
GAZZE ile ilgili yazdığım son yazıyı küreselleşme merkezinde ele alarak küresel vicdanın iflas ettiğini dile getirmiş ve konuya derinlemesine değinmiştim. Bu yazıda ise iflâs etmiş küresel vicdanın yeniden tesis edilmesi üzerinde durmaya çalışacağım. Ama konuyu daha sağlam bir zeminde ele almak, bazı hususlara yeniden değinmekte fayda var.
Devlet otoritesinden yoksun tepkinin etkisi de az
İsrail’in Gazze’ye olan saldırıları şiddetini kaybetmeden devam ediyor. Her saldırıda onlarca, yüzlerce kadın, çocuk ve pek çok sivil hayatını kaybediyor.
İsrail’in her saldırısı sonrasında dünyanın farklı coğrafyalarında katliama karşı tepkiler yükseliyor. Aralarında ülkemizin de bulunduğu az sayıda ülke katliama devlet otoritesi düzeyinde tepki verirken, dünyanın kalan bölgelerindeki tepkilerin çok büyük bir kısmı devlet otoritesinden ziyade STK ya da bireysel tepkilerden oluşuyor.
Başta ABD olmak üzere azımsanmayacak sayıda Batılı ülke ise İsrail’e destek veriyor.
Bu destek sadece devlet otoritesi düzeyinde olmuyor. Filistin’e destek açıklaması yapan kişiler cezalandırılıyor. Avrupa’nın çok sayıda kulübünde Filistin’e destek verdiği için futbolcular kadro dışı bırakıldı. Bazılarının sözleşmesi fes edildi. Bazı sanatçılar göz altına alındı.
Batı dünyası, özellikle kamuoyunu etkileme gücü olan ya da kamuoyunda farkındalık oluşturabilecek söylem seçkinlerini bu şekilde baskı altına alarak ya da cezalandırarak kamuoyu oluşmasının önüne geçmek istiyor. Başta Avrupa olmak üzere çok sayıda ülkede Filistin’e destek gösterilerine izin verilmiyor. Ya da gösteriler polis zoruyla dağıtılıyor.
Bu hareket tarzı da aynı şekilde kamuoyu oluşmasını önlemek için yapılıyor. Hâl böyle olunca, İsrail verilen tepkileri umursamıyor ve katliamlarına devam ediyor.
Tüm bunlar aslında Batı dünyasının İsrail’e desteğinin ötesinde vicdanî ve insanî değerlerin küreselleşmesini önlemek için yapılıyor.
Her ne kadar Batı dünyası İsrail’e destek verse de küresel düzeyde olaya müdahale edecek kurumsal yapıların varlığının olmayışı, daha doğrusu bu yapıların harekete geçebilme kabiliyetlerinin kısıtlı olması İsrail’in tavrında ve küresel vicdanın yeniden tesisi konusunda belirleyici oluyor.
Dünya beşten büyük ama müeyyide gücü o beşlinin elinde
BM özü itibariyle dünya barışına ve küresel problemlere çözüm bulmak, devlet otoritelerini harekete geçirmek için kuruldu. Daha doğrusu, en önemli küresel kuruluşların başında gelem BM’nin kuruluş amacının özeti bu olmalıyken, BM’nin yapılandırılması bunun önünde ciddî bir engel.
Çünkü özellikle savaş ve katliamlar söz konusu olduğunda BM’nin bunları engelleyecek yaptırım gücünün ortaya çıkması, ancak BM Güvenlik Konseyi’ndeki Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin, Fransa ve Birleşik Krallık’tan oluşan 5 temsilcinin onayıyla mümkün. Daha doğrusu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları, üye ülkeler tarafından verilen bir önergenin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimî Üyesi 5 ülkeden birinden ret oyu almamış olması şartıyla sağlanıyor.
Bu üyelerden biri ret verdiğinde karar alınamıyor ve uygulanamıyor. Hâl böyle olunca, BM’nin müeyyide gücü bu 5 devletin tekelinde bulunuyor. Bu beş devletse bu tekeli kendi çıkarları ya da müttefikleri söz konusu olduğunda sonuna kadar kullanıyor. Dünyanın farklı, özellikle de İslâm coğrafyalarında baş gösteren şiddet, kan ve gözyaşının BM tarafından önlenememesinin nedeni de aslında bu yapı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” demesinin ve bunu fırsat bulduğu her platformda dile getirmesinin asıl nedenlerinden biri de bu durum aslında. Evet, dünya beşten büyük ama müeyyide gücü bu beşlinin elinde.
BM dışındaki çok uluslu yapıların BM’den farkı yok
Benzer durum sadece BM söz konusu olduğunda böyle değil. Diğer çok ulusla yapıların örgütlenme biçiminde de durum BM’dekine benzer.
Aslında İslâm Dünyası’nın önemli bir kısmı kan, şiddet ve gözyaşına boğulmuş olsa da, İslâm Dünyası birlik ve beraberlik sağlayabilse ya da ortak hareket edebilse birçok sorun çözülür. Ama bu bağlamda İslâm Dünyası’na baktığımızda, burada da durumun farklı olmadığını görüyoruz.
Örneğin Arap Birliği, ortak hareket edebilse etkili olabilecek yapı. Özellikle enerji alanında müeyyide potansiyeli çok güçlü olan bir organizasyon. Örneğin, Arap Birliği petrol akışını kesse, dünya enerji darboğazına girer. Ama burada ortak hareket edebilme becerisi olmadığı için bu potansiyel ete kemiğe bürünüp bir müeyyideye dönüşmüyor. Bu diğer çok uluslu yapılar için de geçerli.
“Dünya beşten büyüktür” mottosu küresel kurumsal yapıların yapılanma biçimine yansıdığında çözüme daha çabuk kavuşulur
Müeyyide gücü ya da potansiyeli olan küresel ve çok uluslu kurumsal yapıların yapılanma biçimleri küresel vicdanın tezahürünü sağlayacak bir yapıda olmadığı için, vicdanî ve insanî hassasiyetler, müeyyide gücü ile birleşip vicdanî ve insanî olmayan uygulamaları ortadan kaldıramıyor. Daha doğrusu, söz konusu İslâm coğrafyası olduğunda bu durum ortaya çıkıyor. Değilse, meselenin Batı dünyasına dokunan bir yanı olduğunda, olağanda eli kıpırdamayan küresel kurumlar anında aslan kesilebiliyorlar.
Kurumsal müeyyide gücü kullanılamadığından, vicdanî hassasiyetleri olan insanların ve kurumların yapabildiği eylem ya kınamadan ibaret kalıyor ya da en fazla boykot şeklinde tezahür ediyor. Bu da çok dağınık, manipülasyon ve kamuflaja açık bir durum olduğundan, ayrıca yaşam pratiklerini etkilediği için yeterli müeyyide gücüne ulaşmadan kısa sürede sönümleniyor. Olan yine zulme uğrayana ve insanlığa oluyor.
Bunu değiştirmenin yolu, başta BM olmak üzere çok uluslu yapıların yeniden yapılandırılmasından yani dünyanın beşten büyük olduğunu dünyanın kabul etmesi ve bunu kurumsal yapılara yansıtmasından geçiyor.