BU yazımızda,
Kurtuluş Savaşı sırasında, 25 Temmuz 1921 günü orduların geri çekilme kararının verilmesi ve Ankara’nın
tahliye edilmesi hususunu ele alacağız…
Cephede
yaşanan bozgun ve tahliye kararı
Kurtuluş Savaşı’nın
karanlıkta bırakılan noktalarından biri de, savaş serencâmının anlatılan
masalsı şartlarda geçmediği gerçeğidir.
Ortaya çıkan panik ve
dağınıklığın sebebi; bazı Kuvay-ı Milliye kurmaylarının kendilerinden beklenen
cesaret ve becerikliliği gösterememeleridir.
Sonraki devirde İstiklâl
Mahkemeleri’nin hâkimlerinden biri olarak ün salacak “Kılıç Ali’nin başında bulunduğu birlik, Boğazlıyan’da ağır bir bozguna
uğramış, Kılıç Ali çâreyi Kayseri’ye kaçmakta bulmuştur. Aynı günlerde Yozgat’ta
bulunan Çerkez Ethem, bu durumu Kılıç Ali’den haber alınca kendisini telgraf
başında ağır ifadelerle paylamıştır” (Ethem, 2000:48).
Eski Meclis Başkanlarından
Refik Koraltan da Kılıç Ali Vakası’nı şöyle anlatır: “Boğazlıyan bozgununun ardından önce Kayseri’ye, daha sonra Ankara’ya
geçen Kılıç Ali, düşmanın ilerleme kaydettiği ve Ankara’ya yaklaştığı haberini
alınca, bir diğer asker mebus Topçu İhsan ile birlikte alelacele atlarını
Ankara’dan kaçmak üzere hazırlamışlardı. İki arkadaş, birkaç gün burada
bekledikten sonra Ankara’yı terk ederek Keskin istikametine hareket ederler.”
(Koraltan, 1999:207)
O günlerde Ankara’da
görevli bulunan Baha Tanman, Ankara’nın o muhataralı günlerine şöyle şâhitlik
ediyor: “Derinden derinden top sesleri
duyuldukça Ankara’da herkesin içi kan ağlardı. Herkes üzgün, herkes küskün, ama
ümitsiz değildiler. Pek çok kişi Ankara’yı terk ediyordu. Bir kısmı da
ailelerini başka şehirlere gönderiyordu. Top sesleri yaklaştıkça Ankara’nın,
hükûmeti başka bir Anadolu şehrine, Kayseri’ye taşıyacağından söz ediliyordu.
‘Şehir yavaş yavaş boşalıyor’ diyorlardı. ‘Düşman Ankara’ya girerse?’ diye
düşünüyorlardı.” (Tanman, 2008:52)
Savaşın sürdüğü bir buçuk
yıl boyunca çeşitli cephelerde kısmî bozgunlar ve dağılmalar olmuş, bir ara üst
seviye bir bozgun havası dahi yaşanmıştır. Bu safha, Büyük Millet Meclisi’nde
Ankara’nın boşaltılarak Meclis’in Kayseri’ye nakledilmesi tartışmasına kadar
varmıştır. Vaziyet
birdenbire vahamet kesbetmiş, Ankara tahliye edilmiş ve Mustafa Kemal, Kayseri’ye
ricâtten başka bir çâre kalmadığını söylemişti. O zaman, Millet Meclisi
sebatiyle memleketi kurtardı (Kadri, 2000:180).
7 Temmuz 1921 günü ve gecesi yaşanan bozgun
hâlini 5’inci Kafkas Tümeni Komutanı Yarbay Cemil Cahit, raporunda şöyle
anlatır: “17 Temmuz 1921’de, komutanı
olduğum 5’inci Kafkas Tümeni’nin başında Başören köyü yoluna saptığım zaman,
yolun geçtiği darboğazın yüzlerce kağnı ve öküz arabaları ile tıkanmış olduğunu
gördüm. Yürüyüş tümüyle durmuştu. Kimsenin kimseden haberi yoktu. Kimse nereye
gittiğini bilmiyordu. Erler başıboş, subaylar birliklerini yitirmiş, kağnılar
ve öküz arabaları sahipsizdi. Görünüş tümüyle uğursuz Balkan Savaşı’nı
andırıyordu.” (Özkan, 2016:279)
Ordumuzda ise moraller bozulmuş, ağır
zayiatın yanı sıra firarlar da çok artmış ve ordumuzun başlangıçta 120 bin olan
asker mevcûdu 30 bin kişiye kadar düşmüştü.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ise hem iç,
hem de dış siyâsî meseleler ile boğuşuyor, çalışmalarına ara vermeden devam
ediyordu. 22 Temmuz 1921 tarihinde okunan Hükûmet kararı, Meclis’te bir anda
heyecanı arttırmış ve milletvekillerini galeyana getirmişti. Hükûmet’in bu kararı
özet olarak şöyleydi: “Hükûmetin Ankara’dan
Kayseri’ye nakline karar verilmiştir.”
Hükûmetin bu kararını öğrenen vekillere
durumu izah etmek üzere 22 Temmuz 1921 günü Hükûmet ve Genelkurmay Başkanı
Fevzi Paşa, Meclis’ten Hükûmet adına gizli bir celse talep etti. Kürsüye çıkan
Fevzi Paşa, rengi uçmuş perişan kıyafetle söze başladı.
Mebusların hiçbirinde ses yoktu, Fevzi Paşa
dedi ki, “Arkadaşlar! Tarihî günler
yaşıyoruz. Yunanlıların çok üstün kuvvetlerle yaptıkları taarruza karşı asker
ve subaylarımız insanüstü bir gayretle kahramanca çarpıştılar. Harp, çok kanlı oldu.
Ağır zayiata uğradık. Hükûmetimiz adına Ankara’yı bir hafta zarfında tahliye
etmeye, Hükûmet merkezini Kayseri’ye nakletmeye karar verdik. Şimdiden
hazırlığa başlamanızı rica ederim” (Özkan, 2016:269).
27 Ağustos 1921 günü Mustafa Kemal Paşa, Millî Müdafaa
Vekili Refet Paşa’ya şu telgrafı çekmişti: “Muharebenin
seyri karşısında, Meclis ve Hükûmet’in ilk merhale olarak Keskin’e, ondan sonra
mecburiyet hâlinde Kayseri’ye nakli lâzımdır.” (Doğan M., 2019:137)
İşte bu düşüncelerden kaynaklanan “savaşın
kaybedileceği” endişesi ile bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından
Millî Savunma Bakanlığı’na 26-27 Ağustos gecesi, Meclis’in Kayseri’ye taşınması
ile ilgili gizli bir telgraf çekilir ve ordumuzun da daha gerilerdeki mevzilere
doğru çekilmesi düşünülür.
Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’daki Millî
Savunma Bakanı Refet Paşa’ya çektiği telgraf şöyleydi:
“Refet Paşa Hazretlerine,
1) Meydan Muharebesi’nin Ankara’ya kadar intikal etmesi ihtimâl dâhiline
girmiştir.
2) Her türlü ihtimâle karşı Meclis’in ve Hükûmet’in ve Ankara’da kalması
caiz olmayanların Ankara’dan çıkmaları uygun olur.
3) Meclis ve Hükûmet’in ilk aşamada Yahşihan üzerinden Kayseri’ye
yöneltilmesi lâzımdır.
4) Nakil işi 2 gün içinde yani 29 Ağustos akşamına kadar mutlaka
sonuçlandırılmadır.
5) Millî Savunma Vekili Refet Paşa Hazretleri, nakil için ve Ankara’nın
düzeninin sağlanması için icap eden tertipleri alacaklardır.
Başkumandan Mustafa Kemal.” (Özkan,
2016:296-297)
Yunan taarruzu bir dönem
Ankara’da yoğun bir endişeye yol açar. Bazı Hükûmet kuruluşlarının dahi Kayseri’ye
gönderilmesi gündeme gelir. “Mustafa
Kemal Paşa, Sakarya’nın doğusuna çekilmeyi teklif edince, Fevzi Paşa, Meclis’te
bir konuşma yaparak Hükûmet dairelerinin Kayseri’ye nakledilmesi konusunda Hükûmet
olarak karar aldıklarını açıklar” (Çavdar, 1999:24).
Büyük Millet Meclisi’nin
tahliyeye karşı çıkması
Ancak kurmay kadroların
aldığı bu karar, TBMM’de çok büyük tepkiyle karşılanır. 25 Temmuz 1921 günü
Büyük Millet Meclisi’nde, geri çekilme hareketi çok heyecan ve öfke
uyandırmıştır (Gerede-Önal, 2003:205-220).
Bunun üzerine Hükûmet bu
karardan geri adım attığını açıklar. Sarıbay bu tarihî
ayrıntıya dikkat çeker: Memnunluk verici olan bir husus, beklenen Yunan
saldırısı sonucunda Eskişehir’in düşmesi hâlinde Ankara’dan çekilmenin meydana
getireceği olumsuz etkilere yer verilmek amacı ile Hükûmet merkezinin şimdiden
Sivas’a nakli hakkında verilen ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından 2-3 Temmuz 1921
tarihinde cephe kumandanlarına yapılan tebligatın uygulanmamış olmasıdır
(Sarıbay, 1982:378).
Her ne kadar Hükûmet
vazgeçmiş görünse de Ankara’nın taşınmaya başladığı çeşitli kayıtlarda yer alır.
Bazı şâhitler Ankara’nın Kayseri’ye taşındığını naklederken, bazı şâhitler de
Kırşehir’e doğru taşınmanın gerçekleştiğini aktarırlar. “1921 yılının Ağustos başlarıydı. Batı cephesinde savaş gittikçe
kızışıyordu. Düşman ilerlemeye başlamıştı. Bu ilerleme hızlanınca, Ankara’daki
devlet müesseselerini ve önemli dosya ve belgeleri kağnı ve eşek gibi her türlü
araçla Kayseri’ye taşımaya başladılar” (Velidedeoğlu, 1977:108).
Binbaşı Hüsrev Gerede, o
günleri şöyle anlatır: “Ankara kenti
kısmen boşaltıldı. Eşyalarımızı geriye, Kırşehir taraflarına yolladık.”
(Gerede-Önal, 2003:220)
Dönemin yakın şâhitlerinden Fahreddin Erdoğan da Ankara’nın nasıl
boşaltıldığına şâhit olanlardan biridir:
“Biz Ankara’ya
geldiğimiz gün, halk da bir taraftan göç ediyor, Ankara’dan kaçıyordu. Ordumuz
Altıntaş ve Kütahya Muharebelerinde çarpışarak Eskişehir’e kadar çekilmişti.
Düşman Eskişehir’e geldi; ordumuz da Eskişehir’i terk ederek çıktı. O gün
alınan malûmat, Yunanlıların Eskişehir’de çadırlı bir karargâh kurdukları idi.
Meclis, İcra Vekilleri Heyeti’ne bu durumu sordu. Bu heyetin reisi olan Fevzi
Paşa (Mareşal Çakmak), kürsüye gelerek Meclis’in Kayseri’ye taşınmasını teklif
etti. Meclis’te derhâl bir gürültü koptu.
İlk söz alan Erzurum
Mebusu Mustafa Durak Bey, ‘Biz buraya ölmeye geldik. Kayseri’ye kaçmaya değil!
Bilakis, silahlanıp hepimiz düşmana karşı gideceğiz!’ diye konuştu. Bir gün
sonra Fevzi Paşa bir harita ile geldi, kürsüye çıktı, haritayı açtı, konuşmaya
başladı: ‘Düşman noksanlarını tamamladıktan sonra ileri harekâta geçecek.’ Bir
yandan da harita üzerinde bizim müdafaa yerlerimizi göstererek, ‘Düşman sekiz
gün sonra Ankara’ya gelecek, Hükûmet’i selâmete çıkaralım. Burada olmazsa
Kızılırmak sırtlarında, Sivas dağlarında, Erzurum yaylasında, bir tanemiz
kalıncaya kadar çarpışacağız’ diye de ekledi.
Meclis geri gitme
teklifini katiyen kabul etmedi. Paşa, “Mademki buradan çıkılmasını kabul
etmiyorsunuz, en azından ailelerinizi gönderiniz’ deyince bu teklif kabul
edildi.”
(Erdoğan, 2007:214:215)
Selahattin Adil Paşa da o
günlere ait pek bilinmeyen bir iddia ortaya atar: “Topkapı Sarayı’nda bulunan hazînenin acele Anadolu’ya götürülmesi kararı
üzerine İmparatorluğumuzun pek kıymetli bu tarihî hazînesi, Kethüda Refik Bey
merhumun ilgi ve gayretiyle yüzlerce sandığa yerleştirilerek ve hiçbir kayba
meydan verilmeyerek sessizce Konya’ya gönderilmişti” (Sarıbay,1982:415).
Dönemin şâhitlerinden Eşref Edip, o günleri şöyle anlatmaktadır:
“Ne günler geçirdik...
Şimdi o zamanları hatırladıkça bir rüya gibi geliyor bana. Vaziyet ciddîleşince
Kayseri’ye nakiller başladı. Âkif Bey, ‘nasihat heyeti’ arasında, Sakarya’da
tutunmaya çalışan orduya giderken, bazı arkadaşlarıyla beraber, bana Kayseri’ye
gitmeye karar verilen ailelerimizin başında bulunmak vazîfesini verdiler.
Ben Sebilürreşad’ın
Kastamonu ve Ankara’da çıkan nüshalarından bir çuval kadar koleksiyon yaparak
dört beş araba ile birlikte yola çıktık. Kırşehir’e yaklaştığımız zaman geniş
bir ovada yüzlerce, binlerce arabayı, kağnıyı bir arada şarka doğru çekilirken
görünce çok hislendim, duygulandım.
Kayseri’ye geldiğimiz
zaman oradaki resmî mâkâmları endişeli gördüm. Halkın da mânevî gücü sarsılmış;
etraftan, civar kazâlardan iyi haberler gelmiyordu.” (Edib, 2011:104-105)
O hassas günleri Gerede’nin
günlüklerinden takip edelim:
“Mayıs 1921: Ordumuz, Kütahya-Eskişehir Savaşlarından
sonra Kral Konstantin’in doğrudan doğruya komuta ettiği üstün kuvvetler
karşısında tutunamayarak Sakarya Nehri’nin doğusuna geri çekilmek zorunda kaldı
(Gerede-Önal, 2003:220).
(…) 23 Ağustos 1921: Düşman Sakarya’ya 100 kilometrelik
geniş bir cephede saldırıya başladı. Çok kritik günler geçirdik. Top sesleri
Ankara’da duyuluyordu. Bir sabah bir Yunan uçağı, istasyonu etkisiz olarak
bombaladı (Gerede- Önal, 2003: 221).”
Mustafa Kemal Paşa’nın
milletvekillerini bilgilendirmesi için görevlendirdiği Binbaşı Hüsrev Gerede,
gerçek vaziyeti değil, olmasını arzuladığı durumu milletvekillerine
anlatmaktadır: “Öyle günler oldu ki,
milletvekillerinin askerî haberlerin ayrıntılarını dinleyecek sabır ve dayanıklılıkları
kalmadı. Daha ben kapıdan girerken, ‘Hüsrev Bey, umut yüzde kaç?’ diye soruyorlardı.
Bu umudun yüzde ona indiği anlar oldu. Böyle olmakla birlikte, ben
milletvekillerine yüzde elliden aşağı rakam vermedim.” (Gerede-Önal,
2003:222)
Fevzi Çakmak Paşa’nın, “Durum çekilmeyi
gerektirecek kadar vahim değildir” demesinden sonra Başkomutan Mustafa Kemal
Paşa da bizzat karargâhı ile ön saflara gelerek durumu yerinde görmüş ve Meclis’in
taşınması ile ilgili gönderdiği telgraf emrini iptal etmiştir (Özkan, 2016:298).
Kaynaklar
Çavdar
Tevfik, (1999), Türkiye’nin Demokrasi Tãrihi Cilt:1-2, İstanbul: İmge Kitabevi
Doğan D. Mehmet, (2019), Milli
Mücadele’nin Zaman Akışı, Ankara: Yazar Yayınları
Eşref Edib, (2011), Millî Mücadele Yılları,
İstanbul: Beyan Yay.
Erdoğan Fahrettin, (2007), Türk Ellerinde
Hatıralarım, Ankara: Mevsimsiz Yay.
Ethem
Çerkez, (2000), Anılar, İstanbul: Berfin Yay.
Gerede
Hüsrev-Önal Sami,(2003),Hüsrev Gerede’nin Anıları, İstanbul: Literatür Yay.
Kadri
Hüseyin Kazım, (2000),Hatıralarım, İstanbul: Dergah Yay.
Koraltan
Refik, (1999), Bir Politikacının Anıları, Ankara: Hacettepe Yay.
Özkan
İbrahim,(2016), Deli Halit Paşa, İstanbul: Ötüken Yay.
Sarıbay
Selahattin Adil, (1982), Selahattin Adil Paşa’nın
Hatıraları, İstanbul: Zafer Matbaası
Tanman
Saffet,(2008), Ilgaz Dağlarından Batnas Tepelerine, İstanbul: YKY Yay.
Velidedeoğlu
Hıfzı Veldet, (1977), Anıların İzinde, İstanbul: Remzi Kitabevi