TRUMP karşıtları bile Trump’un en
büyük başarılarından birinin bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki buzları
eritmesi olduğunu dile getiriyor! Bunun Orta Doğu’daki barışı hızlandıracağı
görüşü Batı kamuoyunun neredeyse üzerinde uzlaştığı bir görüş. Bu nedenle Trump
karşıtları da dâhil olmak üzere hemen hemen bütün Batı kamuoyu, Biden’den
Trump’un BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas ile İsrail arasındaki yakınlaşma
hamlelerini desteklemesini, hattâ bunu diğer Arap ülkelerini de kapsayacak
şekilde genişletmesini istiyor.
Barış
için ülkelerin diyalog içerisinde olması hiç şüphesiz iyi bir adım. Fakat bu
adımlar İsrail’in Arap dünyasınca resmen tanınmasını sağlarken, Filistin’in
tanınması açısından hemen hiçbir sonuç doğurmuyor. Ayrıca bu adımlar ileride
ayak oyunları ile Filistin’in yalnız kalma sonucunu doğuracak bir zemin
oluşturuyor.
Fas,
Batı Sahra sorununda kendi lehine bazı kazanımlar garanti edildiği için İsrail
ile yakınlaşmaya yeşil ışık yaktı. Sudan zaten iç gerilimlerle boğuşuyor ve bu gerilimler
içerisinde nefes almanın yolunu arıyor.
BAE
ve Bahreyn ise Filistin meselesine dair İsrail’den Batı Şeria üzerinde
Filistinliler lehine bazı sözler aldığı için İsrail ile yakınlaşmayı kabul
ettiğini duyurdu. İsrail’in verdiği sözleri ise Filistin açısından kazanım diye
sunarak attığı adımları meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Fakat BM kararlarını dahi
tanımayan ve şimdiye kadar Filistin için verdiği hiçbir sözünü tutmayan
İsrail’den bu sözleri tutmasını beklemek hiç de rasyonel görünmüyor.
ABD,
İsrail ile yakınlaşan devletlere bağımsız bir Filistin devleti hususunda hiçbir
güvence vermiyor. İsrail de Filistin bölgelerine yerleşim plânını erteleme gibi
nihaî olmayan bazı sözler veriyor. Yani son raddede İsrail resmen devlet olarak
tanınırken Filistin’in tanınmasına yönelik hiçbir adım atılmıyor.
ABD,
İsrail’in tanınması hususunda yeni alanlar açarken Trump’un kapattığı Filistin
diplomatik misyonlarının yeniden açılacağını ve Filistin’e Trump öncesi yapılan
yardımların yapılacağını duyurdu. Bunu da Filistin için çok büyük bir fırsat
olarak sunuyor. Hâlbuki ABD’nin yaptığı tek şey, Filistin için Trump öncesi
pozisyonuna geri dönmekten ibaret.
Meselenin
iç bütünlüğü kendi içerisinde böyle bir resim ortaya çıkarırken, aslında
ABD’nin bölgedeki diyalog kanallarını arttırma ve İsrail ile Arap ülkeleri
arasındaki gerilimi düşürme politikasının arkasında daha geniş stratejik
hamleler yer alıyor.
ABD
enerjisini Çin’e mi kaydırıyor?
Bazı
teorisyenler, ABD’nin bölge ülkeleri ile İsrail’in yakınlaşmasını sağlayarak
bölgedeki sıcak atmosferin bir süre soğumasını istediğini belirtiyor. Buna
gerekçe olarak da ABD’nin önceliklerini Orta Doğu yerine Rusya ve Çin ile olan
sorunlara kaydırma isteği olduğunu vurguluyorlar.
ABD’nin
Çin ile sorunları bölgesel sorunlar olmaktan ziyade küresel sorunlardan
oluşuyor. Üstelik ABD’nin bu sorunları askerî bir seçenekle çözme şansı
bulunmuyor. Çünkü sorunların değişkenleri askerî seçenekleri geçersiz kılacak
derecede karmaşık. Özellikle Çin ile olan rekabette ABD, Avrupa’yı Orta Doğu’daki
gibi kayıtsız şartsız olarak yanına alamıyor. Bu da sorunu lehine çevirme
hususunda ABD’nin işini iyice zorlaştırıyor. Meselenin Rusya boyutu da Çin’den
çok farklı değil. O nedenle ABD’li birçok teorisyen, ABD’nin bütün enerjisini
Çin ve Rusya’ya yöneltmesi gerektiği fikrini hararetle savunuyor.
“Orta
Doğu’da tansiyon düşer, sorunlar çözülür mü?” sorusuna net cevap vermek güç.
Çünkü Orta Doğu’daki değişkenleri hiçbir güç tek başına kontrol edemiyor.
Dolayısıyla tek taraflı atılan adımlar sorunları çözmüyor. Onun için ABD,
enerjisini Çin ve Rusya’ya yöneltmek istiyorsa Orta Doğu’da daha dengeli
adımlar atmak zorunda. Bu adımları atmadığı müddetçe Orta Doğu’nun derin
dehlizlerinde kronikleşen sorunlar, ABD’nin enerjisini yeke yek diğer alanlara
yöneltmesini engelleyecektir.
ABD’de
henüz bu konulara ilişkin netleşmiş bir görüntü yok. Ama analistler, ABD’nin bu
konuda Filistin, İran, hattâ Orta Doğu’nun diğer sıcak bölgelerini de içine
alacak şekilde bir çalışma içerisinde olduğunu dile getiriyor.
Bakalım ABD, “Rusya ve Çin’e öncelik vereceğim” diye Orta Doğu’daki sorunlara daha dengeli mi yaklaşacak, yoksa 30 senedir sürdürdüğü sert politikalara devam mı edecek…