Kuyruksuz tilki olduk

Nasıl da tahrif olduk. Nasıl da tahrip olduk. Dışı güzel, içi harap insanlar olduk. Fiziksel/görsel güzelliğin bu kadar önemsendiği demde ruh ve kalplerimiz yorgun düştü, göremedik.

TİLKİNİN kuyruğu kayaya sıkışmış, çekmiş ama çıkaramamış. Çektikçe acı ile kıvranmış. Sonunda kuyruğunu kesmek zorunda kalmış. Daha sonra bir başka tilki, onu gördüğünde, “Kuyruğunu neden kestin?” diye sormuş. Kuyruğu kesik tilki, “Böyle çok güzel oldu, uzun kuyrukla rahat hareket edemiyordum, kendimi şimdi çok mutlu hissediyorum” demiş. Bunun üzerine diğer tilki de kuyruğunu kesmiş. Fakat mutluluk yerine şiddetli bir acı hissetmiş. Hemen kuyruksuz tilkiye gelip, “Neden bana yalan söyledin? Çok canım acıdı” demiş. Kuyruksuz, “Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen onlar asla kuyruklarını kesmez, bizimle dalga geçerler” diye cevap vermiş.

Bu iki tilki, diğer tilkilere, kuyruklarını kestiklerinde ne kadar rahat ve nasıl mutlu olduklarını anlatıp durmuşlar. Böylece tilkilerin çoğu kuyruğunu kesmiş. Kuyruğu kesik tilkilerin sayısı normal kuyruklu tilkilerin sayısını geçince, bu kez normal kuyruğu olanlarla dalga geçip onlara eziyet etmeye başlamışlar.

Modern Batı’nın kuyruğu kopmuş, dini tahrif olmuş, ahlâksız kültürü insanlığı kaosa çekmiş, merhamet, iyilik ve insanlığı kalmamıştı. Ne yaptılar? Bütün toplumları, güçlenmesinler diye kendilerine benzetmeye çalıştılar. Ahlâksızlık adına ne varsa boca ettiler Müslüman ülkelerin başına. Ülkeleri bir arada tutan din, dil ne varsa parçalayıp yok ettiler.

Meselâ uluslararası ajans ve haber kanallarını takip ediyorum, hepsinde magazin haberleri behimi duyguları kabartan süfli haberler, vaka-i adiyeden olaylarla dolu. Bunlarla büyüyen genç beyin, kimliğinde Müslüman olsa da yaşantısında Müslüman gibi olamaz. Bize modernite ve çağdaşlık diye dayatılan bunca çirkefe karşı bir de inançlı kesimi ezme ve sindirme mobbingi söz konusu. Bir batak Batı var, bir de içimizdeki Batılı dindaş ve kültürdaşlarının iğrenç yaşam tarzları.

Böyle olduğu hâlde inananlara üstten bakarak sindirmeye, kendi ulaşamadıkları huzuru Müslümanların arasından da söküp almaya çalıştılar. Şarap kokan nefesleri, kan içmiş yamyam gibi hâlleri, bedenden müteşekkil varlıkları, açıldıkça yüceleceğini zannederek birbirinin eşine dahi sarkmaya kadar varan rahatlıkları, sadece köpeklere duydukları salyalı merhametleri, masum ve savaştan çıkmış hâlde ailesini ve evini kaybetmiş Suriyeli çocuğa iğrenerek bakan iğrençliği kendinden menkul bakışları…

Tiksindik bayım, tiksindik bayan sizin seküler içkili nefeslerinizden! Asude havaları zehrettiniz bize. “Kültür sanat” söylemleri ile insanın en behimi duygularını orta yerde serdetmesini bize üst kültür gibi dayatmanız, eve ayakkabı ile girmeyi, evde köpekle kıl ve salya içinde yaşamayı, necis ve pislik dolu hayatınızı bize dayatmanızdan bıktık.

Siz bilmesiniz ağızdan çıkan nane şekeri tadındaki duaları. Bilmesiniz paylaşmak, iyilik, merhamet, güven nedir. Eşinizi başka erkeklere peşkeş çekip mide bulandırıcı belden aşağı hazlar peşinde koşarken lahuti havalar solumayı bilir, bir de kalkar, kendinizi iki bilim dergisi ve magazin haberi okumakla bilgili zannedersiniz. Bir atkı, bir pipo, bir de büyük, üsten bir bakışla oldunuz entel… Ama bilmezsiniz samimiyeti, tevazuu, kardeşliği, ihvanlığı. Bilmezsiniz hürmeti, saygıyı. Ruhu olmayan kuklalar gibisiniz. Yapmacık, rujlu sırıtışlarınız, etten müteşekkil şekilleriniz… Ah bir bilseniz nasıl mide bulandırıyor oturup kalkarken açılan etleriniz!

Bu süfli hayatla bir de kalkıp bizim değerlerimize, kutsalımıza dil uzatacak kadar ileri gitmezler mi?

Lâkin millet kötü bir fiil gördüğünde birbirini sakinleştiriyor: “Aman tepki vermeyelim!” En iğrenç ahlâksızlık yapılınca herkes anlayış abidesi olup görmezden geliyor. Bu durum FETÖ’nün dünyaya bıraktığı miras: Midesiz, tepkisiz, ruhsuz Müslüman!

Deden din için, ahlâk için canını verdi, sen tepki göstermeye çekiniyorsun. Deden fetihler yaptı, sen üzerinde bulunduğun ülkeni savunamıyorsun. Deden cihana hükmetti, sen evine, kızına hükmedemiyorsun. Ahlâksızlık olmuş, İslâm'a hakaret olmuş fakat “Aman susalım, kariyerimiz!”, “Aman susalım, el ne der?”, “Aman susalım, tatsızlık çıkmasın!”, “Aman susalım, bize ne?” kalıpları… Kutsal değerlere hakaret serbest. Peygamber’ime, Kur’ân’ıma, camime yapılan hakaretlerle ciğerim dağlanıyor. Namazda Allah’ın huzuruna çıkacak yüzümüz kalmıyor.

Yıllar önce, tâ başka diyarlarda bir Salman Rüşdi vardı. Tüm İslâm âlemi, bütün Müslümanlar onu linç etmek isterdi. İslâm’a, Kur’ân’a dil uzattı diye düşman ilân etmiş, ona “şeytan” demiştik. Salman Rüşdi bile kutsalımıza bu kadar saldırma cüretinde bulunamamıştı. Bir Sütçü İmam yok mu? Bir Ömer ordusu yok mu? Bir Yavuz ordusu yok mu? Ülkem ahlâksız bir necaset bataklığında, cife içinde. İnsanlar dinî sohbetleri değil, cife akan dizileri talep ediyorlar. Telefonlar neye hizmet ediyor? Ortaokul öğrencilerinin kafaları ne ile meşgul? Azap göndermeden ordular kalksın şaha. Erkam’ın, Suffe’nin ilim talebeleri, Fatih’in, Alparslan’ın orduları nerede? Herkes mi öldü?

Evet, ben de bu ülkeden gitmek istiyorum. Bu kadar ahlâksızlığa, bu kadar dinime saldırıya dayanamıyorum. Ben de şeriatın uygulandığı ülkelere gitmek istiyorum. ABD’nin, Rusya’nın, kapitalizmin, komünizmin, ahlâksızlığın, edepsizliğin olmadığı, uğramadığı asude İslâm ülkelerine gitmek istiyorum. İslâm topraklarında yaşamak istiyorum. Lâkin bir dakika! Benim dedelerim bunun için, bu topraklar İslâm toprağı olsun diye şehit olmadılar mı? Demek ki biz, “Bedel ödedik, hiçbir yere gitmiyoruz! Bu topraklar bizim! Her karışı kanla sulandı. Öyleyse dinime saygı duymayan gitsin bu ülkeden!” demeliyiz. Evet, ivedilikle “Dinî Değerleri Koruma Kanunu” çıkmalı.  Tabiî bu işler arz-talep meselesi. Akşama kadar kahvede zar atan babalar, seviyesiz ve iğrenç diziler izleyen analar, internet bağımlısı evlatlar oldukça kim öğrenip öğretecek bunu? Kendi pis nefislerinin suçunu dahi Devlet’e yıkanlar, “Modern baba olacağız” diye kızlarını salanlar, aynı anda iki sevgili yapanlar, daha küçücük, zayıf, cılız, çocuk yaşta dudaklarını ördek gibi şişirmiş, burnunu maymun gibi kestirmiş ve garabet birer yaratık olmuş hâlde ne dediği anlaşılmayan Türkçesi nevzuhurlar ile mi? Evli, sözde Müslüman ama sosyal medyada kadınlara özelden mesaj yazma, kızı yaşında kızlarla sohbet etme derdinde olanlarla mı?

“Özgürlük” diyerek dinî ve ahlâkî değerlerimizi çaldılar. Kültürel asimilasyon ve ahlâkî darbe ile içten içe yıktılar ülkemizin sağlam inanç bentlerini. İslâm düşmanı, ahlâk yoksunu camia, kediyi köpeği insandan üstün gördü, kabul ettik. En iğrenç ahlâksızlıkları TV’lerden evimize boca ettiler, ağzımızı açıp izledik. İslâmî ne varsa dalga geçtiler, “Aman kargaşa çıkmasın!” dedik, sustuk, dinledik. Peygambere, evliyalara dil uzattılar, hazmettik; kendimize hakaret edilince saldırdık. Trafikte, hastane kuyruğunda sille tokat birbirimize girdik ama Peygamberimize dil uzatılınca, camiimize saygısızlık yapılınca birdenbire hoşgörü abidesi kesildik. Dinî kritik yaparak “İslâm’da kadın hakları var mı, teravih var mı?” gibi konularla beyinleri sulandırdılar, “Vardır bir bildikleri” dedik. “İslâm” gibi, insanı her alanda tekâmül ettiren, sosyal ve psikolojik plânda aile, ordu, anayasa ve aklımıza gelen her kulvarda en insanî, en fıtrî kuralları bize öğreten dinimizin kıymetini bilemedik. “İnanıyorsanız üstünsünüzdür” ayetinin kıymetini bilemedik.

Onlara benzedikçe huzursuzluk, kaos, güvensizlik, cinayet, şiddet, tecavüz arttı. Hâlâ bunun kaynağının inancımızdan uzaklaştığımızdan olduğunu sezemedik. İslâm’ın âlemlere rahmet olduğunun bilincine eremedik. Kadınları çırılçıplak yapıp sonra yıkılan yuvalarda “kadına şiddet” çığırtkanlığı yaptık. Lût kavminin adî yaratıkları söz konusu olunca “Onun c… tercihi, size ne!” diyenlere “Genç yaşta evlilik ve nikah da Müslümanın tercihi, size ne!” diyemedik. Onları ikna etmeye, onlara şirin görünmeye çalıştık. Genç yaşta zina serbest ama evlilikten insanları nefret ettirmek için ortaya “çocuk gelin” kavramı atıldı ve İslâm’ı bilmeyen Müslümanlar hemen bu tuzağa düştü. Lisedeki kızlar her dizide (edebim elvermiyor yazmaya) evli olanların yaptıklarını yaptı ama iş nikâhla birbirine bağlamaya gelince “Çocuk yaşta evlilik olmaz” diye ortayı yıktılar. “Haklılar” dedik. Hâlbuki “nikâh” bir kızı bir erkeğin sorumluluğuna vermektir. Nikâh demek, kadını kullanılıp atılacak meta olmaktan çıkartmaktır. “Kadın senin nikâhlı eşin, mahremindir, bakmakla yükümlü olduğun hayat arkadaşın demektir. Hayvanlar gibi nikâhsız birliktelik, özgürlük değil, bilakis cinayet gibi bir büyük günahtır” diyemedik.

Nasıl da tahrif olduk. Nasıl da tahrip olduk. Dışı güzel, içi harap insanlar olduk. Fiziksel/görsel güzelliğin bu kadar önemsendiği demde ruh ve kalplerimiz yorgun düştü, göremedik. Maneviyatımız çelimsiz, bitap. Ruhî dinamikler bitkin. Farkına varamadık. Zillete düştük, yenildik. Hepimiz aldandık. Bizi aldatanlara benzemek için kuyruğumuzu kestik ve acı ile bağırarak geziniyoruz.