LGBT’den korunma kılavuzu (3)

“Çocuklar modernizmden nasibini almasın” demiyorum. Ama geçmişi ve geleneği ve bilhassa da inanca ait dinamikleri bir kenara atıp da modernizmin avucuna bırakılan çocuklar, LGBT olmasa başka örgütlere ya da başka sapkın yollara sapacaklar. Önlem almak bize düşüyor. Sonucu da Allah’a bırakacağız elbette. Ama öylece oturup bekleyemeyiz.

“LÛT’a gelince, o, kavmine demişti ki, ‘Siz kesinlikle daha önce hiçbir milletten hiç kimsenin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz’.”

Lût, ‘Şu ahlâkı bozan topluluğa karşı bana yardım et Rabbim’ diye dua etti.”

Kur’ân-ı Kerim’de eşcinsellik kesin bir dille yasaklanmış ve bir ahlâksızlık olduğu beyan edilmiştir. Bu tür sapkınlıkların yaygınlaşması hâlinde toplumun başına gelecekler olduğu da söylenmiştir. Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta da çok ağır cezaları gerektiren ve kınanan bir hâl olarak reddedilmiştir. Yaradan, kutsal kitabında ve Peygamberimiz (sav) yoluyla insanlığa fıtrat ve iffet üzere bir yaşam biçimi benimsemek gerektiğini defaatle bildirir. İnsanın fıtratı kadın-erkek birlikteliği ile kurulacak aile kurumlarına göre teşkilatlandırılmıştır. Bunun dışına çıkan her bir münasebet hem kişinin varlığına açtığı bir savaş olmakta, hem de toplumsal yıkımları beraberinde getirmektedir.

Hâl böyleyken, hiç kimse “cinsel tercih” diyerek LGBT lobisinin dünyada var etmek istediği yeni ve çirkin düzeni basite indirgeyemez. Bu bir yandan inancımıza aykırı bir hareket olmakla, bir yandan da bütün toplumları tehdit eden ve aile birliğini yok etmeye yönelik lobisel bir harekettir. Pek tabiî bu lobinin hedefine eriştiği mecralarda evlatlarımızın hem bu dünyasına, hem ahiretine de yazık olmaktadır. İnancı ve toplum düzenini bir kenara bıraktığımızda bile bizim evlatlarımızdan da bu yola girenler son derece ağır bir dert sebebidir.  

Yaradan tabiî yollarla insanların üremelerini, hem fizyolojik, hem psikolojik olarak kâinatta süreğen kılmıştır. Erkek ve kadın cinsinin birlikteliği fiziksel bağlamda da zihinsel ve ruhsal zaviyede de tabiî, fıtrî ve iffet dairesi içinde yer almaktadır. Ki bunun da temiz bir yolla yapılabilmesinde nikâh akdinin gerçekleşmesi ve insanlara ilân edilmesi esası vardır. Tüm bu sınır ve kurallar, insanın şerefine leke düşürmeyecek bir düzende yaşayıp gitmesi açısından son derece kıymetlidir.

Bu başlıkta kaleme aldığım bu üçüncü yazı… Serinin ilk iki yazısında LGBT örgütünün/lobisinin amaç ve amaca ulaşmadaki yol haritasına değinmiştim. Çünkü bu, neslimizi koruyabilmede saldırının nereden geldiğini saptamak için son derece ehemmiyetliydi. Bu yazımda başka birkaç noktaya daha temas etme gereği duyuyorum.

Geçtiğimiz Pazar (18 Eylül 2022), Büyük Aile Buluşması ve Yürüyüşü yapıldı. Buluşma Saraçhane Parkı’nda başladı. Eline bayrağını alan, çoluğuyla çocuğuyla bir araya geldi. Hepimizin ortak bir derdi vardı. Geleceğimiz için alarm işareti veren bu ahlâk dışı yapılanmaya karşı durmak. Ama bunu yaparken kimse bireyleri hedef almadı. Çünkü yanlışa düşen, günaha giren insanlarla değildi derdimiz. Derdimiz bir lobi tarafından desteklenen ve her türlü sosyal mecrada propagandası yapılan bir yıkım hareketine “Dur!” diyen el olabilmekti. Nice gencimizin bu yola çekilmesine mani olmaktı. Çünkü bu propagandalar, çirkini güzel göstermeler, ahlâk ve inanç dışı hareketleri onur ve özgürlük paydasıyla servis etmeler, aklı karışmış gençleri avlamada büyük bir tehdit unsuru oluşturuyor.

Bir yandan inanca, ahlâka ve insanlığa aykırı bu yaşam biçimlerini savunuyor gibi görünen LGBT örgütüne “Dur!” diyebilme derdi taşıyoruz, ama bir yandan da gerçekten bu tuzağa düşürülen gençlerimiz için kan ağlıyoruz.

Son zamanlarda hem bu hususta yazdığım yazılar, hem de sosyal medya paylaşımlarım bir yandan benimle aynı derdi taşıyanlarca destek görürken, bir yandan da LGBT’li bireylerin hedefi olmaya devam ediyor. Ama bu hedef olma işi beni doğru çizgimden ayırmak gibi bir etkiye sahip değil. Fakat bir menfi etkisi var ki, bu yazımda ona temas etmeden geçemeyeceğim.

***

“Sınırlar aşar derdim, içim ağırca yüklü.

Bir avuç kadar kalpte âlemin hüznü saklı…”

Bana bu iki mısralık şiiri yazdıran, LGBT’li bir kız. Ve kendi beyanına göre 18 yaşının altında. Şimdi bu çocuk da bizim evladımız. Fakat eşcinselliğini savunurken bunun hakikaten doğal bir oluşum olduğunu ve kendince doğru bir tercih üzere olduğunu varsayıyor. Bense bana tepki verişinde başka bir hüzne düşüyorum. Bu kız ve buna benzer pek çok genç, bir boşluğun meydana getirdiği kayboluştalar. Bunun bir dayatma olduğunun ve zihinlerinin kirletildiğinin farkında değiller. Hepsi ayrı bir yaşam biçiminden geliyor ama hepsi bu toplumun bir parçası. Ve hepsinde farklı farklı gedikler olmalı ki o gedikleri doldurmak için türlü sapkınlıklara çekilenlerden bir farkları yok.

Düşünün ki; insanların aile yaşamları ve inançları sağlam temellere oturmadığında, o insanlar gelecekte ya beynini uyuşturan maddelere duçar oluyor ya da çeşitli yasa dışı eylemleri dayatan örgütlerin eline düşüyorlar.

Nasıl ki PKK evlatlarımızı dağa kaçırıp orada türlü baskılar ve beyin yıkama eylemleri ile vatan hainliğini bir ülkü olarak benimsetiyorsa, bu LGBT lobisi de boşluk bulduğu her alana sızıyor ve gençleri ağına düşürüyor. Bunu yapması için de birebir temas etme gereği duymuyor. Teknoloji buna yeterli imkânı zaten sağlıyor.

Müslüman bir toplum olarak uyanık olmalıyız. Bir yanımızla LGBT lobisine karşı bütün mukavemetimizle durmaya çalışırken, bir yandan da nesillerimizin bu tuzaklara düşmemesi adına üstün bir gayret göstermeliyiz. Bu da ancak inanç, erdem, iffet, fıtrat, tarih ve gelenek bilinciyle var edilebilir.

“Çocuklar modernizmden nasibini almasın” demiyorum. Ama geçmişi ve geleneği ve bilhassa da inanca ait dinamikleri bir kenara atıp da modernizmin avucuna bırakılan çocuklar, LGBT olmasa başka örgütlere ya da başka sapkın yollara sapacaklar. Önlem almak bize düşüyor. Sonucu da Allah’a bırakacağız elbette. Ama öylece oturup bekleyemeyiz.

Buna ek olarak, daha 18’ine bile gelmemiş bir Türk-Müslüman evladının LGBT üyesi oluşunda evvelâ başka suçlular aramak gerek. Evet, bu lobi gençleri ve çocukları hedef alıyor, zihinlerini kirletiyor. Ama biz nasıl bu kadar boşluk bıraktık ki çirkin eller bu çocukların zihnine bu kadar kolay dokunabiliyor.

***

Son olarak LGBT karşıtı yürüyüşün bir nefret yürüyüşü olmadığının altını çizmek ve atılan birkaç iftiraya da cevap vermek istiyorum.

Nefret ediyorsak, bu lobiden ediyoruz. Bütün dünyayı ve aileleri tehdit eden, evlatlarımızın zihnini hedef alarak onları kendi toplum ve inancından kopartmaya, onları her türlü çirkin eylemde kullanabilmek adına kimliksizleştirmeye çalışan lobiden nefret ediyoruz. Ama bireylerin kapalı kapılar ardındaki kusur ve suçlarıyla işimiz yok. Bir yandan da bu lobinin ağına düşürdüğü gençlerimizin bir an önce fıtrata dönüşleri için duacıyız.

Fakat bir diğer iftiraya da hemen cevap vermeli: Çocuk istismarı için yürümemişiz de LGBT’ye karşı olmak için yürümüşüz. Eş-cinsin münasebetini içeren LGBT’de asıl hedefin çocuklar olduğunu bilmiyor muyuz? Ayrıca çocuk yaşta bireyleri görsellerinde, sloganlarında cinsel objeler gibi sunan da LGBT değil mi? Fotoğrafların içeriğine değinmek bile şu an kalbe ağır geliyor. Ama biraz araştırıp inceleyen, LGBT lobisinin çocuklar üzerindeki çirkin plânlarını görecektir. Fazla söze gerek yok!