Libya’da bayrama doğru

Kukla BAE, kesedeki son akçelerle Rusya’nın modern hava savunma sistemi olan Pantsirlere yatırım yapmakta ve Libya çölünü, sayıları yirmiyi bulan Pantsirlerle donatmaktadır. Lâkin çok geç! İdlib’de Pantsirleri keklik gibi avlayan Anka-Es SİHA’ları, yakında Libya semâlarında arz-ı endâm etmek üzere yola çıktı bile...

DÜNYA ve ülkemiz virüs salgınıyla uğraşırken hayat durmuyor. İşler ve olaylar kendi rotasında ilerlemeye devam ediyor.

Daha önceki yazılarımızda virüs salgınının bizi içe kapatmaması ve de Suriye ile Libya’da işlerimizi aynı kararlılık ve cesaretle yürütmemiz gerektiğine işaret etmiştim. Zaten Devletimiz dünyanın en akıllı, en öngörülü ve en zinde devletlerinden biri olarak bütün dinamizmi ile sahada savaşıyor. İçte sağlık ordusuyla virüse karşı bir cephe açtı ve bu cephede sağlık ordusu can siperâne savaşıyor; virüsün fevc fevc gelen dalgalarına sinesini siper ediyor, şehit oluyor, hastalanıp gazi oluyor ve eli ayağı tutar tutmaz tekrar cepheye koşuyor.

Sağlık ordusunun bu mücadele biçimi bütün dünyanın dilinde. Herkes kendi savaşını bıraktı, bizim savaşımızı izliyor. Bu gayet normal. Çünkü biz, ordu milletiz. Ve bizdeki her meslek grubu ayrı birer ordudur. Hangisinin tuttuğu alana bir saldırı gelse, o kesim cepheye atılıyor ve ölümüne savaşıyor.

Devletimizin müşterek aklı içteki bu mücadeleyi kazanırken, çok büyük ekonomik mâliyetleri olan bu savaşın mâlî cephesinde de ekonomi ordumuz mücadele ediyor.

Piyasanın üç ay boyunca geçireceği ekonomik krizi çok iyi hesap eden Devlet; işsiz kalana, faaliyetini durdurana, yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanana can suyu olup yetişti ve piyasayı nakit sıkıntısına düşmekten kurtardı. Bunu yaparken ne Dünya Bankası’na gitmeyi düşündü, ne IMF’ye yüz verdi. Kendi yağıyla kavrularak bu süreçten -inşallah- dimdik ve alnının akıyla çıkan bir mâliye ordumuz var.

Felâketle imtihan edilmek, zinde ile kofu birbirinden ayırır. Virüs sürecinde görüldü ki, kendisini dünyanın efendisi zannedenler, saman çuvalı gibi devriliverdiler. Dünyanın yeni efendisi olacaklar ise, bir granit gibi felâketin rüzgârını vakarla göğüslediler. Yeni zinde güçler içerisinde bir yıldız gibi parlayan nadir ülkelerden biri de Türkiye oldu, çok şükür.

İnsanımızın özgüven eksikliğini telâfi eden Devletimiz, algıya oynayan kukla muhalefetin de ipliğini pazara çıkardı.

***

Aziz okuyucu, sözü Libya’ya getirecektim, girizgâh aldı bizi buralara getirdi. Madem getirdi, biz de söyledik!

Gelelim Libya’ya…

Virüs sürecinde darbeci Hafter’i destekleyen devletlerde bir geri çekilme hâli yaşandı. Libya konusunda flû bir görüntü veren ABD, âdeta buharlaştı. Hafter’in en gözü pek destekçisi Fransa’yı virüs târumâr ederek kıpırdayamaz hâle getirdi. Hem Covid-19, hem de petrol şoku yaşayan Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri, destek konusundaki iştahlarını sürdürseler de mâliyet konusundaki şevklerini kaybettiler. Mısır, su kabarcığı gibi söndü. İsrail, bir türlü hükûmet kuramadığı için milletvekili avlamakla meşgul.

Hafter ile yatıp kalkan Yunan ise Adaları kurtarma derdine düştü. Libya’daki meşrû hükûmeti destekleme hususunda Katar ile hareket eden Türkiye, süreç içerisinde İtalya ve İngiltere’yi de yanına aldı. Bunlardan daha mühimi, Tunus’un Serrac hükûmetine verdiği destekti. Başkan Erdoğan’ın Tunus ziyaretinde sözü alınan desteğin teyiti, süreç içerisinde açıklandı. Tunus’un, Libya meselesinin netîceye ulaşmasında anahtar ülke olduğunu düşünüyorum.

Bu itibarla Tunus’un BAE, Suud ve Mısır presine rağmen Türkiye ve Katar’ın yanında yer alması, Hafter’in ipinin daha erken çekileceği anlamına gelmektedir.

UMH ile yaptığımız anlaşmadan sonra teknik ve askerî destek anlamında Libya’ya yerleşen Türk varlığı, kısa zamanda UMH’nin milis güçlerini kurmay aklıyla hareket eden düzenli birlikler hâline getirdi. 16 Nisan günü Türkiye destekli UMH birliklerinin içinde Sabrata’nın bulunduğu batı sahilini tümüyle ele geçirmesi, UMH güçlerini savunmadan saldırıya, Hafter’i ise saldırıdan savunmaya itti. Çünkü Hafter’in bir gündeki toprak kaybı, Kıbrıs adasından daha büyük bir yüzölçümüne denk gelmektedir. Batı sahilinin tamamen alınması ve buradaki stratejik Sabrata kentinin ele geçirilmesi, Libya ile Tunus’un bağlantısını sağlayan kara yolunun UMH’nin denetimine geçmesi anlamına geliyordu. Bu durumda gayr-i resmî olarak Tunus sınırından da yardım ve destekler UMH güçleriyle buluşacak demektir.

***

Türkiye destekli UMH birlikleri, Hafter’in batı sahillerindeki yenilgi şokunu atlatmasına fırsat vermeden Trablusgarp’ın güney doğusunda yedi cephe birden açarak Hafter’in ikmâl merkezi olan Terhune’ye doğru harekete geçtiler. Terhune’nin düşüşünü sanırım fazla beklemeyeceğiz. Ancak Terhune saldırısı, bir sahte saldırı da olabilir. Stratejik açıdan düşünüldüğünde, Trablusgarp’ın güneybatısındaki Vatiyye Hava Üssü ve İkmâl Merkezi’nin ele geçirilmesi daha makul olur.

Vatiyye ele geçerse, Trablusgarp’ın batısından Tunus sınırına kadar olan bölge düşmüş olur ve Hafter’in garp cephesi çöker. Ancak UMH birliklerinin ardındaki Türk kurmay zekâsı Terhune’yi elde edince, Vatiyye’nin de büyük ölçüde düşeceğini hesap etmiş olabilir.

Bana öyle geliyor ki, Terhune ve Vatiyye’nin düşmesi, Hafter’in toplama ordusunu stratejik ve psikolojik olarak dağıtacaktır. Bu durumu hesap eden kukla BAE, kesedeki son akçelerle Rusya’nın modern hava savunma sistemi olan Pantsirlere yatırım yapmakta ve Libya çölünü, sayıları yirmiyi bulan Pantsirlerle donatmaktadır.

Lâkin çok geç!

İdlib’de Pantsirleri keklik gibi avlayan Anka-Es SİHA’ları, yakında Libya semâlarında arz-ı endâm etmek üzere yola çıktı bile...

***

Bana öyle geliyor ki, karşı taraf hangi silah ve gücü yığarsa yığsın, Türkiye’nin ulaştığı askerî imkân ve kabiliyet karşısında tutunamayacaktır.

Yine bana öyle geliyor ki, Hafter ve destekçilerini buharlaştırırken sahada yepyeni teknolojiler kullanacağız.

Hafter için geliyor gelmekte olan!

Libya’da bayram yakındır, müjdesini şimdiden verelim, vesselâm…