Kuzey Afrika’da bir kilit taşı: Libya

Türkiye, Suriye sahasında tarihinin en çetin imtihanlarından birini verdi ve vermeye devam ediyor. Şu anda yeryüzünde hiçbir güç ne ABD’nin, ne de Rusya’nın oyunlarını bozmak için gözünü karartıp karşısına dikilebilir. Bunu sadece biz yaptık ve bizden başka yapacak ikinci bir güç de yoktur!

LİBYA, sadece Libya’dan ibaret değildir. Libya, artık yeni dünya dengesinin şekillendiği en önemli coğrafyalardan biridir.

Yeni dünya dengesini belirleyecek deniz, Doğu Akdeniz ve kara ise Kuzey Afrika’dır. Bu itibarla Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da söz sahibi olacak bir güç, kuşkusuz yeni dünya düzeninin yükselen gücü olacaktır.

Türkiye’nin stratejik, tarihî ve coğrafî konumu tam da bu iki merkezin kesiştiği bir noktada bulunuyor. Türkiye’nin güneyi, Akdeniz’in doğusunu büyük ölçüde kontrol altında tutan bir coğrafî konum sergiliyor.

Türkiye kıyılarının Libya kıyılarıyla MEB alanı olarak kesişmesi, bir yönüyle coğrafyasının, diğer yönüyle de stratejik konumu ve tarihî mîrasının bir lütfudur. Sanki iki ülkenin MEB alanı değil de tencere kapak durumu… Arada bir santim boşluk kalmaksızın iki ülkenin MEB alanları, Doğu Akdeniz’i Batı Akdeniz’den bıçak gibi kesen bir hat oluşturuyor. Bu hattın uluslararası deniz hukuku açısından ihtiva ettiği hukukî sağlamlık ise hiçbir tevile yer bırakmayacak kadar sağlam bir zemine dayanıyor.

AB ve Rusya’nın plânı Akdeniz’e gömüldü

Libya ile yaptığımız bu MEB Anlaşması, AB’nin Kıbrıs Rum Kesimi’ni AB’ye dâhil ederek birlik sınırlarını, Kıbrıs’ın tamamı kendilerindeymiş gibi belirleme ve Yunanistan’ın bizim MEB alanımızdaki adaları bir devlet toprağıymış gibi değerlendirme hevesini târumâr etti.

AB’nin Sevilla Haritası’yla Yunanistan üzerinden Doğu Akdeniz’i kontrol etmek ve Türkiye’yi kendi kara sularına hapsetmek plânı, 15 Temmuz hain darbe girişiminin bertaraf edilmesiyle beraber çöp olmuştur.

Türkiye’nin “Mavi Vatan” adını verdiği, deniz yetki alanlarının sınırlarını korumak için yeterli güç ve kararlılıkta olduğunu gören AB, bizim bu azmimizi kırmak için Kıbrıs Rum Kesimi ile yaptığı petrol ve doğalgaz arama anlaşmalarını, bizim parsellerimize de girmek sûretiyle tatbik etmek istedi. Ancak Türkiye, kendi parsellerinde ve yanı sıra Kuzey Kıbrıs’ın parsellerinde hiçbir arama ve sondaj faaliyetine izin vermeyeceğini hem deklare etti, hem de o sahalara tecavüz eden her türlü araştırma ve sondaj gemisini zor kullanarak o alanlardan uzaklaştırdı.

Türkiye’nin bu hamlesi, AB’nin Doğu Akdeniz’e Yunanistan üzerinden el koyma dümenini bozdu. Bu alanda ABD’nin nasıl bir hesap içerisinde olduğu tam belli olmamakla beraber, ABD, AB’nin Doğu Akdeniz’e hâkim olma oyunlarını hem el altından, hem de siyaseten destekledi.

ABD’nin asıl amacı, Suriye ve Irak kuzeyinde tesis edeceği kukla terör devletiyle Doğu Akdeniz’e Lazkiye-İskenderun Körfezi arasından inmekti. Ne var ki Türkiye, ABD’nin sınırlarımızın hemen dibindeki bu oyununu üç askerî harekât ile bozunca ABD’nin evdeki hesabı çarşıya uymadı.

ABD her ne kadar bu plânda ısrar etse de Türk operasyonları sonucu Irak ve Suriye’nin kuzeyinde oluşan fiilî durum ve Suriye rejiminin Rusya’yı bölgeye çağırmasıyla ortaya çıkan yeni güç dengesi, ABD’yi Suriye ve Irak arasındaki bölgede izole etti. ABD’nin Akdeniz’in doğusuna inmek için karadan yürüttüğü plân Türkiye engeline takılınca ABD bu engeli aşmada zorlandı, bunaldı ve ikinci bir plânı da olmadığı için ters ayak üstünde kaldı.

Ne var ki, tabiat boşluk kabul etmez! ABD’nin Doğu Akdeniz’de açtığı güç boşluğunu, asırlardır sıcak denize inmek rüyasıyla yanıp tutuşan Rusya doldurdu. Son durum itibariyle Doğu Akdeniz’de Suriye MEB alanının sahibi açık şekilde Rusya’dır.

Rusya, Suriye’ye sağlam hukukî zemin üzerinden yerleşince yeni dünya dengesinin kurulacağı alan olan Kuzey Afrika’ya dair plânlar yapmakta da gecikmedi. Rusya’ya bu alanla ilgili aradığı fırsatı, ona altın tepsi içinde BAE sundu.

BAE’nin Libya’da ülkeyi tamamen kontrol etmek için desteklediği darbeci ve meczup bir adam olan Hafter’in önündeki son engel olan Trablus’u da geçmek üzere kurmay bir akla ve nitelikli bir silah gücüne ihtiyacı vardı. Bu nitelikli silahları kullanmak için de Rus Wagnerleri biçilmiş kaftandı.

2019 yılı içerisinde Putin ile Muhammet Zaid’in yaptığı görüşmenin arkasından Rusya’nın Suriye meselesinin yanına Libya’yı da dâhil etmesi, tamamen bu görüşmenin sonucuydu.

Ancak Doğu Akdeniz ve Libya’nın Türkiye açısından ifade ettiği durum bir hayat memat meselesi olduğu için, Türkiye hem Suriye’de, hem de Libya’da dünyanın en büyük askerî güçlerinden biri olan Rusya’nın karşısına her iki cephede birden dikildi. Rusya’nın Suriye sahasında oynadığı oyunlar ve çevirdiği dümenler, Türkiye’nin öncelikle bekâ meselesi olarak nitelendirdiği iradesine, ardından da nitelikli savunma sanayii ürünlerine takıldı.

Türkiye, Suriye sahasında tarihinin en çetin imtihanlarından birini verdi ve vermeye devam ediyor. Şu anda yeryüzünde hiçbir güç ne ABD’nin, ne de Rusya’nın oyunlarını bozmak için gözünü karartıp karşısına dikilebilir. Bunu sadece biz yaptık ve bizden başka yapacak ikinci bir güç de yoktur!

Rusya’nın Suriye’de elinin güçlü olmasına mukabil, biz bu sahada hedeflediklerimizi büyük ölçüde gerçekleştirdik. Rusya’nın Suriye’deki bu konumuna karşılık Libya’daki konumu, elindeki zayıf kâğıtlarla blöf yapan bir poker oyuncusuna benzemektedir. Bu eli gördük ve “Rest!” dedik.

Rusya’nın bu keskin irade karşısında Libya’daki petrol havzasının kilidi olan Sirte’yi kırmızı çizgi olarak ilân etmesi, önemli olmakla birlikte aşılmaz bir durum değildir. Rusya bu iddiasının  arkasını doldurmak için, kulağını kuyruğunu yolda değiştirerek Hafter’e bağışlamış gibi gösterdiği 17 savaş uçağını Cufra’ya indirdi. Hattâ Rusya, bu uçaklarla Sirte’yi kuşatan Libya ordusuna birkaç sorti yaparak gözdağı da verdi.

Ancak Rusya’nın Libya’daki konumu altı kaval üstü şişhane bir konum olduğu için, Türkiye bu tehdide hiç tınmadan büyük bir kararlılıkla hem Sirte’ye askerî yığınaklanmasını yaptı, hem de Başkan Erdoğan’ın ağzından Sirte ve Cufra’nın muhakkak alınacağını ilân etti.

Bu bağlayıcı bir ilân olduğu için, Türkiye, Akdeniz’de Rusya’nın 17 uçağına mukabil tanker ve kargo uçakları ile desteklenen 17 adet F-16  filosu ve 8 fırkateynlik bir donanmayla Akdeniz’de sekiz saat süren muhteşem bir tatbikat yaptı. Bu tatbikat, “Sirte’ye gireceğim ve önüme kim çıkarsa çıksın vuracağım!” mesajı idi. Rakiplerimiz, artık Türkiye’nin dediğini yapan bir oyuncu olduğunu tecrübe ederek gördüler.

Yarın bu harekât başladığında ne kadar ciddî olduğumuzu, Rus uçaklarını kullanmaya cesaret edebilen pilotlar açıkça göreceklerdir. Ancak gözlerini eşek cennetinde açtıktan sonra...

Şundan eminiz ki, donanma gücümüzü kullanmaya başladığımızda, dost düşman herkes, Barbaros ve Turgut Reislerin Akdeniz’den güçlü bir şekilde baş çıkardığını bir kez daha görecektir.

Türkiye artık kendi kabına sığmıyor!

Libya ve Doğu Akdeniz’de bizi emellerimize ulaştıracak asıl gücümüz, donanmamızdır. Türkiye şu âna kadar donanmasının yetenek ve gücünü henüz kullanmadı. Ancak şundan eminiz ki, bu gücü kullanmaya başladığımızda, dost düşman herkes, Barbaros ve Turgut Reislerin Akdeniz’den güçlü bir şekilde baş çıkardığını bir kez daha görecektir.

Türkiye, bir cihan devleti olmaya mecburdur! Onu cihan devleti yapacak kilit taşı ise Libya’dır. Türkiye’nin Libya hamlesi, Amerika’nın sinsi plânını ilk yırttığımız hamle olan Fırat Kalkanı Harekâtı’na benzemektedir. Fırat Kalkanı ile Kuzey Irak ve Kuzey Suriye tezgâhını nasıl ortadan ikiye ayırdıysak, Libya hamlesiyle de Kuzey Afrika’nın doğu ve batısını ikiye ayırdık.

Libya’nın kontrol edilmesi; Tunus, Cezayir ve Fas’ın İsrail, ABD ve AB ile iş tutan BAE ve Suud’un ihanet plânlarının ortadan parçalanmasıdır. Libya’nın elde edilmesi ile Akdeniz’in hem doğusunu, hem de batısını domine edeceğimiz iki büyük üs kurulacaktır.

Bu üslerden hava üssü, Afrika’nın kuzey ve orta bölümünü kontrol edeceğimiz Vatiyye Askerî Üssü olacaktır. Türkiye Vatiyye’de, yurtdışındaki en büyük ve en etkin hava üssünü kuracaktır. Bu üsse İHA, SİHA, savaş uçakları ve hava savunma sistemleri yerleşecektir.

İkinci üs ise, damarlarında Osmanlı leventlerinin kanını taşıyan ve ekseriyeti Türk olan Misrata’da kurulacak deniz üssüdür. Bu üste yer alacak olan donanmamızın elit unsurları, Girit başta olmak üzere hem Ege adalarını ve Yunanistan’ı kontrol edecek, hem de İtalya, Fransa ve İspanya’yı izleyecektir.

Bu deniz üssü Tunus, Cezayir ve Fas ile yapacağımız anlaşmalarla Atlas Okyanusu’na da göz kırpacaktır.

Evet, Libya, Libya’dan ibaret değildir! Bugünden sonra Libya, Osmanlı’dan daha güçlü bir şekilde tarih ve coğrafyaya dönecek olan Büyük Türkiye’nin, dağılmış ümmeti altına toplayacağı Peygamberî sancağın dikileceği yer olacaktır. Libya, ümmet-i Muhammed’in bir asırdır ayaklar altına alınan onur ve haysiyetinin kurtarıldığı ulvî bir ülke olacaktır.

Ayasofya’dan okunacak “Biz Sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik” müjdesini taşıyan Fetih Sûresi, Trablus camilerinde aks-i sedâ bulacacaktır. Fetih kapısı bir kez açılmaya görsün, ne Mısır kalacaktır küffarın elinde, ne de Hicaz… Ne Kudüs mahzun olacaktır, ne de Keşmir… Ne Karabağ kara dinli kâfirin insafına bırakılacak, ne de Doğu Türkistan, Çin zulmü altında inleyecektir!

Dünya şâhit olsun ki, zamane Zülkarneyn’i olan Türkiye, fitne Yecüc’ünü ve küfür Mecüc’ünü hüsran çukuruna gömmek için yola çıkmıştır. 

Varsa kudreti olan, mâni olsun da görelim. Biz attığımız zaman kendimiz atmıyor, vurduğumuz zaman kendimiz vurmuyoruz.

Biz zamane Hızır’ıyız, bizim fitne ve küfrü yok etmemizde yüz bin doğruluk vardır.

Vesselâm…