Kuzuların sessizliği

Susmayın ey kuzular! Sustukça sıra size de gelecek! Melül melül, mahzun mahzun, acı acı melemeyin! “Kalkın ve uyarın!” Zîra korkunun ecele faydası yoktur. Başarmak için de örgütlenin ve aynı hedefe kilitlenin! Hedefiniz kutlu bir hedef, yolunuz aydınlık bir yol olsun!

KUZU, sembolik anlamda mahzunluğu, mazlumluğu, masumiyeti, sâfiyeti, sessizliği, esareti ve teslimiyeti temsil eder.

Kurt ise gücü, direnci, yırtıcılığı, cesareti, mücadeleyi, dayanaklılığı, azmi ve özgürlüğü temsil eder.

Kuzular melül melül, mahzun mahzun, boş boş bakarlar. Esaretleri gönüllüdür; boyunlarına tasmayı, bıçak altına yatmayı itiraz etmeden kabûl ederler.

Kurtlar ise, gözleri çakmak çakmak, avlarına ve hedeflerine kararlı bir şekilde kilitlenirler. Amaçlarına ulaşmak için muazzam bir gayret içerisinde ve büyük bir mücadele örneği göstererek ellerinden ne geliyorsa onu yaparlar. Kar kış demeden, tabiat şartları ne kadar zorlu, ne kadar çetin olursa olsun asla yılmaz, asla pes etmez ve mücadeleyi asla bırakmazlar.

Kurtlar özgürlüklerine çok düşkündürler. Özgürlüklerinden asla taviz vermezler. Esaret altına alınmayı asla kabûl etmezler. Sürüler hâlinde gezerler, aralarındaki yardımlaşma ve dayanışma ruhu mükemmeldir. Tek başlarına kalsalar dahi esaret altına alınmayı reddederler.

Lideri takip ederler, liderlerine karşı saygıda kusur etmezler. Liderin verdiği ve dağıttığı görevleri hiç yüksünmeden yerine getirirler. Muazzam bir vazife anlayışı ve vazife şuuru içerisinde görevlerini bihakkın îfa ederler (yaparlar).

Kurtlar, misyon ve vizyon sahibi varlıklardır. Mükemmel bir disipline sahiptirler. Laçkalığı, gevşekliği, vurdumduymazlığı, neme lâzımcılığı, adam sendeciliği, aymazlığı sevmezler. Kurtuluşu bir başkasından beklemezler. Vazifelerinin gereği neyse onu yaparlar.

Uçsuz bucaksız bozkırlarda, karlı kayın ormanlarında, kış gecelerinin dondurucu ayazlarında, ıssız ve sessiz gecelerde, dolunayın muhteşem aydınlığında ve yalçın kayaların zirvelerinde hiç yorulmadan uluyarak kendi lisanlarınca kendilerini yaratan Allah’ı zikreder ve O’na şükrederler.

Bir de sırtlanlar vardır. Sinsidirler, kalleştirler, sürüler hâlinde gezerler ve leşten beslenirler. Gürültücüdürler, gıcık gıcık ses çıkarırlar. Ahlâksız ve ayarsız oldukları için sesleri çok çıkar. İşi taşkalaya, gürültüye getirip başkalarının binbir emek ve zahmetle kazandığı yiyecekleri, yemekleri (avları) çalarlar. Hırsızlık şiarlarıdır.

Güçten ödlekler gibi korkarlar ama bir de rakiplerini ellerine geçirmeyegörsünler, leş kargaları gibi hep birlikte üşüşür, çirkin çirkin çok çıkan sesleriyle ortalığı birbirine katar, velveleye verir, huzursuzluk ve rahatsızlık çıkararak rakiplerinin hakkı olan avı hırsızlayarak zorla alıp/çalıp kaçarlar.

Üstüne üstlük bir de haklı çıkmak için algı operasyonlarıyla başlarlar yaygaraya ve tezvirata. Zaten sırtlanlar yalan dolan, dezenformasyon ve bilgi kirliliğinden beslenirler. Kafa karıştırmakta usta ve uzmandırlar.

Temel hak ve özgürlükler konusunda son derece hümanistik (pardon animalistik) görünürler. Ancak bu görüntüler, Eflâtun’un (Platon) “ide”leri gibi sanal ve gölgelerden ibarettir. Aristoteles’in realizmiyle uzaktan yakından alâkası yoktur. Dolayısıyla sırtlanların hümanistik (pardon animalistik) yaklaşım ve görüntüleri reel ve realist değildir.

Ancak sırtlanlar çok örgütlü ve çok organizedirler. Az ve azınlıkta olmalarına rağmen çoğunlukla başarılı olurlar, çünkü son derece tutkun ve örgütlüdürler. Güçlü olmaları da buradan gelir. İşte sırtlanların aslanlara yaptığı budur ve aslanlarla baş etmeleri ancak böyle mümkün olmaktadır.

Kuzulara tekrar dönecek olursak; kuzularda sürü psikolojisi hâkimdir. Başlarındaki liderde liderlik vasıfları yok veya sürünün lideri kalitesiz ise, sürüde de basiret ve feraset yok ise, lider sürüyü mankurtlaştırarak istediği yana ve yöne sürükleyerek götürebilir.

Kimi zaman sürünün lideri yardan (uçurumdan) atlar, sürü de hiç düşünmeksizin lideri taklit ederek yardan (uçurumdan) atlar.

Eğer belgeselleri izliyorsanız, Afrika’da Serengeti Millî Parkı’ndaki hayvanların davranışlarını görmüşsünüzdür. Öküz başlı antilop ve zebra sürüleri Masai Mara nehrinden geçmeye niyet ettiklerinde liderlerini takip ederler. Liderleri suya atlayınca kendileri de atlarlar. Yoksa atlamakta tereddüt ederler.

Bu uzun ve yorucu yolculuğun sonundaki tarihî geçiş, bazılarına pahalıya mâl olur ve bedelini timsahlara yem olarak canlarıyla öderler. Ama kutlu bir dâvâ için yola çıkanlar, kutlu bir gelecek için “yol zâyiatına” gönüllü râzı olurlar.

Yeter ki dâvâ gerçekten hakikî bir dâvâ olsun, yol gerçekten dosdoğru bir yol (Sırât-ı Müstakîm) olsun, “Yoldaki İşaretler” gerçekten menzil-i maksûda götürecek sahih işaretler olsun, gelecek de gerçekten mâzi-hâl-istikbâl düzleminde ve ezel-ebed çizgisinde fıtrata uygun kutlu bir gelecek olsun!

İşte o zaman zâyiat, zâyiat olmaktan çıkar, gerçek mânâda Hakk’ın rızasına uygun bir anlam ve önem kazanır.

Kuzular güçsüzler, çünkü örgütsüzdürler. Aslında sürü kalabalıktır, sayıca çoktur; lâkin sürüde her kuzu kendi yalnızlığını ve kendi sessizliğini yaşar.

Tek başlarına karar veremezler. Buna cesaretleri dahi yoktur. Sürekli olarak başkaları (çobanlar) tarafından güdülürler ve yönetilirler.

Örgütlenme ve organizasyon yetenekleri sıfırdır. Bir amaç uğruna bir araya gelip de bir işi hakkınca yapamazlar. Onun için kurda, kuşa ve dahi sırtlanlara rahatlıkla yem olurlar.

Haksızlığa, adâletsizliğe, zulme direnme güçleri yoktur. Sessiz bir şekilde kaderlerinin kederli sonuçlarını sabırla beklerler. Bir zulümle, bir haksızlıkla karşılaşsalar dahi melül melül bakar, acı acı melerler.

Onun için kuzuların hâl-i pürmelâli, derin sessizliği, gerçekten çok acı ve çok ıstırap verir insana. Sayıca çok kalabalık ve çok üstün olmalarına rağmen azgın azınlığa karşı koyamazlar.

Zîra sayıca az fakat aktif olan kötülerin kötülüğü, sayıca çok fakat pasif ve dağınık olan iyilerin pasifliğinden ve neme lâzımcılığından kaynaklanmaktadır.

Dolayısıyla bir kez daha anlaşılıyor ki, mârifet kemiyette değil, keyfiyette imiş!

Kuzuların mazlumiyet ve sâfiyeti, sırtlanların kuzuları yemesine yine de engel değilmiş…

Yemesine yerler, üstüne üstlük diş kirasını da isterler. Canavara tebessüm etmemek lâzımdır. Canavara tebessüm etmek, olsa olsa canavarın iştihasını kabartır; yine seni yer, üstüne de dişlerinin yıpranma parasını senden mutlaka alır.

Bir zamanlar bir ülkede bir baş kuzuyu sırtlanlar çengele asarak yemek istemişler. Ama göstermelik de olsa, sırtlanların kurduğu sırtlan mahkemesinde baş kuzuyu önce muhakeme etmişler. Zavallı baş kuzu, boynu bükük, melül ve mahzun kendini savunmaya çalışmış...

Ama nâfile!

Çünkü karar zaten önceden verilmiştir…

Muhakeme, göstermelik bir muhakemedir…

Sırtlanlar, başkalarına ne kadar âdil, ne kadar hümanistik (pardon animalistik) bir muhakeme yaptıklarını göstermek ve ispat etmek istiyorlardır. Ama içlerinden de sinsi sinsi gülüyorlardır. Çünkü karar daha önceden verilmiş ve bellidir: “Baş kuzu çengele asılarak yenilecek!”

Zavallı baş kuzu boşuna boyun bükmüş, boşuna çırpınmış ve boşuna melül mahzun savunma yapmıştır...

Çünkü sonuç değişmeyecektir…

“Netekim”, değişmedi de...

Zavallı baş kuzu, sırtlanlar tarafından eziyet edilerek yenildi. Üstüne üstlük dişlerinin kira parasını da aldılar. Astıkları çengelin maliyetini ve çengele asanın harcadığı mesai ücretini de baş kuzunun mensubu olduğu kuzular ailesinden zorla tahsil ettiler.

Manzara feciydi! İnsan olanın içi parçalanıyordu! Kuzuların sessizliği ise ayrı bir hicrandı...

Kuzular boyun büktükçe, kuzular sessiz kaldıkça, kuzular sustukça, Allah korusun, daha nice baş kuzulara sıra gelecek, boyunlarına çengel takılacak.

Onun için susmayın ey kuzular!

Sustukça sıra size de gelecek!

Melül melül, mahzun mahzun, acı acı melemeyin!

“Kalkın ve uyarın!”

Zîra korkunun ecele faydası yoktur.

Başarmak için de örgütlenin ve aynı hedefe kilitlenin!

Hedefiniz kutlu bir hedef, yolunuz aydınlık bir yol olsun!

Ulaşacağınız menzil, ötelerin ötesi olsun!

Allah yâr ve yardımcınız olsun!

Özün özü, ezcümle…

Siz ey yazımın muhatapları! Tercihinizi lütfen yapınız. Kuzu gibi mi olmak istersiniz, kurt gibi mi? Yoksa sırtlanlar gibi mi olmak istersiniz? Şüphesiz özgür iradenizle takdir de sizin, tercih de sizin, tabiatıyla sonuçlarına katlanmak da sizin.

Vesselâm...