Küresel yerelleşme

Ne yazık ki çağımız, fikri olmayanların zikir sahibi olduğu bir çağ. Hâlbuki bilgi sahibi olunmadan fikir, fikir sahibi olunmadan zikir sahibi olunmaz. İnsan evvelâ kendini bilmeli. Yaşadığı şehirdeki olaylardan habersiz birinin dünyadan haberi olsa ne olur?

DÜNYADA yaşayan insanlar olarak hepimiz hasbelkader dünya gündemini, Âlemdeki gelişmeleri takip edip neler olup bittiğine bakıyor ve kendi penceremizden olanları yorumluyoruz. Peki, yaşadığımız evin penceresinden yani gerçek mânâda penceremizin dışarısında olup bitenleri takip ediyor muyuz? Kendi mahallemizde, kendi yöremizde olup bitenlerden haberdar mıyız?

Meselâ Amerika’nın dış politikasını, Suriye’nin iç meselelerini araştırıp bu gibi konulara vâkıfken, kendi kapı komşumuzun hangi işle iştigal ettiğini, hatta kim olduğunu biliyor muyuz? Yahut insanî yardıma muhtaç ülkeleri araştırırken kendi mahallemizde ihtiyaç sahibi olanları araştırıyor muyuz?

İnsan kendi çevresini değiştirip güzelleştirmedikçe daha uzaktakine nasıl ve ne ölçüde ulaşabilir?

Küreselleşmenin çok çeşitli tanımlamaları ve konuya dair fikir ayrılıkları olsa da McLuhan’ın “global köy” tanımı, küreselleşmenin en açıklayıcı ve en kısa tanımı olarak alınabilir. Küreselleşme aslında insan için evreni küçücük hâle getiriyor. Her şeyi erişilebilir kılmayı amaçlıyor. Aslında küreselleşme, insanı yaşadığı gerçek alana yabancılaştırıyor ve insanın hiç bulunmayacağı ve insan hayatına faydası olmayacak meselelerle insanı meşgul ediyor. Küreselleşme dediğimiz kavramın uygulanışı tam burada başlıyor!

Kapı komşunun ne yaptığını, kim olduğunu bilmeden, belki de ömrün boyu karşılaşmayacağın insanlarla, aslında günlük olarak seni ilgilendirmeyen meselelerle seni meşgul ediyor, sana meşgul olunacak sanal bir âlem veriyor ve kendi yaşadığın gerçek dünya ile ilgilenemiyorsun. Sonuç olarak, bilgiye vâkıfsın ama vâkıf olduğun bilgi bir işine yaramıyor!

İnsan bilgisini yaşamına, yaşamındaki pratiklere dökemeyecekse, bilgi ne işe yarar? Yahut kullanamayacağı bilgiyi elde eden insan mutlu olabilir mi? Hâlbuki bilgi, kullanabildiğin ölçüde sana aittir. Bu hususla alâkalı olarak Gazalî’nin çok güzel bir hatırası anlatılır. 

Gazalî, ilim öğrenmek için gittiği ve yıllardır kaldığı şehirden memleketine geri dönerken eşkıya yolunu kesip eşyasını gasp eder. Gazalî de bütün eşyasını verir ama eşkıyadan onlar için mühim olmadığını düşündüğü notlarını ve kitaplarını geri vermelerini ister. O kitaplar ve notlar için yıllardır emek verdiğini ve o notları alırlarsa yıllardır emek vererek elde ettiği tüm bilgi birikiminin heba olacağını söyler. Eşkıyanın başı gülerek der ki, “Sen nasıl ilim sahibisin ki elinden defterlerin alındığı zaman sende ilim namına bir şey kalmıyor?”. Gazalî’ye notlarını verirler. Gazalî, bu olaydan da bir ders çıkarıp bilginin her zerresini kendi aklına işlemeye karar verir.

Yeri geldiğinde koskoca Gazalî’nin bile eşkıya dediğimiz insandan alabileceği bilgi (kıssadan hisse) var. İnsan kendi burnunun dibindeki olayları, kişileri bilmedikçe, dünyanın öbür ucundaki olaylara vâkıf olsa ne olur? Yahut kendi yanı başındakini göremeyen, uzakları ne oranla görebilir? İnsan, yaşadığı zaman içinde yaşadığı mekânlarla ilgili olarak hesaba çekilecek.

Her bir insanın, belirli bir toplumun içerisinde yaratılmış olmasının bir sebebi var. Dünyadaki hiçbir şey sebepsiz değildir, her şey bir sebep üzeredir. Küreselleşmenin etkisiyle insanlar kendilerini her şeye vâkıf, tüm bilgiye sahip bir mevkide konumlandırıyor, ancak insan her şeye vâkıf olamaz. İnsanın bildiğini bilmesi kadar, bilmediğinin de farkında olması elzemdir. Bilgili insan, bildiğinin farkında olduğu kadar, bilmediğinin de farkında olan insandır. Filhakika, bilmediğini bilmek bir erdemdir.

Ne yazık ki çağımız, fikri olmayanların zikir sahibi olduğu bir çağ. Hâlbuki bilgi sahibi olunmadan fikir, fikir sahibi olunmadan zikir sahibi olunmaz. İnsan evvelâ kendini bilmeli. Yaşadığı şehirdeki olaylardan habersiz birinin dünyadan haberi olsa ne olur? Kendi dünyasını tanımayan insan, hangi dünyayı tanımlayabilir? Kendi dünyası hakkında bilgi sahibi olmayan insan, hangi dünyayı zikredebilir?