
KÜRESELLEŞME hemen hemen herkesin aşina olduğu bir kavram. Fakat küreselleşme kavramı üzerinde net bir ittifak yok. Daha doğrusu, farklı şekillerde tanımlanabiliyor.
Kimileri Batı dünyasının kendi dışında kalan dünyayı sömürmek için kullandığı sistemin adının küreselleşme olduğunu dile getiriyor. Buna göre Batı dünyası, eski sömürü sisteminde olduğu gibi ülkeleri işgal etmek yerine ürettiği mal, hizmet ve değerleri kendi dışındakilere pazarlayarak onları tüketimin bir parçası hâline getiriyor. Tüketimin parçası hâline getirdiği her yeri kendi çıkarları doğrultusunda sömürüyor.
Kimileri ise küreselleşmeyi özellikle internet teknolojileri ve bilgi teknolojilerindeki gelişmeler ve bunların çarpan etkileriyle ortaya çıkan doğal bir süreç olarak tanımlıyor. Bu tezi savunanlar, bilgi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler ve bunların hayatın diğer alanlarına yönelik çarpan etkilerinin etkileşimi çok hızlı boyutlara ulaştırdığını, bundan ötürü dünyadaki her şeyin her şeyden etkilenir hâle geldiğini, dolayısıyla küreselleşmenin de bu süreç sonunda ortaya çıktığını dile getiriyorlar.
Her şey küreselleşme etkisi altında
Günümüzde dünya ekonomisi, çoğu Batı kökenli veya Batı sistemine entegre olmuş küresel yatırımcılar ve küresel şirketlerin inşâ ettiği politikaların etkisinde. Bu şirketler ekonomik olarak iyi veya kötü yönde etkilendiklerinde dünyanın kalanı da bundan payını alıyor.
Örneğin bir küresel finans kuruluşu iflâs ettiğinde dünya ekonomisi, özellikle de kırılgan ekonomiler bundan çok fazla etkileniyor.
Bunun yanı sıra dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen çevresel etkiler dünyanın geri kalanını etkiliyor. Örneğin buzulların erimesi, ozon tabakasının delinmesi gibi çevresel olaylar, küresel ısınmayı ortaya çıkardı ve bundan tüm dünya etkilendi, etkilenmeye de devam ediyor.
En büyük etki kültürel alanda ortaya çıkıyor
Hiç şüphesiz küreselleşme olgusu kendini en çok kültürel alanda hissettiriyor. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve gelişmesiyle birlikte kültürel alandaki değer yargıları, yeni davranış kalıpları ve alışkanlıklarını ortaya çıkardı.
Yerel kültürler yavaş yavaş küresel kültüre entegre oluyor ve kültürel nedenlerden kaynaklanan tüketim alışkanlıkları ile giyim kuşam biçimleri arasındaki fark ortadan kalkıyor.
Küresel kültürün etkisiyle medya, özellikle de sosyal medya gençler üzerinde çok fazla etkiye sahip. Medya gençlere ideal yaşamlar ve idoller sunuyor. Gençler de kitle iletişim araçlarında kendilerine sunulan bu ideal yaşamları kendi hayatlarına entegre etmenin gayreti içerisine giriyor ve kendilerine sunulan idollere benzemek için akıl almaz şeyler yapıyorlar. Belli markaların kullanımı bir statü göstergesi sayılıyor. Gençler, kendilerine sunulan markalara sahip olmayı ayrıcalıklı insan sınıfına dâhil olmakla eş değer görüyorlar. Ya da en azından bazıları böyle hissediyor.
Tüm bunlara bakınca, küresel bir kültür inşâ edildiğinden, küresel bir ekonomi oluştuğundan veya yaşamın hemen hemen her alanının küreselleştiğinden, küreselleşmeye de büyük oranda Batı dünyasının yön verdiğinden söz edilebilir.
Batı dünyası bu süreçte sosyal, ekonomik, siyasal ya da kültürel anlamda istediği her şeyi büyük oranda inşâ edebilmiştir. Tabiî kendi çıkarları doğrultusunda…
Küreselleşme küresel vicdanı inşâ edebildi mi?
Küreselleşmenin ve bu sürece yön veren Batı dünyasının inşâ demediği en önemli şey, hiç şüphesiz küresel vicdandır. Daha doğrusu, Batı dünyasına sorsanız, onlar en büyük insanî değerlere sahipler ve inşâ ettikleri bir küresel vicdan da var. Ama inşâ ettikleri insanî değerler kendi dışındakiler söz konusu olunca bir türlü harekete geçmiyor.
Batı dünyası, insanî ve vicdanî değerleri kendi çıkarlarına hizmet ediyorsa hatırlıyor; aksi hâlde üç maymunu oynuyor. Bazen de yapılan zulümlere sessiz kalmak bir yana, doğrudan veya dolaylı olarak destek veriyor.
Tarih bunun örneklerine defalarca şahit oldu. 90’lı yıllarda Bosna’da yaşananlar bunun en önemli kanıtı. Yarım asırdan fazla bir zamandır Filistin’de yaşananlar da bunun en büyük tarihsel göstergesi. Son olarak Gazze’de yaşananlarsa bunun en taze ve en canlı şahidi.
Küresel vicdan can çekişiyor
İsrail, sivil ayrımı gözetmeden çocuk ve kadınları katlediyor. Hastaneleri ve ibadethaneleri bombalıyor. Gazze’ye elektrik akışı kesilmiş durumda. Bu nedenle sağlık hizmetleri büyük oranda verilemiyor. İnsanlar en temel insanî ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Çocuklar annesiz, babasız kalıyor. Şiddet ve gözyaşı, insanî tahammüllerin çok ötesine geçmiş durumda. Batı ise üç maymunu oynuyor. Hatta birçoğu İsrail’e destek veriyor.
Gazze’de İsrail’in yaptığı katliamlar ve bu katliama Batı dünyasının verdiği destek, küresel vicdanın tamamen iflâs ettiğini, felce uğradığını ve can çekiştiğini gösteriyor.
Hiç şüphesiz Batı dünyasında vicdanî duyarlılıkları olan, kendi dışında kalan coğrafyalarda olup biten insanlık dışı uygulamalara karşı vicdanî hassasiyet taşıyan bireyler, katliamlara tepki gösteriyor. Hatta İsrail’deki vicdan sahibi insanlar da olup bitenlere karşı çıkıyor. Ama Batı dünyasında gösterilen bu vicdanî hassasiyet, bütünleşik bir karaktere bürünüp kamusal, toplumsal ve siyasal olarak kendini hemen hiç göstermiyor. Yani ana aktörlere sirayet edip onları harekete geçirmiyor. Üstelik Batılı ana aktörler, vicdanî ve insanî ne kadar kavram varsa hepsini kendine mâl etmiş olmasına rağmen…