Leyla Saz’ın “Solmuş Çiçekler”i

200’e yakın eseri olmasına karşın, günümüze 52 eseri gelebilmiştir. Klasik eserleri yanında, Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok sevilmiş olan “Yaslı gittim, şen geldim” marşının bestekârı da Leyla Saz’dır.

SENİ sevda çiçeğim, tac-ı serim./ Bilemezsin ne kadar çok severim./ Bunu her gün sorarım, tazelerim./ Söyle, kalbinde var mı yerim?

1850 yılında dünyaya geldi. Nefise Hanım ve Osmanlı Sarayı hekimlerinden İsmail Paşa’nın kızıdır. Babasının harem özel doktoru olması sayesinde Leyla Hanım, ablası ile birlikte çocukluk yıllarını Saray’da geçirmiş sultan hanımlarının nedimeliğini yapmıştır. Harem hayatını yakından görmüş, iyi bir eğitim almıştır. Saray’da kaldığı dönemlerde Nikoğos Ağa ve Medeni Aziz Efendi’den aldığı derslerle klasik Türk müziği alanında kendini geliştirme imkânı bulmuştur. O dönemlerde bestekârlık yeteneğini keşfetmiş ve piyano dersleri almıştır. 11 yaşındayken, Sultan Abdulmecid’in vefatı ile Saray’dan ayrılmış, evine dönmüştür.

Aynı yıl babasının Girit’e vali olarak atanması ile Girit hayatı başlamıştır. Hanya’da geçen gençlik yılları sırasında Fransızca ve Rumca öğrenmiş, Batı kültürünü yakından tanıma fırsatı bulmuştur. Piyano eğitimini geliştirirken, bir yandan da Giritli Kutbi Efendi’den Osmanlı şiirini öğrenmiştir. İlk şiirini 14 yaşındayken yazmıştır.

Babasının Aydın Valiliği’ne atanması üzerine orada yaşamaya başlamış, 19 yaşındayken Sırrı Efendi ile evlenmiştir. Daha sonra Giritli Sırrı Efendi olarak anılacak olan eşi, devlet adamı, şair ve hattattır. 26 yıl süren evliliklerinden Yusuf Razi, Vedat, Nezihe ve Feriha isimli evlatları dünyaya gelmiştir.

Eşinin görevi dolayısı ile Anadolu ve Balkanlarda birçok yer gezmiştir. Eşinin Bağdat valiliği yaptığı sırada bir cariye ile ilişkisinin olduğunu öğrenince, o dönemlerde kadının boşanması zor olduğundan, Padişah’ın özel izni le eşinin yanına gitmemiş, böylece evliliğini bitirmiştir.

Yaslı gittim, şen geldim

1895 yılında, çok sevdiği İstanbul’da, Bostancı semtindeki köşküne yerleşerek kendini müziğe ve şiire adamıştır. Osmanlı’da o dönemlerde gelişen kadın hareketi içinde yer almış, “Hanımlara Mahsus Gazete”de yazılar yazmıştır. Aynı zamanda anılarını da yazmaya başlamıştır. 70 yaşındayken, İstanbul’un işgali sırasında köşkü yanınca, notaları, şiirleri ve anıları kül olmuştur. Eserlerini yeniden toparlamak için azmetmiş ve de başarmıştır. 1928 yılında, şiirlerini “Solmuş Çiçekler” adlı kitapta bir araya getirmiştir. Aynı yıl içinde anılarını da yeniden yazmıştır.

1934’te Soyadı Kanunu çıkınca “Leyla Saz” ismini almıştır. 6 aralık 1936’da vefat etmiş, Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilmiştir.

200’e yakın eseri olmasına karşın, günümüze 52 eseri gelebilmiştir. Klasik eserleri yanında, Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok sevilmiş olan “Yaslı gittim, şen geldim” marşının bestekârı da Leyla Saz’dır.

Sonradan şiirlerini toplamış olduğu “Solmuş Çiçekler” kitabının önsözünü Abdülhak Hamit Tarhan yazmıştır. Klasik Osmanlı şiirleri yanında, sadeleştirilmiş bir Türkçe ile yazılmış şiirleri de vardır. “Harem ve Saray Adat-ı Kadimesi” ismini verdiği ve saray çevresi ve adetlerini anlattığı anıları ile de meşhurdur. Bu anıları, önce 1920-1922 yılları arasında “Harem-i Humayun ve Sultan Sarayları” başlığı altında Vakit gazetesinde, daha sonra da 1974 yılında “Haremin İçyüzü” ismi ile kitap halinde yayımlanmış, kısa bir süre sonra oğlu Yusuf Razi Bel tarafından Fransızcaya çevrilip Fransa’da, daha sonra İngilizceye çevrilip İngiltere’de basılmıştır. Anıları iki bölümden oluşur. İlk bölümde Osmanlı Sarayı’ndaki harem hayatı, ikinci bölümde ise 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda kadın yaşamına ait gözlemleri yer alır.

Bir yangın, bir şiir

Bestekâr Leyla Saz’ın bu kısa tanıtımını, bir yangın sonrası yazdığı şiiri ile noktalayalım:

Yandı köşküm, pılım pırtım, bucağım./ Söndü hiç tütmemek üzre ocağım./ Heder oldu çekilen bunca emek./ Ne evim kaldı, ne bahçem, ne çiçek./ Ne sazım kaldı, ne nağmem, ne nota./ Ne masam kaldı, ne minder, ne oda./ Ne kalem kaldı, ne defter, ne kitap./ Her ne yazdımsa bütün oldu yebab./ Bir ağızdan ederek hep feryad,/ Elbet etmişler idi istimdat./ Yandı, mahvoldu bütün asarım./ Varmış oğlumda biraz eşarım./ .../ Yapılsa ev alınır hepsi yine,/ Konmaz asar-ı güzidem yerine.
Başka hepsindeki his, vak’a, hayal;/ Şimdi tekrarı ise emr-i muhal./ .../ Aradım, topladım, ettim itmam;/ Bende mevcut idi mevcut makam./ Deyiverdim hem bu imiş hükm-i kader,/ Gam da elbet ömrüm gibi elbet geçer.