Liyakat sahibini bozma sanatı

Nefsiniz sizin nihaî noktada başarısız, mutsuz, kötü olmanız için elinden geleni tıpkı yukarıda zikredilenler gibi yapar. Hatta son noktada intihar etseniz, acayip mutlu olur. Kısa mutluluklarla nihaî mutluluğu mahvetmek de en bildiği ve uyguladığı yöntemlerdendir. Uyuşturucu bağımlılığı dahi oradan gelir.

LÜTFEN hatırlayın, bir önceki yazımızda her şirketin, her devletin, her toplumun liyakat sahibi insanlarla çalışmak isteyeceğini, ne yazık ki liyakat sahibi kişileri bilmenin, onları tespit etmenin ve bulmanın hiç de kolay olmadığının sohbetini etmiştik. 

Liyakat sahibini bulmak kadar, ona destek olmak ve teyakkuzda kalmak da kritik veya aynı derecede önemlidir. Liyakat sahibi kişiye yardım edileceğini konuşmak, bunu anlatmak kolaydır kolay olmasına da bir türlü hayata geçirilemez. Kıyısından kenarından o iyi işleri mahvederiz. 

Gelin, şimdi de liyakat sahibi birinin nasıl engelleneceğini, bozulacağını ve mahvedileceğini konuşalım!

Liyakat sahibi yönetici ne yapar? Çok iyi plânlama yapar. Plânlama yapmak için tabiî ki öncesinde işinin, iş yerinin, iş arkadaşlarının ve iş yaptığı çevrenin özelliklerine, güçlü ve zayıf yanlarına, fırsatlarına ve tehditlerine tam bir vukufiyeti olur. İşte tam burada liyakat sahibini mahvetmek için elimize fırsat geçiyor. Mümkünse liyakat sahibine gerçekleri söylemeyin. Yapamayacağınız şeyleri yapabilirmişsiniz gibi gösterin; daha üst, bol maaşlı, bol imkânlı makamlara, görevlere lâyık olduğunuzu, maalesef o kuruluş için saçınızı elektrikli süpürge yapmanıza rağmen kıymetinizin bilinmediğine onu ikna edin. Aman, ikna olmaz da size o görevi lâyık görmeyip yaptığı ilânlarda size yer vermezse, diğer mahvetme şansınız/imkânınız da elinizden kayar gider. 

Plânları yaparken doğru olmayan veri ve bilgiyi verdiniz verdiniz, veremediyseniz, hemen gelsin ikinci aşama: Liyakat sahibinin yapacağı organizasyondur. Yani plânladığı unsurları birbiriyle öyle ilişkilendirmelidir ki iş yapılırken bunlar birbirini engellemesin, birbirini desteklesin, hedefi gerçekleştirmede her unsur, tanımlandığı sorumluluğu hakkıyla yerine getirince hedefe varılmış olsun. Biz bozmak isteyenlere gelince… Tamam, plânlamanın doğru yapılmasını engelleyemedik. Ama bitmedi, şimdi hemen devreye giriyoruz. Liyakat sahibi, bizler dâhil tüm unsurları doğru organize ettiyse, alttan alttan, faturanın bize çıkarılamayacağı şekilde, “Bunlar hayâl, Amerikalılar yapamadı da biz mi yapacağız? Bunu çok denediler, olmuyor kardeşim, yapamıyoruz” gibi laflar söyleyerek organize olan herkesin moralini bozmalı ve işimizi de özensiz yapmalıyız. Çeşitli bahanelerle molaları uzatmalı, işini özenli yapanlarla dalga geçmeliyiz. “Yükselmek istiyor; kim bilir altında ne niyetleri var, yakında çıkar” gibi şeyler söyleyerek organize olanların birbirini tamamlamalarını engellemeliyiz. Hele hele motive edecek ya da özenli iş yapan çalışkan insanları iyi hissettirecek bir tek kelime ağzımızdan çıkmamalı. Aksi hâlde başarılı olunur da insanlar memnun olur, memlekette işler iyiye filan gider, geriye konuşacak bir şey kalmayıverir. 

Diyelim ki yine başaramadık, o durumda sıra üçüncü aşamada: Liyakat sahibi yönetici plânlamasını doğru, organizasyonunu eksiksiz yaptıktan sonra, hemen sistemdeki bileşenleri motive eder, heyecanlandırır, onlara yol gösterir, hedefe kilitler; hâsılı, liderlik yapar. Liyakat sahibi kişiyi ilk iki aşamada bozamadık, mahvedemedik; demek ki sanatımızı tam icra edemiyoruz. Şimdi yapılacak şey, liyakat sahibine karşı güven bombalaması yapmak. Onunla ilgili yalan yanlış şeyler uydurmalıyız ki insanlar ona inanıp, güvenip peşinden gitmesinler ve işlerini iyi yapmasınlar. Burada bozmak/mahvetmek için en kolay yöntemler, “niyetinin kötü olduğuna” dair söylemler geliştirmek. Nasıl olsa niyet dediğin şey elle tutulup gözle görünen bir şey değil. Kendisiyle ilgili bir şey bulamazsak, ailesi ve çevresiyle ilgili dedikodular çıkarmak lâzım. Diplomasının sahte olduğundan tutun da etik değerlerine kadar birçok şeyde şüphe uyandırmak mümkün. Eğer kendisiyle aynı ortamdaysak, sık sık sözünü kesmek, sürekli mantıklı mantıksız itiraz etmek veya karnından konuşmak suretiyle ortamın motive olup işine konsantre olmasını engelleyebiliriz. 

Diyelim ki bu aşamada başarılı olduk veya olmadık, liyakat sahibini mahvetmek/bozmak için son bir koz daha var elimizde…

O kişi kontrol aşamasına gelmiştir. Kontrol aşaması şu demek: Bir işte belirlenen hedefe varıp varmadığımızı belirlemek, hedefimizin altında kaldıysak neden, hedefimizi geçtiysek nasıl olduğunu anlamak... Burada bozguncunun yapacağı şeyler yok değil. Meselâ, hedefe varılıp varılmadığının doğru tespit edilmesini yanlış bilgi vererek engelleyebiliriz. Diğer bir yöntem de, başarı kazanıldıysa başarıyı küçültmek, “Aslında başta şu ve şu da hedeflenmişti” gibi yalan yanlış şeyler söylemektir. Buna, “insanların sevincini kursaklarına tıkamak yöntemi” demek mümkün. Başarılı olunamadıysa, bizim işimiz yine bitmiş değildir. Aman bırakıvermeyin. “Neden başarılı olamadık?” sorusunun cevabını doğru bulurlarsa, bir sonraki sefer başarıverirler. E bunca emeğimiz boşa gider. İtinayla doğruya, gerçeğe ulaşmalarını engellemek zorundayız.

Son olarak, birkaç tanıdık yöntem daha önermek isterim. Meselâ yöneticiye, “Aman efendim, size güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz? Bize açıklama yapmanıza, hesap vermenize hiç mi hiç gerek yok” gibi şeyler söyleyerek hem onun yanlış yapmasını teşvik etmiş oluruz, hem de yanlış yapmasa bile açıklama yapmadığı için hakkında konuşacak ve iftira edecek alan meydana çıkmış olur. Liyakat sahibi, iş yaptırmak için işinin ehli birilerini arıyorsa, işinin ehli yerine “tanıdık”, “hemşehri”, “aynı siyâsî görüşten”, “okuldaş” gibi gerekçelerle ehil olmayanları istihdam etmesi için ailesini bile kullanarak baskı yapmalıyız. 

Diğer bir yöntem, eğer bir hatası/yanlışı varsa asla yüzüne karşı söylememeliyiz. Yüzüne karşı “Harikasın” mesajı vermeli ama arkasından konuşmalıyız konuşabildiğimiz kadar. 

Kişisel tecrübemle yeni bir keşfim oldu: Bir işin yapılmasını istemeyenler, hemen işi büyütmeye çalışıyorlar. “Bu projede üniversite de, yerel yönetimler de, filan kamu kurumu da, falan özel sektör de, hatta sanatçılar da olmalı” gibi sözde cazip görünen önerileri sunduklarında, hayata geçirmek istediğiniz o iş olmuyor. Böyle bir öneri duyunca tebessümle seyrediyorum artık süreci.

Efendim, kinayeyle de olsa anlatmaya çalıştık. Bunlar kendiliğinden söylenmiş, yazılmış sözler değil, gözlemlenerek kaydedilmiş tespitler. Zannedilmesin ki bu, sadece ve sadece liyakat sahibi insanlara yapılır. İnsanoğlu kendine de aynı teknikleri uygulayarak yapacağı hayırlı işi yapmaz, kendimizi kötü hissedecek şekilde bir süreç yaşamak için bunları kendi içimizle yaparız. İslâm terminolojisinde buna “nefis” deniyor. 

Nefsiniz sizin nihaî noktada başarısız, mutsuz, kötü olmanız için elinden geleni tıpkı yukarıda zikredilenler gibi yapar. Hatta son noktada intihar etseniz, acayip mutlu olur. Kısa mutluluklarla nihaî mutluluğu mahvetmek de en bildiği ve uyguladığı yöntemlerdendir. Uyuşturucu bağımlılığı dahi oradan gelir. O yüzden ekipte konuşanların gerçekten neyi istediklerini bilmek kadar, kendi içimizden gelen sesin nefsimize mi, vicdanımıza mı ait olduğunu anlamak ve bilmek de kritik derecede önemlidir. 

Allah içimizdekilerin ve çevremizdekilerin en yüksek derecede farkındalığını nasip etsin! (Âmin.)