“AHIR” ile “âhir”
arasındaki ince çizgiden geçip evveli gören göz olmak, üstünü başını yırtan
divanedeki öz olmak, civcivler arasındaki bir garip kaz olmak, bir âşığın
gönlünü titreten saz olmak… Tüm bu saydıklarımız ve daha niceleri… Baş gözüyle bakan biz fâniler için çok da
mânâ ifade etmeyen meselelerdir. Fakat can gözüyle bakan, bakmasını bilen o ulu
nazarlarda çok derin cilveler içerirler. Zira onlar ki, kâseyi deviren bir
kedide bile hikmeti görürler. Çünkü o ulu zatlar herkesle aynı kumaştan
değildirler. Onların yurdu denizdir. Onlar ki, kimsenin dalmaya cesaret
edemediği o uçsuz bucaksız denize bir lahza düşünmeden dalan cesur
dalgıçlardır. Can Îsâ’sına hamile Meryemler olduklarının farkındadırlar ve kış
mevsiminde meyvesiz, yapraksız o ağacın altına hiç tereddütsüz gidip canın
canına kavuşurlar.
Canın
canına ulaşmak, ulu nazara erişmek için perende olup uçarlar, öbür Mûsâ ile
cenge geçerler, belâ şarabından içerler. Onlar için esas olan vuslat değildir.
Bilirler ki, vuslatta bir bitiş, bir vazgeçiş, bir yok oluş vardır. Her dem hasretin,
iştiyakın peşindedir o Îsâ nefesliler. Bu iştiyak, onları diyar diyar
dolaştırır, ayrılığın odunda yanmaya alıştırır. Kolay mı o muhabbetin bedelini
ödemek, dürr-i yetime erişmek, şahlık tâcını takınıp cümle renklerle dövüşmek?
Kim
mi bunlar? Tasavvuf tarihimizin içinde denizler saklayan damlaları elbette:
Şems-i Tebrizî, Mevlâna, Yûnus Emre…
Prof.
Dr. Ziya Avşar, “Mânâ Âleminin Üç Efendisi” kitabında bu üç büyük şahsiyetten
bahsetmektedir. Kitaptaki yazıların edebiyat ve sanat dergilerinde yayınlanan
makalelerden oluştuğu, temel bakış açılarının ise tasavvuf tarihimizin kurucu
şahsiyetlerinin metinlerindeki fikrî ve irfanî derinliğe dikkat çekmek olduğu,
eserin önsözünde belirtilmiştir.
Yazar,
bu eseri “hâce-yi evvelim” diye nitelendirdiği babası Hasan Avşar’ın aziz
hatırasına ithafen kaleme almıştır.
Kitap, üç temel bölüm ve bu bölümler içerisinde yer alan alt bölümlerden meydana gelmektedir.
Birinci
bölüm
“Birinci
Bölüm: Şems-i Tebrizî” bölümü (s. 13-40), 4 alt bölümden meydana gelmektedir. “Mevlânâ’nın
Semasındaki Mânâ Güneşi: Şems-i Tebrizî (1)” bölümünde Şems’in çocukluğu,
ailesi ve çevresiyle ilişkileri, eğitim hayatı, ismini vermediği şeyhi ile
tanışması, Ebu Bekr-i Selebâf’a intisabı, Şems-i Hoyi ile tanışması ve Şam’a gidişi,
Selebâf’tan ayrılışı, şalvar bağı örerek geçimini sağlaması ve muallimlik
hayatı çeşitli kaynaklardan yararlanılarak ve özgün bir yaklaşımla
açıklanmıştır.
“Mevlânâ’nın
Semasındaki Mânâ Güneşi: Şems-i Tebrîzî (2)” bölümünde Şems’in Erzincan’da
Kur’ân öğreticiliği yapması, Sivas’ta Esededdin Mütekellim’in sohbetlerine
katılması, Şihâb-ı Herevî ile münasebeti, Şeyh Muhammed (İbn-i Arabî) ile
münasebeti, Konya’ya gelmeden önceki arayışının son durağı Evhadüddîn-i Kirmanî
ile tanışıklığı ele alınmıştır.
“Şems’in
Sorularla Aradığı Muhatap: Mevlâna” bölümünde Şems’in rüyaları, Halep’ten
ayrılması, Konya’ya gelişi, Mevlâna ile ilk karşılaşma konuları açıklığa
kavuşturulmuştur.
“Şems
Öldü mü, Öldürüldü mü?” bölümü, birinci bölümün son alt bölümüdür. Burada
Şems’in Mevlâna’yı Şam’da görüşü, Mevlâna ile 15 ay 25 günlük birliktelikleri,
14 ay süren Konya’dan ilk ayrılış, Konya’ya dönüşü, Kimya Hatun ile evliliği ve
eşini kaybetmesi, Konya’dan ikinci ayrılış, “Öldü mü, öldürüldü mü?” meseleleri
etraflıca ele alınmıştır.
Birinci
bölümün tamamı ele alındığında, Şems’le ilgili birçok soruya kesin ve net
cevaplar bulabiliyoruz. Fakat bulduğumuz her cevap, bizi onunla ilgili yeni
sorulara muhatap kılıyor. Zaten bir eserin en önemli ve kıymetli
özelliklerinden biri de okuyucuyu düşündürebilmesi değil midir?
İkinci
bölüm
“İkinci
Bölüm: Mevlâna” bölümü (s. 43-120), 9 alt bölümden oluşmaktadır. “Mevlânâ’nın
Hayatı” bölümünde doğumu, çocukluğu, babası ile seyahatleri, Karaman’a
yerleşmeleri, Gevher Hatun ile evliliği, Konya’ya yerleşmeleri, babasının
ölümü, Halep ve Şam’da aldığı eğitim, Seyyid Burhanettin’in yerine geçişi, Kira
Hatun ile evliliği, Şems ile Münasebetleri, Şems’ten ayrılık, Selahattin
Zerkubi ve Hüsamettin Çelebi ile münasebetleri, Mesnevî’nin yazılışı ve vefatı
konuları işlenmiştir. (Şems ile münasebetlerinin anlatıldığı kısımda, kitabın
Şems bölümünde anlatılarla tekrara düşülmüştür.)
“Mevlânâ’nın
Eserleri” bölümünde Mesnevî, Dîvân-ı Kebîr, Rubâîler, Fîhi Mâ Fîh, Mecâlis-i
Seb’a, Mektûbât adlı eserler hakkında detaylı ve doyurucu bilgiler verilmiştir.
Ayrıca bu eserler hakkında yapılan çalışmalara da değinilmiştir.
“Firavun
Rüyasının İki Yorumcusu: Hazreti Yûsuf ve Mevlâna” bölümünde Hazreti Yûsuf’un
özellikleri, sâdık rüyanın ne demek olduğu, Firavun ’un rüyası ve Hazreti
Yûsuf’un bu rüyaya getirdiği yorum, aynı rüyanın Mevlâna tarafından
yorumlanması konuları ele alınmıştır.
“Rüyayı
Elest Meclisi’nde Gören Bir Veli: Mevlâna” bölümünde tasavvufî anlayışta
rüyanın yeri, Mevlâna’nın rüya konusuna yaklaşımı, Elest rüyası, Elest Meclisi
ve metaforik yöntem hakkında bilgi verilmiştir. Bu bölümde ele alınan konular,
çeşitli teşbihlerle somutlaştırılmıştır.
“Mevlânâ’nın
Rüya Yorumuna Getirdiği Yeni Bir Yöntem: Kâbusta Rahmet Görmek” bölümünde
Firavun’un gördüğü kâbusların Mevlâna tarafından yorumlanması, Hazreti Mûsâ’nın
hayatı ve Firavun ile münasebetleri, Mevlânâ’nın uyanıkken gördüğü rüyalardan söz
edilmiş, rüya ve kâbus kavramaları açıklanmıştır.
“Mevlânâ’da
İnsanın Yetkin İnsan Olma Serüveni: Mûsâ ile Öbür Mûsâ’nın Cengi” bölümünde
hayır ve şer, renksizlik ve renk, Mûsâ ve öbür Mûsâ, gölge ve kendilik, küçük
cihat ve büyük cihat gibi temel zıtlıklar üzerinde durulmuştur. Zaferin, her
daim hayrı sembolize eden Mûsâ’nın olacağı vurgulanmıştır.
“Mevlânâ’nın
Taze Can Hazinesi: Hazret-i İsâ’nın Küpünde Boyanmak ve Nefesinde Uyanmak”
bölümünde, Hazreti Îsâ’nın “küp” ve “ölüleri diriltme” mucizelerine Mevlâna’nın
getirdiği yorumlar işlenmiştir.
“İmam-ı
Âzam Şarihi Bir Veli: Mevlâna” bölümünde Mevlâna’nın İmam-ı Âzam’ın açan ve
geliştiren bir şerh edici olduğu, kader ve kaza konusunda Ehl-i Sünnet dışına
düşmüş bütün anlayışlara karşı İmam-ı Âzam’ın kurduğu temel üzerinden cidale
gidilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir.
“Mevlânâ’nın
Rubâîlerinde Müteal Aşk: Gerçek ve Mecazi Aşk” bölümü, ikici bölümün son alt
bölümüdür. Burada Mevlânâ’ya göre aşkın tanımı, sâdık (gerçek) ve mecâz aşk,
aşkın geldiği yer ve geliş amacı, gerçek aşkın büründüğü kisveler konularına
açıklık getirilmiştir.
İkinci bölümde konular açık, anlaşılır ve doyurucu bir şekilde ele alınmış, farklı kaynaklara atıflar yapılmış, özgün yorumlarla birçok sual en doğru ve mantıklı cevabına kavuşturulmuştur.
Üçüncü
bölüm
“Üçüncü
Bölüm: Yûnus Emre” (s. 123-190) bölümü, 8 alt bölümden oluşmaktadır. “Yûnus
Emre’nin Hayatı” bölümünde doğum ve ölüm yılı, nereli olduğu, buğday için Hacı
Bektaş’a gidişi, nefes ile buğday arasındaki seçimi, Tapduk Emre dergâhına
gidişi ve 40 yıllık hizmeti, dergâhtan ayrılışı ve pişman olup dönmesi, dil
kilidinin çözülmesi, Risâletü’n-Nushiyye isimli eserinin ortaya çıkışı, kendi
dergâhını kurma süreci ve mezarının nerede olduğu konuları ele alınmıştır.
“İçinde
Denizler Saklayan Bir Damla: Yûnus Emre (1)” bölümünde Yûnus’un dil kabiliyeti,
“Her damla her daim bir umman, her umman her daim bir damladır” görüşünün örneklerle
açıklaması yapılmıştır. “İçinde Denizler Saklayan Bir Damla: Yûnus Emre (2)”
bölümünde tasavvufî algı ile zihnî algı arasındaki fark, âlim (bilgin) ve arif
kavramlarının karşılaştırılması, mânâ kapılarını açmak için şiiri aracı gören
Yûnus, Yûnus’un beyitlerindeki sırlar (Yakup-Yusuf kıssası/Leyla-Mecnun
kıssası), “Muhabbet Bedeli” kavramı, Vahdet-kesret algısı konuları üzerinde
durulmuştur.
“Yûnus
Emre’nin Penceresinden Hallâc-ı Mansûr’u Görmek” bölümünde tasavvufî duyuşun
yürüdüğü iki kol (mestlik-ayıklık), “Ene’l-Hak” ifadesine Yûnus’un yaklaşımı ve
yorumu, ezele tanıklık konularına açıklık getirilmiştir.
“Yûnus
Emre Divanı’nda Metafizik Bir Figür: Ârif” bölümünde metafizik kavramının
anlamı, filozof-mistik tip benzeşimi, metafizik dünya ile âlem-i gayb, Yûnus
Emre Dîvanı’ndaki verilerden ârifi tasvir etme, Batı metafiziğinin özellikleri
gibi konular ele alınmıştır. “Yûnus Emre’nin Gözüyle Baş ve Can Gözü” bölümünde
Yûnus Emre’nin göz hakkındaki düşünce ve değerlendirmeleri, baş, gönül ve can
gözünün özellikleri konuları işlenmiştir.
“Yûnus
Emre’nin Erik Dalına Çıkan Dört Şarih” bölümünde, “Çıktım erik dalına anda
yedim üzümü/ Bostân ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu” beytinin yer aldığı
şathiyesine Şeyhzade, Niyazî-yi Mısrî, Bursevî ve Ali Nakşibendî’nin şerhleri,
şathiyenin ne olduğu konuları açıklanmıştır.
“Yûnus’un
Nazarı” bölümü, üçüncü bölümün son alt bölümüdür. Bu bölümde, “zaruret icabı
başvurulan kaplar” olarak nitelendirilen kelimelere, Yûnus Emre’nin nazar
kavramını ele alışına (Hakk nazarı/erenler nazarı/ulu nazara doğru/ve ulu
nazar/ulu nazar aşk nazarıdır) yer verilmiştir.
Prof.
Dr. Ziya Avşar Hocamıza “muhabbet” ve “merhamet” ile oluşturduğu, değerli bir inci kıymetinde olan bu eseri
için teşekkür ediyor, daha nice güzel ve eşsiz eserini büyük bir iştiyakla
bekliyoruz.
* Mânâ Âleminin Üç Efendisi Şems-i Tebrîzî
Mevlânâ Yûnus Emre, Tedev Yayınları, İstanbul, 2020.