DÜNYACA
meşhur olanlar, evrensel kabule karşılık gelirler.
Bu kişiler, evrensel düşünmeye yol açarken eleştirel bakışı
tıkayabilirler.
“Hayır,
evet’ten önce gelir” diyen Picasso’nun durumuna böyle bakmak gerekir.
Batı,
köklere önem verdiği yönünde görüntü yayar.
Ancak,
eleştirel görüşe kapalı düşünceler bitmeye mahkûmdur.
Zira
“Hayır” diyebilenler, öncelikle Doğu toplumlarıdır.
Fransız Devrimi daha dünkü meseledir!
***
Madem “kaynak” mühimdir, ilk “Hayır” diyenlere bakmak
gerekir.
Farklı görevlerle ilgi kurmak, “edat”ların işidir.
“Hayır” demek, bir çeşit “değil” demektir.
Bunun tam karşılığı ise “lâ”dır.
Picasso’nun
söylediği “Hayır” sözünün kaynağı Doğu’dadır.
Picasso,
“Hayır” demekle “Lâ”yı yeniden söylemiştir.
***
İnsan
olmanın özü iki temel üzerine yükselir.
Birincisi,
Allah’ın (cc) Birliği ve Yüceliğidir.
Diğeri
ise Allah’ın (cc) insanlarla münasebetindeki “elçilik”
görevidir.
Birliğin
ifade edilebilmesi için yalancı ilâhlara “Lâ” demek gerekir.
İnsan bu söylemi ilk önce kendisine/nefsine söylemelidir.
Çünkü
“Lâ”, mâzi
fiilinin dahi evvelinde bulunur.
Öncelikle, şirke sebebiyet verecek inançlar geçersiz hâle
getirilmelidir.
Sonrasında ispatın gerçekleştirilmesinin yolu açılmalıdır.
Bu çok anlaşılır bir akıl yoludur.
Doluyu, yeniden doldurmak için önce boşaltmak gerekir.
Doluyu,
yeniden doğru/hak ile doldurmakla temel atılır.
***
“Hayır”
diyebilmenin gücü bireysel olarak azaldı.
Lâkin
Türkiye, “Hayır” diyebilmenin getirisini yaşıyor.
“One
minute” (Bir dakika!) çıkışı işte böyle bir “Hayır” demenin adıdır.
Emir veya yasaklara uymak, itaattir.
Körü
körüne taklit ise asla tasdiki makbul bir durum değildir.
***
“Hayır!”
diyen bir toplum nasıl itiraz edemez olur?
“Hayır!”
diyen bir millet nasıl olur da eleştiri yapamaz?
Yanlışa
önce el, değilse dil ile müdahale etmek gerekir.
Her
iki durum da mümkün değilse kalben tavır almak şarttır.
Yanlışa
“Hayır/Lâ” diyen bir medeniyet neden cüce kalır?
Sorulara
cevaptan önce “doğru soruyu” yaşamak gerekir.
İtiraz
edemeyen kişi “Hayır/Lâ” dememiştir.
Eleştiri
yapamayan kişi “Hayır/Lâ” söylememiştir.
Körü
körüne taklit ve itaat eden kişi, özünü ve sözünü bilmeyendir.
“Hayır/Lâ”,
insan olma “özü” için söylenmelidir.
Mûsâ’yı
(as) bırakıp “sarı altına” tapanlar asla “Hayır/Lâ” diyemezler.
Söylenmemiş
sözün nefesi ve sesi de olmaz.
Nefsine
“Hayır/Lâ” diyemeyenler para, mâkâm ve arsanın kölesi olurlar.
Böyle
kölelerin şâhitlikleri bile geçersizdir!
***
Hastanelerde
en fazla eşine dostuna “Hayır” diyemeyenler var.
Eşin
dostun kalbi kırılmasın derken, Hakk’ın hatırı kırılmıştır.
“Lâ”
diyememek, hastanenin psikoloji servisinde sıra bekletir.
Yanlışa,
sözle bile itiraz edemez olunmuş.
Sosyal
medya ise “tarafgirlik” ile doludur.
Sosyal
medya yalan, yanlış ve hakka karşıtlık ile plâstikleşti.
Sadece
karşıt tarafa “kurşun sıkmak” maharet oldu.
***
Ülkenin
bilim kuruluşları nedense en çok teknik işlere destek veriyorlar.
Sosyal
işler en az bunun kadar mühimdir.
Mevlâna’yı
Batı’dan mı öğreneceğiz?
Itrî’nin
bestekârlığını Batı’dan mı anlayacağız?
Yûnus Emre’nin insanlığını Batı’dan mı alacağız?
Bu
hâlin tek sorumluluğu, yanlışa “Hayır” diyememektir.
Doğruyu
“Hayır”, yanlışa ise “Evet” demenin bedeli ağır olur!
Bu
tür Doğu medeniyetleri üzerinde doktora çalışmaları arttırılmalıdır.
Doğu
medeniyetleri üzerinde projelere yol açılmalıdır.
Medeniyetin kökleri, göklere erişecek şekilde yeniden filizlendirilmelidir.