Küresel sermaye, hedefine ulaşabilecek mi?

Bu sıkıntıların tezâhürleri; hırsızlık, gasp, cinayet, intihar gibi ferdî olayların artması, devlete karşı kitlesel tepkilerin, kargaşaların meydana gelmesi şeklinde ortaya çıkacaktır. Küresel sermaye patronlarının, Sorosların tam da beklediği, işte bu safhadır! Hemen devreye girip kontrolden çıkmış olan kitleleri manipüle ederek ulus devletleri yıkmak sûretiyle yığınları istedikleri gibi yönetmek isteyeceklerdir.

BİLİM ve siyâset insanları ile uzmanlar, pandemi sonrasını tartışıyor, toplumların ve devletlerin muhtemel ekonomik, sosyal ve siyâsî durumlarının nasıl, hangi devletlerin en çok, hangi devletlerin en az zararla bu vartayı atlatmış olacağı hakkında fikir yürütüp tahminlerde bulunuyorlar.

Bütün bu tahminler, Koronavirüsün altı ay, bir sene, bilemediniz iki sene gibi kısa bir vade içerisinde tamamen bertaraf edileceği kabulüne dayanıyor. Aynı kanaatle devletler de bu darboğazı en az zararla geçebilmenin çabası içinde bulunuyorlar.  

Hiç kimse bu salgının çok daha uzayabileceğini, daha yıkıcı hâle evrilebileceğini düşünmüyor, belki de düşünmek istemiyor. Hâlbuki bu hiç de ihtimâl dışı değildir. Çünkü buna dair bilimsel güvenilir hiçbir veri bulunmuyor.

Bir defa, bu virüsün nasıl ortaya çıktığına dair kesin bir bilgi dahi elde edilebilmiş değildir. Bu konuda muhtelif ihtimâller üzerinde duruluyor.

Bunlardan birisi, virüsün Çinliler tarafından bilerek üretilip dünyaya salındığıdır. En büyük tahribatın Çin’in hasımları olan başta ABD, AB ülkeleri, Hindistan ve Rusya’da meydana gelmiş olması, virüsün ilk defa ortaya çıktığı Çin’in Vuhan şehrinde bu afetin bugün tamamen ortadan kalkmış olması, küresel sermaye baronlarının pandemiyi sahiplenip manipüle etme çabaları, aşısının da ilk defa gene Çin’de bulunup dünyaya ihraç edilmekte oluşu, bu ihtimâli akla getirebilmektedir.

Bir diğer ihtimâl, virüsün gene bir laboratuvar ortamında istem dışı üreyip yayılmış olması, üçüncü bir ihtimâl de ilk başta iddia edildiği gibi Çin’deki bazı hayvanlardan ortaya çıkmış olmasıdır.

Şayet birinci ihtimâl doğru ise, insanlığın geleceği çok büyük tehdit altında demektir. Çünkü bunu üretip insanlığın üzerine boca edenlerin bundan bir beklentileri var demektir ki onların bu beklentilerinin mesafesinin nereye kadar uzayacağı belli değildir.

Her ne şekilde üremiş olursa olsun, virüsün birinciden daha tahripkâr ikinci bir dalga olarak gelmesi, onun da ardından İngiltere’de mutasyona uğrayarak yayılma hızını yüzde 70 daha arttırarak üçüncü dalga olarak ortaya çıkmış olması kaygıları arttırıyor. Acaba bundan sonra ne gelecek? İngiltere’yle ilişkileri dondurmuş olmak, acaba bu yeni virüsün yayılmasını önleyebilecek midir? Nitekim İtalya, Güney Afrika gibi birkaç ülkede aynı virüsün ortaya çıkmış olması, bunun pek de mümkün olmadığını gösteriyor.

Diğer taraftan, bunca zaman çalışılarak geliştirilen aşıların durumu ne olacak? Her ne kadar Sağlık Bakanımız Çin’den gelecek olan aşıdan örnek getirtilip denendiğini, yüzde 91.25 oranında başarılı ve güvenli olduğunu söylüyor ise de Dünya Sağlık Örgütü Başkanı, yaptığı açıklamada, aşıya güvenilmemesi gerektiğini söylemiştir. Diğer taraftan, eğer bu virüs özel olarak üretilmiş ise, gelecek olan 50 milyon aşıya güvenilebilir mi?

Bir de şunu düşünmek durumundayız: Bu virüs her şeyden önce Rabbimizin iradesiyle ortaya çıkmıştır. Acaba bunda Rabbimizin murâdı nedir, ne olabilir? Hâddini aşmış olan insanlığa aczini gösterip bir ikazda bulunmakla sınırlı mıdır, yoksa bu işin daha epeyce bir geleceği, insanlığa ödeteceği ağır bir cezası mı vardır?

***  

Buraya kadar ihtimâllerden bahsettik. Şimdi de gelmesi mukadder olan kesin gerçeklere bakalım!

Pandeminin 1-2 sene gibi kısa süreli olacağını farz etsek dahi, devletleri ve halkları bekleyen çok daha çetin günler yakındır, hattâ başlamıştır. Bilindiği gibi pandemi yüzünden bütün ülke ekonomileri ciddî olarak küçülmüştür, küçülmeye devam etmektedir. Ulus devletler, salgına karşı olduğu gibi, üretimi ve ticâreti ayakta tutabilmek için güçlerine göre büyük miktarda fonları ekonomilerine zerk ettiler. Buna rağmen üretim ve gelir düştü, işsizlik arttı. Dolayısıyla devletlerin gelirleri ve güçleri de düştü. Bu gidişe bireylerin de, devletlerin de dayanması çok zordur. Özellikle ferdî yaşamın hâkim olduğu kapitalist Batı ülkelerinde işsizliğin acıtıcı etkisi çok daha fazla olacaktır. Aile içi dayanışmanın olduğu toplumların direnci nispî olarak daha yüksek olsa da, onun da bir sınırı vardır. Bu işte, nüfusunun büyük bir bölümü kırsal kesimde yaşayan kapalı ekonomilerin hâkim olduğu ülkeler, en az zarar görecek olanlardır.

Bu sıkıntıların tezâhürleri; hırsızlık, gasp, cinayet, intihar gibi ferdî olayların artması, devlete karşı kitlesel tepkilerin, kargaşaların meydana gelmesi şeklinde ortaya çıkacaktır. Küresel sermaye patronlarının, Sorosların tam da beklediği, işte bu safhadır! Hemen devreye girip kontrolden çıkmış olan kitleleri manipüle ederek ulus devletleri yıkmak sûretiyle yığınları istedikleri gibi yönetmek isteyeceklerdir.

Ülkemize gelince...

Türkiye’nin çok daha özel bir durumu vardır. Şayet toplumumuzun bundan 35-40 yıl önceki yapısı ve aile içi dayanışması olmuş olsaydı, işsizlik ve fakirlik karşısında daha güçlü olabilirdi. Ne yazık ki, son yıllarda aile birliğinin oldukça gevşemiş olması yüzünden toplum direnci de zayıflamıştır.

Kahvehane, hamam, düğün salonu, kafe gibi yerler işleten, dolmuşçuluk ve benzeri işler yapan insanlar günlük olarak kazanıp geçiniyorlar. Bir günlük karantina dahi bu insanların geçimini zorlaştırıyor. Bu iş sahiplerinin işten çıkardıkları elemanların durumu ise çok daha vahimdir. Hükûmet büyük işletmelerin işçi çıkarmaması için bir miktar destek sağlamakta ise de bunu ne kadar sürdürebilecektir?

İstanbul Borsası hızla yükselmeye devam ediyor, Cumhurbaşkanımız dünyada pandemiye karşı ekonomik olarak en iyi direnen ülke olduğumuzu, pozitif ekonomik büyüme sağladığımızı söylüyor. Biz bundan mutluluk duyuyoruz ama bu, büyük şirketlerin bilançosunun ürünüdür. Geniş halk kitlelerine dikkat edilmelidir. 15 Temmuzcu dış ve iç düşmanlarımız pusuda beklemektedirler. Onlar ülkede sıkıntının artması için çalışıyorlar. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere bir kısım CHP’li belediyeler, Koronavirüs salgınının artması için çaba sarf ediyorlar. İlkbahara doğru bunların küresel sermayenin desteğinde Hükûmet’e karşı bazı kargaşa ve kalkışma çıkarmak istemeleri muhtemeldir. Hükûmetimiz inşallah bunun idrakinde olarak gerekli tedbirleri şimdiden alacaktır.

Bütün olumsuzluklara rağmen Allah’ın (CC) izniyle sonuç, milletimiz için hayırlı olacaktır.