Küresel rekabette Orta Doğu nasıl konumlanacak?

“Orta Doğu’da tansiyon düşer, sorunlar çözülür mü?” sorusuna net cevap vermek güç. Çünkü Orta Doğu’daki değişkenleri hiçbir güç tek başına kontrol edemiyor. Dolayısıyla tek taraflı atılan adımlar sorunları çözmüyor. Onun için ABD, enerjisini Çin ve Rusya’ya yöneltmek istiyorsa Orta Doğu’da daha dengeli adımlar atmak zorunda. Bu adımları atmadığı müddetçe Orta Doğu’nun derin dehlizlerinde kronikleşen sorunlar, ABD’nin enerjisini yeke yek diğer alanlara yöneltmesini engelleyecektir.

TRUMP karşıtları bile Trump’un en büyük başarılarından birinin bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki buzları eritmesi olduğunu dile getiriyor! Bunun Orta Doğu’daki barışı hızlandıracağı görüşü Batı kamuoyunun neredeyse üzerinde uzlaştığı bir görüş. Bu nedenle Trump karşıtları da dâhil olmak üzere hemen hemen bütün Batı kamuoyu, Biden’den Trump’un BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas ile İsrail arasındaki yakınlaşma hamlelerini desteklemesini, hattâ bunu diğer Arap ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletmesini istiyor.

Barış için ülkelerin diyalog içerisinde olması hiç şüphesiz iyi bir adım. Fakat bu adımlar İsrail’in Arap dünyasınca resmen tanınmasını sağlarken, Filistin’in tanınması açısından hemen hiçbir sonuç doğurmuyor. Ayrıca bu adımlar ileride ayak oyunları ile Filistin’in yalnız kalma sonucunu doğuracak bir zemin oluşturuyor.

Fas, Batı Sahra sorununda kendi lehine bazı kazanımlar garanti edildiği için İsrail ile yakınlaşmaya yeşil ışık yaktı. Sudan zaten iç gerilimlerle boğuşuyor ve bu gerilimler içerisinde nefes almanın yolunu arıyor.

BAE ve Bahreyn ise Filistin meselesine dair İsrail’den Batı Şeria üzerinde Filistinliler lehine bazı sözler aldığı için İsrail ile yakınlaşmayı kabul ettiğini duyurdu. İsrail’in verdiği sözleri ise Filistin açısından kazanım diye sunarak attığı adımları meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Fakat BM kararlarını dahi tanımayan ve şimdiye kadar Filistin için verdiği hiçbir sözünü tutmayan İsrail’den bu sözleri tutmasını beklemek hiç de rasyonel görünmüyor.

ABD, İsrail ile yakınlaşan devletlere bağımsız bir Filistin devleti hususunda hiçbir güvence vermiyor. İsrail de Filistin bölgelerine yerleşim plânını erteleme gibi nihaî olmayan bazı sözler veriyor. Yani son raddede İsrail resmen devlet olarak tanınırken Filistin’in tanınmasına yönelik hiçbir adım atılmıyor.

ABD, İsrail’in tanınması hususunda yeni alanlar açarken Trump’un kapattığı Filistin diplomatik misyonlarının yeniden açılacağını ve Filistin’e Trump öncesi yapılan yardımların yapılacağını duyurdu. Bunu da Filistin için çok büyük bir fırsat olarak sunuyor. Hâlbuki ABD’nin yaptığı tek şey, Filistin için Trump öncesi pozisyonuna geri dönmekten ibaret.

Meselenin iç bütünlüğü kendi içerisinde böyle bir resim ortaya çıkarırken, aslında ABD’nin bölgedeki diyalog kanallarını arttırma ve İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki gerilimi düşürme politikasının arkasında daha geniş stratejik hamleler yer alıyor.

ABD enerjisini Çin’e mi kaydırıyor?

Bazı teorisyenler, ABD’nin bölge ülkeleri ile İsrail’in yakınlaşmasını sağlayarak bölgedeki sıcak atmosferin bir süre soğumasını istediğini belirtiyor. Buna gerekçe olarak da ABD’nin önceliklerini Orta Doğu yerine Rusya ve Çin ile olan sorunlara kaydırma isteği olduğunu vurguluyorlar.  

ABD’nin Çin ile sorunları bölgesel sorunlar olmaktan ziyade küresel sorunlardan oluşuyor. Üstelik ABD’nin bu sorunları askerî bir seçenekle çözme şansı bulunmuyor. Çünkü sorunların değişkenleri askerî seçenekleri geçersiz kılacak derecede karmaşık. Özellikle Çin ile olan rekabette ABD, Avrupa’yı Orta Doğu’daki gibi kayıtsız şartsız olarak yanına alamıyor. Bu da sorunu lehine çevirme hususunda ABD’nin işini iyice zorlaştırıyor. Meselenin Rusya boyutu da Çin’den çok farklı değil. O nedenle ABD’li birçok teorisyen, ABD’nin bütün enerjisini Çin ve Rusya’ya yöneltmesi gerektiği fikrini hararetle savunuyor.

“Orta Doğu’da tansiyon düşer, sorunlar çözülür mü?” sorusuna net cevap vermek güç. Çünkü Orta Doğu’daki değişkenleri hiçbir güç tek başına kontrol edemiyor. Dolayısıyla tek taraflı atılan adımlar sorunları çözmüyor. Onun için ABD, enerjisini Çin ve Rusya’ya yöneltmek istiyorsa Orta Doğu’da daha dengeli adımlar atmak zorunda. Bu adımları atmadığı müddetçe Orta Doğu’nun derin dehlizlerinde kronikleşen sorunlar, ABD’nin enerjisini yeke yek diğer alanlara yöneltmesini engelleyecektir.

ABD’de henüz bu konulara ilişkin netleşmiş bir görüntü yok. Ama analistler, ABD’nin bu konuda Filistin, İran, hattâ Orta Doğu’nun diğer sıcak bölgelerini de içine alacak şekilde bir çalışma içerisinde olduğunu dile getiriyor.

Bakalım ABD, “Rusya ve Çin’e öncelik vereceğim” diye Orta Doğu’daki sorunlara daha dengeli mi yaklaşacak, yoksa 30 senedir sürdürdüğü sert politikalara devam mı edecek…