Kutlu rüyâ

Güller içinde bir çocuktur artık Muhammed. Öyle ki, gülden bir çocuk olacak kadar doluşuyordur sokağa gül taşıyan güvercinler. Fakat Muhammed susmaya devam ediyordur. Ayetnur, yerdeki güllerden birini almak için hafifçe eğilir, “Acaba bir gül mü alsam Peygamberimize?” diye geçirir içinden.

Peygamber ve çocuk

-ANNECİĞİM, yarın Peygamberimizin doğum günü, değil mi?

-Evet yavrum!

-Peki, ölen insanların doğum günü kutlanır mı?

-Tabiî ki yavrum…

-Ben de öldükten sonra sen, babam ve kardeşlerim benim doğum günümü kutlar mısınız?

-Ölüm Allah’ın emri yavrum, hepimiz öleceğiz bir gün…

-Anne, neden gözlerin nemlendi, seni üzecek bir şey mi söyledim yoksa?

-Hayır bir tanem! Hem gözlerimin nemlendiğini nereden çıkardın sen?

-Bilmem! Ne zaman ben ölümden bahsetsem, hemen gözlerin nemleniyor senin. Yoksa benim ölmemden korkuyor musun? Bunun için mi üzülüyorsun?

-Aşkım! Bir tanem! Neden öyle düşünüyorsun? Hem senin uyku saatin gelmedi mi? Yarın erkenden çarşıya gideceğiz ve sen Peygamberimiz için bir doğum günü hediyesi seçeceksin. Hatırlarsan seninle bu konuda sözleşmiştik…

-Evet, haklısın! Çok heyecanlayım anne, ilk defa Peygamberimizin doğum gününü kutlayacağım. Üstelik nasıl bir hediye seçeceğim konusunda çok kararsızım. Bana bu konuda yardımcı olacaksın, değil mi?

-Evet, ama bir şartla! Şimdi mışıl mışıl uyuyacaksın ve erkenden sabah namazına kalkıp birlikte Allah’a duâ edeceğiz.

-Tamam, anlaştık! İyi geceler!

-Sana da bir tanem! İyi uykular, hayırlı rüyâlar!

Ayetnur, uyumadan önce annesiyle birlikte abdest alır ve iki rekât namaz kıldıktan sonra duâ eder. Duâ ederken içinden bir dilek tutar: “Rabbim, Peygamberimizin doğum günü için en güzel hediyeyi benim vermem nasip olsun!” Sonra odasına çekilir ve hemencecik uykuya dalar.

“Kapa gözlerini ve düşle!”

Merdivenlerde dalgın dalgın otururken Ayetnur, bunu fark eden arkadaşlarının seslenişi ile etrafına bakınır.

-Ayetnur! Ayetnur! Haydi sen de oyunumuza katıl!

Ayetnur, uzaktan uzağa arkadaşlarının oyununa bakar. Nedense canı hiç oyuna katılmak istememektedir. Çünkü hep Peygamberimize nasıl bir hediye alacağını düşünüp durmaktadır. Bir ara, “Acaba arkadaşlarımdan yardım istesem nasıl olur?” diye aklından geçirir. Fakat sonra ondan daha güzel bir hediye alınır korkusuyla bunu arkadaşlarıyla paylaşmaktan vazgeçer. Bir sır gibi bunu saklamayı tercih eder. Çok geçmeden yanına ilk defa gördüğü bir çocuk yaklaşır.

-Selâmunaleykum!

-Aleykumselâm!

-Neden oyunumuza katılmıyorsun?

-Hiç… Öylesine… Canım istemiyor!

-Ben Muhammed, mahallenize yeni taşındık. Mahalleye taşındığımız ilk gün, senin annen bize yemek getirmiş ve biraz da sütannemle sohbet etmişlerdi…

-Sütannen mi?

Muhammed’in gözleri hafif nemli, boynunu büküktür.

-Evet, sütannem!

-Peki, senin baban ve annen yok mu?

-Onlar ben küçükken ölmüşler…

-Ya?! Çok üzüldüm!

-Evet, insan sevdiklerini yitirince kalp hüzünleniyor, göz yaşarıyor. Fakat biz Allah’tan geldik ve yine ona döneceğiz. Sütannem hep böyle diyor…

Muhammed, Ayetnur’un yüzündeki ifadeden gözlerini kaçırarak, elinde mendile sarılı kurabiyeden bir tanesini uzatır ve içten bir seslenişle onu ikrâm eder.

-Benimle bu kurabiyeyi paylaşır mısın?

Ayetnur, ilk defa annesi ve babasını kaybetmiş bir çocuk tanıyordur. Onun sesindeki içtenlik kalbini sarsmış, dudaklarını titretmiş ve gözlerini buğulandırmıştır.

Muhammed’in sesi, tıpkı gece yarısı namaza kalkıp ağlayarak duâ eden annesinin sesi gibidir. Ne kadar içten, ne kadar mâsum ve ne kadar kadife... Hafifçe gözlerini kapar Ayetnur, gözlerindeki nem dönmesin gözyaşlarına diye…

Birden kanat sesleri yayılır sokakta. Ürperten, heyecanlandıran, panikleten… Ayetnur, dönüp etrafına bakınır birden. Duyduğu kanat seslerinin sahibini arar. Hiçbir kuş yoktur. Muhammed de yoktur. Sonradan fark eder Muhammed’i. Elinde tutuğu kurabiyeyi bir çift güvercine yediriyordur. Gülümseyerek Ayetnur’a döner.

-Merak etme! Kendi kurabiyemi veriyorum bir çift güvercine, seninki avuç içinde. Yani kalbimde…

Yanakları al al olur Ayetnur’un, “Ne kadar güzel sözler söylüyor bu çocuk!” diye gelip geçer içinden.

Bir çift güvercinin Muhammed’in etrafında döndüğünü gördükçe, çok ister onun gibi kendi başına da kuşlar konmasını. Belki o zaman kurabiyesini daha rahat isteyebilme hissi doğmuştur içinde. Babasının kendisine her iş dönüşünde “Paylaşmak için, yemeden bölüşülmüş her helâl lokma sadakadır yavrum” dediğini hatırlar. Koşarak Muhammed’in yanına gider.

-Muhammed! Muhammed!

-Efendim Ayetnur?

-Sadaka nedir, biliyor musun?

-Bilirim! Bir çift güzel söz…

-Bir çift güzel söz mü?

-Evet!

-Hayır! Sadaka, “paylaşmak için yemeden bölüşülmüş her helâl lokmadır”…

-Bak bu söz de bir sadakadır. Ne kadar güzel söylenmiş bir çift söz!

Ayetnur biraz mahcup, biraz doğal, elini uzatır Muhammed’e, “Kurabiyemi alabilir miyim” diye. Nedense bir kez daha duyar kanat seslerini. Fakat kuşların kanat çırpmasından farklıdır bu sefer. Yine de Muhammed’in etrafında dönen kuşların kanat seslerine yorar bunu.

-Ne kadar güzel olmuş bu kurabiye! Sütannenin adı ne?

-Halime… Ne zaman bir kurabiye yapsa, “Paylaşmadan yeme!” diye hatırlatır bana. Onun için süt kadar ak ve onun kadar bereketlidir sütannem, bir tanem, Halime’m...

-Sen paylaşmadan hiç yemez misin yani?

-Hayır canım, tabiî ki yerim! Fakat etrafımda arkadaşlarım varsa, ihtiyaç sahibi çocuklar varsa önce onlarla paylaşırım. Sonra öyle yerim…

-Şey… Muhammed, seninle bir sırrımı paylaşsam, bunu saklarsın, değil mi?

-Tabiî ki...

-E… Ya… Nasıl desem?

-Çok önemli bir sır olsa gerek…

-Evet! Çünkü yarın Peygamberimizin doğum günü…

-Evet, biliyorum!

-Peygamberimize en güzel hediyeyi ben almak istiyorum, fakat bir türlü ne alacağımı bilmiyorum. Bana bu konuda yardımcı olur musun?

İşte ne olduysa tam o sırada olur! Aynı kanat sesleri duyulmaya başlanır. Ve bu kanat seslerine “Muhammed! Muhammed! Bir tanem, akşam oldu, eve dön artık!” sesleri karışır. Kanat sesleri gittikçe artar ve Muhammed susar. Çok geçmeden onlarca, yüzlerce güvercin sokağa doluşur. Hepsi tek tek gagasındaki bir gül dalını Muhammed’in önüne bırakır.

Güller içinde bir çocuktur artık Muhammed. Öyle ki, gülden bir çocuk olacak kadar doluşuyordur sokağa gül taşıyan güvercinler. Fakat Muhammed susmaya devam ediyordur. Ayetnur, yerdeki güllerden birini almak için hafifçe eğilir, “Acaba bir gül mü alsam Peygamberimize?” diye geçirir içinden.

Kanar, eli kanar. Kanat sesleri arasında yere bir damla kan akar. Bir gülün üstüne kan akar. Bir gül kanamış gibi duruyordur. O gülü alıp kanatlanır bir kuş. Muhammed, Ayetnur’a kuşu gösterir.

-Gülü seven, dikenine katlanır!

Elinin kanadığını fark eder Ayetnur.

-Ona tutunmak gerek! Tutunurken bir bedel ödemek gerek! Bu bedel kan olsa da bunu gül bilmek gerek!

-Ne kadar güzel konuşuyorsun Ayetnur!

-Bu sözler, Peygamberimize sevgimizi anlatmak için okulda düzenlenen bir yarışmada ödül alan arkadaşımın yazdığı şiirden. Bu şiiri yazdığı gece beni aramış ve yarışmaya vermeden önce benimle paylaşmıştı. Yani paylaşmak için bölüşülmüş ekmek gibi bu şiir.

-Rüyâ da böyle değil midir Ayetnur?

-Anlamadım?!

-“Rüyâ” diyorum, sadaka değil midir?

-Nasıl yani?

-Kapa gözlerini Ayetnur, düşle! Bırak, düşlerin yol alsın. Duyduğun kanat sesleri düşlerinin olsun. Haydi, ne duruyorsun?! Kapa gözlerini ve düşle!

Gözlerini kapatır Ayetnur ve düşler. Peygamber’i düşler. O’na vereceği hediyeyi düşler. Dalıp gider. Gözleri kapalı, gönlü açık düşler ve gider…

***

Rüyâ çocuk

Uykudayken Ayetnur, düşlerine ezan sesleri karışır. “Muhammedun Rasûlullah” kısmında aynı kanat seslerini duyar. Kanat seslerine annesinin sesi karışır.

-Ayetnur! Ayetnur! Bir tanem, uyan artık!

“Uyanmak mı?!” diye şaşkın ve panikleyerek gözlerini açar Ayetnur.

Aman Allah’ım, inanılmaz bir şey! Karşısında Muhammed yerine annesi Emine, yani “Âmine” duruyordur. Üzülür birden. Gözleri nemlenir. Annesi şaşkın şaşkın Ayetnur’a bakıyordur.

-Neden gözlerin nemlendi nurum? Yoksa kötü bir düş mü gördün? Yoksa anneciğinin öldüğünü mü gördün?

Ağlamaya başlar Ayetnur ve annesine sarılır. Sarıldıkça hıçkırıklara boğulur.

-Tamam, tamam bir tanem! Gördüğün bir düş… Bak, buradayım, hayattayım...

-Biliyorum… Muhammed nerede?

-Muhammed mi?

-Evet, Muhammed! Bana söz verdi…

-Söz mü?

-Peygamberimiz için seçeceğim hediye konusunda bana yardımcı olacaktı. Bana “Kapa gözlerini ve düşle” dedi, ben gözlerimi kapatıp açınca sen karşıma çıktın!

-Bir tanem, sen rüyanda Peygamber’i mi gördün yoksa?

-Hayır, ne Peygamber’i? Ben mahallemize taşınan Muhammed’i gördüm…

-Hangi mahalle? Yeni taşınan komşu da kim? Ah benim güzelim, sen uykuda bir düş gördün! Demek düşünde Muhammed diye birini gördün…

-Evet! Üstelik annesi ve babası ölmüş. Sütannesinin adı Halime imiş…

-Sübhânallah! Bârekellah! Elhamdulillah! Bir tanem, sen Peygamber’in doğum gününü rüyânda kutlamaya başlamışsın bile… Ah canım benim!

-Nasıl yani?

-Bir tanem, sen Peygamberimizin adının Muhammed olduğunu bilmiyor musun?

-Biliyorum!

-Peki, O’nun annesiz ve babasız büyüdüğünü bilmiyor musun?

-Biliyorum!

-Peki ya sütannesinin adının Halime olduğunu hatırlamıyor musun?

-Hayır!

-Hayır mı?

-Evet, bunu bilmiyordum…

-Hı… Demek bilmiyorsun…

-Peki anne, sen Halime’nin yaptığı kurabiyeyi arkadaşları ile paylaşmadan Muhammed’in yemediğini biliyor musun?

-Bunu sana kim söyledi, Muhammed mi?

-Evet!

-Evet, ben de Peygamberimizi anlatan kitaplarda bunu okumuştum.

-Nasıl yani anne, benim düşümde gördüğüm Halime Teyze ve kurabiye olayı doğru mu?

-Evet bir tanem, doğru!

-Şimdi ben… Ben… Ben Peygamberimizi mi gördüm rüyâmda?

-Bilmem ki bir tanem, belki görmüşsündür. Fakat bana anlattıkların doğru. Peygamberimizin bir sütannesi var ve adı Halime. Üstelik düşünde gördüğün kurabiye olayı da doğru… Peygamberimiz çocukken sahip olduğu şeyleri arkadaşlarıyla paylaşırdı. O çocukken de hepimize, özellikle de siz çocuklara güzel bir örnekti…

-Bunları ilk defa senden duyuyorum anne.

-Olur mu bir tanem, her akşam yatmadan önce ben sana Peygamber’in hayatını okuyorum ya…

-Okuyorsun ama ben okuduklarının arasında bu kurabiye hâdisesini hiç hatırlamıyorum…

-Yani… Olabilir bir tanem… Okuduğum kitaplarda başka örnekler vardır. Bu örneği almamıştır kitap.

-Ne yani, şimdi ben bu örnekleri hep düşümde mi göreceğim?

-Olur mu kızım, neden düşlerinde göresin ki? Peygamberlerin hayatını okursan eğer, bunun gibi çok güzel örneği hep okursun.

-O zaman bana peygamberlerin hayatını anlatan kitaplar alacaksın anneciğim!

-Tamam bir tanem! Babana söyleriz, bize biraz kitap parası verir, biz de birlikte kitapçıya gider alırız.

-O zaman bugün Peygamberimize hediye almaya giderken bu kitapları da almış olalım!

-Tamam! Şimdi kalk, birlikte namaz kılıp duâ edelim!

Ayetnur, annesi ve babası birlikte namaz kılıp duâ eder. Namazdan sonra, alacakları kitaplar için gerekli parayı babasından alırken, Ayetnur ayrıca babası için duâ eder ve ona da düşlerini anlatır. Babası şaşkınlıkla Ayetnur’u dinledikten sonra ona hayır duâ eder ve yanaklarından öptükten sonra ekler: “Allah seni hepimiz için bir âyet ve nûr kılsın yavrum! Bizim için hep ‘nazlı can’ kalsan da…”