Malûm ahvalimiz ve meçhul akıbetimiz

Hâlbuki bir gün, bir ayna karşısında, yılların yorgunu olan yüzümüzü seyrederken, kendimizi, “Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?/ Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?/ Ya gözler, altındaki mor halkalar?/ Neden böyle düşman görünürsünüz/ Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?” dizelerini mırıldanırken bulabiliriz.

DÜNYEVİLEŞMENİN büyüsüyle kapanıyor inanca, ibrete ve hikmete açılan kapılar. Modern zamanlarda, maddenin hükümranlığıyla “yaşamak sanatının” şifreleri asma kilitlerin ardında saklı kalsın isteniyor. 

Çünkü Batı/l, insana insan olduğunu ve şerefli bir paye biçilerek var edildiğini unutturduğunda kolaylıkla köleleştirileceğinden emin. 

İşte, yüzüne kapı kapattığımız, yalnızlığa ve boşluğa bıraktığımız yaşlılarımızla aramıza giren mesafeler de bu sistemin bir neticesi! 

Gözleri hep ıslakmış gibi bakan, yüzünde tecrübenin çizdiği derin kırışıklıkları, bükülmüş belleri, titrek elleri ve çocukluğa evrilmiş kalpleriyle yaşlılar bu sistemin tuzağına düşenler için kurtulunması gereken yük muamelesi görüyorlar. 

Bu son cümle ile resmettiğim tabloya baktığımızda, yük olarak görülen yaşlılarımızı ve onları terk etmeye teşne evlat modelini görürüz. Ve bu, bize ilkin vicdanımızdan vurulduğumuzun izahını yapar. Sonra فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَرٖيماً ayetindeki merhamet nişanesi tavsiyeye uymamayı tercih ederek inancımızla oynandığının farkına varamayacak kadar körleştirildiğimizi görürüz. Ve daha sonrasında ise, emeğe hürmetsizliğin izharı ile vefasızlığa talip olmanın bedelini merak ederiz. 

Mahrem hikâyelerden bîhaber olabiliriz. Fakat küçük evlerde, kreşe bırakılan yahut bakıcı hanımlara teslim edilen çocuk sayısı bize atamızla aramızda oluşan mesafelerden söz eder. 

Bakım evleri ile huzur evlerine yolumuz düştüğünde, kuş gibi kapıya bakan, beklediğinin gelmediğini görüp de mahzunca başını öne eğen yaşlılarımızın yalnızlığına şahit olunca, içinizde yaralı bir kuşun titreyişini hissedersiniz. “Ben geldim, sizinle sohbet etmek isterim” dediğinizde, belki kitabî değil ama ne çok hatıra, ne çok kıssa, ne çok nasihat, ne çok keder, ne çok hasret biriktirdiklerini görüp onlarla konuşmakla bir tecrübe mektebinde talebe olduğunuz düşüncesine kapılırsınız. Onların titrek sesleri, bizlerin meçhul geleceğini resmeder de, “Ne oldum?” değil, “Ne olacağım?” sorusunu zihnimizde ağırlarız. Ve bu, insan olmaklığımızın idrak kontrolünü sağlar; faniliğimizin idrakine çağrılırız. 

***

İşte, kimi kişiler düştükleri tuzağın ne’liğinden bîhaber, zamansızlıktan, maddî imkânsızlıktan, evin darlığından dem vurup yaşlı anne-babalarından yine modern dünyanın ürettiği ve sattığı çözümlerden istifade ederek “bir bakım evi” pratiğine tutununca, kendisi için ikram olan ibret ve hikmet kapısına kocaman bir kilit vurulur. Sebeb-i vücudu olan yaşlı ebeveynini hiç yoklarmış gibi terk etmeyi seçenler için “Ne ekersen onu biçersin” tecrübesi hâsıl olur.

İbretten ve hikmetten nasipleri kesilince kadere söylenirken bulurlar böylesi kimseler kendilerini. Eğer bir parça insaniyetini muhafaza edebilmişse böylesi kimi kişiler, tariften yoksun bir huzursuzluk ve ruhunu rahatsız eden bir telaşla daha fazla çalışmaya, daha çok yorulmaya talip olarak, kendini “çok meşgul olmakla” teselliye yeltenerek iyiden iyiye kaybeder. Çünkü inanç ve erdemler, arafta kalanlar için şifa olmaktan çıkıp cezaya dönüşürler. 

Üstelik her ne yaparsak yapalım, genetik kodlarımızın yazgımızla bağı olduğundan aynı akıbete düşmeyeceğimizin bir garantisi yokken, modern dünyanın telaşını başarıdan sayıp sebeb-i vücudumuz olan yaşlı anne-babalarımızı külfet kabul etmenin bizden nasihati, tecrübeyi, duayı ve bereketi alıp götürdüğünün de pek farkında değiliz. 

Hâlbuki bir gün, bir ayna karşısında, yılların yorgunu olan yüzümüzü seyrederken, kendimizi, “Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?/ Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?/ Ya gözler, altındaki mor halkalar?/ Neden böyle düşman görünürsünüz/ Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?” dizelerini mırıldanırken bulabiliriz. 

***

Bu ay Kültür Ajanda’mızın ana temasını “tecrübe mektebi yaşlılarımıza” ithaf olarak hazırladık ve kıymetli yazarlarımızın kaleme aldığı daha pek çok güzel mevzuu sizlerin dikkatine sunduk. 

Huzurlu okumalar diliyorum efendim. 

Hoşnut kalınız!