MÜSLÜMANLARIN
ilk kıblesi Mescid-i Aksâ’nın ve onun bulunduğu şehir olan Kudüs’ün işgali, tüm
Müslümanların yüreğini kanatan bir yaradır.
Yüzyıllar boyunca Osmanlı idaresinde
bulunan bu kutsal şehir, hem bir kutsal üs, hem de İslâm dünyasındaki birliğin
âdeta sembolüdür.
Ama Kudüs, Osmanlı’nın parçalanmasından
sonra hem öksüz, hem yetim bırakıldı.
Son yıllarda hem diplomasi alanında, hem
de tarihî mîrasa sahip çıkılması bağlamında ülkemiz ciddî çalışmalar yürütüyor.
Bir yandan gerek BM, gerekse diğer uluslararası plâtformlarda İsrail tezleri
şiddetle reddedilirken, diğer yandan gerek TİKA, gerekse diğer sivil toplum
kuruluşları kanalıyla kentin ve kutsal mekânların tarihî dokuya uygun hâle
getirilmesi ve tarihî dokunun korunması için çalışmalar yürütülüyor.
Hem uluslararası sahadaki diplomatik
girişimler, hem de özellikle AK Parti iktidarı ile birlikte başta TİKA olmak
üzere sivil toplum kuruluşlarının şehrin tarihî mîrasının korunması ve görünür
hâle gelmesi için yaptığı çalışmalardan dolayı artan Türkiye etkisi, İsrail’i
ciddî derecede rahatsız ediyor.
Özellikle Mavi Marmara olayından sonra
ilişkilerin gerilmesine bağlı olarak iyice artan bu rahatsızlık, İsrail
tarafını harekete geçirdi. Şehirdeki Türk etkisini kırabilmek için birtakım
çalışmalar yürüten İsrail, ilk olarak Kudüs’ü ziyaret etmek isteyen
vatandaşlarımıza yönelik vize taleplerine ve seyahat isteklerine kısıtlamalar
getirdi.
Artan ziyaretler nedeniyle şehre ve kutsal
mekânlara olan Türk ilgisinin daha da katlanacağını düşünen İsrail, artan bu
ilginin toplumsal bilince yansıyacağını düşünüyor.
Bu sayede Kudüs’te İsrail tezlerine
yönelik engellerin daha da güçleneceğini düşünen İsrail, ayrıca Kudüs’te
faaliyet gösteren Türk kökenli tüm sivil toplum kuruluşlarına ve onların
faaliyetlerine kısıtlamalar getirdi. TİKA’nın restorasyon çalışmalarını
yakından takip eden İsrail, ayrıca Türkiye merkezli vakıfların Kudüs’teki
insanî yardım çalışmalarını engellemek için elinden geleni yapıyor.
İsrail, son on yılda artan Türk etkisini
kırabilmek için Kudüs’te Suudilere alan açmaya başladı. Özellikle Kudüs’teki
Türk sempatisini kırabilmek için Suudilerin Mescid-i Aksâ ve Kudüs’teki vakıf
ve yardım faaliyetlerine kaynak aktarmasına sessiz kaldı. Hattâ perde
arkasından Suud girişimlerinin arttırılması için görüşmeler yürüttüğü kamuoyuna
yansıdı.
Ayrıca kutsal mekânların koruyuculuğu
hususunda Suudilere gözlemci statüsü verilmesi dâhil, Suud etkisini arttırabilmek
için çeşitli formüller üzerinde duruluyor. Suudları ABD sayesinde kontrol
edeceğini düşünen İsrail, ayrıca hemen her plâtformda Türkiye karşıtlığı ile
bilinen Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in de Kudüs’teki faaliyetlerine
alan açıyor.
Perde arkasından ise bu ülkelerin faaliyetlerini
daha da arttırmaları için görüşmeler yapıyor. Bununla da yetinmeyen İsrail,
bölgede faaliyet göstermek isteyen ve tarihî mekânların restorasyonu hususunda
yardımlarda bulunmak isteyen Fas’ın da yardım taleplerine olumlu karşılık
veriyor. Bu bağlamda Fas’ın yüz milyonlarca dolarlık yardımlarının bölgeye
ulaşmasına sessiz kalıyor.
İsrail,
tarihî hâfızanın harekete geçmesini istemiyor
Tarih bilinci hem bireysel, hem de toplumsal
kimlik ve kişilik inşâsının yanında bireysel ve toplumsal düşüncenin
yapılandırılması hususunda da son derece belirleyicidir.
Ayrıca tarih bilinci, kültürel mîrasın
korunması ve geleceğe taşınması açısından da belirleyici bir etkiye sahiptir. Geçmişle
güçlü bağlar kurmak ve bu bağları geleceğe taşımak, ancak tarih bilinci ile
mümkündür.
Tarih bilinci, medeniyet tasavvuru
açısından da çok önemli bir kadrandır.
İsrail, Türkiye’nin Kudüs meselesindeki
aktif tutumunun ve şehrin inşâsı için yaptıklarının güçlü bir tarih bilinci oluşturacağını
biliyor. Bunu da kendi tezleri için büyük bir tehlike olarak görüyor. İşte İsrail’in
Kudüs’te kendi tezleri açısından daha az zararlı gördüğü ülkelere alan
açmasının nedeni budur!
Tarih bilincinin topyekûn geçmişi harekete
geçireceğini bilen İsrail, bunu engelleyebilmek için Kudüs’te kontrol
edebileceğini düşündüğü ülkelere alan açarak, ülkemizin buradaki etkisini
kırmaya çalışıyor.
Hem tarihî kökleri, hem tarihî mirası, hem
de İslâm dünyası ile kurduğu bağlar itibariyle Müslümanları mobilize edebilecek
tek ülke, ülkemizdir. İsrail, Kudüs’te alan açtığı ülkelerin İslâm dünyasına böyle
bir önderlik edemeyeceğini bildiği için bu ülkelere alan açıp, İslâm dünyasını
mobilize edecek olan ülkemizin ise manevra alanını daraltmaya alışıyor.
Ayrıca İsrail, alan açtığı ülkeler ile
İslâm dünyasındaki rekabeti tetikleyerek Müslümanların enerjisinin kendisine
yönelmesini önlemeye çalışıyor. Bakalım tarihî bilinç ve tarihî hâfızanın güçlü
bir şekilde harekete geçmesini daha ne kadar engelleyebilecek…