Madde bağımlılığına bir de böyle bakmalı

Maddî âleme bağlılık, insanın ruhunu köreltir. Vicdanı hür, kalbi mutmain olan ve maddeye gönül vermeyen kişi ruhunu çalıştırabilir. Ancak bu kişiler ikinci yol olan sonsuz ve huzurlu dünyaya kapı aralayabilirler.

İNSANIN önünde iki yol görünüyor: Bunlardan biri sonlu olan maddî işler, diğeri ise sonsuz olan ve insana huzur veren oluşumlardır. Maddî işlerin yüzü sadece belirli ölçülere hapsolan durumlara yönelir. Bunlar insana sadece bu madde kadar değer katar.

Zenginlik en cazibeli varlıklardan görülebilir. Ancak zenginlerin çoğu mutsuzdur. Madde bu tür insanları bu tür demir parmaklıklara hapsetmiştir. Bu nedenle zenginlerin çoğu ıstırab içindedir. Buradan çıkan sonuca göre zenginlik, mutluluğun sırrı olarak görülemez.

Şan, şöhret, makam ve popülizm, ideal insanı ortaya çıkarmaz. Bazı ünlülerin cenazelerinde kimsenin olmaması ibret vesikasıdır. Bu nedenle meşhur olmak, hız ve haz sahibi olmak madde ölçeğinde ele alınmalıdır.

Madde, insanları rekabet ve haksız oluşumlara sürükler. Çünkü göz ve kulakla çevreden bu tür oluşumlar desteklenir. Maddî imkânlar insanlar için dünyalık ve işlerin kolaylaştırılması anlamında birer vasıtadır. Dolayısıyla para, makam, şan, şöhret gibi maddî vasıtalar amaç hâline geldiğinde insandan sadece bir beden kalır. İnsanı hedefe ulaştıran vasıta amaç olduğundan, asıl hedef yok hükmündedir.

İnsanın önündeki iki hedeften biri maddî kazançlarken diğeri sonsuz hedefler ve huzur olduğunda, yönelim de aşikâr olmuş olur. Bu nedenle ölçü, çizgi ve hayat anlayışının doğru şekilde ortaya konulması gerekir.

Herkesin malûmu olduğu üzere, insan ölümlü bir canlıdır. Yani fanidir. İnsan için, öldüğünde ölmemek bâbında yapması gerekenler “ölmez bir eser, ibadethane ve insan yetiştirmek” görülebilir. Maddî cesedi toprakla buluşsa da eserleri açısından ölmez bir kişi olarak devam edecektir bunları yapan kimse. 

İnsanın ölümlü olduğu bir ortamda maddenin sözü bile geçmemelidir. Madde hiç hükmünde, fani, zail ve muvakkat bir nesnedir. Diğer bir ifadeyle, sonlu ölçeğinde yer alır. İlerisi kördür. Maddenin gözü yoktur ve doğuştan âmâdır.

Mânâ ise kalıcı olan ve sonsuzluğa açılan kapının ucudur. Bu nedenle insan yetiştirilirken ve insan oluşurken mânâ erleri yetiştirilmelidir. Günümüz dünyasına bakıldığında mânâ erlerini görmek neredeyse imkânsız olmuştur. Maddenin kendisi kör olduğu gibi, sahibi olan kişiyi de körleştirip efendisini kendisine uşak kılar.

Bu tür fani maddî işlerin komik ve anlamsız olduğu dünyada madde üzerinden yürüyen insanların huzurlu olmaları da beklenemez. Madde, insanı kendisine bağlar ve etrafında fırıldak gibi çevirir. Bu nedenle insana zararlı madde bağımlılığı hem yasal açıdan yasak, hem de istenmedik bir durumken, para, makam, otomobil, ev ve altın gibi maddî varlıklar üzerinden kendisini konuşlandıran kişilerin durumu da aynıdır.

İnsan; aklı, kalbi ve ruhu olan ender bir varlıktır. Düşünebilmesi, akıl erdirebilmesi ve duygularını sonsuzluğa açabilmesi açısından nazik ve nazenin bir ölçekte konuşlanır. Hayâl ve duygularına gem vurulamaz.

Böyle bir insan otomobil, ev, şan, şöhret gibi madde bağımlılığı ile kendisini söndürür ve hiçleştirir.

İnsanın şu yaşadığı dünyada en önemli mihenk taşlarından biri vicdanıdır. Vicdan, işi gücü para, altın, ev, araba olan insanlardan uzaklaşmaya başlar. Vicdanın yüzü sonsuza, huzura ve mutluluğa dönüktür. En azından vicdan, adaletin en önemli çizgisidir. Böyle bir aşamada vicdan fani, hiç, zail ve muvakkat olan madde işlerinden yüzünü çevirir. Diğer bir ifadeyle, işleri para, ev ve şöhret olan insanlarda vicdan bulunmaz. Ne büyük tehlikedir bu böyle!

İnsan maddeye değer vermediğinde, ikinci aşamada vicdan çalışabilir. Böyle bir aşamada imtihan daha da şiddetlenir. Mecâzî âşıkların yüzde doksan dokuzu maşukundan şikâyetçidir. Başta işler tam tersiyken sevdiklerinden şikâyetçi duruma nasıl eriştikleri dikkat çekicidir.

İnsanın aklını sadece madde için çalıştırdığında nasıl bir madde bağımlısı olacağına kısaca değindik. Benzer şekilde, kalbinde olması gerekenler bulunmayıp da maddenin haricinde fani sevgiler bulunuyorsa, bu işte de çıkmaza girer insan. Kalp, malûm olduğu üzere Es-Samed aynasıdır. Sadece O’na yönelmelidir. Aksi takdirde kalbin hakikî Sahibi o kalbi paramparça eder. İnsanlar arasındaki sevgi fani olana verildiğinde, hakikî Sahip o kalbi parçalar. Bu nedenle mecâzî âşıklar genelde maşuklarından şikâyetçi olurlar. Bu aşamada dengenin korunması gerekir. O da sadece sevginin O’nun için olması gerektiğidir.

Vicdanı körelmiş, kalbi maddî işlere maşuk olmuş kişinin ruhunda bir şey canlanmaz. Ruhun eşsiz denizlerde yüzmesi için vicdan ve kalbin doğru kullanılması gerekir.

Maddî âleme bağlılık, insanın ruhunu köreltir. Vicdanı hür, kalbi mutmain olan ve maddeye gönül vermeyen kişi ruhunu çalıştırabilir. Ancak bu kişiler ikinci yol olan sonsuz ve huzurlu dünyaya kapı aralayabilirler.