DÜNYAYI küresel bir köye
benzeten ve modern çağın pek çok sosyolojik olgusunu anlamamızı ve ifade
etmemizi bu benzetmesi ile kolaylaştıran McLuhan, bu kadarını öngörebildi mi
bilmem ama dünya hakikaten bir köy hâline geldi. Hem de ağası, marabası,
çobanı, delisi ile bir köyde aranacak ne varsa eksik olmayacak biçimde… Fazlası
var, eksiği yok!
Bazı
farklılar yok değil elbette. Köyün delisi genelde bir tanecik olur, bizde
onlarcası… Her köyün sözü dinlenir, dediğini yaptırır güçte bir ağası olur,
bizde ondan da epeyce var; hatırı sayılır…
Ama
ağalar çoğalıp bir de zalimlikte yarışınca, köy, köy olmaktan çıkıyor, alt sınıflar
için çekilmez bir yer hâline geliyor. Ağalara kafa tutmak da her yiğidin harcı
değil malûm. Kafa tutana çelme takan, sesini bastırmaya çalışanlarsa ağalardan
daha çok oluyor.
“Ağadır,
ne yapsa yeridir” deyip el pençe divan durulmasına alışkın olanlar,
gösterdikleri soytarılık ve hizmetleri ölçüsünde ödüllendiriliyorlar; bu ise dünyanın
da, masalların da değişmeyen kanunlarından…
Ama
dünya değişiyor değişime direnenlere inat. Yüzlerce yıl sürse de güçlülerin ve
zayıfların, zalimler ile masumların da yeri değişebiliyor.
Bugün
dünyanın ağalığına soyunan ve hayâllerini gerçekleştirmek için her türlü gayr-i
insanî ve demokrasi dışılığa prim veren ABD, dünyada müsebbibi olduğu yıkımları
örtbas etmekte mâhir.
Bizim
vatan savunması dışına çıkmayan kararlarımız, onların nezdinde millî savunmalarına
tehdit olarak görülebiliyor ve bu gerçek bir tehdit hâline dönüştürülebiliyor.
Yıllarca
ABD’ye ve Avrupa’ya kendini ispatlamak zorunda bırakılmış bir ülke olarak
sürekli saldırgan bir üslûpla muhatap olup sürekli kendimizi savunmak ve aklamakla
kaybettik enerjimizi.
Aynı
ABD ve bizi sürekli dinî özgürlükler, demokrasi gibi puanlamalara tâbi tutan
Avrupa ülkeleri de açıkça terör örgütlerini destekleyip bize karşı her türlü
saldırının arkasında dururken, milyarlarca dolarla terörü finanse edip teröristleri
yine bize karşı kullanırken, tehdit unsuru değildirler. Ama biz savunma sistemleri
konusunda hem de mecburî şartlarla farklı bir karar alınca, yıllarca türlüsünü
gördüğümüz yaptırımlara maruz kalırız yine...
Türkiye
son yıllarda değişen “kendini ifade etme” stratejisinde agresif değişikliklere
gitmek zorundadır. Diplomatik nezâketi koruma derdi mademki kalmamıştır dünya
devlerinde, bırakınız, her konuda yaptıkları yanlışları en azından aynı tonda
ifade edelim.
Kendimizi savunmak ve demokrasimizi ispat etmek çabamız sadece kendi kalite standardımızın bir parçası olsun, onlara kendimizi aklama çabası değil…