BİZ
bugün burada rahatça çay içelim, kahve içelim diye, Büyük
Selçuklu Sultanı Alparslan, Malazgirt Savaşı’ndan on yıl kadar evvelinden, bazı
seçme kişilerin Anadolu'ya doğru göç etmesine izin verdi.
Evini barkını geride bırakıp gidenlerin ardından bakan ufak
bir çocuk, ninesine sordu: “Nine, bu
gidenler bir gün geri dönerler mi?” Yaşlı kadın, olan bitenin farkındaydı. “Dönmezler oğul!” dedi, “Giden dönseydi, deden dönerdi”.
Nitekim daha sonra geride kalanlar da yola düşecek, önden
gidenlere ulaşacaklardı…
***
Biz bugün burada rahatça gün batımını seyredelim diye, 1070
yılında Alparslan komutasındaki Türkler, Manzikert (Bizans dilinde Malazgirt)
ve Erciş Kalelerini kuşatıp aldı. Ardından Diyarbakır ve Halep’i fethetti.
Türklerin ilerlemesinden rahatsız olan Bizans, Romen Diyojen
komutasında büyük bir ordu kurdu. Bizans ordusu, düzenli Rum ve Ermeni
birlikleri dışında ücretli Slav, Got, Alman, Frank, Gürcü, Uz, Peçenek ve
Kıpçak askerlerinden oluşuyordu.
Ordunun mevcudu 200 bin civarında tahmin edilmektedir. Ancak
Ermeni tarihçi Edessalı Matta, Bizans ordusunun sayısını 1 milyon olarak
kaydeder.
***
Diyojen, Malazgirt’i ve Ahlat Kalesi’ni ele geçirebileceğini
düşünerek Van gölüne doğru ilerledi. Halep'te bulunan Alparslan’a elçiler
göndererek kaleleri geri istedi.
Elçileri Halep'te karşılayan Hükümdar, teklifi reddetti.
Mısır'a hazırladığı seferden vazgeçip Malazgirt'e doğru 20-30 bin kişilik
ordusuyla yola çıktı. Casuslarının verdiği bilgiyle Bizans ordusunun
büyüklüğünü bilen Alparslan, Bizans İmparatoru’nun gerçek hedefinin İsfahan'a
girmek ve Büyük Selçuklu Devleti’ni yıkmak olduğunu gördü.
***
Biz bugün burada rahatça yazın denize girelim, kışın dağda
kayak yapalım, -ilki sonu fark etmez- bahar gelince ormanda yürüyelim diye,
Sultan Alparslan, Erzen ve Bitlis üzerinden Malazgirt'e vardı. Ancak yaşlı
askerler zorlu yürüyüşe dayanamayıp yolda kalmışlardı.
Biz bugün burada rahatça binalar dikelim, balkonda oturup
etrafa bakalım, gelen geçeni seyredelim diye Sultan Alparslan, savaş
taktiklerini görüşmek için Savaş Meclisi’ni topladı. "Hilal taktiği"
konusunda komutanlarıyla fikir birliğine varıldı.
***
Dicle, Fırat, Sakarya ve Tuna boylarına kadar çil çil
kubbeler serpelim ve cami avlusunda ezanı huzur içinde bekleyelim diye, 26
Ağustos Cuma sabahı çadırından çıkan Alparslan, Malazgirt'le Ahlat arasındaki
ovada düşman birliklerini gördü. İmparator’a elçiler göndererek barış
teklifinde bulundu. İmparator, bu teklifi korkaklık olarak yorumladı ve
reddetti. Elçilere birer haç vererek soydaşlarını Hıristiyanlığa geçmek üzere
ikna etmeleri için geri yolladı.
***
Biz bugün burada rahatça televizyon seyredelim, radyo
dinleyelim, saz çalalım, türkü söyleyelim diye, gazete, dergi, kitap okuyalım
diye, birbirimize mesaj yazalım, tivit atalım, oruç tutalım diye, Sultan Alparslan,
savaş için gereken bütün hazırlıkları yapmıştı.
Düşman ordusunu gören Sultan Alparslan, savaştan sağ çıkma
ihtimalinin düşük olduğunu sezdi. Askerlerinin de tedirginliğe düştüğünü fark
etti. Bir Türk-İslam âdeti olarak kefene benzeyen beyaz kıyafetler giydi.
Atının kuyruğunu bağlattı. Şehit olduğu takdirde vurulduğu yere gömülmesini
vasiyet etti. Komutanlarının savaş alanından kaçmayacağını anlayan askerlerin
maneviyatı yükseldi.
Askerlerinin Cuma namazına imamlık eden Sultan, atına binip
ordusunun önünde kısa ve etkili bir konuşma yaptı. Hazreti Allah'ın Kur'an-ı
Kerim’de zafer vaat ettiği ayetleri okudu. Şehitlik ve gazilik makamlarına
erişmekten söz etti. Tamamı Müslüman olan ve büyük çoğunluğu Türklerden oluşan
Selçuklu Ordusu, büyük bir moral gücüyle savaş pozisyonuna geçti.
***
O sırada Bizans ordusunda ayinler yapılmaktaydı. Papazlar
askerleri kutsadı. Romen Diyojen savaşı kazanacağından emindi. Büyük bir başarı
bekliyordu. Bizans’ın eski ihtişamına kavuşacağını düşünmekteydi.
O da beyaz bir ata bindi. Ordusuna zafer durumunda büyük
vaatlerde bulundu. Tanrı tarafından şeref, şan, onur ve sevaplar verileceğini
söyledi.
***
Romen Diyojen ordusunu, geleneksel Bizans askerî kaidelerine
göre düzenledi. Ortada birkaç sıra derinlikte çoğu zırhlı, piyade birlikleri ve
bunların sağ ve sol kollarında süvari birlikleri yerleştirilmişti. Diyojen
merkezde bulunuyordu.
Öğle vakti Türk atlılarının ok saldırısına geçmesiyle savaş başladı.
Türk ordusunun büyük çoğunluğu atlı birliklerden oluşmaktaydı. Neredeyse
hepsinde de ok olduğundan, Bizanslılar büyük bir kayba uğradı.
Ordusuna yanıltıcı bir çekilme buyruğu veren Alparslan,
gerilerde gizlediği küçük birliklerinin tarafına doğru çekildi. Gizlenen
birlikler bir “hilâl” biçiminde yayılmışlardı. Türklerin hızlıca çekildiğini
gören Diyojen, Türklerin saldırı gücünü yitirdiğini ve kalabalık Bizans
ordusundan korktukları için kaçtıklarını düşündü ve hemen saldırıya geçti.
Klasik “hilâl taktiği”, yine zafere giden yolun kapısını
aralamıştı. Türk Ordusu hızlıca geri çekildi. Ancak ağır zırhları bulunan
Bizans ordusunun etrafı, kovalamaktan yorulduğunda sarılmıştı.
Bizans ordusunda tam bir panik başladı. Kaçmaya kalkan
generalleri görüp daha çok paniğe kapılan Bizans askerleri, en büyük savunma
güçleri olan zırhlarını da atıp kaçmaya çalıştılar. Bu sefer de ustaca kılıç
kullanan Türk kuvvetleriyle eşit duruma düşüp büyük çoğunluğu yok oldu.
***
Bizans ordusunda Türk soyundan gelen Uzlar, Peçenekler ve
Kıpçaklar da bulunmaktaydı. Karşı tarafta Afşin Bey, Artuk Bey, Kutalmışoğlu
Süleyman Şah gibi Selçuklu komutanları tarafından verilen Türkçe emirlerden
etkilenen bu süvari birlikleri de soydaşlarının yanına katıldı ve Bizans ordusu,
süvari gücünün önemli bir kısmını kaybetti.
Ermeni askerleri her şeylerini bırakıp savaş alanından
kaçınca, Bizans ordusu için bozgun vaktiydi. Yenilginin kaçınılmaz olduğunu
gören Diyojen, yakın birlikleriyle kaçmaya niyetlendi, fakat imkânsız olduğunu
fark etti. Bizans ordusunun büyük bölümü, akşam hava kararıncaya kadar yok
edildi. Kaçamayıp sağ kalanlar teslim oldular. İmparator, omzundan yaralı
olarak esir alındı.
***
Bütün dünya tarihini etkileyen bu savaş ne için yapılmıştı,
hatırlatalım:
Biz bugün burada rahatça yaşayalım, çayımızı, kahvemizi ve
çorbamızı rahatça içebilelim diye… Huzur içinde yatalım, sağlık içinde kalkalım
diye… Kimseye muhtaç olmadan, namerde değil, merde bile el açmadan, barış
içinde, birlik içinde olalım diye… Diyojen’in memleketi Konstantinapolis’i
alalım, İstanbul yapalım ve İstanbul’a üçüncü havalimanı ve üçüncü köprüyü inşa
edelim diye… Yerli tank, yerli uçak, yerli helikopter, yerli insansız hava
aracı, yerli traktör, yerli iş makinesi, yerli otomobil yapalım diye… Edirne’ye
Selimiye’yi, İzmit Körfezi üzerine dev köprüyü, İstanbul Boğazı altına tüneller
yapalım diye… Ülkenin her tarafına otoyollar ve hızlı tren hatları kuralım
diye… İnşa ettiğimiz yollarda huzurla yolculuk yapalım diye… Nehirlere
barajlar, şehirlere okullar, üniversiteler, fabrikalar kuralım diye… Ekonomiyi
büyütelim, ticareti geliştirelim diye… Anadolu’yu yurt tutalım, büyük ve güçlü devletler
kuralım diye… Ülkemize göz dikenlere yeryüzünü dar edelim diye… İnsanlığa
hizmet edelim, dünyaya iyilik ve güzellik katalım, sevelim, sevilelim diye…