Kurtuluş Savaşı’nda Ankara’nın tahliye edilmesi kararı

“Erzurum Mebusu Mustafa Durak Bey, ‘Biz buraya ölmeye geldik. Kayseri’ye kaçmaya değil! Bilakis, silahlanıp hepimiz düşmana karşı gideceğiz!’ diye konuştu. Bir gün sonra Fevzi Paşa bir harita ile geldi, kürsüye çıktı, haritayı açtı, konuşmaya başladı: ‘Düşman noksanlarını tamamladıktan sonra ileri harekâta geçecek.’ Bir yandan da harita üzerinde bizim müdafaa yerlerimizi göstererek, ‘Düşman sekiz gün sonra Ankara’ya gelecek, Hükûmet’i selâmete çıkaralım…”

BU yazımızda, Kurtuluş Savaşı sırasında, 25 Temmuz 1921 günü orduların geri çekilme kararının verilmesi ve Ankara’nın tahliye edilmesi hususunu ele alacağız…

Cephede yaşanan bozgun ve tahliye kararı

Kurtuluş Savaşı’nın karanlıkta bırakılan noktalarından biri de, savaş serencâmının anlatılan masalsı şartlarda geçmediği gerçeğidir.

Ortaya çıkan panik ve dağınıklığın sebebi; bazı Kuvay-ı Milliye kurmaylarının kendilerinden beklenen cesaret ve becerikliliği gösterememeleridir.

Sonraki devirde İstiklâl Mahkemeleri’nin hâkimlerinden biri olarak ün salacak “Kılıç Ali’nin başında bulunduğu birlik, Boğazlıyan’da ağır bir bozguna uğramış, Kılıç Ali çâreyi Kayseri’ye kaçmakta bulmuştur. Aynı günlerde Yozgat’ta bulunan Çerkez Ethem, bu durumu Kılıç Ali’den haber alınca kendisini telgraf başında ağır ifadelerle paylamıştır” (Ethem, 2000:48).

Eski Meclis Başkanlarından Refik Koraltan da Kılıç Ali Vakası’nı şöyle anlatır: “Boğazlıyan bozgununun ardından önce Kayseri’ye, daha sonra Ankara’ya geçen Kılıç Ali, düşmanın ilerleme kaydettiği ve Ankara’ya yaklaştığı haberini alınca, bir diğer asker mebus Topçu İhsan ile birlikte alelacele atlarını Ankara’dan kaçmak üzere hazırlamışlardı. İki arkadaş, birkaç gün burada bekledikten sonra Ankara’yı terk ederek Keskin istikametine hareket ederler.” (Koraltan, 1999:207)

O günlerde Ankara’da görevli bulunan Baha Tanman, Ankara’nın o muhataralı günlerine şöyle şâhitlik ediyor: “Derinden derinden top sesleri duyuldukça Ankara’da herkesin içi kan ağlardı. Herkes üzgün, herkes küskün, ama ümitsiz değildiler. Pek çok kişi Ankara’yı terk ediyordu. Bir kısmı da ailelerini başka şehirlere gönderiyordu. Top sesleri yaklaştıkça Ankara’nın, hükûmeti başka bir Anadolu şehrine, Kayseri’ye taşıyacağından söz ediliyordu. ‘Şehir yavaş yavaş boşalıyor’ diyorlardı. ‘Düşman Ankara’ya girerse?’ diye düşünüyorlardı.” (Tanman, 2008:52)

Savaşın sürdüğü bir buçuk yıl boyunca çeşitli cephelerde kısmî bozgunlar ve dağılmalar olmuş, bir ara üst seviye bir bozgun havası dahi yaşanmıştır. Bu safha, Büyük Millet Meclisi’nde Ankara’nın boşaltılarak Meclis’in Kayseri’ye nakledilmesi tartışmasına kadar varmıştır. Vaziyet birdenbire vahamet kesbetmiş, Ankara tahliye edilmiş ve Mustafa Kemal, Kayseri’ye ricâtten başka bir çâre kalmadığını söylemişti. O zaman, Millet Meclisi sebatiyle memleketi kurtardı (Kadri, 2000:180).

7 Temmuz 1921 günü ve gecesi yaşanan bozgun hâlini 5’inci Kafkas Tümeni Komutanı Yarbay Cemil Cahit, raporunda şöyle anlatır: “17 Temmuz 1921’de, komutanı olduğum 5’inci Kafkas Tümeni’nin başında Başören köyü yoluna saptığım zaman, yolun geçtiği darboğazın yüzlerce kağnı ve öküz arabaları ile tıkanmış olduğunu gördüm. Yürüyüş tümüyle durmuştu. Kimsenin kimseden haberi yoktu. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Erler başıboş, subaylar birliklerini yitirmiş, kağnılar ve öküz arabaları sahipsizdi. Görünüş tümüyle uğursuz Balkan Savaşı’nı andırıyordu.” (Özkan, 2016:279)

Ordumuzda ise moraller bozulmuş, ağır zayiatın yanı sıra firarlar da çok artmış ve ordumuzun başlangıçta 120 bin olan asker mevcûdu 30 bin kişiye kadar düşmüştü.

Türkiye Büyük Millet Meclisi ise hem iç, hem de dış siyâsî meseleler ile boğuşuyor, çalışmalarına ara vermeden devam ediyordu. 22 Temmuz 1921 tarihinde okunan Hükûmet kararı, Meclis’te bir anda heyecanı arttırmış ve milletvekillerini galeyana getirmişti. Hükûmet’in bu kararı özet olarak şöyleydi: “Hükûmetin Ankara’dan Kayseri’ye nakline karar verilmiştir.”

Hükûmetin bu kararını öğrenen vekillere durumu izah etmek üzere 22 Temmuz 1921 günü Hükûmet ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Meclis’ten Hükûmet adına gizli bir celse talep etti. Kürsüye çıkan Fevzi Paşa, rengi uçmuş perişan kıyafetle söze başladı.

Mebusların hiçbirinde ses yoktu, Fevzi Paşa dedi ki, “Arkadaşlar! Tarihî günler yaşıyoruz. Yunanlıların çok üstün kuvvetlerle yaptıkları taarruza karşı asker ve subaylarımız insanüstü bir gayretle kahramanca çarpıştılar. Harp, çok kanlı oldu. Ağır zayiata uğradık. Hükûmetimiz adına Ankara’yı bir hafta zarfında tahliye etmeye, Hükûmet merkezini Kayseri’ye nakletmeye karar verdik. Şimdiden hazırlığa başlamanızı rica ederim” (Özkan, 2016:269).

27 Ağustos 1921 günü Mustafa Kemal Paşa, Millî Müdafaa Vekili Refet Paşa’ya şu telgrafı çekmişti: “Muharebenin seyri karşısında, Meclis ve Hükûmet’in ilk merhale olarak Keskin’e, ondan sonra mecburiyet hâlinde Kayseri’ye nakli lâzımdır.” (Doğan M., 2019:137)

İşte bu düşüncelerden kaynaklanan “savaşın kaybedileceği” endişesi ile bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Millî Savunma Bakanlığı’na 26-27 Ağustos gecesi, Meclis’in Kayseri’ye taşınması ile ilgili gizli bir telgraf çekilir ve ordumuzun da daha gerilerdeki mevzilere doğru çekilmesi düşünülür.

Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’daki Millî Savunma Bakanı Refet Paşa’ya çektiği telgraf şöyleydi:

“Refet Paşa Hazretlerine,

1) Meydan Muharebesi’nin Ankara’ya kadar intikal etmesi ihtimâl dâhiline girmiştir.

2) Her türlü ihtimâle karşı Meclis’in ve Hükûmet’in ve Ankara’da kalması caiz olmayanların Ankara’dan çıkmaları uygun olur.

3) Meclis ve Hükûmet’in ilk aşamada Yahşihan üzerinden Kayseri’ye yöneltilmesi lâzımdır.

4) Nakil işi 2 gün içinde yani 29 Ağustos akşamına kadar mutlaka sonuçlandırılmadır.

5) Millî Savunma Vekili Refet Paşa Hazretleri, nakil için ve Ankara’nın düzeninin sağlanması için icap eden tertipleri alacaklardır.

Başkumandan Mustafa Kemal.” (Özkan, 2016:296-297)

Yunan taarruzu bir dönem Ankara’da yoğun bir endişeye yol açar. Bazı Hükûmet kuruluşlarının dahi Kayseri’ye gönderilmesi gündeme gelir. “Mustafa Kemal Paşa, Sakarya’nın doğusuna çekilmeyi teklif edince, Fevzi Paşa, Meclis’te bir konuşma yaparak Hükûmet dairelerinin Kayseri’ye nakledilmesi konusunda Hükûmet olarak karar aldıklarını açıklar” (Çavdar, 1999:24).

Büyük Millet Meclisi’nin tahliyeye karşı çıkması

Ancak kurmay kadroların aldığı bu karar, TBMM’de çok büyük tepkiyle karşılanır. 25 Temmuz 1921 günü Büyük Millet Meclisi’nde, geri çekilme hareketi çok heyecan ve öfke uyandırmıştır (Gerede-Önal, 2003:205-220).

Bunun üzerine Hükûmet bu karardan geri adım attığını açıklar. Sarıbay bu tarihî ayrıntıya dikkat çeker: Memnunluk verici olan bir husus, beklenen Yunan saldırısı sonucunda Eskişehir’in düşmesi hâlinde Ankara’dan çekilmenin meydana getireceği olumsuz etkilere yer verilmek amacı ile Hükûmet merkezinin şimdiden Sivas’a nakli hakkında verilen ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından 2-3 Temmuz 1921 tarihinde cephe kumandanlarına yapılan tebligatın uygulanmamış olmasıdır (Sarıbay, 1982:378).

Her ne kadar Hükûmet vazgeçmiş görünse de Ankara’nın taşınmaya başladığı çeşitli kayıtlarda yer alır. Bazı şâhitler Ankara’nın Kayseri’ye taşındığını naklederken, bazı şâhitler de Kırşehir’e doğru taşınmanın gerçekleştiğini aktarırlar. “1921 yılının Ağustos başlarıydı. Batı cephesinde savaş gittikçe kızışıyordu. Düşman ilerlemeye başlamıştı. Bu ilerleme hızlanınca, Ankara’daki devlet müesseselerini ve önemli dosya ve belgeleri kağnı ve eşek gibi her türlü araçla Kayseri’ye taşımaya başladılar” (Velidedeoğlu, 1977:108).

Binbaşı Hüsrev Gerede, o günleri şöyle anlatır: “Ankara kenti kısmen boşaltıldı. Eşyalarımızı geriye, Kırşehir taraflarına yolladık.” (Gerede-Önal, 2003:220)

Dönemin yakın şâhitlerinden Fahreddin Erdoğan da Ankara’nın nasıl boşaltıldığına şâhit olanlardan biridir:

“Biz Ankara’ya geldiğimiz gün, halk da bir taraftan göç ediyor, Ankara’dan kaçıyordu. Ordumuz Altıntaş ve Kütahya Muharebelerinde çarpışarak Eskişehir’e kadar çekilmişti. Düşman Eskişehir’e geldi; ordumuz da Eskişehir’i terk ederek çıktı. O gün alınan malûmat, Yunanlıların Eskişehir’de çadırlı bir karargâh kurdukları idi. Meclis, İcra Vekilleri Heyeti’ne bu durumu sordu. Bu heyetin reisi olan Fevzi Paşa (Mareşal Çakmak), kürsüye gelerek Meclis’in Kayseri’ye taşınmasını teklif etti. Meclis’te derhâl bir gürültü koptu.

İlk söz alan Erzurum Mebusu Mustafa Durak Bey, ‘Biz buraya ölmeye geldik. Kayseri’ye kaçmaya değil! Bilakis, silahlanıp hepimiz düşmana karşı gideceğiz!’ diye konuştu. Bir gün sonra Fevzi Paşa bir harita ile geldi, kürsüye çıktı, haritayı açtı, konuşmaya başladı: ‘Düşman noksanlarını tamamladıktan sonra ileri harekâta geçecek.’ Bir yandan da harita üzerinde bizim müdafaa yerlerimizi göstererek, ‘Düşman sekiz gün sonra Ankara’ya gelecek, Hükûmet’i selâmete çıkaralım. Burada olmazsa Kızılırmak sırtlarında, Sivas dağlarında, Erzurum yaylasında, bir tanemiz kalıncaya kadar çarpışacağız’ diye de ekledi.

Meclis geri gitme teklifini katiyen kabul etmedi. Paşa, “Mademki buradan çıkılmasını kabul etmiyorsunuz, en azından ailelerinizi gönderiniz’ deyince bu teklif kabul edildi.” (Erdoğan, 2007:214:215)

Selahattin Adil Paşa da o günlere ait pek bilinmeyen bir iddia ortaya atar: Topkapı Sarayı’nda bulunan hazînenin acele Anadolu’ya götürülmesi kararı üzerine İmparatorluğumuzun pek kıymetli bu tarihî hazînesi, Kethüda Refik Bey merhumun ilgi ve gayretiyle yüzlerce sandığa yerleştirilerek ve hiçbir kayba meydan verilmeyerek sessizce Konya’ya gönderilmişti” (Sarıbay,1982:415).

Dönemin şâhitlerinden Eşref Edip, o günleri şöyle anlatmaktadır:

“Ne günler geçirdik... Şimdi o zamanları hatırladıkça bir rüya gibi geliyor bana. Vaziyet ciddîleşince Kayseri’ye nakiller başladı. Âkif Bey, ‘nasihat heyeti’ arasında, Sakarya’da tutunmaya çalışan orduya giderken, bazı arkadaşlarıyla beraber, bana Kayseri’ye gitmeye karar verilen ailelerimizin başında bulunmak vazîfesini verdiler.

Ben Sebilürreşad’ın Kastamonu ve Ankara’da çıkan nüshalarından bir çuval kadar koleksiyon yaparak dört beş araba ile birlikte yola çıktık. Kırşehir’e yaklaştığımız zaman geniş bir ovada yüzlerce, binlerce arabayı, kağnıyı bir arada şarka doğru çekilirken görünce çok hislendim, duygulandım.

Kayseri’ye geldiğimiz zaman oradaki resmî mâkâmları endişeli gördüm. Halkın da mânevî gücü sarsılmış; etraftan, civar kazâlardan iyi haberler gelmiyordu.” (Edib, 2011:104-105)

O hassas günleri Gerede’nin günlüklerinden takip edelim:

“Mayıs 1921: Ordumuz, Kütahya-Eskişehir Savaşlarından sonra Kral Konstantin’in doğrudan doğruya komuta ettiği üstün kuvvetler karşısında tutunamayarak Sakarya Nehri’nin doğusuna geri çekilmek zorunda kaldı (Gerede-Önal, 2003:220).

(…) 23 Ağustos 1921: Düşman Sakarya’ya 100 kilometrelik geniş bir cephede saldırıya başladı. Çok kritik günler geçirdik. Top sesleri Ankara’da duyuluyordu. Bir sabah bir Yunan uçağı, istasyonu etkisiz olarak bombaladı (Gerede- Önal, 2003: 221).”

Mustafa Kemal Paşa’nın milletvekillerini bilgilendirmesi için görevlendirdiği Binbaşı Hüsrev Gerede, gerçek vaziyeti değil, olmasını arzuladığı durumu milletvekillerine anlatmaktadır: “Öyle günler oldu ki, milletvekillerinin askerî haberlerin ayrıntılarını dinleyecek sabır ve dayanıklılıkları kalmadı. Daha ben kapıdan girerken, ‘Hüsrev Bey, umut yüzde kaç?’ diye soruyorlardı. Bu umudun yüzde ona indiği anlar oldu. Böyle olmakla birlikte, ben milletvekillerine yüzde elliden aşağı rakam vermedim.” (Gerede-Önal, 2003:222)

Fevzi Çakmak Paşa’nın, “Durum çekilmeyi gerektirecek kadar vahim değildir” demesinden sonra Başkomutan Mustafa Kemal Paşa da bizzat karargâhı ile ön saflara gelerek durumu yerinde görmüş ve Meclis’in taşınması ile ilgili gönderdiği telgraf emrini iptal etmiştir (Özkan, 2016:298).

 

Kaynaklar

Çavdar Tevfik, (1999), Türkiye’nin Demokrasi Tãrihi Cilt:1-2, İstanbul: İmge Kitabevi

Doğan D. Mehmet, (2019), Milli Mücadele’nin Zaman Akışı, Ankara: Yazar Yayınları

Eşref Edib, (2011), Millî Mücadele Yılları, İstanbul: Beyan Yay.

Erdoğan Fahrettin, (2007), Türk Ellerinde Hatıralarım, Ankara: Mevsimsiz Yay.

Ethem Çerkez, (2000), Anılar, İstanbul: Berfin Yay.

Gerede Hüsrev-Önal Sami,(2003),Hüsrev Gerede’nin Anıları, İstanbul: Literatür Yay.

Kadri Hüseyin Kazım, (2000),Hatıralarım, İstanbul: Dergah Yay.

Koraltan Refik, (1999), Bir Politikacının Anıları, Ankara: Hacettepe Yay.

Özkan İbrahim,(2016), Deli Halit Paşa, İstanbul: Ötüken Yay.

Sarıbay Selahattin Adil, (1982), Selahattin Adil Paşa’nın Hatıraları, İstanbul: Zafer Matbaası

Tanman Saffet,(2008), Ilgaz Dağlarından Batnas Tepelerine, İstanbul: YKY Yay.

Velidedeoğlu Hıfzı Veldet, (1977), Anıların İzinde, İstanbul: Remzi Kitabevi