Küresel köyün ağaları

Türkiye son yıllarda değişen “kendini ifade etme” stratejisinde agresif değişikliklere gitmek zorundadır. Diplomatik nezâketi koruma derdi mademki kalmamıştır dünya devlerinde, bırakınız, her konuda yaptıkları yanlışları en azından aynı tonda ifade edelim. Kendimizi savunmak ve demokrasimizi ispat etmek çabamız sadece kendi kalite standardımızın bir parçası olsun, onlara kendimizi aklama çabası değil…

DÜNYAYI küresel bir köye benzeten ve modern çağın pek çok sosyolojik olgusunu anlamamızı ve ifade etmemizi bu benzetmesi ile kolaylaştıran McLuhan, bu kadarını öngörebildi mi bilmem ama dünya hakikaten bir köy hâline geldi. Hem de ağası, marabası, çobanı, delisi ile bir köyde aranacak ne varsa eksik olmayacak biçimde… Fazlası var, eksiği yok!

Bazı farklılar yok değil elbette. Köyün delisi genelde bir tanecik olur, bizde onlarcası… Her köyün sözü dinlenir, dediğini yaptırır güçte bir ağası olur, bizde ondan da epeyce var; hatırı sayılır…

Ama ağalar çoğalıp bir de zalimlikte yarışınca, köy, köy olmaktan çıkıyor, alt sınıflar için çekilmez bir yer hâline geliyor. Ağalara kafa tutmak da her yiğidin harcı değil malûm. Kafa tutana çelme takan, sesini bastırmaya çalışanlarsa ağalardan daha çok oluyor.

“Ağadır, ne yapsa yeridir” deyip el pençe divan durulmasına alışkın olanlar, gösterdikleri soytarılık ve hizmetleri ölçüsünde ödüllendiriliyorlar; bu ise dünyanın da, masalların da değişmeyen kanunlarından…

Ama dünya değişiyor değişime direnenlere inat. Yüzlerce yıl sürse de güçlülerin ve zayıfların, zalimler ile masumların da yeri değişebiliyor.

Bugün dünyanın ağalığına soyunan ve hayâllerini gerçekleştirmek için her türlü gayr-i insanî ve demokrasi dışılığa prim veren ABD, dünyada müsebbibi olduğu yıkımları örtbas etmekte mâhir.

Bizim vatan savunması dışına çıkmayan kararlarımız, onların nezdinde millî savunmalarına tehdit olarak görülebiliyor ve bu gerçek bir tehdit hâline dönüştürülebiliyor.

Yıllarca ABD’ye ve Avrupa’ya kendini ispatlamak zorunda bırakılmış bir ülke olarak sürekli saldırgan bir üslûpla muhatap olup sürekli kendimizi savunmak ve aklamakla kaybettik enerjimizi.

Aynı ABD ve bizi sürekli dinî özgürlükler, demokrasi gibi puanlamalara tâbi tutan Avrupa ülkeleri de açıkça terör örgütlerini destekleyip bize karşı her türlü saldırının arkasında dururken, milyarlarca dolarla terörü finanse edip teröristleri yine bize karşı kullanırken, tehdit unsuru değildirler. Ama biz savunma sistemleri konusunda hem de mecburî şartlarla farklı bir karar alınca, yıllarca türlüsünü gördüğümüz yaptırımlara maruz kalırız yine...

Türkiye son yıllarda değişen “kendini ifade etme” stratejisinde agresif değişikliklere gitmek zorundadır. Diplomatik nezâketi koruma derdi mademki kalmamıştır dünya devlerinde, bırakınız, her konuda yaptıkları yanlışları en azından aynı tonda ifade edelim.

Kendimizi savunmak ve demokrasimizi ispat etmek çabamız sadece kendi kalite standardımızın bir parçası olsun, onlara kendimizi aklama çabası değil…