Peygamber ve çocuk
-ANNECİĞİM, yarın Peygamberimizin doğum günü, değil mi?
-Evet yavrum!
-Peki, ölen insanların
doğum günü kutlanır mı?
-Tabiî ki yavrum…
-Ben de öldükten sonra
sen, babam ve kardeşlerim benim doğum günümü kutlar mısınız?
-Ölüm Allah’ın emri
yavrum, hepimiz öleceğiz bir gün…
-Anne, neden gözlerin
nemlendi, seni üzecek bir şey mi söyledim yoksa?
-Hayır bir tanem! Hem
gözlerimin nemlendiğini nereden çıkardın sen?
-Bilmem! Ne zaman ben
ölümden bahsetsem, hemen gözlerin nemleniyor senin. Yoksa benim ölmemden
korkuyor musun? Bunun için mi üzülüyorsun?
-Aşkım! Bir tanem! Neden
öyle düşünüyorsun? Hem senin uyku saatin gelmedi mi? Yarın erkenden çarşıya
gideceğiz ve sen Peygamberimiz için bir doğum günü hediyesi seçeceksin.
Hatırlarsan seninle bu konuda sözleşmiştik…
-Evet, haklısın! Çok
heyecanlayım anne, ilk defa Peygamberimizin doğum gününü kutlayacağım. Üstelik
nasıl bir hediye seçeceğim konusunda çok kararsızım. Bana bu konuda yardımcı
olacaksın, değil mi?
-Evet, ama bir şartla!
Şimdi mışıl mışıl uyuyacaksın ve erkenden sabah namazına kalkıp birlikte
Allah’a duâ edeceğiz.
-Tamam, anlaştık! İyi
geceler!
-Sana da bir tanem! İyi
uykular, hayırlı rüyâlar!
Ayetnur, uyumadan önce
annesiyle birlikte abdest alır ve iki rekât namaz kıldıktan sonra duâ eder. Duâ
ederken içinden bir dilek tutar: “Rabbim, Peygamberimizin doğum günü için en
güzel hediyeyi benim vermem nasip olsun!” Sonra odasına çekilir ve hemencecik
uykuya dalar.
“Kapa gözlerini ve düşle!”
Merdivenlerde dalgın
dalgın otururken Ayetnur, bunu fark eden arkadaşlarının seslenişi ile etrafına
bakınır.
-Ayetnur! Ayetnur! Haydi
sen de oyunumuza katıl!
Ayetnur, uzaktan uzağa
arkadaşlarının oyununa bakar. Nedense canı hiç oyuna katılmak istememektedir.
Çünkü hep Peygamberimize nasıl bir hediye alacağını düşünüp durmaktadır. Bir
ara, “Acaba arkadaşlarımdan yardım istesem nasıl olur?” diye aklından geçirir. Fakat
sonra ondan daha güzel bir hediye alınır korkusuyla bunu arkadaşlarıyla
paylaşmaktan vazgeçer. Bir sır gibi bunu saklamayı tercih eder. Çok geçmeden
yanına ilk defa gördüğü bir çocuk yaklaşır.
-Selâmunaleykum!
-Aleykumselâm!
-Neden oyunumuza
katılmıyorsun?
-Hiç… Öylesine… Canım istemiyor!
-Ben Muhammed, mahallenize
yeni taşındık. Mahalleye taşındığımız ilk gün, senin annen bize yemek getirmiş
ve biraz da sütannemle sohbet etmişlerdi…
-Sütannen mi?
Muhammed’in gözleri hafif
nemli, boynunu büküktür.
-Evet, sütannem!
-Peki, senin baban ve
annen yok mu?
-Onlar ben küçükken
ölmüşler…
-Ya?! Çok üzüldüm!
-Evet, insan sevdiklerini
yitirince kalp hüzünleniyor, göz yaşarıyor. Fakat biz Allah’tan geldik ve yine
ona döneceğiz. Sütannem hep böyle diyor…
Muhammed, Ayetnur’un
yüzündeki ifadeden gözlerini kaçırarak, elinde mendile sarılı kurabiyeden bir
tanesini uzatır ve içten bir seslenişle onu ikrâm eder.
-Benimle bu kurabiyeyi
paylaşır mısın?
Ayetnur, ilk defa annesi
ve babasını kaybetmiş bir çocuk tanıyordur. Onun sesindeki içtenlik kalbini
sarsmış, dudaklarını titretmiş ve gözlerini buğulandırmıştır.
Muhammed’in sesi, tıpkı
gece yarısı namaza kalkıp ağlayarak duâ eden annesinin sesi gibidir. Ne kadar
içten, ne kadar mâsum ve ne kadar kadife... Hafifçe gözlerini kapar Ayetnur,
gözlerindeki nem dönmesin gözyaşlarına diye…
Birden kanat sesleri yayılır
sokakta. Ürperten, heyecanlandıran, panikleten… Ayetnur, dönüp etrafına bakınır
birden. Duyduğu kanat seslerinin sahibini arar. Hiçbir kuş yoktur. Muhammed de
yoktur. Sonradan fark eder Muhammed’i. Elinde tutuğu kurabiyeyi bir çift
güvercine yediriyordur. Gülümseyerek Ayetnur’a döner.
-Merak etme! Kendi
kurabiyemi veriyorum bir çift güvercine, seninki avuç içinde. Yani kalbimde…
Yanakları al al olur
Ayetnur’un, “Ne kadar güzel sözler söylüyor bu çocuk!” diye gelip geçer
içinden.
Bir çift güvercinin
Muhammed’in etrafında döndüğünü gördükçe, çok ister onun gibi kendi başına da kuşlar
konmasını. Belki o zaman kurabiyesini daha rahat isteyebilme hissi doğmuştur
içinde. Babasının kendisine her iş dönüşünde “Paylaşmak için, yemeden
bölüşülmüş her helâl lokma sadakadır yavrum” dediğini hatırlar. Koşarak
Muhammed’in yanına gider.
-Muhammed! Muhammed!
-Efendim Ayetnur?
-Sadaka nedir, biliyor musun?
-Bilirim! Bir çift güzel
söz…
-Bir çift güzel söz mü?
-Evet!
-Hayır! Sadaka, “paylaşmak
için yemeden bölüşülmüş her helâl lokmadır”…
-Bak bu söz de bir
sadakadır. Ne kadar güzel söylenmiş bir çift söz!
Ayetnur biraz mahcup,
biraz doğal, elini uzatır Muhammed’e, “Kurabiyemi alabilir miyim” diye. Nedense
bir kez daha duyar kanat seslerini. Fakat kuşların kanat çırpmasından farklıdır
bu sefer. Yine de Muhammed’in etrafında dönen kuşların kanat seslerine yorar
bunu.
-Ne kadar güzel olmuş bu
kurabiye! Sütannenin adı ne?
-Halime… Ne zaman bir
kurabiye yapsa, “Paylaşmadan yeme!” diye hatırlatır bana. Onun için süt kadar ak
ve onun kadar bereketlidir sütannem, bir tanem, Halime’m...
-Sen paylaşmadan hiç yemez
misin yani?
-Hayır canım, tabiî ki
yerim! Fakat etrafımda arkadaşlarım varsa, ihtiyaç sahibi çocuklar varsa önce
onlarla paylaşırım. Sonra öyle yerim…
-Şey… Muhammed, seninle
bir sırrımı paylaşsam, bunu saklarsın, değil mi?
-Tabiî ki...
-E… Ya… Nasıl desem?
-Çok önemli bir sır olsa
gerek…
-Evet! Çünkü yarın Peygamberimizin
doğum günü…
-Evet, biliyorum!
-Peygamberimize en güzel
hediyeyi ben almak istiyorum, fakat bir türlü ne alacağımı bilmiyorum. Bana bu
konuda yardımcı olur musun?
İşte ne olduysa tam o
sırada olur! Aynı kanat sesleri duyulmaya başlanır. Ve bu kanat seslerine “Muhammed!
Muhammed! Bir tanem, akşam oldu, eve dön artık!” sesleri karışır. Kanat sesleri
gittikçe artar ve Muhammed susar. Çok geçmeden onlarca, yüzlerce güvercin
sokağa doluşur. Hepsi tek tek gagasındaki bir gül dalını Muhammed’in önüne
bırakır.
Güller içinde bir çocuktur
artık Muhammed. Öyle ki, gülden bir çocuk olacak kadar doluşuyordur sokağa gül
taşıyan güvercinler. Fakat Muhammed susmaya devam ediyordur. Ayetnur, yerdeki
güllerden birini almak için hafifçe eğilir, “Acaba bir gül mü alsam Peygamberimize?”
diye geçirir içinden.
Kanar, eli kanar. Kanat
sesleri arasında yere bir damla kan akar. Bir gülün üstüne kan akar. Bir gül
kanamış gibi duruyordur. O gülü alıp kanatlanır bir kuş. Muhammed, Ayetnur’a
kuşu gösterir.
-Gülü seven, dikenine
katlanır!
Elinin kanadığını fark
eder Ayetnur.
-Ona tutunmak gerek! Tutunurken
bir bedel ödemek gerek! Bu bedel kan olsa da bunu gül bilmek gerek!
-Ne kadar güzel
konuşuyorsun Ayetnur!
-Bu sözler, Peygamberimize
sevgimizi anlatmak için okulda düzenlenen bir yarışmada ödül alan arkadaşımın
yazdığı şiirden. Bu şiiri yazdığı gece beni aramış ve yarışmaya vermeden önce
benimle paylaşmıştı. Yani paylaşmak için bölüşülmüş ekmek gibi bu şiir.
-Rüyâ da böyle değil midir
Ayetnur?
-Anlamadım?!
-“Rüyâ” diyorum, sadaka
değil midir?
-Nasıl yani?
-Kapa gözlerini Ayetnur,
düşle! Bırak, düşlerin yol alsın. Duyduğun kanat sesleri düşlerinin olsun. Haydi,
ne duruyorsun?! Kapa gözlerini ve düşle!
Gözlerini kapatır Ayetnur
ve düşler. Peygamber’i düşler. O’na vereceği hediyeyi düşler. Dalıp gider.
Gözleri kapalı, gönlü açık düşler ve gider…
***
Rüyâ çocuk
Uykudayken Ayetnur,
düşlerine ezan sesleri karışır. “Muhammedun Rasûlullah” kısmında aynı kanat
seslerini duyar. Kanat seslerine annesinin sesi karışır.
-Ayetnur! Ayetnur! Bir
tanem, uyan artık!
“Uyanmak mı?!” diye şaşkın
ve panikleyerek gözlerini açar Ayetnur.
Aman Allah’ım, inanılmaz
bir şey! Karşısında Muhammed yerine annesi Emine, yani “Âmine” duruyordur. Üzülür
birden. Gözleri nemlenir. Annesi şaşkın şaşkın Ayetnur’a bakıyordur.
-Neden gözlerin nemlendi nurum?
Yoksa kötü bir düş mü gördün? Yoksa anneciğinin öldüğünü mü gördün?
Ağlamaya başlar Ayetnur ve
annesine sarılır. Sarıldıkça hıçkırıklara boğulur.
-Tamam, tamam bir tanem!
Gördüğün bir düş… Bak, buradayım, hayattayım...
-Biliyorum… Muhammed
nerede?
-Muhammed mi?
-Evet, Muhammed! Bana söz
verdi…
-Söz mü?
-Peygamberimiz için
seçeceğim hediye konusunda bana yardımcı olacaktı. Bana “Kapa gözlerini ve
düşle” dedi, ben gözlerimi kapatıp açınca sen karşıma çıktın!
-Bir tanem, sen rüyanda Peygamber’i
mi gördün yoksa?
-Hayır, ne Peygamber’i?
Ben mahallemize taşınan Muhammed’i gördüm…
-Hangi mahalle? Yeni
taşınan komşu da kim? Ah benim güzelim, sen uykuda bir düş gördün! Demek
düşünde Muhammed diye birini gördün…
-Evet! Üstelik annesi ve
babası ölmüş. Sütannesinin adı Halime imiş…
-Sübhânallah! Bârekellah!
Elhamdulillah! Bir tanem, sen Peygamber’in doğum gününü rüyânda kutlamaya
başlamışsın bile… Ah canım benim!
-Nasıl yani?
-Bir tanem, sen Peygamberimizin
adının Muhammed olduğunu bilmiyor musun?
-Biliyorum!
-Peki, O’nun annesiz ve
babasız büyüdüğünü bilmiyor musun?
-Biliyorum!
-Peki ya sütannesinin
adının Halime olduğunu hatırlamıyor musun?
-Hayır!
-Hayır mı?
-Evet, bunu bilmiyordum…
-Hı… Demek bilmiyorsun…
-Peki anne, sen Halime’nin
yaptığı kurabiyeyi arkadaşları ile paylaşmadan Muhammed’in yemediğini biliyor
musun?
-Bunu sana kim söyledi, Muhammed
mi?
-Evet!
-Evet, ben de Peygamberimizi
anlatan kitaplarda bunu okumuştum.
-Nasıl yani anne, benim
düşümde gördüğüm Halime Teyze ve kurabiye olayı doğru mu?
-Evet bir tanem, doğru!
-Şimdi ben… Ben… Ben
Peygamberimizi mi gördüm rüyâmda?
-Bilmem ki bir tanem, belki
görmüşsündür. Fakat bana anlattıkların doğru. Peygamberimizin bir sütannesi var
ve adı Halime. Üstelik düşünde gördüğün kurabiye olayı da doğru… Peygamberimiz
çocukken sahip olduğu şeyleri arkadaşlarıyla paylaşırdı. O çocukken de hepimize,
özellikle de siz çocuklara güzel bir örnekti…
-Bunları ilk defa senden
duyuyorum anne.
-Olur mu bir tanem, her
akşam yatmadan önce ben sana Peygamber’in hayatını okuyorum ya…
-Okuyorsun ama ben okuduklarının
arasında bu kurabiye hâdisesini hiç hatırlamıyorum…
-Yani… Olabilir bir tanem…
Okuduğum kitaplarda başka örnekler vardır. Bu örneği almamıştır kitap.
-Ne yani, şimdi ben bu örnekleri
hep düşümde mi göreceğim?
-Olur mu kızım, neden
düşlerinde göresin ki? Peygamberlerin hayatını okursan eğer, bunun gibi çok
güzel örneği hep okursun.
-O zaman bana
peygamberlerin hayatını anlatan kitaplar alacaksın anneciğim!
-Tamam bir tanem! Babana
söyleriz, bize biraz kitap parası verir, biz de birlikte kitapçıya gider
alırız.
-O zaman bugün Peygamberimize
hediye almaya giderken bu kitapları da almış olalım!
-Tamam! Şimdi kalk,
birlikte namaz kılıp duâ edelim!
Ayetnur, annesi ve babası birlikte namaz kılıp duâ eder. Namazdan sonra, alacakları kitaplar için gerekli parayı babasından alırken, Ayetnur ayrıca babası için duâ eder ve ona da düşlerini anlatır. Babası şaşkınlıkla Ayetnur’u dinledikten sonra ona hayır duâ eder ve yanaklarından öptükten sonra ekler: “Allah seni hepimiz için bir âyet ve nûr kılsın yavrum! Bizim için hep ‘nazlı can’ kalsan da…”