
BU yazımızda, 6 Aralık 1525 tarihinde Fransa Kralı
Françesko’nun (Fransuva/François) Kanûnî Sultan Süleyman’dan yardım istemesi konusunu
sizlerle paylaşacağız…
Fransız
Kralı I. Macron ve dedesi Françesko
Günümüzün
Fransız kralları zaman zaman ülkemiz aleyhinde bazı açıklamalar yapıyorlar. Ya
da ülkemiz aleyhinde yaptıkları bazı faaliyetler birden ortaya çıkıyor. Bunun
son örneği olarak, son Fransız Kralı “Birinci Macron”, Türkiye’nin aleyhinde
bazı sözler söyledi. Bu sözler bana, tarihteki Türk-Fransız münasebetlerini
hatırlattı.
Tevafuk,
tam da bundan 495 yıl önce, son Fransız Kralı Birinci Macron’un dedesi
Françesko, yardım dilenmek için Osmanlı Devleti’ne başvurmuş.
Şimdi
tarihî kayıtlardan bu münasebetlere birlikte bakalım!
16’ncı yüzyılda Habsburg
İmparatorluğu karşısında var olabilmek isteyen Fransa, her zor duruma
düştüğünde Osmanlı’dan asker, donanma ve para desteği isteğinde bulunarak
Fransa’yı ayakta tuttu. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde başlayan yardımlar bir
asırdan fazla devam etmişti.
Fransa ve
Avusturya hanedanları arasında uzun müddet devam eden savaşlar sonrası Fransa
Kralı Birinci François, yenildiği için Sultan Süleyman’a başvurmuştu. Sultan
Süleyman ise lütfen kabul eden yüksek
ruhlu bir koruyucu gibi, onun müracaatını kabul etmişti.
Aynı yıl içerisinde Françesko, Padişah’a mektup
göndererek, “Biz reayanızı, İspanya Kralı
çok rahatsız ediyor. İslâm Padişahı Sultan Süleyman’dan şunu temenni ederiz:
Şayet denizden Donanma-i Hümayun’u gönderirse, kendileri de karadan Avlonya
iskelesine gelirse, biz de denizden kırk elli parça kadırgayla geliriz”
diye haber göndermişti (Lütfi Paşa, 2001:127).
Bu talep üzerine Kanûnî Sultan Süleyman, Fransa Kralı
Françesko’ya şu
mektubu göndermişti:
“Ben ki,
Sultanlar Sultanı, Hakanlar Rehberi, yeryüzü hükümdarlarının tâcı, iki dünyada
Allah’ın gölgesi, Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın,
Zulkadri’nin, Diyarbakır’ın, Azerbaycan’ın, Acem’in, Şam’ın, Mısır’ın,
Mekke’nin, Medîne’nin, bütün Arab diyarının -ki ulu atalarım, kılıçlarının
kuvvetiyle fethetmişlerdi- ve kendimin fetheylediğim nice diyarın Sultan ve
Padişahı, Bâyezid Han oğlu Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han’ım.
Sen ki,
Frence vilâyetinin kralı Françesko’sun.
Huzuruma
varan âdemin Franjan ile mektup gönderip bazı ağız haberi de yollayarak
memleketinize düşman girmiş olduğunu ve hapsedildiğinizi bildiriyorsunuz, kurtulmanız
hususundan benden inâyet ve medet ve istida eyliyorsun. Her ne ki demişsen,
benim huzuruma arz olundu. Şimdi padişahlara sinmek ve hapis olmak acez
değildir. Gönlünüzü hoş tutun, kalbiniz kırılmasın. Bizim ulu atalarımız daima
düşmanı def ve memleketler feth için seferden uzak kalmamışlardır. Ben de
onların yolunu tutup memleketler, yalçın kaleler fethederek gece gündüz atımız
eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. Cenâb-ı Hakk hayırlar nasip eylesin.
Durumu ve haberleri adamınızdan öğrenirsiniz.” (Cevdet Paşa, 1973:392)
Fransa Kralı Fransuva ile
Habsburg hükümdarı Şarlken arasında 1542’de başlayan savaş sırasında Fransa,
Osmanlı yönetiminde denizden yardım edilmesini istedi böylece. 1543’te Osmanlı
Donanması, Barbaros Hayreddin Paşa komutasında Fransa’ya yardıma gitti. Kanûnî,
bu hâdiseden 12 yıl sonra, 1555’te, yine Osmanlı Donanmasına, Fransız Donanmasına
yardım etmesini emretti.
Fransa Kralı İkinci Henri, bu
durumdan çok memnun kaldı. 3 Temmuz 1555 tarihli teşekkür mektubunda Padişah’a,
“Pek yüksek, pek muazzam, pek muhteşem, nâmağlûp hükümdar, Müslümanların
büyük padişahı, bizim pek aziz ve muhterem dostumuz” diye hitap etmişti (Afyoncu, 2018).
Fransa, 16’ncı yüzyılda
Osmanlıların Habsburglara karşı mücadeleye girmesiyle hayat hakkı buldu.
Nitekim 1532’de Fransa Kralı Fransuva, Venedik elçisine, Şarlken’e karşı
Osmanlılar sayesinde güvence altında olduğunu söylüyordu. Kanûnî, 1533’te
Fransa Kralı’na, Şarlken’e karşı İngiltere ve Alman Prensleri ile bir ittifak
yapması için 100 bin altın göndermişti.
Grenard’ın
analizine göre 16’ncı asrın sonunda Osmanlı hükümranlığı ibresinin gölgesi,
doğudan batıya yedi bin, kuzeyden güneye beş bin kilometre, hemen hemen 8
milyon kilometre murabbaı üzerinde dolaşıyordu. Paşalardan çoğunun geliri 50
bin dükanın üstündeydi. Fransa kralına borç verir duruma gelmişlerdi. Kızını İkinci
Osman’a nişanlayan müftü, 600 bin düka çeyiz veriyordu.
Süleyman’ın
Sadrazamı Rüstem Paşa, ölümünde nakit olarak 26 bin frank ile 15 bin franklık
menkul eşya bırakmıştı. Sadrazam Sokollu’nun yıllık geliri ise 1 milyon düka
idi.
17’nci
asırda Nasuh Paşa’nın mirası, nakit para olarak 16 milyon frangı bulmuştu
(Grenard, 1992:76-77).
Devlet o
kadar zengin ve ihtişamlı idi ki, yabancı memleket elçilerinin Türkiye hududuna
girdiklerinden itibaren dönüşlerine kadar iaşelerine müteallik her türlü
masrafının karşılanması, Üçüncü Selim zamanına kadar hiçbir itiraz serdetmeden
büyüklük ve misafirperverlik olarak görülmüştür (Unat, 1987:16).
16’ncı
yüzyılda 6 milyon kilometrekare genişliğe erişen Osmanlı İmparatorluğu, aynı
zamanda siyâsî ve kültürel bir varlıktı. O devirde Osmanlı Devleti’nin idare
sistemi, Avrupa’nın feodalite hayatı yaşayan siyâsî varlıklarına yeni bir örnek
teşkil edecek nitelikteydi.
Kaynakça
Afyoncu
Erhan, (2018), Sabah Gazetesi, 14 Ocak 2018
Ahmet Cevdet Paşa, (1973), Cevdet Paşa Tarihi, Cilt:1, İstanbul:
Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yay.
Grenard Fernand, (1992), Asya’nın Yükselişi ve Düşüşü, MEB
Yay., İstanbul
Lütfi Paşa, (2001), Tevârih-i Âl-i Osman, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yay.
Unat Faik Reşit, (1987), Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri,
Ankara: Tarih Kurumu Yay.