BİLİM ve siyâset
insanları ile uzmanlar, pandemi sonrasını tartışıyor, toplumların ve
devletlerin muhtemel ekonomik, sosyal ve siyâsî durumlarının nasıl, hangi
devletlerin en çok, hangi devletlerin en az zararla bu vartayı atlatmış olacağı
hakkında fikir yürütüp tahminlerde bulunuyorlar.
Bütün
bu tahminler, Koronavirüsün altı ay, bir sene, bilemediniz iki sene gibi kısa
bir vade içerisinde tamamen bertaraf edileceği kabulüne dayanıyor. Aynı
kanaatle devletler de bu darboğazı en az zararla geçebilmenin çabası içinde
bulunuyorlar.
Hiç
kimse bu salgının çok daha uzayabileceğini, daha yıkıcı hâle evrilebileceğini
düşünmüyor, belki de düşünmek istemiyor. Hâlbuki bu hiç de ihtimâl dışı
değildir. Çünkü buna dair bilimsel güvenilir hiçbir veri bulunmuyor.
Bir
defa, bu virüsün nasıl ortaya çıktığına dair kesin bir bilgi dahi elde edilebilmiş
değildir. Bu konuda muhtelif ihtimâller üzerinde duruluyor.
Bunlardan
birisi, virüsün Çinliler tarafından bilerek üretilip dünyaya salındığıdır. En
büyük tahribatın Çin’in hasımları olan başta ABD, AB ülkeleri, Hindistan ve
Rusya’da meydana gelmiş olması, virüsün ilk defa ortaya çıktığı Çin’in Vuhan
şehrinde bu afetin bugün tamamen ortadan kalkmış olması, küresel sermaye
baronlarının pandemiyi sahiplenip manipüle etme çabaları, aşısının da ilk defa
gene Çin’de bulunup dünyaya ihraç edilmekte oluşu, bu ihtimâli akla
getirebilmektedir.
Bir
diğer ihtimâl, virüsün gene bir laboratuvar ortamında istem dışı üreyip yayılmış
olması, üçüncü bir ihtimâl de ilk başta iddia edildiği gibi Çin’deki bazı
hayvanlardan ortaya çıkmış olmasıdır.
Şayet
birinci ihtimâl doğru ise, insanlığın geleceği çok büyük tehdit altında
demektir. Çünkü bunu üretip insanlığın üzerine boca edenlerin bundan bir
beklentileri var demektir ki onların bu beklentilerinin mesafesinin nereye
kadar uzayacağı belli değildir.
Her
ne şekilde üremiş olursa olsun, virüsün birinciden daha tahripkâr ikinci bir
dalga olarak gelmesi, onun da ardından İngiltere’de mutasyona uğrayarak yayılma
hızını yüzde 70 daha arttırarak üçüncü dalga olarak ortaya çıkmış olması
kaygıları arttırıyor. Acaba bundan sonra ne gelecek? İngiltere’yle ilişkileri
dondurmuş olmak, acaba bu yeni virüsün yayılmasını önleyebilecek midir? Nitekim
İtalya, Güney Afrika gibi birkaç ülkede aynı virüsün ortaya çıkmış olması,
bunun pek de mümkün olmadığını gösteriyor.
Diğer
taraftan, bunca zaman çalışılarak geliştirilen aşıların durumu ne olacak? Her
ne kadar Sağlık Bakanımız Çin’den gelecek olan aşıdan örnek getirtilip
denendiğini, yüzde 91.25 oranında başarılı ve güvenli olduğunu söylüyor ise de Dünya
Sağlık Örgütü Başkanı, yaptığı açıklamada, aşıya güvenilmemesi gerektiğini
söylemiştir. Diğer taraftan, eğer bu virüs özel olarak üretilmiş ise, gelecek
olan 50 milyon aşıya güvenilebilir mi?
Bir
de şunu düşünmek durumundayız: Bu virüs her şeyden önce Rabbimizin iradesiyle
ortaya çıkmıştır. Acaba bunda Rabbimizin murâdı nedir, ne olabilir? Hâddini
aşmış olan insanlığa aczini gösterip bir ikazda bulunmakla sınırlı mıdır, yoksa
bu işin daha epeyce bir geleceği, insanlığa ödeteceği ağır bir cezası mı
vardır?
***
Buraya
kadar ihtimâllerden bahsettik. Şimdi de gelmesi mukadder olan kesin gerçeklere
bakalım!
Pandeminin
1-2 sene gibi kısa süreli olacağını farz etsek dahi, devletleri ve halkları
bekleyen çok daha çetin günler yakındır, hattâ başlamıştır. Bilindiği gibi
pandemi yüzünden bütün ülke ekonomileri ciddî olarak küçülmüştür, küçülmeye
devam etmektedir. Ulus devletler, salgına karşı olduğu gibi, üretimi ve ticâreti
ayakta tutabilmek için güçlerine göre büyük miktarda fonları ekonomilerine zerk
ettiler. Buna rağmen üretim ve gelir düştü, işsizlik arttı. Dolayısıyla
devletlerin gelirleri ve güçleri de düştü. Bu gidişe bireylerin de, devletlerin
de dayanması çok zordur. Özellikle ferdî yaşamın hâkim olduğu kapitalist Batı
ülkelerinde işsizliğin acıtıcı etkisi çok daha fazla olacaktır. Aile içi
dayanışmanın olduğu toplumların direnci nispî olarak daha yüksek olsa da, onun
da bir sınırı vardır. Bu işte, nüfusunun büyük bir bölümü kırsal kesimde
yaşayan kapalı ekonomilerin hâkim olduğu ülkeler, en az zarar görecek
olanlardır.
Bu
sıkıntıların tezâhürleri; hırsızlık, gasp, cinayet, intihar gibi ferdî olayların
artması, devlete karşı kitlesel tepkilerin, kargaşaların meydana gelmesi
şeklinde ortaya çıkacaktır. Küresel sermaye patronlarının, Sorosların tam da
beklediği, işte bu safhadır! Hemen devreye girip kontrolden çıkmış olan
kitleleri manipüle ederek ulus devletleri yıkmak sûretiyle yığınları istedikleri
gibi yönetmek isteyeceklerdir.
Ülkemize
gelince...
Türkiye’nin
çok daha özel bir durumu vardır. Şayet toplumumuzun bundan 35-40 yıl önceki
yapısı ve aile içi dayanışması olmuş olsaydı, işsizlik ve fakirlik karşısında
daha güçlü olabilirdi. Ne yazık ki, son yıllarda aile birliğinin oldukça
gevşemiş olması yüzünden toplum direnci de zayıflamıştır.
Kahvehane,
hamam, düğün salonu, kafe gibi yerler işleten, dolmuşçuluk ve benzeri işler yapan
insanlar günlük olarak kazanıp geçiniyorlar. Bir günlük karantina dahi bu
insanların geçimini zorlaştırıyor. Bu iş sahiplerinin işten çıkardıkları
elemanların durumu ise çok daha vahimdir. Hükûmet büyük işletmelerin işçi
çıkarmaması için bir miktar destek sağlamakta ise de bunu ne kadar
sürdürebilecektir?
İstanbul
Borsası hızla yükselmeye devam ediyor, Cumhurbaşkanımız dünyada pandemiye karşı
ekonomik olarak en iyi direnen ülke olduğumuzu, pozitif ekonomik büyüme
sağladığımızı söylüyor. Biz bundan mutluluk duyuyoruz ama bu, büyük şirketlerin
bilançosunun ürünüdür. Geniş halk kitlelerine dikkat edilmelidir. 15 Temmuzcu
dış ve iç düşmanlarımız pusuda beklemektedirler. Onlar ülkede sıkıntının
artması için çalışıyorlar. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere bir
kısım CHP’li belediyeler, Koronavirüs salgınının artması için çaba sarf
ediyorlar. İlkbahara doğru bunların küresel sermayenin desteğinde Hükûmet’e
karşı bazı kargaşa ve kalkışma çıkarmak istemeleri muhtemeldir. Hükûmetimiz
inşallah bunun idrakinde olarak gerekli tedbirleri şimdiden alacaktır.
Bütün olumsuzluklara rağmen Allah’ın (CC) izniyle sonuç, milletimiz için hayırlı olacaktır.