Mânâ Âleminin Üç Efendisi: Şems-i Tebrizî, Mevlâna, Yûnus Emre

Prof. Dr. Ziya Avşar, “Mânâ Âleminin Üç Efendisi” kitabında üç büyük şahsiyetten bahsetmektedir. Kitaptaki yazıların edebiyat ve sanat dergilerinde yayınlanan makalelerden oluştuğu, temel bakış açılarının ise tasavvuf tarihimizin kurucu şahsiyetlerinin metinlerindeki fikrî ve irfanî derinliğe dikkat çekmek olduğu, eserin önsözünde belirtilmiştir. Yazar, bu eseri “hâce-yi evvelim” diye nitelendirdiği babası Hasan Avşar’ın aziz hatırasına ithafen kaleme almıştır.

“AHIR” ile “âhir” arasındaki ince çizgiden geçip evveli gören göz olmak, üstünü başını yırtan divanedeki öz olmak, civcivler arasındaki bir garip kaz olmak, bir âşığın gönlünü titreten saz olmak… Tüm bu saydıklarımız ve daha niceleri…  Baş gözüyle bakan biz fâniler için çok da mânâ ifade etmeyen meselelerdir. Fakat can gözüyle bakan, bakmasını bilen o ulu nazarlarda çok derin cilveler içerirler. Zira onlar ki, kâseyi deviren bir kedide bile hikmeti görürler. Çünkü o ulu zatlar herkesle aynı kumaştan değildirler. Onların yurdu denizdir. Onlar ki, kimsenin dalmaya cesaret edemediği o uçsuz bucaksız denize bir lahza düşünmeden dalan cesur dalgıçlardır. Can Îsâ’sına hamile Meryemler olduklarının farkındadırlar ve kış mevsiminde meyvesiz, yapraksız o ağacın altına hiç tereddütsüz gidip canın canına kavuşurlar.

Canın canına ulaşmak, ulu nazara erişmek için perende olup uçarlar, öbür Mûsâ ile cenge geçerler, belâ şarabından içerler. Onlar için esas olan vuslat değildir. Bilirler ki, vuslatta bir bitiş, bir vazgeçiş, bir yok oluş vardır. Her dem hasretin, iştiyakın peşindedir o Îsâ nefesliler. Bu iştiyak, onları diyar diyar dolaştırır, ayrılığın odunda yanmaya alıştırır. Kolay mı o muhabbetin bedelini ödemek, dürr-i yetime erişmek, şahlık tâcını takınıp cümle renklerle dövüşmek?

Kim mi bunlar? Tasavvuf tarihimizin içinde denizler saklayan damlaları elbette: Şems-i Tebrizî, Mevlâna, Yûnus Emre…

Prof. Dr. Ziya Avşar, “Mânâ Âleminin Üç Efendisi” kitabında bu üç büyük şahsiyetten bahsetmektedir. Kitaptaki yazıların edebiyat ve sanat dergilerinde yayınlanan makalelerden oluştuğu, temel bakış açılarının ise tasavvuf tarihimizin kurucu şahsiyetlerinin metinlerindeki fikrî ve irfanî derinliğe dikkat çekmek olduğu, eserin önsözünde belirtilmiştir.

Yazar, bu eseri “hâce-yi evvelim” diye nitelendirdiği babası Hasan Avşar’ın aziz hatırasına ithafen kaleme almıştır.

Kitap, üç temel bölüm ve bu bölümler içerisinde yer alan alt bölümlerden meydana gelmektedir.

Birinci bölüm

“Birinci Bölüm: Şems-i Tebrizî” bölümü (s. 13-40), 4 alt bölümden meydana gelmektedir. “Mevlânâ’nın Semasındaki Mânâ Güneşi: Şems-i Tebrizî (1)” bölümünde Şems’in çocukluğu, ailesi ve çevresiyle ilişkileri, eğitim hayatı, ismini vermediği şeyhi ile tanışması, Ebu Bekr-i Selebâf’a intisabı, Şems-i Hoyi ile tanışması ve Şam’a gidişi, Selebâf’tan ayrılışı, şalvar bağı örerek geçimini sağlaması ve muallimlik hayatı çeşitli kaynaklardan yararlanılarak ve özgün bir yaklaşımla açıklanmıştır.

“Mevlânâ’nın Semasındaki Mânâ Güneşi: Şems-i Tebrîzî (2)” bölümünde Şems’in Erzincan’da Kur’ân öğreticiliği yapması, Sivas’ta Esededdin Mütekellim’in sohbetlerine katılması, Şihâb-ı Herevî ile münasebeti, Şeyh Muhammed (İbn-i Arabî) ile münasebeti, Konya’ya gelmeden önceki arayışının son durağı Evhadüddîn-i Kirmanî ile tanışıklığı ele alınmıştır.

“Şems’in Sorularla Aradığı Muhatap: Mevlâna” bölümünde Şems’in rüyaları, Halep’ten ayrılması, Konya’ya gelişi, Mevlâna ile ilk karşılaşma konuları açıklığa kavuşturulmuştur.

“Şems Öldü mü, Öldürüldü mü?” bölümü, birinci bölümün son alt bölümüdür. Burada Şems’in Mevlâna’yı Şam’da görüşü, Mevlâna ile 15 ay 25 günlük birliktelikleri, 14 ay süren Konya’dan ilk ayrılış, Konya’ya dönüşü, Kimya Hatun ile evliliği ve eşini kaybetmesi, Konya’dan ikinci ayrılış, “Öldü mü, öldürüldü mü?” meseleleri etraflıca ele alınmıştır.

Birinci bölümün tamamı ele alındığında, Şems’le ilgili birçok soruya kesin ve net cevaplar bulabiliyoruz. Fakat bulduğumuz her cevap, bizi onunla ilgili yeni sorulara muhatap kılıyor. Zaten bir eserin en önemli ve kıymetli özelliklerinden biri de okuyucuyu düşündürebilmesi değil midir?

İkinci bölüm

“İkinci Bölüm: Mevlâna” bölümü (s. 43-120), 9 alt bölümden oluşmaktadır. “Mevlânâ’nın Hayatı” bölümünde doğumu, çocukluğu, babası ile seyahatleri, Karaman’a yerleşmeleri, Gevher Hatun ile evliliği, Konya’ya yerleşmeleri, babasının ölümü, Halep ve Şam’da aldığı eğitim, Seyyid Burhanettin’in yerine geçişi, Kira Hatun ile evliliği, Şems ile Münasebetleri, Şems’ten ayrılık, Selahattin Zerkubi ve Hüsamettin Çelebi ile münasebetleri, Mesnevî’nin yazılışı ve vefatı konuları işlenmiştir. (Şems ile münasebetlerinin anlatıldığı kısımda, kitabın Şems bölümünde anlatılarla tekrara düşülmüştür.)

“Mevlânâ’nın Eserleri” bölümünde Mesnevî, Dîvân-ı Kebîr, Rubâîler, Fîhi Mâ Fîh, Mecâlis-i Seb’a, Mektûbât adlı eserler hakkında detaylı ve doyurucu bilgiler verilmiştir. Ayrıca bu eserler hakkında yapılan çalışmalara da değinilmiştir.

“Firavun Rüyasının İki Yorumcusu: Hazreti Yûsuf ve Mevlâna” bölümünde Hazreti Yûsuf’un özellikleri, sâdık rüyanın ne demek olduğu, Firavun ’un rüyası ve Hazreti Yûsuf’un bu rüyaya getirdiği yorum, aynı rüyanın Mevlâna tarafından yorumlanması konuları ele alınmıştır.

“Rüyayı Elest Meclisi’nde Gören Bir Veli: Mevlâna” bölümünde tasavvufî anlayışta rüyanın yeri, Mevlâna’nın rüya konusuna yaklaşımı, Elest rüyası, Elest Meclisi ve metaforik yöntem hakkında bilgi verilmiştir. Bu bölümde ele alınan konular, çeşitli teşbihlerle somutlaştırılmıştır.

“Mevlânâ’nın Rüya Yorumuna Getirdiği Yeni Bir Yöntem: Kâbusta Rahmet Görmek” bölümünde Firavun’un gördüğü kâbusların Mevlâna tarafından yorumlanması, Hazreti Mûsâ’nın hayatı ve Firavun ile münasebetleri, Mevlânâ’nın uyanıkken gördüğü rüyalardan söz edilmiş, rüya ve kâbus kavramaları açıklanmıştır.

“Mevlânâ’da İnsanın Yetkin İnsan Olma Serüveni: Mûsâ ile Öbür Mûsâ’nın Cengi” bölümünde hayır ve şer, renksizlik ve renk, Mûsâ ve öbür Mûsâ, gölge ve kendilik, küçük cihat ve büyük cihat gibi temel zıtlıklar üzerinde durulmuştur. Zaferin, her daim hayrı sembolize eden Mûsâ’nın olacağı vurgulanmıştır.

“Mevlânâ’nın Taze Can Hazinesi: Hazret-i İsâ’nın Küpünde Boyanmak ve Nefesinde Uyanmak” bölümünde, Hazreti Îsâ’nın “küp” ve “ölüleri diriltme” mucizelerine Mevlâna’nın getirdiği yorumlar işlenmiştir.

“İmam-ı Âzam Şarihi Bir Veli: Mevlâna” bölümünde Mevlâna’nın İmam-ı Âzam’ın açan ve geliştiren bir şerh edici olduğu, kader ve kaza konusunda Ehl-i Sünnet dışına düşmüş bütün anlayışlara karşı İmam-ı Âzam’ın kurduğu temel üzerinden cidale gidilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir.

“Mevlânâ’nın Rubâîlerinde Müteal Aşk: Gerçek ve Mecazi Aşk” bölümü, ikici bölümün son alt bölümüdür. Burada Mevlânâ’ya göre aşkın tanımı, sâdık (gerçek) ve mecâz aşk, aşkın geldiği yer ve geliş amacı, gerçek aşkın büründüğü kisveler konularına açıklık getirilmiştir.

İkinci bölümde konular açık, anlaşılır ve doyurucu bir şekilde ele alınmış, farklı kaynaklara atıflar yapılmış, özgün yorumlarla birçok sual en doğru ve mantıklı cevabına kavuşturulmuştur.

Üçüncü bölüm

“Üçüncü Bölüm: Yûnus Emre” (s. 123-190) bölümü, 8 alt bölümden oluşmaktadır. “Yûnus Emre’nin Hayatı” bölümünde doğum ve ölüm yılı, nereli olduğu, buğday için Hacı Bektaş’a gidişi, nefes ile buğday arasındaki seçimi, Tapduk Emre dergâhına gidişi ve 40 yıllık hizmeti, dergâhtan ayrılışı ve pişman olup dönmesi, dil kilidinin çözülmesi, Risâletü’n-Nushiyye isimli eserinin ortaya çıkışı, kendi dergâhını kurma süreci ve mezarının nerede olduğu konuları ele alınmıştır.

“İçinde Denizler Saklayan Bir Damla: Yûnus Emre (1)” bölümünde Yûnus’un dil kabiliyeti, “Her damla her daim bir umman, her umman her daim bir damladır” görüşünün örneklerle açıklaması yapılmıştır. “İçinde Denizler Saklayan Bir Damla: Yûnus Emre (2)” bölümünde tasavvufî algı ile zihnî algı arasındaki fark, âlim (bilgin) ve arif kavramlarının karşılaştırılması, mânâ kapılarını açmak için şiiri aracı gören Yûnus, Yûnus’un beyitlerindeki sırlar (Yakup-Yusuf kıssası/Leyla-Mecnun kıssası), “Muhabbet Bedeli” kavramı, Vahdet-kesret algısı konuları üzerinde durulmuştur.

“Yûnus Emre’nin Penceresinden Hallâc-ı Mansûr’u Görmek” bölümünde tasavvufî duyuşun yürüdüğü iki kol (mestlik-ayıklık), “Ene’l-Hak” ifadesine Yûnus’un yaklaşımı ve yorumu, ezele tanıklık konularına açıklık getirilmiştir.

“Yûnus Emre Divanı’nda Metafizik Bir Figür: Ârif” bölümünde metafizik kavramının anlamı, filozof-mistik tip benzeşimi, metafizik dünya ile âlem-i gayb, Yûnus Emre Dîvanı’ndaki verilerden ârifi tasvir etme, Batı metafiziğinin özellikleri gibi konular ele alınmıştır. “Yûnus Emre’nin Gözüyle Baş ve Can Gözü” bölümünde Yûnus Emre’nin göz hakkındaki düşünce ve değerlendirmeleri, baş, gönül ve can gözünün özellikleri konuları işlenmiştir.

“Yûnus Emre’nin Erik Dalına Çıkan Dört Şarih” bölümünde, “Çıktım erik dalına anda yedim üzümü/ Bostân ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu” beytinin yer aldığı şathiyesine Şeyhzade, Niyazî-yi Mısrî, Bursevî ve Ali Nakşibendî’nin şerhleri, şathiyenin ne olduğu konuları açıklanmıştır.

“Yûnus’un Nazarı” bölümü, üçüncü bölümün son alt bölümüdür. Bu bölümde, “zaruret icabı başvurulan kaplar” olarak nitelendirilen kelimelere, Yûnus Emre’nin nazar kavramını ele alışına (Hakk nazarı/erenler nazarı/ulu nazara doğru/ve ulu nazar/ulu nazar aşk nazarıdır) yer verilmiştir.

Prof. Dr. Ziya Avşar Hocamıza “muhabbet” ve “merhamet” ile oluşturduğu,  değerli bir inci kıymetinde olan bu eseri için teşekkür ediyor, daha nice güzel ve eşsiz eserini büyük bir iştiyakla bekliyoruz.

   

* Mânâ Âleminin Üç Efendisi Şems-i Tebrîzî Mevlânâ Yûnus Emre, Tedev Yayınları, İstanbul, 2020.