SENİ sevda çiçeğim, tac-ı serim./ Bilemezsin ne kadar çok severim./ Bunu her
gün sorarım, tazelerim./ Söyle, kalbinde var mı yerim?
1850
yılında dünyaya geldi. Nefise Hanım ve Osmanlı Sarayı hekimlerinden İsmail Paşa’nın
kızıdır. Babasının harem özel doktoru olması sayesinde Leyla Hanım, ablası ile
birlikte çocukluk yıllarını Saray’da geçirmiş sultan hanımlarının nedimeliğini
yapmıştır. Harem hayatını yakından görmüş, iyi bir eğitim almıştır. Saray’da
kaldığı dönemlerde Nikoğos Ağa ve Medeni Aziz Efendi’den aldığı derslerle klasik
Türk müziği alanında kendini geliştirme imkânı bulmuştur. O dönemlerde bestekârlık
yeteneğini keşfetmiş ve piyano dersleri almıştır. 11 yaşındayken, Sultan
Abdulmecid’in vefatı ile Saray’dan ayrılmış, evine dönmüştür.
Aynı
yıl babasının Girit’e vali olarak atanması ile Girit hayatı başlamıştır. Hanya’da
geçen gençlik yılları sırasında Fransızca ve Rumca öğrenmiş, Batı kültürünü yakından
tanıma fırsatı bulmuştur. Piyano eğitimini geliştirirken, bir yandan da Giritli
Kutbi Efendi’den Osmanlı şiirini öğrenmiştir. İlk şiirini 14 yaşındayken
yazmıştır.
Babasının
Aydın Valiliği’ne atanması üzerine orada yaşamaya başlamış, 19 yaşındayken
Sırrı Efendi ile evlenmiştir. Daha sonra Giritli Sırrı Efendi olarak anılacak
olan eşi, devlet adamı, şair ve hattattır. 26 yıl süren evliliklerinden Yusuf
Razi, Vedat, Nezihe ve Feriha isimli evlatları dünyaya gelmiştir.
Eşinin
görevi dolayısı ile Anadolu ve Balkanlarda birçok yer gezmiştir. Eşinin Bağdat
valiliği yaptığı sırada bir cariye ile ilişkisinin olduğunu öğrenince, o
dönemlerde kadının boşanması zor olduğundan, Padişah’ın özel izni le eşinin
yanına gitmemiş, böylece evliliğini bitirmiştir.
Yaslı gittim, şen geldim
1895
yılında, çok sevdiği İstanbul’da, Bostancı semtindeki köşküne yerleşerek
kendini müziğe ve şiire adamıştır. Osmanlı’da o dönemlerde gelişen kadın
hareketi içinde yer almış, “Hanımlara Mahsus Gazete”de yazılar yazmıştır. Aynı
zamanda anılarını da yazmaya başlamıştır. 70 yaşındayken, İstanbul’un işgali
sırasında köşkü yanınca, notaları, şiirleri ve anıları kül olmuştur. Eserlerini
yeniden toparlamak için azmetmiş ve de başarmıştır. 1928 yılında, şiirlerini “Solmuş
Çiçekler” adlı kitapta bir araya getirmiştir. Aynı yıl içinde anılarını da yeniden
yazmıştır.
1934’te
Soyadı Kanunu çıkınca “Leyla Saz” ismini almıştır. 6 aralık 1936’da vefat etmiş,
Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilmiştir.
200’e
yakın eseri olmasına karşın, günümüze 52 eseri gelebilmiştir. Klasik eserleri
yanında, Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok sevilmiş olan “Yaslı gittim, şen
geldim” marşının bestekârı da Leyla Saz’dır.
Sonradan
şiirlerini toplamış olduğu “Solmuş Çiçekler” kitabının önsözünü Abdülhak Hamit
Tarhan yazmıştır. Klasik Osmanlı şiirleri yanında, sadeleştirilmiş bir Türkçe
ile yazılmış şiirleri de vardır. “Harem ve Saray Adat-ı Kadimesi” ismini
verdiği ve saray çevresi ve adetlerini anlattığı anıları ile de meşhurdur. Bu anıları,
önce 1920-1922 yılları arasında “Harem-i Humayun ve Sultan Sarayları” başlığı
altında Vakit gazetesinde, daha sonra da 1974 yılında “Haremin İçyüzü” ismi ile
kitap halinde yayımlanmış, kısa bir süre sonra oğlu Yusuf Razi Bel tarafından
Fransızcaya çevrilip Fransa’da, daha sonra İngilizceye çevrilip İngiltere’de
basılmıştır. Anıları iki bölümden oluşur. İlk bölümde Osmanlı Sarayı’ndaki
harem hayatı, ikinci bölümde ise 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda kadın yaşamına
ait gözlemleri yer alır.
Bir yangın, bir şiir
Bestekâr
Leyla Saz’ın bu kısa tanıtımını, bir yangın sonrası yazdığı şiiri ile
noktalayalım:
Yandı
köşküm, pılım pırtım, bucağım./ Söndü hiç tütmemek üzre ocağım./ Heder oldu
çekilen bunca emek./ Ne evim kaldı, ne bahçem, ne çiçek./ Ne sazım kaldı, ne nağmem,
ne nota./ Ne masam kaldı, ne minder, ne oda./ Ne kalem kaldı, ne defter, ne
kitap./ Her ne yazdımsa bütün oldu yebab./ Bir ağızdan ederek hep feryad,/ Elbet
etmişler idi istimdat./ Yandı, mahvoldu bütün asarım./ Varmış oğlumda biraz
eşarım./ .../ Yapılsa ev alınır hepsi yine,/ Konmaz asar-ı güzidem yerine.
Başka hepsindeki his, vak’a, hayal;/ Şimdi tekrarı ise emr-i muhal./ .../ Aradım,
topladım, ettim itmam;/ Bende mevcut idi mevcut makam./ Deyiverdim hem bu imiş
hükm-i kader,/ Gam da elbet ömrüm gibi elbet geçer.