Maden dağı dumandır

Bu teknolojide karıncaların kusursuz yuvaları iyi bir örnek olarak kullanılabilir. Larvaları yeni bir baharla buluşturacak olan karıncaların, zorlu kış şartlarını en az kayıpla aştıkları mühendislik harikası yuvalarındaki sır kısmen çözülmüş durumda. O karmaşık yapı incelendiğinde, insanı tefekküre götüren bir otobana rastlıyorsunuz.

BUNDAN yaklaşık 44 yıl önce, erkek kardeşlerin en büyüğü olan Dursun Coşkun abimizi bir trafik kazasında, henüz 25 yaşında iken kara toprağın bağrına emanet etmiştik. Ondan geriye her faniden kalanlar gibi hatıraları kalmıştı ama o hatıraların arasında biri vardı ki çok değerliydi: Kendi sesini yerleştirdiği kaset… 

İzzet Altınmeşe’ye ait dönemin popüler türküsü olan “Maden Dağı Dumandır” isimli parçayı rahmetli Mehmet dayım ile birlikte düet yaparak seslendirmişlerdi.

Başta rahmetli annem olmak üzere aile bireyleri olarak, senelerce o sesle hasret giderdik. Parçanın sonunda bir de “Ah İsmet ah!” deyişi var ki, yüreklerimize kor düşüren cinstendi. Bir önceki trafik kazasında hayatını kaybeden arkadaşının adıydı İsmet. Bahsi geçenlerin mekânları Cennet yurdu olsun.

Hatırlanacağı üzere, geçen hafta Bartın’ın Amasra ilçesindeki maden ocağında meydana gelen patlamada 41 kardeşimiz hayatını kaybetmiş ve ülkemizi yasa boğmuştu. Sayının daha fazla olmaması tesellimiz, artmaması ise temennimizdir. Cenab-ı Allah, kederli ailelerine ve çalışma arkadaşlarına sabır versin,  yaralılara ise şifa bahşetsin.

Bu elim patlama, bana abimin seslendirdiği “Maden Dağı Dumandır” isimli parçayı hatırlatmıştı…

En uzun bekleyiş

Maden ocaklarında meydana gelen grizu patlamaları ve göçüklerden dolayı yaşanan kayıplar küçümsenmeyecek boyutta. Bunlardan biri var ki, tam bir dram! Amasra’daki can kaybının nerdeyse 8 katı!

Türk madencilik tarihinin ikinci en büyük felâketi, 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak’ın Kozlu ilçesindeki taş kömürü ocağında meydana gelmiş ve zincirleme patlamalarda 263 madenci yaşamını yitirmişti. Dram, ölü sayısında saklı değildi. 

Patlama ile birlikte yer altında meydana gelen yangınların kontrol altına alınamaması, yaşanan göçükler ve ulaşım yolları tahribatı nedeniyle ocak, Bakanlar Kurulu kararı ile yüzey açıklıklarından betonla kapatılmıştı. Zor bir karardı ama buna şahitlik etmişti ülkemiz.

Ocak kazadan 23 gün sonra tekrar açılmış ancak yangın yeniden kızışmış, bunun üzerine bir kez daha kapatılmıştı. Faciada hayatını kaybeden işçilerden 147’sinin cesedi, devam eden yangınlar nedeniyle günler sonra gruplar hâlinde çıkarılırken, son 2 madencinin cesedine ise 1997 senesinin Mayıs ayında ulaşılmıştı.

Bazı yerlerdeki bekleyişler oldukça zordur. Maden ocağında meydana gelen patlamalar, yangınlar, boğulmalar, sel ve deprem felâketlerindeki arama kurtarma faaliyetlerinde olduğu gibi… Son ana kadar yakınını canlı görmeyi murat edinenlerin cansız bedenlerle buluşunca dünyaları başlarına yıkılır, sonraki hayatları zindana döner. Zira kaybedilen ya evin direği babadır ya da evlattır ekser itibarıyla. Son kazada da benzer şeyler yaşandı. Kimi işçi babasının ya da kardeşinin kaderini yaşadı, yaşıyor. 

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 1941 yılından bu yana 3 binden fazla insan maden kazalarında hayatını kaybederken, 100 binden fazla insanın ise yaralandığı tespit edilmiştir.

Maden kazalarında yaşanan ölümlerde dünyada ilk sıralarda yer alan ülkemizde en büyük maden kazası, 13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa'nın Soma ilçesinde meydana gelmiş ve tam 301 maden işçisi ölmüştür.

İlginçtir, dünyanın en büyük kömür üreticisi konumunda olan Çin’de 2008 yılında 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 olurken, Türkiye’de bu sayı 722 olarak kaydedilmiştir.

Peki, can yakan bu kazalardaki ölümleri durdurmanın ya da azaltmanın bir yolu var mıdır?

Günümüz teknolojisi ile evet. Akıllı ilaçlar, telefonlar, evler ve rezidanslar, su altında şehirler, açılır kapanır köprüler, insansız hava araçları, mikro cerrahide kullanılan robotları ve sair birçok ürün yapan insanoğlu, bununla ilgili pekâlâ inovasyona imza atabilir.

Bütün kazalar sırasında Batı ile ülkemizdeki maden ocakları kıyaslanarak, tespit edilen eksiklikler ve yanlışlıklar göz önüne serilir. Sonuncusunda olduğu gibi… Haklı gerekçeleri illâ ki vardır. 

Bu kaza dileriz sonuncusu olsun ama kaderî plânda yaşanacak olana engel olma şansımızın olmadığını aklettiğimizde son da olmayacak gibi görünüyor. Ancak alınacak önlemlerle ölü ve yaralı sayısını azaltabilir, hatta can kaybı yaşanmadan dahi atlatabiliriz.

Nasıl mı?

Konunun uzmanı olarak ele almıyorum bu yazıyı. İlk olarak bir eylem plânının hazırlanması gerekiyor. Bunun için de işinin ehli ve bu konuda yetkinliği ve tecrübesi olan bilim adamları, mühendisler, müteahhitler, bürokratlar, yöneticiler ve işçilerden oluşan kurul, “Neler yapılabilir?” başlığı altında görüşlerini ortaya koymalıdırlar.

Akabinde ise maden ocaklarının standardizasyonu için hatırı sayılır bir bütçe ayrılmalı ve işe koyulmalıdır. Tüm dünyayı imrendirecek maden ocakları inşâ edebiliriz. Yüksek teknoloji ürünü ile bir uzay üssünü andıran, işçinin güvenle ve huzurla grip çalıştığı ekmek teknesinden ziyade, sanki beş yıldızlı otele girerken aldığı hazla kazmasını küreğini kullandığı bir konsepte dönüşebilir her şey. 

Depreme, göçüğe ve yangına dayanıklı mamullerden imâl edilmiş ocaklar… Hızlı tahliye koridorları, alternatif yol ve güzergâhlardan oluşan maden ocakları… Ara istasyon çıkışları, asansörlü ya da vakumlu tüp geçitleri, otomatik yangın söndürücüleri veya robot itfaiye erleri, patlama anında kullanılacak ve belli aralıklarda yerleştirilen çelik sığınaklar, hayatî idame için olmazsa olmazı havalandırma için oksijen sirkülasyonu, sönmeyen ışık sistemi ya da fosfor teknolojisi, yer-koordinat belirlemede kullanılmak üzere akıllı bileklikler, kesintiye mahâl vermeyen iletişim araçları ve telsizler, kaza mahalline en kestirme yoldan kazı yapma teknolojisine sahip elmas uçlu deliciler ve tecrübeli arama kurtarma ve kırım ekipleri, ocaklarda oluşan riskli gaz miktarı salınımını haber veren ölçerler… 

Yüzde yüz can kaybını ortadan kaldıran bir yöntem daha var: Maden ocaklarını bir çırpıda kapatırız. İşçileri başka kurumlarda istihdam ederiz, olur biter. Ama bu metot, ilkine göre daha pahalı ve zor. Zira kömür enerjisine alternatif bir enerji membaına ulaşmamız ya da keşfetmemiz gerekiyor. Belki önümüzdeki yüzyılda…

Bunlar ilk aklıma gelmekle beraber, başka öneri maddeleri eklemiyorum. Sadece bir çıkış noktası oluşturmak istiyorum. 

Önermiş olduğumuz böyle bir kurul hazırlandığında, şahsımıza iş düşmeyecektir; zira gerçekten ar-ge yeteneği olan, konunun uzmanı çok sayıda beyine sahip olduğumuzu düşünüyorum.

Bu teknolojide karıncaların kusursuz yuvaları iyi bir örnek olarak kullanılabilir. Larvaları yeni bir baharla buluşturacak olan karıncaların, zorlu kış şartlarını en az kayıpla aştıkları mühendislik harikası yuvalarındaki sır kısmen çözülmüş durumda. O karmaşık yapı incelendiğinde, insanı tefekküre götüren bir otobana rastlıyorsunuz. 

Evet, sözün özü, bundan sonra maden dağlarında duman tütmesinin önüne geçilmesinin zamanı gelmiş, hatta çoktan geçmiştir bile.

Modernizasyon için bugünden itibaren bir çalışma başlatılması, acılı yüreklere ve ekmeğini oradan kazanan işçiler ile aileleri için karanlığı aydınlatacak bir ışık hükmünde olacaktır.

Bir anda hayâl ettim: Yıl 2028 ve Cumhurbaşkanımız bir maden ocağında işçi kardeşleriyle iftar yapıyor. Sonrasında ise ellerini kaldırıp, “Verdiğin nimetler için Sana hamd ve senâ olsun” diyor.