Manik eleştiri bozukluğu

Gereksiz, aşırı ve ısrarlı yergiler, hedef noktalarının değil, çıkış noktalarının yıkıcı gücüdür ne yazık ki. Kendi kendilerini infilak edip durmaları bile kendilerine çekidüzen vermelerini sağlayamaz. İyiyi alt etmeye, güzeli geçersiz kılmaya, halis niyetle yapılanları karalamaya çalışmak, cahil cesaretinden başkası değildir.

KÖTÜYE tepki vermek yerine iyiyi irdeleyenler, içsel tatminin ötesinde tek bir taşı yerinden oynatmamış, kâinata tek bir müspet etki bırakmamış ve tek bir iyiliği var etmemişlerdir. Günün modası nasıl olsa…

Doğru ve güzel sıfatlı eylem ve düşünceleri ticarî başlıklar altında incelemek, egoizmin besin maddelerinden biri. Düşmüşe el uzatanın duruş pozisyonu hakkında anlam kompozisyonları yazanlar, düşürenlerin de ta kendisidir. Onlar düşene uzatılan elleri kınamakla, doğruyu işaret eden cümleleri ayıplamakla meşguldür. Çünkü iyinin ve güzelin birinde var olabilmesi fikri, bütün menfaatçi ve rekabetçi duyguları üzerine basınç yapar. Bu baskıyı bertaraf edebilmek ve iyiden daha iyi, güzelden daha güzel sıfatlara nail olabilmek adına, iyinin ve güzelin tökezlemesini isterler.

Dikkatle bakmak gerek; insanın savunduklarından ziyade eleştirdiklerine… Savunurken sloganik doğrulara denk gelmek çok zor değildir. Ama eleştiri ve yergi, daha derin bir duygu patlamasından doğar. Eleştiri hastalığı, insanı küçük gösteren bir haset duygusunun dışavurumudur. Ama sahibince dışarıdan sezilmiyor zannedildiğinden, varlığı mükerrerdir.

Eleştiri, yerinde ve gerçekçi olduğu sürece elzem ve ilerlemeyi sağlayan bir doğruluk sağlamasıyken, hazımsız ve hasetçe yapıldığında doğrunun karşıt anlamını teşkil eder. Pek çok duygu ve niyet sezilebilemez olduğu hâlde bu menfi eleştiri türünün çok açık doneleri bulunuyor.

Nice âlimler, bilginler vardır ki, popüler olmayan büyük faydalı eserlerinin meyvesini yememişlerdir. Ama âleme meyve veren verimli birer ağaç gibilerdir. Fakat sadece etrafa güzel koku veren ağaççıklara da kıymet verirler. Hem o ağaççıklar daha az ilim yüklü olmasına karşın, popülaritesi ve itibar grafikleri çok daha yüksektir. Fakat gerçek âlimler meyve veren ağacın görmediği kıymeti, güzel koku saçan bir ağaççığın görmesinden zerre müteessir olmazlar. Ne var ki, kâinata bir rayiha bile yaymayan ve sıklıkla da hak etmediği bir itibara denk gelen cahiller, hem meyve veren ağaçları, hem de güzel kokan ağaççıkları taşlamakla ancak varlık iddiasında bulunurlar.

Gereksiz, aşırı ve ısrarlı yergiler, hedef noktalarının değil, çıkış noktalarının yıkıcı gücüdür ne yazık ki. Kendi kendilerini infilak edip durmaları bile kendilerine çekidüzen vermelerini sağlayamaz. İyiyi alt etmeye, güzeli geçersiz kılmaya, halis niyetle yapılanları karalamaya çalışmak, cahil cesaretinden başkası değildir.

Unutulan odur ki, iyinin, güzelin ve doğrunun muhafaza edicisi Yaradan’dır. İyi niyetle ve doğru bir gayretle her kim kâinata bir tını bırakmak derdindeyse, kendi gücü ve kapasitesi buna yetmez olduğu hâlde, Yüce Allah bütün bunların doğru adreslere varmasında “Ol” diyendir. Öyleyse Rabbin koruması altına alınmış güzellikleri ve iyilikleri pasifize etmeye çalışmak boşa yorulmadır. Hem iyi ve güzel sıfatlara sahip olabilmek, gerçekten içsel bir niyetten başkasıyla mümkün olamaz. Böyleyken, yermek, eleştiriyle değerini azaltmak ve yok saymak gibi eylemler, çok daha geçersiz ve hatta kişinin kendine doğrultulmuş bir silah kadar zararlıdır.

Bu âlemde var oluşumuzun ve ölüme gidişimizin en kıymetli sebebi, Yaradan’a ait bu âlemde, O’nun izin ve inayetiyle, birkaç güzel iş yapmaktadır. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, buna halis bir niyetle gayret etmektir. Kişisel ve toplumsal bütün gayretleri kıymetten düşürmeye çalışmak, insanın kendi değerinin yerle bir olmasından başkasına yaramaz.