Kültür değişiminde aile ve toplum

Ailedeki problemler bizi ürkütmemeli, ancak görmezden de gelinmemelidir. Bunların daha çok Batı ailesine ait olduğu unutulmamalıdır. Toplumumuzda ailenin kültürel değerleri muhafaza ve nakletmede en önemli biri olduğu özelliğini hâlen sürmektedir.

SOSYAL bir varlık olarak ailenin, insanın yaratılışından beri mevcûdiyeti, çeşitli değişim ve gelişimle devam eder. İnsanın dünyaya gözünü ilk açtığı yer, ailesidir. İnsanların en belirgin özelliği aile ile başlar ve topluluk hayatında şekillenerek devam eder. Çünkü toplu hâlde yaşamanın karmaşık ve somut şekli içinde etkileşim kaçınılmazdır.

Toplumun bir parçası olan her fert kültürel bir varlıktır. Nerede toplumsal hayat varsa, orada bir de kültür vardır. Yani kültür, toplum hayatının ürünüdür, parçasıdır. Bu anlamda hayat için “Aile-toplum-kültür üçgeninden ibarettir” diyebiliriz. Toplumsal hayat, ailenin toplum kültürünü muhafaza ve idame ettirme özelliği ile şekillenir. Ayrıca fert ve aile, siyâsî ve iktisâdî cemiyetlerin içinde sosyal bir varlık şeklinde yerini alır.   

Ailenin statüsü ve gelişmişliği, saygı, sevgi, dayanışma, sadâkat, itaat ve işbölümü, aileyi karakterize eder. Fertlerin evlenmesiyle başlayan süreçle birlikte sahiplenme, kıskançlık, bencillik ve mülk edinme ile çeşitli fonksiyonları üstlenir. Sosyal bir varlık olarak bu fonksiyonlar içinde nüfusun çoğaltılmasına ailenin yaptığı katkı, ekonomik, biyolojik ve psikolojik tatmin, sosyalleşme ve kültürel farklılıklar da süreçte devam eder.     

Fert ve ailenin hayatını idame ettirmesinde en önemli fonksiyonlardan biri biyolojik, diğeri de kültürel yaşama biçimidir. Toplumun bir parçası olan her ferdin kültür anlayışı farklıdır. Milletlerin de kültür anlayışları arasında farklılıklar vardır. Fertlerin ve toplumun kültürel yaşayış ve düşünüş tarzı, günlük münasebetlerimizde, sanatta, edebiyatta, dinde, sevinç ve eğlencelerimizde kendini gösterir.

Zaman içinde kültürel değişimle birlikte toplumun hayata bakışında ve anlayışında da değişimler kaçınılmazdır. Toplum hayatının şekillenmesinde inançlar, değer hükümleri, ananeler, âdetler, zevkler önemli rol oynar. Bir bütün olarak kültür, toplumun yaşayışını etkiler ve dolayısıyla da belirler ve yön verir. Hayata değer katan da kültürdür ve kültürel farklılıklardır.   

Fert, öğrenilmiş davranışlarla kendi hayatına şekil verir. Bu davranışları sonucunda ya vicdanlarında bir kıymet olarak ya da yoz bir kültür olarak karşılığını bulur. Ferdin yaşayışında kıymet hükümleri önemlidir. Çünkü o kıymet hükümleri bir kültürü belirler ve bu da çevreye sirâyet eder. Kültürel kimlik bir milletin dinî, ahlâkî, aklî, estetik, lîsanî, iktisâdî ve fennî hayatının ahenkli bir bütününü teşkil eder. Bu geleneksel birliktelik, millet olmanın önemli bir gereğidir. Topluma şahsiyetini kazandıran, diğer topluluklarla ve milletlerle arasındaki benzer, ortak ve farklı yönleri gösteren de bu kimliktir. Bu kimlik, tarihin seyri içerisinde teşekkül etmiş, o millete mahsus maddî ve mânevî değerlerin ahenkli bütünüdür de.  

Kültürün iki yönüne baktığımızda, maddî kültür, bir grubu meydana getiren fertlerin tipik davranış şekillerini; mânevî kültür ise, toplumun zihinsel faaliyetlerinden, isteklerinden, fertler arası tutum ve davranış şekillerini izhar eder.

Aileler -maddî kültür bir yana- daha ziyâde mânevi kültür olarak inançlar, değerler, normlar ve kültür hükümleriyle teşekkül ederler. Bu hükümler fertlerde, sosyal sınıflarda ve topyekûn toplumda farklı biçimlerde tezahür eder. Toplum, etnik veya sosyal grubun kültürü de içerisinde yaşayışını sürdürür.   

Günümüzde fert, aile ve toplum bakımından en önemli sorunların başında, tarihî ve sosyal evrim bakımından ilkel ağırlıklı kültürün değişmeye başlaması görülebilir. Son yıllarda yerleşik kültür ve beşerî kültür önemli ölçüde yara almaya başlamıştır. Bir toplumun gelişmesinin en önemli saiklerinden olarak ileri kültür gerçeği yadsınamaz. Ancak ileri kültürün tarihî ve sosyal evrimler içerisinde gelişmesini sürdürmesi beklenir. Günümüz gençlerinde başlayan aile içi eğilimlerin başkalaşmasıyla birlikte kültürel bir erozyon gerçeği ile karşı karşıyayız. Geçmişinden kopmaya başlayan, ilericilikle eşdeğer görülen ve küreselleşmeyle birlikte gelişen, değerlerden kopuk bir hayat tarzı egemen olmaya başlamıştır. Sözünü ettiğimiz kültürün farklılaşma eğilimleri ise yabancılaşmayı getirmektedir. Bu yeni yabancı kültürü taşıyıcı süreç, aileyi ve toplumu yakından ilgilendirmektedir.

Ferdin içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını, farklı toplumsal yapı ve kültürlerden gelen fert ve grupların karşılıklı etkileşimleri sonucunda yeni bir senteze ulaşması, beraberinde yeni problemleri de getirmektedir. Şahsiyet gelişimi ve sosyalleşmesiyle devam eden gençlerin bilhassa kültürlenme bakımından hassas bir dengede bulunmakta olduğu gözden uzak tutulamaz. Sözü edilen hassas denge içerisinde bizi en çok ilgilendiren husus, sevgi, saygı, millî ve mânevî değerlere sahip çıkmak, kendi kimliğinden ve özünden kopmamaktır. Dilini, dinini kaybeden fert ve toplum, saygınlığını kaybetse ne olur?!      

Kültürün nesilden nesle nakli ve bu süreç içerisinde ortaya çıkan ve çıkmaya devam eden engelleyici tesirlere karşı tedbirler alınmalıdır. Aile içindeki otoritesinin zayıflaması sonucu aile ferlerinin daha serbest hareket etme imkânına kavuşmuş olması, fertlerin daha özgür gelişmeleri anlamında olumlu, ancak yabancı kültüre odaklanılması açısından da ileride doğabilecek yeni problemler ortaya çıkarabilecektir.     

Fertlerdeki bu yapısal fonksiyonel gelişmeler, daha çok farklı kültürlere mensup ailelerin ortak problemleri niteliğinde gibi görünmektedir. Türk kültür sistemi içinde fertlerde başlayan değişim, farklı ve köklü bir geleneğe sahip olunsa da Türk ailesinin de bu değişim sürecine tâbi olduğunu göstermektedir.   

Ailedeki problemler bizi ürkütmemeli, ancak görmezden de gelinmemelidir. Bunların daha çok Batı ailesine ait olduğu unutulmamalıdır. Toplumumuzda ailenin kültürel değerleri muhafaza ve nakletmede en önemli biri olduğu özelliğini hâlen sürmektedir.        

Fertlerin bozulmasında en büyük etkenlerden bazıları; eğlence merkezleri, müstehcen yayınlar, internet kafeler, zararlı TV kanalları, arkadaş çevresi, şans oyunları, plâjlar ve para karşılığında yapılan ahlâksızlıklar, sosyal etkinlik adı altında gençlerin kötü alışkanlılar edindiği yerler olarak belirtilebilir. Son yıllarda film ve dizilerde evlilik dışı ilişkiler, nikâhsız birliktelikler normal gibi gösterilerek gayr-i ahlâkî ilişkiler gençlere özendirilmektedir. Çeşitli ahlâksızlıkların yayılması, maddî ve mânevî hastalıkların/sorunların artmasına yol açmaktadır.       

Ailenin kendi içindeki yapısal gelişimi ve toplumla ilişkisi açısından sosyal fonksiyonundaki değişmeler düşünüldüğünde, çeşitli bakanlıklara ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir. Kültürel problemler ve eğitim hizmetlerindeki aksaklıklardan kaynaklanan sorunlar iyi tespit edilmeli, değerler eğitimi sözde kalmamalıdır. Aileler kültürel tehlikelere karşı korunmalıdır.