Makine mi olacağız, insan mı kalacağız?

Eşyayla iletişimimiz bu kadar değişip farklılaşırken, bu denli mekanikleşme, bizi insanî özelliklerimizden koparıp bizim de birer makine olmamıza mı neden olacak? Yoksa günlük işlerini makinelere devreden insan, kendini daha insanî hissettiren uğraşlara, örneğin sanata, evreni keşfetmeye ve insanî erdemlerini yitirmeden ve onlara daha çok sahip çıkarak yaşamaya mı sevk edecek?

TEKNOLOJİNİN bize verdiği imkân sayesinde günlük yaşamımızda eşya ile olan irtibatımız azalmaya başladı. Akıllı ev sistemine sahip olan hanelerimizde perdeleri ve ışıkları telefonumuzla açıp kapayabiliyoruz. Çamaşır makinemizi ve televizyonumuzu internete bağlayarak evde olmadığımız hâlde yine sadece telefonumuzu kullanarak çalıştırıp durdurabiliyoruz.

Eşya ile temasımızı somut olarak azaltıyor gibi görünen bu gelişmeler, bizi yapay zekâya sahip eşyalara endeksliyor. Yalnızca iletişim kurmak için kullanmaya başladığımız eşyanın yapay zekâyla hayatımıza fazla dâhil oluşu ve etkisinin gitgide büyümesinin sonu nereye kadar gidecek? Çizgi animasyon veya bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz o muhteşem teknolojik hayata sahip olacak mıyız?

Birçok insan geçmişten bugüne bu soruları soruyor ve “Muhakkak olur lâkin biz göremeyiz” cevabını veriyordu. Veya nasıl olacağını bir türlü kafasında oturtamıyordu. Fakat bunun nasıl olacağı ve bizim göreceğimize dair bir sistem oraya çıktı yedi yıl önce: “Endüstri 4.0”...

Teknoloji ve endüstri, 18’inci yüzyılın sonunda buharlı makinelerin ortaya çıkışıyla beraber Sanayi Devrimi’yle hayatımıza girdi. “Endüstri 1.0” olarak anılan bu yenilik, üretimdeki insan gücünün bir kısmını makinelerin almasıyla sonuçlandı. 20’nci yüzyılın başında elektrikli üretim bantlarıyla otomobil fabrikasının kuruluşu, “Endüstri 2.0” dediğimiz ikinci devrimi başlattı. 1970’li yıllara gelindiğinde ise bilgisayarlar üretimdeki yerlerini aldılar ve bilgisayar denetimli üretim bantları ile hatâsıza yakın üretime başlandı. İkinci ve üçüncü devrimle insan gücüne ihtiyaç gitgide azalmaya başladı.

İnsana nazaran çok daha fazla çalışan makinelerle üretimde büyük bir artış meydana geldi Bununla beraber insan ve eşya ilişkisi de değişim gösterdi. İnsanın üretimle ilişkisini peyderpey kesen bu sistemler, insanın tüketimle ilişkisinin artmasına neden oldu.

Teknolojinin gelişimi, ülkeler arası rekabetin güçlenmesi ve yeni hamleler yapma ihtiyacı birleşince endüstride dördüncü nesil başladı. Üretimdeki insan gücünü tamamen yok eden bu sistem, yapay zekâ ile çalışan robotların internet sayesinde birbiriyle iletişim kurmasını sağlayacak. İnsan, üretmek istenen herhangi bir objenin ne özellikler taşıyacağına karar verecek ve tüm bu verileri dijital ortama aktaracak. Bundan sonraki tüm işlemler, üretilecek objenin parçalarının nereden geleceğinden nerede üretileceğine kadar yapay zekânın kontrolünde olacak.

İnternetle haberleşme imkânına sahip olan bu robotlar, büyük bir dataya sahip olacak ve bilgileri eş zamanlı alarak ona göre bir satış plânlaması yapacaklar. Arz ve talebe göre ne üretilmesi gerektiğini, nereye ne kadar gönderilmesi gerektiğini belirleyecekler. Bunun sonucunda, üretimde insana olan ihtiyaç yüzde 25’lere kadar düşecek. Fabrikalarda yemek ve servis ihtiyacı ortadan kalkacak, hattâ ışığa bile ihtiyaç duyulmadan karanlık fabrikalarda üretim yapılacak. İnsanlar bu robotları evlerindeki tabletlerden takip edebilecekler. Evden çıkmak için bir neden bulunamayacak ve insanlar tamamen evlerine kapanacaklar.

Endüstriyel alanda bu kadar etkili olmasının yanında günlük yaşamımızda da dördüncü devrimin etkisini göreceğiz. 3D yazıcılar evlerimize girip pasta ve börek yapabilecek, yeni kıyafetler de. Böylece hepimizin evi birer mini fabrika hâlini almış olacak. Telefonumuzdan çağıracağımız sürücüsüz araç, bizi istediğimiz yere kadar götürecek ve retina taramaya dayalı kredi kartımızla ödememizi gerçekleştirebileceğiz. Çizgi filmlerdeki hizmetçi robotlara sahip olabileceğiz…

Ne kadar gerçek olamayacak bir hayâl gibi görünse de şu günlerde ufak ufak fabrikalarda başlayan bu sistem, çok uzak olmayan yıllarda hayatımıza çok daha fazla dâhil olacak gibi görünüyor. Buradaki aslî soru şu: Eşyayla iletişimimiz bu kadar değişip farklılaşırken, bu denli mekanikleşme, bizi insanî özelliklerimizden koparıp bizim de birer makine olmamıza mı neden olacak? Yoksa günlük işlerini makinelere devreden insan, kendini daha insanî hissettiren uğraşlara, örneğin sanata, evreni keşfetmeye ve insanî erdemlerini yitirmeden ve onlara daha çok sahip çıkarak yaşamaya mı sevk edecek?