
ŞU dehşetli imtihan dünyasında insanın en büyük sorunu, maddî kazançlar karşısındaki tutumudur. Maddî kazançlar ve madde, varlığın en dip noktasıyken, insanı içine çekip yok etmesi veya bir dâvâ ortaya koyup zirveye çıkması mümkündür. İnsanın neyi tercih ettiği, imtihanın mihenk taşıdır.
Maddenin, varlığın dip noktası olmasının iki önemli ayağı vardır: Birincisi maddenin mahiyeti, diğeri ise maddenin insan için kazanç sağlamasının güce dönüşmesidir. İnsanın maddenin mahiyet ve güç noktasında kendisini kaybetmesi, hiçleştiğinin delilini oluşturur.
Günlük hayatta madde elle utulur ve gözle görülür şekilde makro ölçekte algılanmaktadır. Mikro dünyalarda ise maddeler dalga gibi, ışık ise madde gibi davranabilmektedir. Işık, bilindiği üzere görünen evrende en hızlı hareket eden parçacık olarak bilinir. Ancak ışık parçacığını (foton) oluşturan elektromanyetik dalgaların hızı, ışık hızından da yüksektir. Işığı oluşturan bu elektromanyetik dalgalar, ışık paketinin dışına çıkıp serbest olarak hareket edemezler. Bu nedenle evrende bilinen en yüksek hız, ışık hızı olarak bilinir.
Mikro ölçekteki atom altı parçacıklar ışık hızına yakın yüksek hızlara çıkıp hareket ettiklerinde, birer elektromanyetik dalga gibi yani bir tür ışık gibi işlem görebilirler.
Işık taneleri enerji alışverişinde parçacık gibi davranarak insanı yanıltır. Uzak mesafeleri kat ederken de dalga gibi davranıp insanı yine yanıltır. Dalga ve parçacık ikilemini şartlara göre ışığın davranışı olarak yorumlamak yanlış olmaz. Maddî parçacıklar birbirlerini kütlelerin çarpımıyla doğru, aralarındaki mesafelerin karesiyle ters orantılı olarak çekerler. Işık, kütlesi olmamasına rağmen bu çekimden etkilenir. İnsanlar bunu açıklamak için, “Işık, hareket hâlindeyken kütlesi varmış gibi davranır” tarifini geliştirmişlerdir. Bunu desteklemek içinse havası boşaltılmış bir fanus içindeki hassas pervaneye ışık gönderildiğinde pervanenin harekete geçişini ışığın kütlesi olduğuna delil olarak gösterirler.
Işık; dalga, madde ve kütle çekimi gibi durumlar ile insanları şaşırtır. Kuvvetli ışık, bütün enerjisini kaybederek ve yok olmayı dahi göze alarak elektron ve pozitron gibi maddelere aktarıp bunların varlığını aşikâr eder. Bu durumun tersi de doğrudur. Işın saçarak parçalanan radyoaktif maddeler insanlık için tehlikeli sonuçları beraberinde getirirler. Yani madde, kendisine müdahale edilmediği sürece çok ciddî tehlikelerini aşikâr etmek istemez.
Maddenin yeni ve şaşırtıcı özellikleri keşfedildikçe, insanlar şaşırmaya devam edecektir. İnsanların hatası, her defasında maddenin nihaî noktasını tespit edip ona göre hayatı şekillendirmek istemelerindedir. Oysa maddenin insan eliyle dış etkilere karşı tepkileriyle ortaya koyduğu manyetik rezonans, röntgen ve ultrason gibi uyumlu yönleri ortaya konulup keşfin mutluluğu aşikâr edilmelidir. Bunun aksine, maddî hastalığın teşhis ve tedavisinde ortaya konulan yöntemler belirli çizgide kalmaktadır.
Bazı durumlar maddenin daha detaylı bilgisinin anlaşılmasını içeriyor. Atom çekirdeğinden hareketle sadece radyasyon konusu gündeme gelirken, çekirdek içerisinde proton ve nötronlar varken bunlar içerisinde varlık gösteren kuarklar, insanlarla iletişim hâlinde yer alıyor.
Maddenin bütün özelliğini taşıyan en küçük yapı olan atom için “Parçalanamaz” düşüncesinden atom altındaki okyanuslara, oradan da kuarklara ve oradan da gluon ve bozonlara kadar geniş bir yelpazede çeşitlenen madde dünyasıyla karşılaşıldı. Madde her defasında son nokta olmadığını göstermektedir. Böyle bir tutum, maddeye karşı insanların bakışını değiştirmesi gerektiğini ifade ediyor aslında. İnsan maddede kaybolmamalıdır.
İnsanlığı çevreleyen ve ona pranga olan en önemli şey, madde ve toprak olarak özetlenebilir. Bu ikili insanların durağan kazançları görünse de insanı ıraklara atan hız ve hazza tetikçilik eder. Özellikle madde içinde altının kandıramayacağı insan çok azdır.
Evrenin meydana geldiği şey veya varlığın henüz şekil almamış belirsiz hâline de “madde” denir. Maddenin güç ve mutlak imkânı ifade eden “cevher” anlamı ise manidardır. Bugün madde bir sembol olarak güç, kuvvet ve iktidar anlamına da geliyorsa, bunun yaygın anlamı para, makam, şan, şöhret ve benzer dünyalık işlere karşılık geldiği içindir. Eski çağlarda da böyleydi.
İslâm dünyasının yanılgısı: “Güç bende artık!”
Güç anlamında maddenin insanlığı bu dünyaya bağlamış olması, her asırda olduğu gibi insanlığın en önemli sorunlarından birini oluşturuyor.
Madde insanı kör eder, sağır eder, insanlığından eder, hiç eder. İnsanın içerisinde bulunan “güç elde edip işleri ve olayları güç ile yapma dürtüsü”, insanın en büyük zaaf ve düşmanlarından biridir. Bu düşman aslında dost da olabilir ancak çok tehlikelidir. Zira madde güç eksenli işlediğinde, akla para ve her ülkede geçerli olan altın gelir.
Madde, atomu oluşturan en alt kuarklardan elle tutulur nesneye ve galaksilere kadar geniş yelpazede bir kavram alanını kapsar. Metafizik, fizik ve kıyasın maddesi anlamında üç mânâsı, maddenin muhatap alınıp gerçeğin görülmesini ortaya koyuyor. Kıyasın madde özelliği en önemli mihenklerden ve ölçülerden birisiyken, genel olarak bu ise gözlerden kaçıyor. Herhangi bir şeyi kavramak için kıyasın maddesi olarak enerjiler de günlük hayatta işlem görmektedir. Ancak büyük oranda bu durum günlük hayatta maddî değer, bilimsel anlayış ve ticarî işlerde kullanılmak için esas alınıyor.
Bir durumun kaynak ve mânâsına odaklanmak, büyük oranda bilim, teknik ve sanayi ölçeği için yapılıyor. Oysa kıyasın maddesi olarak madde/zerre ve elif, birlikte bir ölçek olarak ele alınırsa insanın da mânâ ve değeri aşikâr olur. Ancak insanın maddede (para, makam, şan, şöhret, arsa ve benzeri) kaybolması, hiçleşmesi, kendisinin intiharını çekmesi sıklıkla yaşanan bir olaydır. Bunun büyük iki nedeni var: Birincisi, gerçekten Batı dünyasının dünyaya dayattığı “tek gözle” hayata bakmaktır ki her şeyi zenginlik ve maddî kazanç ölçüsüne göre inşâ etmektir.
Günümüzde İslâm coğrafyası da bundan payını alıyor. Toplumlar daha çok maddî kazanç ölçeğinde birbirlerine ya yardım ediyor ya da ortaklık kuruyorlar. Filistin bugün Müslüman ülkelerden yeterli desteği göremiyorsa, bunun en birincil nedeni, flu idrak sonucu maddenin hakikatinde olan farklı fikirlerde toplumların kaybolmalarıdır.
Toplumda huzur, sükûn ve doğrunun hâkim olabilmesi için emanetin ehlinde olması ve insanlar arasında adaletle hükmetmenin esas olduğu bir gerçek var. Toplumlar bu şekilde görünüşte ayakta dururlar. Toplumu oluşturan birey ise kıyas maddesinin ehline dönüştürücü olabilmesi için bireyin beyin jimnastiği yapması ve emaneti omuzlayabilecek ehil kişi olması gerekir.
Bireyin emaneti taşıyabilecek ehil kişi olması, kıyasın maddesinin doğru kullanılmasıyla mümkündür. Bunu doğru kullanmak üzere yola çıkıldığında ise maddenin bireyi olumlu yönde dönüştürmesi gerekir. Bunun için de insanın kendisine bakıp nasıl bir canlı varlık olduğuna tarafsız ve önyargı olmadan bakması gerekir.
En temelde bilginin kaynağı Vahiy ve evrendeki bilimsel çalışmaların ilmî düzeye yükselmesidir. Günümüzde Vahiy inanç sistemine girdiği için, bazı bilim insanlarınca sadece evrendeki, çevredeki, dünyadaki ve “madde-enerji”den hareketle elde edilen bilimsel veriler değerlendirilmektedir. Sadece günümüzde bilimsel çalışmalara madde-enerji ikileminde bakılsa, yine maddeye kalp bağlanmaması, maddeye aldanılmaması gerekir. Zira madde yukarıda da kısaca açıklandığı gibi nihaî bir parçacık arama okyanusunda insanı yutmaktadır.
Hangi madde olursa olsun, evrensel bir anlam ifade etmeye başladığında, en temelde ve en basitinde tekrar eden harmonik bir imzaya beşiklik eder. İnsan bu dünyada, “Dünya” diye mavi bir gezegende ancak kocaman bir evrende ve nokta gibi bir yerde hayat sürüyor. Bırakın insanlığı, Yerküre bile evrende “yok” denilecek kadar bir maddî değere sahiptir. Anlam itibariyle bütün evreni anlamlandıracak veya bütün anlamı yok sayacak gibi iki uç noktaya evrilebiliyor. Bunun en büyük nedeni, insanın kısa/kolay yol ve “Az emek, çok yemek” gibi tercihlerde bulunmasıdır. Oysa sadece fikrî açıdan bunu başarsa bile doğru bir mecraya girmiş olacaktır.
Bakara Sûresi üç harfle başlar. Bunlar elif, lâm ve mîm olup, hurûf-ı mukattaa yani kesik harfler olarak ifade edilirler. Bir meal, anlam ve tefsir yüklenmek istenmez bunlara. Bakara Sûresi’ndeki hurûf-ı mukattaa ile madde kelimesinin başlangıcı birbirine benzer, aynı harfler ile inşâ edilmiştir. Bakara Sûresi’ndeki sarı inek, günümüzde de Filistinlilerin İsrail’e itiraz ettiği tek ve saf renk olan sarı inektir. Oysa Bakara Sûresi’nde iki büyük noktaya odaklanmak gerekir: Birinci olay, sûrede geçen sarı inek, aslında Yahudilerin Yüce İlâh’ı bırakıp kendi elleriyle yaptıkları altın/sarı heykeldir. Bu inek tam anlamıyla maddî açıdan bir altın inektir. Yahudiler o zaman nasıllarsa bugün de aynı ölçüde devam ediyorlar. Yani madde, Yahudilerin bu dünyalarını da berbat etmiştir. Zira kendi elleriyle müşahhas bir maddî parçacık olan altın elementinin inek şekline verilmiş hâline odaklanmışlardır.
İkincisi ise, gerçekten sarı ve saf renkli bir inek dahi olsa, bunun iki anlamı var: Birincisi, bir hayvan olarak tarımın temsilcisi olup insanlığın hayatının devam edebilmesi için gıda/tarım açısından bir semboldür. İkincisi ise, inekten çıkan süt ve inek sayesinde yapılan tarımı sadece inekten bilmektir. Süt ve tarım sadece bir inekten biliniyorsa, canlı bir madde olan inek, insanlığın gözünü kör etmiş demektir.
Günümüzde de benzer olaylarla sık sık karşılaşırız. Pandemi, deprem veya darbe girişiminde insanların benzin, gıda, un ve para çekme kuyruğuna girdiklerine şahit olduk. Madde bir defa sadece aracıdır ve tablacı hükmündedir. Maddeye fizikçiler bir özne gözüyle bakarlarsa kaybederler. Madde ve canlıya gıda, tarım ve veterinerler sadece özne olarak bakarlarsa, süt ve buğday bunlardan bilinir. Ki akılsız hayvanın süt yapması mümkün değildir.
Böyle bir ortamda gerek canlı, gerekse cansız varlıklara bakılıp maddenin perde arkasına geçilir. Durum böyleyken, bilimsel verilerin ve vahiylerin ne demek istediğinin anlaşılması gerekir. Hem Bakara Sûresi’nin başlangıcı, hem de madde kelimesinde elif, lâm ve mîm (hurûf-ı mukattaa), insanın tek bir vazifesine işaret ediyor.
İnsanın, metafizik âlemde elif ile Yüce Yaratıcı’ya, fizik evrende lâm ile dikleşmeden dik durmaya ve mîm ile de başı sonu belli olan insan gibi insan olmaya odaklanmaktan başka çaresi yoktur. İnsan gibi insan olmanın tek ölçüsü ise insan-ı kâmil olmaya bakmaktır. Aksi durumların tamamı maddeye esir olmak, maddede kaybolmak ve maddede yok olmaktır.