Kur’ân’ı anlamak ve ahkâmına göre yaşayabilmek (1)

İnsanlık Kur’ân’a sarıldığı, onu doğru anlayıp yorumladığı ve hayatına uyguladığı müddetçe doğru yoldan sapmayacaktır. Çünkü en doğru ve en sağlam yol, Kur’ân yoludur. O, Allah’ın sağlam, kopmayan ipi ve sırat-ı müstakimidir.

İSLÂM’ın temel kaynağı olan Kur’ân, bütün insanlığı ilgilendiren yani mer’i olarak kullanılan dille “evrensel”dir. Yani onun mesajları, kıyamete kadar bütün zamanları kapsayacak ve bütün insanları ve cinleri içine alacak bir özellik taşımaktadır.

Kur’ân, herhangi bir coğrafya, zaman ve ırk endişesi taşımaksızın, bütün beşeriyeti karanlıktan çıkarıp aydınlığa ulaştırmak için indirilmiştir. Kur’ân, insanlığa doğru yolu gösterip dünya ve ahiret saadetine eriştirmek için Yüce Allah’ın indirmiş olduğu son İlâhî kitaptır. Bu cümleden hareketle, gerek beşer olarak, gerekse inananlar topluluğu bağlamında grup, vakıf, dernek, hatta devlet organizasyonu olarak her meselede rehberimiz, Kur’ân ve Resulullah’ın Sünneti olmalıdır.

Yasin Sûresi’nin 70’nci ayetinde, Kur’ân’ın indiriliş amacı kısa ve öz bir ifadeyle ortaya konulurken iki temel sonuca değinilmektedir: Akıl nimetini gereğince değerlendirebilen ve iman ışığının gönlüne girmesini önlemek için özel bir çaba harcamayan yani basireti açık, ruhuyla, aklıyla, yüreğiyle diri olanlar, bu mesajdan gerekli uyarıları alabilecekken; bağnaz biçimde inkârcılığa sarılanlar ise -artık mazeretleri kalmayacağından- cezaya müstahak olacaklar. Böylece, şuurlu varlıkları yaratırken Yüce Allah’ın belirlediği hüküm (Cehennem’i şeytana uyanlarla dolduracağına dair sözü) yerine gelmiş olacaktır.

Bu İlâhî hükme göre hareket etmeli, bütün hayatımızı bu emre göre idame etmeye gayret göstermeliyiz. Akıl nimetini bize veren Hakk’a sığınarak, kabiliyetimiz ölçüsünce Kur’ân hikmetinin bir katresini arz edelim. 

Yüce Allah’ın ezelî kelâmı olan Kur’ân-ı Kerim, on dört asırdan beri insanlığın bütün ihtiyaçlarına cevap vermiştir ve kıyamete kadar gelecek olan insanların ihtiyaçlarına da cevap verecektir. Yeter ki insan onu kabul etsin, ona inansın ve gerektiği şekilde onu okuyup anlayarak hayatında uygulasın.

İnsanlık Kur’ân’a sarıldığı, onu doğru anlayıp yorumladığı ve hayatına uyguladığı müddetçe doğru yoldan sapmayacaktır. Çünkü en doğru ve en sağlam yol, Kur’ân yoludur. O, Allah’ın sağlam, kopmayan ipi ve sırat-ı müstakimidir. Bu Yüce Kitabı Allah’ın Elçisi Hazreti Muhammed (sav) şöyle tarif etmektedir: “Allah’ın kitabı olan Kur’ân’da sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri, kendi aranızda olanların hükümleri vardır. O, doğruyu eğriden ayıran kitaptır. O, hiçbir zaman anlamsız konuşmaz. O, Allah’ın sağlam ipidir. O zikr-i Hakîm’dir. O dosdoğru yoldur. Kötü arzular asla onu hedefinden saptıramaz. Diller onu karıştırıp bozamaz. Âlimler ona doyamaz. Müttakîler ondan usanmazlar. O tekrar tekrar okunmakla eskimez. O, cinlerin işitir işitmez, ‘Biz acayip bir Kur’ân işittik ki doğruya iletir. Derhâl ona inandık’ (Cin, 1-2) dedikleri kitaptır. Onun ölçülerine göre konuşan doğruyu söyler. Ona göre davranan sevap kazanır. Onunla hükmeden âdil olur. Ona çağıran, doğru yola çağırmış olur.” (Kütüb-i Sitte’den)

Yüce Allah, Sâd Sûresi’nin 29’uncu ayetinde, Kur’ân’ı indiriş gayesini şu şekilde bizlere açıklamaktadır: “(Ey Muhammed!) İşte bu (Kur’ân), ayetlerini inceden inceye düşünsünler, akıl sahipleri de öğüt alsınlar diye Sana indirdiğimiz mübârek (feyiz kaynağı) bir kitaptır.” Bu ayetten de anlaşıldığı gibi, Yüce Allah, Kur’ân’ı düşünerek okumamız, anlamamız ve ondan öğüt alarak hayatımızı ona göre yaşamamız için indirmiştir.

Kur’ân’ın bizden diğer bir isteği ise, ayetleri üzerinde düşünmemiz, aklımızı ve zekâmızı kullanmamız ve ihtiva ettiği hakikatlerden ibret almamızdır. İbret aldığımız, bizim için faydalı olan güzel prensipleri hayatımızda uygulamamız gerekir.

(Devam edecek…)