Kuzey Suriye Harekâtı

Türkiye’nin operasyon takvimi çok plânlı ve programlı bir şekilde derinden işlemeye devam ediyor. Türkiye muhtemelen Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ı birbirine bağlayacak çapta bir yıldırım harekâtı yaparak güneyindeki bütün tehditleri bertaraf edecek ve muzaffer ordusunu Doğu Akdeniz’e ve Ege’ye odaklayacaktır.

TÜRKİYE, Kuzey Suriye’ye bayram sonrası bir harekât yapacak mıdır? Evet. Bu harekât bayram sonrası da olur, onu izleyen haftalarda da olur, onu izleyen ayda da olur. Harekât zamanı, elbette harekâtı plânlayanların bileceği iştir. Bizim bilmemiz gereken şey, bu harekâtın er veya geç yapılacağıdır. Bundan kaçış yok. 

Bizzat Cumhurbaşkanı çıkıp, “Tel Rıfat ve Münbiç’e harekât yapacağız” dedi. Devletin en yetkili ağzı böyle söylediyse, lâmı cîmi yoktur, bu harekât mutlaka yapılacaktır!

Harekât yapılacak yapılmasına da bunun kapsamı sadece Tel Rıfat ve Münbiç mi olur, bundan emin değilim. Bendeniz, Türkiye’nin bu harekâtı çok daha geniş bir ölçekte icra edeceğini düşünüyorum. Bunun nedenine gelince; Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun 100’üncü yılında, güney sınırlarında kendisini tehdit eden her türlü terör unsurunu bertaraf etmek isteyecektir. Bu amaçla yapılacak bir harekâtın sadece Tel Rıfat ve Münbiç ile sınırlı kalması büyük amaca uygun düşmeyecektir. Zira “harekât” dediğin şey, her zaman yapılan bir şey değildir. Bunun için konjonktürel şartların sizin lehinizde olması ve harekâtın gerekliliğine hem kendi kamuoyunuzu, hem de dünya kamuoyunu ikna etmeniz gerekir.

Türkiye bu harekâtı yapacağını daha önce de söylemişti ama konjonktürel şartlar buna müsaade etmedi. Hem Avrupa, hem ABD, hem de Rusya, Türkiye’nin o beyanı karşısında bir blok hâlinde durdular ve bu direnç karşısında biz, hareket niyetimizi tehir etmek zorunda kaldık. Şimdiki konjonktüre baktığımızda durumun lehimizde olduğu görülüyor. Bu durumun lehimizde olduğunun en büyük göstergesi, sahadaki vaziyettir.

Vaziyet açısından sahadaki üç başat aktörün durumlarına bakmakta yarar var.

1. Rusya: Ukrayna meselesi ile gücünü büyük ölçüde Karadeniz’in kuzeyine teksif etmiş olan Rusya, bu harekâttan memnun olmadığını beyan edecek ancak karşımızda çok ciddî bir direnç göstermeyecektir. Zaten Türkiye ile Rusya arasındaki görüşmelerden gelen sinyaller, durumun bu minval üzere gelişeceğini göstermektedir.

2. ABD: Bölgeyi bizim aleyhimize bir barut fıçısı hâline getiren yegâne güç ABD’dir. ABD, bölgede ne Şam’ın yıkılmasını, ne de Türk sancağının dikilmesini istediği için çok yönlü ve karmaşık bir hareket tarzı izlemektedir. Şam’ın düşmesi ABD açısından Sünnî İslâm’ın Orta Doğu coğrafyasını şekillendirmesi anlamı taşımaktadır. Bu yüzden ABD, sözde Esad’a karşıdır ama Esad’ın ayakta kalması için bizzat Rusya’nın önünü açarak Esad-Putin tahkimatını karşımıza çıkarmıştır. ABD’nin asıl amacı, bölgede İran Körfezi’nden Akdeniz’e kadar uzanan bir sahayı kontrol edecek olan bir kukla devlet kurmaktır. Bu kukla devleti oluşturmak için de cansiperane çalışmaktadır. Bu amacın önündeki en büyük engel Türkiye olduğu için, ABD, Türkiye’yi güneyinden terörle, batısından da Yunanistan ile sıkıştırarak, Türkiye’yi kendi tezlerine razı olmaya ikna etmek istemektedir.

Bu yüzden Türkiye’nin Kuzey Suriye’de harekât yapmasına en çok karşı olan aktör ABD’dir. Ancak dünyanın ve dolayısıyla ABD’nin içinde bulunduğu konjonktürel durum, onun bu amacını gerçekleştirmesine manidir.

Evvelâ ABD, artık dünyada tek kutup ve tek güç odağı değildir. Karşısında Çin ve Rusya, “Çok kutuplu bir dünya” sloganıyla mücadele bayrağı açmıştır. Böyle bir bayrak Türkiye tarafından da kaldırılmıştır. Türkiye’nin Kuzey Suriye ve Kuzey Irak operasyonları bu bayrağın fiilen çekildiği anlamına gelmektedir.

ABD, NATO’yu bir dünya jandarması yapmak istediği için, NATO’nun en büyük ve en etkili ikinci ordusu olan Türkiye’ye şu an itibariyle muhtaçtır. Bu yüzden ABD, Türkiye’nin operasyonuna beyan olarak karşı çıkacak ama her türlü silah ve mühimmat desteği ile de terör örgütünü besleyerek dolaylı olarak karşımızda olacaktır. Ancak ABD ne kadar silah ve mühimmat yığarsa yığsın şunu iyi biliyor ki, Türkiye’nin kapsamlı bir harekât yapması karşısında, karşısındaki yapının uzun müddet dayanması mümkün değildir. Türkiye’nin eli, yerli ve millî silah sanayiinin son derece yetkin ve etkin olması yönünden de ABD’ye karşı güçlenmiştir. Türkiye’nin silah konusunda ABD’den giderek kopması, onu özgür bir oyuncu hâline getirmiştir.

Türkiye’nin bu harekâtı yapması hâlinde ABD’nin umacağı en büyük şey, destek verdiği kukla yapının Türkiye’ye büyük zayiat verdirmesidir. Ne var ki, Türkiye gerek SMO güçlerini ordulaştırma, gerekse kendisinin operasyonel yeteneğini geliştirme konusunda öyle bir noktaya gelmiştir ki ABD bu bapta umduğunu asla bulamayacaktır. Böyle bir harekâtta Türkiye muhtemelen iki hafta içerisinde hedeflerine ulaşmış olacaktır. Suriye gibi düz bir arazide bir savaş makinesi, hatta otomatik bir savaş makinesi hâline gelmiş olan Türkiye’nin karşısında bırakınız kukla örgütleri, “Benim!” diyen devlet dahi uzun süre dayanamaz.

3. Avrupa Birliği: Türkiye’nin Kuzey Suriye operasyonunda Avrupa, karşımızdaki en zayıf aktördür. Daha önceki harekâtlarda sesi oldukça gür çıkan Avrupa, bu harekâtta muhtemelen işi kem küm pozisyonunda idare edecektir. Çünkü Ukrayna-Rusya Savaşı’nda ciddî bir siyâsî ve ekonomik tehdit altında bulunan Avrupa’nın güvenliği ve bütünlüğü tehdit altında olduğu için kıpırdayacak hâli yoktur. Üstelik hem siyasal, hem de ekonomik güvenliği Türkiye’nin üzerinde bulunduğu hatta bağlı olduğu için, Avrupa, bu operasyonda yaptırım olarak devre dışı kalacak ve sadece izlemekle yetinecektir.

Pekâlâ… Bu durumda operasyon bölgesinde karşımızda kimler kaldı? İran ve Rejim… İran’ın bizim operasyonumuza askerî olarak karşı çıkması, “intiharı” olur. Zaten İran’ın şu anki durumu böyle bir maliyet ve bedeli kaldıracak şartta değildir. Peki, İran ne yapar? Bölgede kendisine bağlı milis grupları harekete geçirir ve bu milis gruplarının içerisine üniforma değiştirmiş Devrim Muhafızlarını monte edebilir. Fakat Türkiye’nin kararlı operasyonu karşısında bırakınız İran’ın devşirmelerini, bizzat kendisi de gelse uzun müddet dayanamaz. İran’ın bütün bağırış çağırışları, Rejim’i ayakta tutacak birtakım teminatlar almaya çalışmak olacaktır.

İran’ın endişesi, Türkiye’nin bu harekâtı Şam’ın durumunu sarsacak bir ölçekte büyütmesidir. İran, bütün gayretiyle buna mani olmaya çalışıyor. 19 Temmuz’daki Erdoğan-Reisî görüşmesinin esasını da bu güvence konusu oluşturacaktır.

Rejim’e gelince… Yapacak fazla bir şeyi yok. Bu kozunu, 36 askerimizin şehit edildiği İdlib operasyonunda denedi ve çok ağır bir bedel ödedi. Türkiye’nin şu anki gücü bu bedeli katbekat artırarak ödetecek bir güç olduğu için, Rejim’in bizimle hiçbir yerde karşı karşıya gelmesi imkân ve ihtimâl dâhilinde değildir.

Evet, Türkiye’nin operasyon takvimi çok plânlı ve programlı bir şekilde derinden işlemeye devam ediyor. Türkiye muhtemelen Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ı birbirine bağlayacak çapta bir yıldırım harekâtı yaparak güneyindeki bütün tehditleri bertaraf edecek ve muzaffer ordusunu Doğu Akdeniz’e ve Ege’ye odaklayacaktır.

Türkiye artık biliyor ki, mesele Kuzey Suriye değil, Doğu Akdeniz ve Ege’dir!

Vesselâm…