Kurtuluş

Agamemnon adı örneğinde olduğu gibi, Themis’ten Zeus’a, Pegasus’a kadar Yunan tanrılarının, putlarının adları ve heykelleri ile Türkiye’nin batı yakasını Tunç Soyer gibileri kirletmiştir. Osmanlılara karşı Yunanların duyduğu kin ve nefret, CHP’li yöneticiler aracılığı ile sürdürülmektedir. CHP Kuvay-ı Milliye’nin devamı olan bir parti değildir. Aksine Kuvay-ı Milliye’yi tasfiye eden partidir. Tunç Soyer gibilerinin çıkışı ile görülmüştür ki, Türkiye’nin önemli bir kesimi hâlen kurtarılmaya muhtaçtır.

İZMİR’in Yunan işgalinden 100’üncü Kurtuluş Yıldönümü törenlerinde, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, yaptığı konuşmada hiç Yunan adından bahsetmeyişinin yanında Osmanlıları suçlaması büyük tepkilere yol açmıştır. Bu tepkileri geçiştirmek isteyen bazı çevreler ise TBMM eski başkanlarından İsmail Kahraman’ın da 28 Ağustos’ta Rize’de “şehirlerin kurtuluş günü kutlamasına karşı çıktığı” belirtilmiştir (Haber Türk gazetesi, 28 Ağustos 2022).

Buna karşılık iki açıklama arasında benzerlik kurmak son derece yanlıştır. Çünkü İsmail Kahraman, işgallerin esaret ve bir çeşit kölelik dönemleri olduklarını, bunları hatırlatan günlerin bayram olarak kutlanmasının doğru olmadığını, bunun yerine fetih günlerinin kutlanmasını ileri sürmüştür. Mahiyet itibarı ile işgalden kurtuluş günleri ile fetih günlerinin oldukça farklı oldukları teslim edilmelidir. Fetih günleri yükselme ve ilerleme dönemindeki büyük başarıları anlatırken, kurtuluş günleri gerileme ve çöküş dönemlerinin yol açtığı işgal dönemine vurgu yapması bakımından fetih günlerinin gerisinde kalır.

Ancak Türkiye’deki resmî kutlamalar ve bayramlar yalnızca CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’yı övme esası üzerine düzenlendiği için, fetih günleri ya hiç kutlanmaz ya da kurtuluş günlerinin gölgesinde bırakılmaktadır. Hatta Kemal Paşa’nın doğumundan yüzlerce yıl önce yapılan fetih günleri kutlamaları (Malazgirt Zaferi, Bursa’nın Fethi, İstanbul’un Fethi gibi) törenlerin Kemal Paşa’nın heykeli çevresine çiçek bırakılması ile başladığı bilinmektedir.

Kurtuluş günleri kutlamaları doğal olarak işgalin nasıl başladığı ve kimler tarafından yapıldığı sorusunu akla getirmektedir. Türkiye’de görülen uygulamada ise genellikle hayâlî suçlular icat edilmiş, işgale neden olan isimler bilerek ve istenerek örtülmüştür. Türkiye topraklarının bir bölümü Birinci Dünya Savaşı sonunda İtilaf Devletleri, Yunanistan ve Ermenistan tarafından işgal edilmiştir. Bu işgallerin temel nedeni ise Suriye-Filistin Cephesinde 7’nci Ordu Komutanı Kemal Paşa’nın Nablus’tan Adana’ya kadar hızla geri çekilmesi ve Osmanlı savunma hattını çökertmesidir.

11 Eylül 1919’dan sonra ise Anadolu’nun idaresi fiilen İstanbul Hükûmeti’nden alınmış ve Kemal Paşa’nın eline geçmiştir. Bu tarihten sonraya tekabül eden işgallerde de Kemal Paşa’nın sorumluluğu vardır. İşgalci Yunan kuvvetlerinin Bursa’ya yaklaştıkları bir sırada, yardım isteyen Albay Bekir Sami Bey’e Kemal Paşa “Bursa’dan çekilmesini” emretmiştir. Böylece Temmuz 1920’de Bursa bir tek kurşun atılmadan Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. (Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya, C.II, TTK Ankara 2019)

Şimdi Bursa’nın kurtuluş günü kutlamalarında Osmanlı padişahının ve hükûmetinin suçlanması ne kadar gerçekçidir ya da makuldür?

Bursa’nın kurtuluş gününde, nasıl olup da tek kurşun atılmadan düşmana teslim edildiği sorulmalıdır. Bu yüzden kurtuluş günleri kutlamalarının Osmanlılara yerli yersiz suçlama ve hakaretlerin tekrarlandığı törenler hâline gelmesi, hakikat ve tarih bilinci adına utanılacak bir manzaradır.

Türkiye’de 81 il var ve bu illerin en az yarısı işgale uğramıştır. İzmir de bu illerden yalnızca birisidir. İşgale uğramış diğer illerden herhangi bir farkı veya ayrıcalığı yoktur. Bayburt’un, Bitlis’in, Erzurum’un veya Adana’nın işgalden kurtuluş günü nasılsa, İzmir’in kurtuluş günü de öyledir. İzmir’in kurtuluş gününü diğer şehirlerinkinden farklı bir kalıba dökmek, özel ve siyâsî bir anlam yüklemek son derece yanlış ve siyâsî bir tutumdur.

26 Ağustos 1922’de Türk tarafının başlattığı saldırıdan bir gün sonra Afyon da Sakallı Nureddin Paşa tarafından düşman işgalinden kurtarılınca, Kemal, Fevzi ve İsmet Paşalar telgraf çekerek, 1’inci Ordu Komutanı Sakallı Nureddin Paşa’yı bu başarısından dolayı kutlamıştır. (Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl: 16, S.60, Belge 1371, Haziran 1967, s.57)

Aynı Nureddin Paşa, 9 Eylül 1922’de İzmir’i kurtarmıştır. Ancak sözü edilen üçlü paşa, Nureddin Paşa’nın daha fazla itibar sahibi olmasını engellemek için, bu sefer Nureddin Paşa’ya kutlama telgrafı göndermemiştir. Kemal Paşa 10 Eylül 1922’de Nureddin Paşa tarafından kurtarılmış İzmir’e ancak bir gün sonra gidebilmiştir. “Kemal Paşa Başkomutan olduğuna göre İzmir’in kurtarılmasında da başrol onundur” denilebilir, ancak aynı formül neden Afyon’un kurtarılmasında geçerli sayılmamıştır? Çünkü Afyon’u düşman işgalinden kurtaran ile İzmir’i düşman işgalinden kurtaran aynı şahıs yani Nureddin Paşa’dır.

Afyon’dan İzmir’e kadar tüm il ve ilçelerde yapılan kurtuluş günü kutlamalarında Nureddin Paşa’nın adı yüz yıldan beri yoktur. Bu kutlama törenleri, nankörlüğün resmîleşmiş hâlidir. Tunç Soyer ise nankörlüğün bu dönemde zirve yapan isimlerinden biridir.

9 Eylül 2022’de İzmir’in 100’üncü Kurtuluş Günü kutlama töreninde, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Yüz yıl önceydi, bu toprakları yönetenler gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindeydi. Gençleri, kadınları, çocukları, geleceği hiç düşünmediler. Sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar. İnsanlık onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ve yaşam hakkımızı ayaklar altına aldılar ve teslim oldular” (Yeni Şafak gazetesi, 10 Eylül 2022) dedi.

Görüldüğü gibi bu konuşmada işgalci Yunanlıları kınama yoktur. Hatta konuşmada Yunanlıların adı bile yoktur. İzmir’i Yunanlılar değil, Osmanlılar işgal etmiş gibi, Osmanlılara karşı büyük bir kin ve nefret vardır. İzmir’i kurtaran Nureddin Paşa’nın adı zaten yoktur. İzmir’de Nureddin Paşa’nın adı herhangi bir okulda, sokakta, mahallede, üniversitede yoktur.

Bir yıl kadar önce İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Pasaport İskelesi yerine koyduğu yüzer iskeleye Yunan Kralı Agamemnon’un adını vermiş, bu adlandırmaya karşılık tepkiler üzerine Tunç Soyer, “Agamemnon isminden rahatsız olmak nasıl bir ruh hâlidir? Bunu anlamakta zorlanıyorum” demiştir. (Yeni Şafak gazetesi, 21 Ocak 2021). Agamemnon adına karşı çıkanları ruh hastası olmakla suçlamıştır Soyer. Peki, kimdir bu Agamemnon? Türklerle, İzmir ile nasıl bir ilişkisi vardır?

Yunan mitolojisine göre Miken Kralı Agamemnon, Truva (Troya) Savaşı için Yunan ordularını Avlid’den Truva’ya getirmiştir. 1906’da İngiliz donanması için yapılan savaş gemilerinden birinin adı da Agamemnon’dur. “Türkleri ilgilendirmez, İngilizler kendi savaş gemilerine istedikleri adları verebilirler” denilebilir. Ancak işin iç yüzü böyle değildir. Bu Agamemnon gemisinin Türklerin tarihinde özel bir yeri vardır.

İngilizlerin Akdeniz Donanması Komutanı Amiral Sir Somerset Arthur Gouch Calthorpe, Osmanlı Devleti temsilcilerine (Rauf Orbay ve arkadaşlarına) 30 Ekim 1918’de Limni adasının Mondros Limanı’nda işte bu Agamemnon adlı gemide “Mondros Mütarekesi’ni imzalatmıştır”. Bu gemi, Türklerden (Osmanlılardan) öç almanın bir aracı olarak kullanılmıştır. İşte bu geminin adını Atina Büyükşehir Belediye Başkanı değil, CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir’de bir iskeleye verebilmiştir. Bu adlandırmaya tepki gösterenleri ise ruh hastası olmakla suçlamıştır. Ortada gerçekten bir ruh hastalığı vardır. Ancak hastalığın hangi tarafta olduğu açıklanmaya muhtaç değildir.

Görüldüğü gibi, İngiliz Amiral Calthorpe’nin Türklere karşı beslediği kin ve düşmanlığın ifadesi olan Agamemnon adı, Tunç Soyer tarafından sürdürülmektedir.

İzmir’in Kurtuluş Günü törenlerinde Osmanlı eleştirisi yersiz ve münasebetsiz bir tutumdur. Çünkü İzmir, Osmanlılar tarafından işgal edilmiş değildir. İşgalci Yunanlar yerine işgal için Osmanlıların eleştiri konusu yapılması, ancak Yunanları memnun edebilecek bir tutumdur. İzmir’in işgal edilmesi de Osmanlı idaresinin ihmâli ve Yunanlar ile iş birliği yapmasından dolayı değildir. Aksine 7’nci Ordu’nun Suriye-Filistin Cephesindeki tutumundan dolayı olmuştur.

Aralık 1918-Mart 1919 tarihleri arasında İzmir Valisi ve Kolordu Komutanı olan Nureddin Paşa’nın İzmir’in işgal edileceği söylentilerine karşılık yaptığı hazırlıklara ve 9 Eylül 1922’de İzmir’i kurtarmış olmasına rağmen onun düşman muamelesi gösterilerek adının anılmaması, ancak Yunanları mutlu edebilecek bir tutumdur.

Nisan 1920’de Kemal Paşa ve arkadaşları için yayınlanmış olan idam kararı ve fetvasının İzmir’in işgal edilmesiyle de bir münasebeti yoktur. Çünkü 11 Eylül 1919’da askerî bir darbeyle Anadolu’daki bütün il ve ilçelerin İstanbul Hükûmeti ile bağlantısı kesilmiştir. Bir hafta sonra da İstanbul’da Damat Ferit Paşa hükûmeti istifa etmiştir.

5 Nisan 1920’de kurulan Üçüncü Damat Ferit Paşa hükûmeti, Anadolu’nun İstanbul’daki Osmanlı Hükûmeti ile bağlantısını kesen Kemal Paşa ve arkadaşlarından intikam almak için bu idam kararını aldırmıştır. Dolayısı ile Ankara ve İstanbul arasında yaşanan bu mücadele, bir iktidar mücadelesidir. Ülkenin düşmanlara teslim edilip edilmemesi mücadelesi değildir.

Kemal Paşa, kendi iktidarına karşı çıkan herkesi ülkeye ihanet etmekle suçlamıştır. Kemal Paşa’ya göre Vahideddin Han, Damat Ferit Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Rauf Orbay gibi kimselerin hepsi haindir. Çünkü adı geçenler çeşitli tarihlerde Kemal Paşa’nın iktidarına muhalefet etmişlerdir.

Türkiye toprakları bir Osmanlı bakiyesidir. Osmanlılara karşı “redd-i miras” edenlerin bu topraklarda ne hakkı olabilir? Osmanlılar olmasaydı, günümüzde Batı Anadolu, Marmara bölgesi, Trakya bölgesi ve İstanbul, Türkiye sınırları içinde olmazdı. Aslında Osmanlı’ya karşı redd-i miras, ondan kalan bu bakiyenin reddedilmesidir. Osmanlı’nın kazandırdığı bu toprakların işgaline yol açanların sonradan Osmanlı’yı suçlayarak işgaller için Osmanlıları sorumlu saymaları cehalet ötesidir.

Agamemnon adı örneğinde olduğu gibi, Themis’ten Zeus’a, Pegasus’a kadar Yunan tanrılarının, putlarının adları ve heykelleri ile Türkiye’nin batı yakasını Tunç Soyer gibileri kirletmiştir. Osmanlılara karşı Yunanların duyduğu kin ve nefret, CHP’li yöneticiler aracılığı ile sürdürülmektedir. CHP Kuvay-ı Milliye’nin devamı olan bir parti değildir. Aksine Kuvay-ı Milliye’yi tasfiye eden partidir. Tunç Soyer gibilerinin çıkışı ile görülmüştür ki, Türkiye’nin önemli bir kesimi hâlen kurtarılmaya muhtaçtır. Ne yazık ki bu ihtiyaca karşılık verebilecek olan bir Nureddin Paşa örneği yoktur.

İsmail Kahraman’ın “kurtuluş günleri yerine fetih günlerinin kutlanması” isteği ile Tunç Soyer’in Osmanlı düşmanlığı ve Yunan işgalini örtme çabası, aynı çerçeve içinde görülemez. Buna karşılık, kurtuluş günleri anılmalıdır. Kimlerin Türkiye’yi işgale heveslendiği ve işgal esnasında hangi kötülükleri yaptıkları genç kuşaklar tarafından öğrenilmelidir.