Lisan ağacı

Demek ki Rabbine iman ile insan bu yıkıcı etkilerden olabildiğince kaçınmak durumunda. İman, insanı iyi ve doğru konuşmaya, sözü tartarak karşıya sunmaya mecbur kılar.

LİSAN en etkili silahlardan biri. Dili hakikî malûmat ve irfan üzere doğru kullananlar, muhakkak kalpler ve zihinler üzerinde menfi ya da müspet etkiler bırakabiliyor. Bu sadece ilmî ve dinî hususlarla da sınırlı değil. Sözün yön verici kabiliyeti tüm insanî ve sosyal iletişim yollarında ya yeni duruşlar inşâ ediyor ya da var olan ve emekle örülmüş duvarları, binaları viran ediyor.

Birbirimize de dilin kinetiği ile sürekli bir şekilde tesirde bulunuyoruz. Tıpkı damar yoluyla enjekte edilmiş ve dolaşıma katılmış bir solüsyon gibi sözler de kulaklardan vücuda sirayet ediyor, zihin ve kalpleri sarıp sarmalıyor ve ruhun hissedişleri üzerinde ağırlığınca iz bırakıyor. Bu bir zaviyeden de insanın kelâm ederkenki üst düzey sorumluluğuna dikkat çekiyor. Zira İbrahim Sûresi 26’ncı ayette, “Kötü sözün misâli de kökü yerden sökülmüş, ayakta duramayan kötü bir ağaçtır” buyurulmaktadır.

Tefsirlerde kötü söz, bir yandan da asılsız söz ya da çirkin söz olarak beyan edilmiş. Kötü sözün “kökü yerden sökülmüş bir ağaca” misâl edilmesi de yine çok muhteşem bir tasviri gözler önüne seriyor. Ayetin tefsirinde de dikkat çekilen mevzu, “köküyle topraktan ayrılan bir ağacın artık meyve veremeyeceği” yönünde. Ağacın yaratılışındaki ve mevcudiyetindeki kendine ve tabiata fayda verme yetisi, köküyle topraktan ayrıldığında tamamıyla bitmekte ve zaman, o ağacın dal ve yapraklarını birer birer çürütüp göze hoş gelen saltanatını da yok etmekte.

Bu yolla bakıldığında, kötü sözün etkisinin hem sahibinde, hem de muhatabında ne kadar yıkıcı bir etki meydana getirdiğini anlamak mümkün. Aklın gereği olaylara en derin ve en geniş açılı pencerelerden bakarsak, kötü söz ile meydana gelen menfi sonuçlar bununla da kalmaz elbette. Çünkü her ağaç oksijen üreten bir nimettir, serinlik sahibidir, yakıcı gün ışıklarını imbikten geçirerek zemini dinlendiren birer şemsiyedir, çeşit çeşit meyve ile enerji, vitamin ve yaşam deposudur. Ağaçlar su kaynağıdırlar, güneşin etkisini azaltarak suyun buharlaşmasını belli ölçüde engeller ve toprağa suyu geri kazandırır. Sırf göz ile temaşa etmekle bile binbir çeşit ruh hastalığını tedavi edici özelliği de cabası…

Tüm bu yönleri ve daha fazlasıyla bakıldığında bir ağacın köküyle topraktan firakı demek, bütün bu güzelliğin ve bereketin son bulması demek. Ve ayetten yola çıktığımızda, bir kötü sözün geniş kapsamlı yıkıcı etkilerini anlamak hiç zor değil.

Güzel sözde bir başka inikas peydah ediyor. Peygamberimiz (sav), “Mümin dil uzatıcı değildir, lânet okuyucu değildir, kötü iş yapan değildir, kötü söz söyleyen değildir” (Tirmizî, Kadir, 1987) hadis-i şerifiyle bizi rikkate davet ediyor.

Dil uzatmak, lânet okumak ve bunların harekete dönüşmüş hâliyle insana ve çevreye zarar vermek ile kötü söz söylemek, müminin kimlik bilgilerinde, referans değerlerinde, özgeçmişinde ya da isim ve sıfatlarında yer almaması elzem hususlardan. Bunlardan özenle kaçınmak muhakkak her müminin görevi. Demek ki Rabbine iman ile insan bu yıkıcı etkilerden olabildiğince kaçınmak durumunda. İman, insanı iyi ve doğru konuşmaya, sözü tartarak karşıya sunmaya mecbur kılar.

Sözün etkisi üzerine konuşurken verilen sözlerin tutulması hususuna ayrı bir parantez açmak gerek. Söz verip tutmamak münafıklık, fasıklık alâmeti olarak görülüyor. Çünkü müminin bir özelliği de sözünün güvenilir olması. Söz emanettir. Verilen söz, muhatabın kalbinde ve aklında bir mekân tesis eder. O mekân zamanla çeşitli uzuvlarla donanır. Sözün tutulmaması, muhatabın kalbindeki ve aklındaki o huzur mekânının yıkım emridir. Tabiî dengeli olmak sadece sözü veren için değil, muhatap için de geçerli. Bazı hâllerde insan sözünden istemeden cayabilir fakat bunun tekrarı ve sözün tutulmadığı andaki pervasız tutum, baştan niyetin bozuk olduğunu gösterir. Bu da insanı fasıklıktan çok da muhafaza edemeyecektir.

Nasıl ki içinde niyet barındıran bir sözle insan İslâm’la şereflenebiliyor ya da dinin sınırları dışına bir anda çıkabiliyor, öyleyse muhakkak sözü sarf ederken çok kıymetli bir cevherin kaybı olarak görmeli, hassasiyetle ağızdan çıkanları tartıp ölçmeli.