindedir. ‘Genelkurmay Başkanı olarak benim görevim itaattir’ derdi.” (Akyol, 2009)

Mustafa Kemal, askerlik dışındaki konularla fazla ilgilenmeyen Fevzi Çakmak’ı yıllarca Genelkurmay Başkanlığı’nda tuttu. Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden başlayan bir dizi siyâsî eylemi olmuştu ordunun, bunun tekrarlanmaması gerekiyordu. Çakmak da zapturaptı sağlamakla yükümlüydü ve bunu yaptı.

Ama orduyu tanksız, uçaksız, uçaksavarsız, arkaik bir yapı hâline de getirdi. Sabahattin Selek’in söyleyişiyle, “Türk ordusu profesyonel ordu değil, bir rejim ordusu” oldu (Selek, 1976;729).

Muharrem Sarıkaya, Fevzi Çakmak’ın dindar bir kişi olmasına rağmen zaman içerisinde Atatürk’ün en yakınında yer alan kişilerden biri olduğuna dikkat çeker. Atatürk’ün, birlikte çıktığı gezilerde konvoyu durdurup, “Fevzi Paşa namazını kılsınlar” dediği anlatılırdı. 10 Nisan 1928’de din devletinin Anayasa’dan çıkıp lâik devletin ilân edildiği gün, Atatürk’ün en yakınındaki kişiydi (Sarıkaya, 2010).

Prof. Dr. Mete Tunçay bu yakınlığa bir başka açıdan bakar: “Çakmak, 1943’e kadar, 20 yıldan fazla Genelkurmay Başkanlığı yaptı. Atatürk, orduyu asla güçlendirmedi. Orduyu, Fevzi Çakmak gibi tutucu bir komutana teslim etti.” (Tunçay, 2010)


Samet Ağaoğlu, dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın insan yönünü şöyle anlatmaktadır:

“Kendi kendime sorardım: Neden bir eli her zaman ceketinin tam ortasından altına sokulmuş duruyor? Bastonundan çok, gözüme çarpan buydu. Sonradan aklıma geldi: Napolyon… Napolyon Bonapart!

150 yıldan beri Batı’da, Doğu’da her asker ona benzemeye özenir. Fevzi Paşa; yüzü, bıyıkları, kaşlarıyla Kurtcebe, ceketinin düğüm yerine sokulmuş eliyle Napolyon oluyordu.

Doğu’nun mistiğinden mânevî yakasını kurtaramayan, Batı’nın sadece görünüşünü kavramış Osmanlı tipinin asker heykeline en güzel, mânâlı, uygun model, Fevzi Paşa olabilirdi.

Birinci Büyük Millet Meclisi ordularının Gazi Mustafa Kemal’den sonra başkumandanı Fevzi Paşa’ydı. Fevzi Paşa’nın evinde başkumandan ise, heyecanlı, acele konuşması olan hanımıydı.” (Ağaoğlu, 2013:138-139)

Ali Ulvi Kurucu, hatıralarında Fevzi Paşa ile ilgili şu ayrıntıya yer verir:

“Sadık Sabri Bey’e, Enver Paşa’dan sonra Fevzi Çakmak Paşa’yı da sormuştuk. Şunları söyledi: ‘Fevzi Paşa bir makinadır. Bilgilidir, okur, okumayı, öğrenmeyi sever. Fransızca, İngilizce, Almanca bilir. Çünkü temiz bir gençliği vardır. Herkes orada burada gezip kopukluk yaparken, o oturup çalışmıştır. Çok kuvvetli hâfızası vardır, unutmaz… Fevzi Çakmak, verilen emri yerine getiren bir makinadır. Makinayı insanlar kullanır. Makina insanları kullanamaz. Kabiliyeti yüksektir. En büyük plânı verin, yapar. En büyük askerî harekâtı yürütür… Okur, düşünür, üstesinden gelir. Hangi elde olursa, onun için çalışır. İttihâd ve Terakki’nin büyük askeri, Cihan Harbi’nin, Mütareke’nin askeri, sonra Cumhuriyet devriminin büyük askeri… Hâdiselere istikamet verecek, emir verme kabiliyeti yok. Mustafa Kemal’e rakip olacak, onunla mücadele edecek çapta değildir. Ondan büyük işler beklemek doğru değildir’ demişti.” (Düzdağ, 2014:175)

Çeşitli kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Atatürk, kendisinden sonra Fevzi Çakmak’ın Cumhurbaşkanı olmasını istemiş, ne var ki Çakmak, Cumhurbaşkanlığı konusunda İnönü’ye destek vermişti. Meclis’te kâfi çoğunluğu sağladıklarını düşünen İsmet Paşa, lobiciler ve daha sonra orduya el attı. Lobiciler, Mareşal Fevzi Çakmak’ın ordunun desteğiyle İsmet Paşa’nın Cumhurreisliği emelinin karşısına çıkacaklarını zannediyorlardı. Çeşitli kaynaklarda zikredilen bilgilere göre, “Atatürk kendisinden sonra Cumhurbaşkanı olarak İnönü’yü değil, Fevzi Çakmak’ı görmek istiyordu” (Uyar, 1999:337).

Atatürk’ün umûmî kâtibi Hasan Rıza Soyak da hatıralarında bu iddiayı doğrular ve “Atatürk’ün kendisinden sonra Fevzi Çakmak’ın Cumhurreisi olmasını istediğini bizzat belirttiğini nakleder” (Barlas, 2000:25).

Koçak o günlerin atmosferini şöyle anlatıyor: “Atatürk sonrası birkaç seçenek sayılabilirdi. İlk akla gelenler, Başbakan Celal Bayar ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tı.” (Koçak, 2013:178) 

Mustafa Kemal Paşa’dan sonra Çakmak

Ebedî Şef böyle isteyedursun, Fevzi Çakmak, olanları sadece seyretmekle meşguldü. “İnönü ve lobisi hummalı bir şekilde Cumhurbaşkanlığı için birtakım entrikalar döndürürken” (Karaosmanoğlu, 1993:154), Mareşal Çakmak, döneme ait meşhur tâbirle “nevafil namazı” kılmaktadır. Fevzi Çakmak’ın gelişmeler karşısındaki pasif tavrı, Cumhurbaşkanlığı’nın altın tepsi içersinde İsmet İnönü’ye sunulması şeklinde bir netîce doğurmuştur.

Atatürk’ün yanındaki ekip, Cumhurbaşkanlığı’nı Fevzi Çakmak’a da, başkalarına da teklif ettiler. “İnönü olmasın da kim olursa olsun” düşüncesiyle Çakmak’a da teklif edilmişti (Koçak, 2011:174).

Devrin Genelkurmay İkinci Başkanı Asım Gündüz’ün naklettiğine göre, Fevzi Çakmak, Başbakan Celâl Bayar tarafından kendisine Cumhurbaşkanlığı teklif edilince, “bir çocuk gibi kızarır ve teklifi kabul etmez”. O günlerde orduda da kimin Cumhurbaşkanı olması gerektiği yönünde toplantılar yapılıyordu. Genelkurmay Başkanlığı’nda, Fevzi Çakmak başkanlığında bir toplantı yapılıyor ve ordunun Cumhurbaşkanlığı seçiminde nötr kalması, herhangi bir yere taraf olmaması kararı alınıyor.

Buna karşılık İstanbul 1’inci Ordu Komutanlığı’nda yapılan bir başka toplantıda kesinlikle İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olması talep ediliyor. Bunun üzerine İstanbul’daki karar Ankara’ya bildiriliyor ve Genelkurmay Başkanlığı, İstanbul’un kararına uyarak, ordunun temel tercihi olarak İsmet İnönü adını Başbakan Celâl Bayar’a telâffuz ediyor.

İnönü’nün büyük bir patırtı olmadan Cumhurbaşkanlığına seçilebilmesinin önemli etkenlerinden bir tanesi de ordunun bu tutumudur (Koçak, 2011:175).

Mareşal Fevzi Çakmak, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde de Genelkurmay Başkanlığı görevine devam etmiş, 12 Ocak 1944’te emekli edilinceye kadar 23 yıl bu görevde kalmıştı.

14 Mayıs 1950 seçimlerine giderken Mareşal Fevzi Çakmak, 3 Nisan 1950 tarihinde ameliyat oldu. Ameliyatı başarılı geçmiş, nekahet müddetini de atlatmıştı. Artık ayağa da kalkmış, hastaneden taburcu olmayı beklemekteydi. Fakat 10 Nisan 1950 tarihinde Fevzi Çakmak, hiç beklenmedik bir şekilde hayatını kaybetti.

Çakmak’ın akrabası Yangın’a göre, Fevzi Çakmak’a yanlış kan verilmişti. Eşi Fitnat Hanım, yanlış kan verildiğini söylüyordu: “Üstelik kan veren, operatör dahiliye mütehassıslarına danışmadan kan vermişti. Niçin ve kimin emriyle kan verildiği bulunamadı. Bu olayın üzeri örtbas edildi.

Öldüğü gün, Ankara’dan ‘Derhâl gömülsün!’ diye bir emir geldi. O günlerde bu şüpheli ölüm için savcılığa müracat edemedik. Zaten Ankara’dan ‘Gömülsün’ diye boyuna sıkıştırıyorlardı.” (Yangın, 2010)

Millî Şef iktidarının Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenazesine yaptığı muamele bardağı taşıran son damla olmuş, seçimin kaderini âdeta tayin etmişti. Harp Okulu Komutanı General Sıtkı Ulay’ın naklettiğine göre, “Mareşal’in öldüğü gün radyoda oyun havaları çalması halkı tahrik etmiş, cenaze tam bir mitinge dönüşmüştü” (Ulay, 1990:34).

 

Kaynakça

Ağaoğlu Samet, (2013),Hayat Bir Macera, İstanbul: YKY Yay.

Akyol Taha, (2009), Neşe Düzel, Taraf, 16-17-18.11.2009

Atay F. Rıfkı, (1998), Çankaya, İstanbul: Bateş Yay.

Avcıoğlu Doğan,(1985),Milli Kurtuluş Tarihi, İstanbul: Tekin Yayınevi

Barlas Mehmet,(2000), Darbeler ve Kavgalar Devri, İstanbul: Birey Yay.

Belge Murat,(2011),Militarist Modernleşme, İstanbul, İletişim Yay.

Düzdağ Ertuğrul,(2014),Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar Cilt 2,İstanbul: Kaynak Kitaplığı

İnönü İsmet-Selek Sabahattin,(2006),Hatıralar, Ankara: Bilgi Yay.

Karaosmanoğlu Y. Kadri,(1993), Politikada 45 Yıl, İstanbul: İletişim Yay.

Koçak Cemil, (2011), Kayıp Tarihimiz, İstanbul: Yakın Plan Yay.

Koçak Cemil,(2012), Geçmiş Ayrıntıda Gizlidir, İstanbul: Timaş Yay.

Koçak Cemil,(2013),Tarihin Buğulu Aynası, İstanbul: Timaş Yay.

Sarıkaya Muharrem,(2010),Habertürk,12.04.2010

Tunçay Mete, (2010), Neşe Düzel, 1-2-3.03.2010

Ulay Sıtkı, (1990), Giderayak, İstanbul: Milliyet Yay.

Uyar Hakkı,(1998),Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul: Boyut Kit.

Yangın İlhami, (2010),12.4.2010