Kuşatılmış kuşaklar

Uzmanlarca “FOMO” diye adlandırılan ve bir tür kaygı bozukluğu olarak nitelenen bu durum nedeniyle insanlar, özellikle de Z kuşağı mensupları, sürekli sosyal medyaya bağlanma ihtiyacı hissediyorlar. Kişilerin psikosomatik rahatsızlıklar yaşamaması için sosyal medya kullanımının bilinçli bir şekilde yapılsa bile sınırlandırılması gerekiyor.

HAYATIMIZ sosyal medya araçları ile kuşatılmış durumda. Özellikle Z kuşağı, zamanının önemli bir kısmını sosyal medyaya göre ayarlıyor. Sosyal medyanın kullanım sıklığı sosyal medyanın etkilerini daha da arttırıyor.

Sosyal medya, kişilik ve kimlik gelişiminden estetik duygusuna kadar hayatın hemen her alanına etki ediyor. Özellikle Instagram fenomenleri gençlik üzerinde derin izler bırakabiliyor.

Sanal bedenler duygusal yırtılmaları tetikliyor

Sosyal medya ortamında sergilenen bedenlerin kusursuzluğu, daha doğrusu çok sayıda filtreden geçerek insanlara ulaşan kusursuz bedenler, insanların kendi bedenlerine olan bakışını o kadar çok etkiliyor ki birçok insan, kendi bedenini kusurlu görüyor. Hattâ bazısı kendi bedeninden nefret ediyor.

Sosyal medyada sergilenen kusursuz bedenlere benzemek isteyen insanlar, bedenlerini imkânları doğrultusunda estetize ediyor. Bunun için maddî imkânlarını sonuna kadar zorlayan insanlar hem doğal görünümden uzaklaşıyor, hem de kendi bedenleri ile barışık olamadıkları için derin duygusal yırtılmalar yaşayabiliyorlar.   

Bazı kullanıcılar hiç tanımadıkları insanları kıskanabiliyorlar. Hattâ kendi bedenlerinde gördükleri kusur ya da sosyal medyada gördükleri bedenlerin kusursuzluğu oranında kusursuz gördükleri bedenlerin sahiplerine nefret duygusu ile bakabiliyorlar. Bu psikoz gerçek hayata da yansıyor.

“Sosyal medya kıskançlığı” diye adlandırılan bu durum, Z kuşağında çok daha belirgin hâle gelmiş durumda.

Zaman ve mekân idraki zayıflıyor

Başka bedenler üzerinden geliştirilen estetik, beğeni ve buna bağlı olarak oluşan değer duygusu, mutluluk duygusunu insanın kendi dışındaki değişkenlere bağlaması sonucunu doğuruyor. Sosyal medyada başkalarının profillerine göz atmak için geçirilen zaman o kadar fazla ki insanlar, başkalarının hayatlarını takip etmekten kendi hayatlarında ciddî odaklanma sorunu yaşıyorlar.

Özellikle Z kuşağı mensupları, paylaşımlarına insanların hayranlık duymasına çok fazla önem veriyorlar. Bunun için bir ânı onlarca, hattâ yüzlerce kez fotoğraflayabiliyorlar. Bu da o ânın tadını çıkarmalarının önüne geçiyor. Yani insanlar, zaman ve mekânı idrak etmek, bir başka deyişle yaşamı deneyimlemek yerine kusursuz kareleri yakalamayı tercih ediyorlar.

Ülkemizde henüz çok fazla yaygınlık kazanmasa da Batı dünyasında tıp, sosyoloji ve psikoloji gibi farklı disiplinlerden uzmanlar sosyal medyanın etkileri üzerine ortak çalışmalar yürütüyorlar. Bu çalışmalar, sosyal medyayı sıklıkla kullananların, sosyal medyayı kullanmayanlara göre memnuniyetsizlik, üzüntü, hayâl kırıklığı gibi negatif duyguları daha fazla yaşadığını gösteriyor.

Kışkırtıcılığın dozu giderek artıyor

Sosyal medyadaki gelişmeleri takip etme dürtüsünün şiddeti arttıkça bu dürtü bir zaman sonra trend olan olay ve olguları kaçırma korkusuna dönüyor. Uzmanlarca “FOMO” diye adlandırılan ve bir tür kaygı bozukluğu olarak nitelenen bu durum nedeniyle insanlar, özellikle de Z kuşağı mensupları, sürekli sosyal medyaya bağlanma ihtiyacı hissediyorlar.

Kişilerin psikosomatik rahatsızlıklar yaşamaması için sosyal medya kullanımının bilinçli bir şekilde yapılsa bile sınırlandırılması gerekiyor.

Fakat sosyal medya kullanımını kısıtlamak çok zor. Çünkü sosyal medyadan gelir elde eden insanlar sosyal medyada daha fazla zaman harcasın diye giderek daha fazla kışkırtıcı içerikler üreterek insanların güdülerini ve duygularını harekete geçiriyorlar. Hâliyle insanlar da sosyal medya kullanımını kısıtlamak yerine daha da arttırıyorlar.