Kurbiyete erme zamanı

“Kurban”ın derin mânâsı da kadim kaynaklarımıza göre, bizi Allah’tan uzaklaştıran nefsin gayr-i meşru istek ve arzularının kesilmesi demektir. Bunu yapmadıktan sonra maksat tam anlamıyla hâsıl olmaz ve kurban ibadeti dört güne, hatta birçoğuna göre tek güne sıkışır kalır…

KURBİYET yani Allah-u Teâlâ’ya yaklaşmak için bize bahşedilen kutlu zaman dilimlerinden biri olan Kurban Bayramı, en kadim ibadetlerin başında geliyor. Bugün de bu ibadetin ilk günü…

4 gün boyunca devam edecek bu kutlu bayram, Allah-u Teâlâ’ya yakınlaşmanın yanında küslerin barışması, birlik ve dayanışmanın pekişmesi için de bir fırsat.

İbadetlerin ahkâmı, edebi ve adâbı olduğu gibi, kadim geleneğimiz ibadetlerin de derin mânâları olduğunu söyler. Yani her ibadetin o ibadete derinlik kazandıran bir boyutu var demektir.

Peki, hiç düşündünüz mü, kurban ibadetinin altında nasıl bir derinlik var? İnsanlar kurban kesmekle neyi kesmiş olur? Kesilen şey sadece bir hayvan mıdır? Yoksa kesilmesi gereken başka şeyler de var mıdır?

Kitab-ı Mübîn, kesilen hayvanların ne kanının, ne de etinin Allah-u Teala’ya ulaşacağını, ulaşacak olan tek şeyin insanların takvası olduğunu bildiriyor (Hac, 37). Yani kurban bir takva ifadesi, bir takva sembolü. Dolayısıyla takvayı göstermenin, takvaya ulaşmanın bir sembolü…

Yine kadim geleneğimiz, kurbiyeti yani Allah-u Teâlâ’ya yakınlaşmayı engelleyen bir şey varsa, ilk önce onunla ilişkiyi kesmek gerektiğinin altını çiziyor. Kadim kaynaklarda, nefsin insanı Allah’tan uzaklaştırdığı gerçeğinden yola çıkarak, “Allah’a yakın olmak için insanın nefsini kesmesi gerekir” deniliyor. Daha doğru bir ifadeyle, nefsin gayr-i meşru istek ve arzularına cevap vermeyi kesmenin insanı Allah’a yaklaştırdığı mealen ifade ediliyor.

Hiç şüphesiz nefs, çok geniş bir alanı ifade ediyor. İnsanın mala ve dünyaya olan arzuları, tamahları ve şehveti, “nefs” kavramının içerisine giriyor. İşte insan, nefsinin gayr-i meşru isteklerine cevap vermeyi kestiğinde, Allah-u Teâlâ’ya yakınlaşıyor. İnsan, Allah-u Teâlâ’ya yakınlaştıkça kendini sorgulamaya başlıyor. Kim olduğunu, ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Yani kendini tanımaya başlıyor!

Kendini tanımaya başladıkça Allah-u Teâlâ’yı bilmeye başlıyor.  Tıpkı hadîs-i şerifte, “Kendini bilen, Rabbini bilir” denildiği gibi…

İnsan, nefsinden sıyrıldıkça aslını tanıyor. Kendini tanıdıkça nefsinin dayatmalarından sıyrılıyor. Her sıyrılış, kendini biraz daha Allah-u Teâlâ’ya yakınlaştırıyor. Kadim kaynaklarımız, kurban ibadetinin özünde ve altında yatan anlamı bu şekilde tarif ediyor. Fakat insanlar zamanla ibadetlerin altında yatan derin mânâyı unutuyorlar. Bu da ibadetleri yavanlaştırıyor.

Bu yavanlıktan dolayı kimi insan, keseceği hayvanın boyuna, kilosuna ve etine odaklanıyor. İbadetin derin mânâsını anlamaya çalışmıyor.

Bugün küskünler barıştı. Dargınlar kucaklaştı. Birlik ve beraberliğimiz bir kez daha pekişti. Yardımlaşma duygumuz doruğa ulaştı. Kurban kesenler, ihtiyaç sahiplerini sevindirerek mutlu oldular. Şüphesiz bunlar hepimizin ihtiyaç duyduğu harikulâde hisler!

Peki, ya sonrası?

İbadetlerin hiç şüphesiz tıbbî, sosyal, toplumsal ve psikolojik yönü vardır ama bunlar en nihayetinde meselenin ana eksenini oluşturmazlar. İbadetlerin derin mânâları vardır ve asıl maksat, hiç şüphesiz bu derinlerdeki mânâlarda gizlidir.

“Kurban”ın derin mânâsı da kadim kaynaklarımıza göre, bizi Allah’tan uzaklaştıran nefsin gayr-i meşru istek ve arzularının kesilmesi demektir. Bunu yapmadıktan sonra maksat tam anlamıyla hâsıl olmaz ve kurban ibadeti dört güne, hatta birçoğuna göre tek güne sıkışır kalır.

Bu kutlu ibadeti tek güne sıkıştırmamak ve etkisini bütün bir yıl boyunca hissetmek için kurban ibadetinin altında yatan derin mânâya odaklanmalıyız.

Buna en çok muhtaç olduğumuz şu dönemde İslâm âleminin kurban ibadetinin altındaki derinliği yakalamasını diliyorum.

Kurban Bayramınız mübârek olsun!