FRANSA Cumhurbaşkanı
Emmanuel Macron, ülkesinde Müslümanlara karşı yeni bir cephe açmak üzere Aralık
ayında Fransız parlamentosuna sunulacak yeni bir yasa tasarısından bahsetti.
Söz
konusu tasarıyla belirlenecek kanun maddelerine göre Fransa’da İslâm Fransa’ya
göre yeniden tanımlanacak ve bu tanım çerçevesinin dışında kalan Müslümanlar
yaptırımlara uğrayacak.
Macron,
bu tasarıyı İslâm’ın dünyanın her yerinde krizde olduğunu iddia ederek,
Fransa’da dinin yeniden yapılandırılması gerektiğinden bahisle dünya kamuoyuna
sundu.
“Yeniden
yapılandırmak” tamlamasının Avrupaî karşılığını bilmeyen yoktur. “Yeniden
yapılandırmak”, “reform” demektir.
Bilindiği
kadarıyla bu kelimenin insanlık hâfızasına kaydedildiği tarih, Avrupa’da
Kilise’ye yönelen eleştirilerin zirve yaptığı 16’ncı yüzyılın başlarıdır.
Martin
Luther ile başlayan Reform hareketleri bütün Avrupa’yı kasıp kavurmuş, Orta Çağ
öncesi ve devamındaki Hıristiyan mezhep savaşlarını yeniden hortlatmıştı.
Hıritiyanlık
tarihindeki bilinen Reform hareketi budur. Ancak tüm tarihçilerin ve
teologların anlattığı gerçek, Hıristiyanlığın en başından itibaren bir reform
silsilesi yaşadığıdır.
Zira
Îsâ Peygamber’in (as) şeriatı, “Şam Vizyonu” hâdisesi ile Hahambaşılığın
görevlisi Saul tarafından bozulmuş, kendisine indirilen kitap bütün varlığıyla
korunmayarak kendisinden dört yüzyıl sonra bir devletin hegemonyasına teslim
edilmiştir.
Yani
Hıristiyanlık, Îsâ Peygamber’in şeriatı, yolu, kelâmı velhâsılı dini değildir.
O bir reformlar silsilesinin sonucudur.
Fransa
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, sözünü ettiği tasarıyla Paris’teki Fransa Parlamentosu’nu
İslâm’la Fransa Cumhuriyeti Devleti’ni yan yana getirmek, daha doğrusu dini,
devletinin hegemonyası altına almak adına yeni bir “İznik Konsili” hüviyetine
sokma çabasındadır.
Bu
çabanın çerçevesine göre Kur’ân-ı Kerîm, yüce Fransız Anayasası’nın belirlediği
hukuka bağlı Fransız kanunlarına tâbi olmalıdır(!).
Macron’un
yeni nesil Katolist düşünce formuna “Macronizm” demek bu anlamda yerindedir.
Stalinizmden herhangi bir farkı olmayan Macronizmin bu diktesi, İslâmcı
ayrılıkçıları kontrol etmek adına Avrupa için yeni bir başlangıç olacak.
Macron’dan
bu süreçte beklediğim, Fransa’da yeni bir içişleri politikasına giderek
politbürolar kurması ve demokrasi ile özgürlüğün sözde yuvası olan ülkesini
liberal-faşist-sosyalist karma düşüncesine payanda etmesidir.
“Ben
yeni bir Kur’ân yazmak istiyorum” dese daha kestirme bir ilân yapmış olacak
Macron’un ciğerindeki hava Akdeniz’e yetmemiş, ancak Akdeniz’den tüm dünyaya
varlığının ispatını ortaya koyan Müslüman Türklere aleni bir provokasyonla yeni
bir cephe açmaktan da çekinmemiştir.
Macron
ile iş tutarak sırf Türkiye ve Türk düşmanlığını sığ bir ırkçılığa indirgeyen
sözde İslâm ülkelerinin (Türkiye’nin yanında olanlar “sözde” değillerdir),
acaba bu çakma Napolyon’un, bu çakma Birinci Konstantin’in, hattâ bu çakma
Pavlus’un sözünü ettiği yasa tasarısı hakkında ufacık bir tepkileri olacak
mıdır? Yoksa Fransa’dan başlayarak dünyanın her yerine yayılacak Macronist
teröre destek mi çıkacaklardır?
Meselâ
Mısır, Kahire’de bir Macron politbürosuna izin verecek midir?
Yahut
BAE, Abu Dabi’de İslamcı ayrılıkçıları (!) tespit ederek Küresel Cumhuriyet
Partisi Genel Sekreteri Emmanuel Macron’a teslim ederek Cumhuriyetçi
ıslahevlerine gönderecek midir?
Bunları
sormaya ne gerek var? Hepsi kriz yaşayan İslâm’ı rahatlığa kavuşturmak için
değil mi?
Dünya
Müslüman Âlimler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti dışında bir yerden tepki
almayan Fransız Cumhurbaşkanı, sanırım İslâm İşbirliği Teşkilâtı’ndan da
kendisi için ayrılacak bir koltuk isteyecektir…
Bakalım, hayırlısı…