Mağfiret günleri

Bir ibadete güç bulan, o ibadetten yoksun kalanı işaret etmemeli. O kardeşi için de şu mübârek vakitlerde Rabbine el açmalı. Çünkü bir doğruya eriştiğimizde O’nun şükrünü eda edebilmemiz tam mânâsıyla mümkün olmayacak.

RAMAZAN-ı Şerif’in mağfiret günlerindeyiz. Hazreti Muhammed Efendimiz (sav), Ramazan ayının ikinci on gününü “mağfiret günleri” olarak müjdeler: “Bu ayın başı rahmetortası mağfiretsonu da cehennemden kurtuluştur.”

Mağfiret” kelimesinin Diyanet’in İslâm Ansiklopedisi’ndeki anlamı şöyle: “Günahların Allah tarafından bağışlanması.” (TDV)

Pek tabiî mevzu bu kadar değil. Adı geçen sözlükte, “Mağfiret” maddesinin devamında kökenine ve daha geniş anlamına işaret edilirken, kelimenin “gafr” (gufrân) kökünden türediği bilgisi veriliyor. Bu kökenin işaret ettiği mânâ ise dikkat çekici. Allah’a nispetle, kulunun günahlarını örtmesi, bağışlaması gibi anlamları var. Zira “El-Gafûr” İsm-i Şerifi de aynı kökten türemekte ve Rabbin çok bağışlayan, kulunu azaptan koruyan, mağfiret buyuran mealinde açıklanıyor. Buraya kadar kalbe inen mânâlar, insanı uçsuz bucaksız bir müjdeye ve bağışlanma ümidinin verdiği serin sulara sürüklüyor. Elhamdülillah.

Fakat âlimlerden referansla daha derine inildiğinde, mağfiretin sadece günahların affı değil, tövbenin sürekliliği için Allah’a sığınma ve günahlardan korunma anlamı da gün yüzüne çıkıyor. Peki, Yaradan’ın mağfireti sadece ibadet ve tövbe ile mi erişilecek bir güzellik? Pek tabiî, doğrusunu Allah bilir. Fakat yine İslâm literatürüne baktığımızda ve İslâm âlimleri tarafından aktarılan bilgi ve görgüleri aklımıza misafir ettiğimizde, başka incelikleri de keşfetmek gerektiği açıkça görülüyor.

Zira Yaradan kulların günahını örtmeseydi, zelil olmamak insanın elinde olmazdı. Günahlarımız yüzümüzden okunsaydı, dilden dile yayılsaydı, akıllara kazınsaydı çok daha vahim bir hâl üzere olurduk. Şüphesiz ki Allah (cc), günah ve kusurlarımızı örtmekte, içten bir tövbe ile yüzümüzü Kendisine döndüğümüzde Gafuru’r-Rahîm, çok bağışlayan Rahmân ve Rahîm, bizleri affıyla, mağfiretiyle müjdelemektedir.

Bu, insana başka bir terbiyeyi de öğütlemiyor mu acaba? Mağfiret günlerinde Rabbin af ve mağfiretine mazhar olabilmek için başkaca güzellikleri de üzerimize giyinmemiz gerekmez mi? Af dilemek, tövbe ve ibadet etmek, Kur’ân ayında Kur’ân ahlâkını üzerimize giyinmek, Allah yolunda harcamak, insanlığa faydalı olmak ve daha bir dolu fıtrî güzelliğe gayret etmek gerekiyor, amenna. Ama Rabbin günahları affeden ve onları örten “El-Gafûr” İsmine hürmetle, O’ndan geldiğimiz bilinciyle ve tam da bu mağfiret günlerinde mümin kardeşlerimizin kusurunu örtmek, ayıplamamak, yaymamak ve yargılamamak gibi erdemleri de keşfetmemiz için çok derin mânâları var bu günlerin.

İnanan herkes şu mübârek ayda bir şekilde ibadetlerine önem vermekte, Rabbinden af dilemekte ve hayırlı işlere gayret etmekteyken, es geçilen bir mânâ olarak, başkalarının kusurlarını örtme gayreti de altı çizilmesi elzem bir husus. Çünkü maalesef insanın en dikkatsiz ve tekinsiz olduğu alanlardan biri de bu. Hatta öyle ki, Rabbine ibadet edip O’ndan af diledikten sonra böyle bir gaflete düşmenin çok daha büyük bir handikap olduğunu anlamamız gerekiyor.

Biz aciz ve kusurlu varlığımızla Yaradan’dan kusurlarımızı örtmesini, affetmesini ve bir daha o kusurlara, suçlara tevessül etmeyecek bir imanî bilince bizi eriştirmesini, muhafaza etmesini isterken, O’nun kullarına da bu istikamette, Yaradan’a hürmetle daha şefkatli bir kalp ile temaşa etmemiz gerekiyor.

Bir ibadete güç bulan, o ibadetten yoksun kalanı işaret etmemeli. O kardeşi için de şu mübârek vakitlerde Rabbine el açmalı. Çünkü bir doğruya eriştiğimizde O’nun şükrünü eda edebilmemiz tam mânâsıyla mümkün olmayacak. Her secdeye varış şükür sebebidir, her iftara kavuşmak kalbi hamde öteler. Bütün ibadetler ve hak yol üzere insanı insan yapan bütün doğrular, şükrü ömre sığmayacak kadar büyük müjdelerdir.

En azından vardığımız doğru odaklar için Rabbimize şükrederken, kusur ve günahlarımız için O’ndan mağfiret dilerken, “O’nun kuludur” diyerek, kusuruna şahit olduğumuz kardeşlerimizi de eleştirmek, yermek ve dahi ifşa etmek gibi gafletlerden uzak durmamız, birbirimize dua etmemiz gerekmez mi? Belki bu vesileyle binbir kabahatimiz Yaradan tarafından mağfiret olunur. İnşallah.

Peygamberler masumdur. Biz, geri kalan insanlık, her an bir gaflet ve bir kusur içindeyiz. Öyleyse kimsenin yanlışına işaret edecek vaziyette değiliz. Doğrularımıza hamdolsun, kusurlarımız Rabbin mağfiretine mazhar olsun. Eriştiğimiz doğrulara erişemeyenlere de bir hayır duamız olsun şu eşsiz vakitlerde.