
MESCİD-İ Aksa ilk kıblemiz, ikinci mâbedimiz… Hz. Davut Peygamber’in (as) milattan 9 bin asır önce kurduğu şehir... 400 yıl Osmanlı hâkimiyeti altında kalan şehir… Bizden çalınan toprağımız, bizim mübârek beldemiz…
Dünyaya hâkim olan, kıtalara hükmeden Osmanlı padişahlarının, Mekke ve Medine söz konusu olunca kendilerini o beldenin “hâkimi” değil “hâdimi” diye nitelendirmelerinden de anlıyoruz ki, kutsal beldeye hükümdar değil, hizmetkâr olunur.
Mekke ve Medine’den sonra Kudüs de İslâm âlemi için mübârek, muazzez bir beldedir. Bütün Müslümanların hâdimi ve muhafızı olması gereken şehirdir Kudüs…
Kudüs’ün mahzun tarihini hatırlamadan önce, günümüzde en vahşi savaşlarda, en ilkel kabile ve klanlarda dahi olmayan toplu çocuk mezarları oluşturan İsrail’in Gazze’de yaptıkları kıyımı aklımızda tutarak, bu duruma nasıl gelindiğini inceleyelim.
İsrail’in kan gölüne çevirdiği, masum çocukları ve kadınları katlettiği bu kıyıma şahit oluyor, susuyor ve izliyoruz. Dahası, ülkemizde bu kadar vahşi insan kıyımına, yüreği nasırlaşmış birlerinin “Filistinliler toprak sattı” diyen Arap düşmanı ırkçılar var. Gazze halkı gibi vatanı için her şeyini feda eden, sabırla, ölen yakınlarının cenazesine sarılırken, Allah’a şükreden ve toprakları için cihat meydanını terk etmeyecekleri yeminini eden bu masum kahramanlara dil uzatanlara birkaç sorumuz var…
Dört yüz yıl Osmanlının toprağı olan, ayetle mübârek kılınan, Peygamber Efendimiz’in hadisi şeriflerinde anılan dedelerimizin bergüzarı Kudüs, Osmanlı’nın elinden nasıl çıktı? İsrail kurulduğunda Türkiye ne yaptı? İsrail’in kuruluş süreci nasıl oldu? Osmanlı’nın en zor dönemlerinde dahi toprak alamayan Yahudiler, daha sonra buraya nasıl hâkim oldu? İcmâlen cevap vererek ilerleyelim…
İslâm’ın daha ilk yıllarında Hz. Ebubekir’in Ecdadeyn Savaşı ile kapsına dayanıp daha sonra Yermuk Savaşı’yla yolları açılan şehir, Hz. Ömer’in secaati, azâmeti, mücahitliği karşısında Bizans’ın kendi elleri ile teslim ettiği şehir… Hz. Ömer’in fethinden sonra yine İslâm hâkimiyetinden çıkan Kudüs’ü bu sefer Selahaddin Eyyubi Hıttın Savaşı ile yeniden İslâm toprağı kılmıştı, mururu zaman ile bu mübârek belde yine elimizden çıkmış, bu defa kaybettiğimiz Kudüs’ü Yavuz Sultan Selim Mercidabık Savaşı’yla Osmanlı toprağı yapmıştı.
Kudüs’ün nasıl İslâm toprağı olduğunu hatırladıktan sonra, Osmanlıdan nasıl çıktı? Bu meşum günlere nasıl gelindi? Bu hazin sona gelinmesindeki saikler nelerdi? Bu konunun tarihî perspektifini hatırlayalım…
II. Dünya Savaşı’nda sonra iki erkli olan dünya, Amerika ve Rusya’nın sömürgeci ellerine kalmıştı. Kapitalist Amerika, komünizmin beşiği Rusya, dünyayı sömürmekte at başı gidiyorlardı.
İsrail henüz doğmamıştı. İngiliz devleti İsrail’in annesi, Amerika babası olacaktı. Bu veledi zina olan İsrail’in arkasında dünyayı sömüren Amerika ve Amerika’yı doğuran İngiltere olacak, onu besleyecek, şımartıp Ortadoğu’nun kalbine virüs gibi gönderecekti. Zira kendi etnik ve dinî gruplarının en dominantı Siyonist vatandaşları olmasından, bürokratlar ve diplomatlar arasında Yahudi olanların emir eri olmalarından mütevellit, kapitali elinde tutan Siyonist lobileri yüzünden bilhassa Amerika ve İngiltere, İsrail’i şımartacaktı. Almanlar da geçmişte yaptıkları Holokost ayıbı yüzünden, canavarlaşmış İsrail’in yaptıklarına çanak tutacaktı.
Sinsi şekilde dünyayı sömürmekte mahir olan İngiltere, ilk defa Kudüs’te Yahudi devleti kurulması fikrini ortaya atıp bunun için deklarasyon hazırlayacaktı. Balfour 1917’de bu fikrini hayata geçirmek için çalışacaktı. Balfour’u yüreklendiren saik, kendisinden bir sene önce kapalı kapılar ardında Osmanlı pastasını paylaşmak için beynelmilel kanunları yok sayarak eşkıya mantığı ile yapılan Sykes- Picot anlaşması idi.
Tarihin bütün sayfalarını toplayıp bir sonuç çıkarınca… “Osmanlı toprağı olan Filistin-Kudüs bizden nasıl çıktı?” sorusu sorulunca, “Kulağın çınlasın CHP!” diyesim var. Ne ilginçtir, “Araplar sırtımızdan vurdu!”, “Filistinliler toprak sattı!” diyen de aynı güruh! Osmanlı toprağı olan Kudüs’ü nasıl verdik? Kulağın çınlasın CHP!
Sykes-Picot’u anlamadan Kudüs’ün elimizden çıkma sürecini sağlıklı değerlendiremeyiz. Genelde Ortadoğu, özelde İslâm toprağı olan ve “Bereketli Hilâl” denilen kısmı da kapsayan kökü Mezopotamya’ya kadar giden bu kadim toprakları sadece İngilizlere bırakmak istemeyen bütün ülkeler sinek gibi üşüşmüş, gizli anlaşmalarla burada toprak paylaşma yoluna gitmişlerdi.
Fransa pay almak için Beyrut eski konsolosu François Georges Picot’yu özel temsilci olarak yolladı. İngiltere de Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sir Mark Sykes’ı görevlendirdi. 3 Ocak 1916’da İngiltere ve Fransa, Irak, Filistin, Ürdün ve Suriye’yi paylaşıyorlardı. 1916’da Sykes-Picot gizli anlaşmasıyla Filistin ve Suriye toprakları İngiliz ve Fransızlar arasında paylaşılmış, daha sonra San-Remo Konferansı’nda bu anlaşma hayata geçirilmiştir. Bu paylaşımların ardındaki asıl niyet ise dünyanın her yerine yayılan, gittikleri her yerde kaos çıkaran Siyonistleri bir araya toplayıp güçlü Siyonist bir devlet kurmak olacaktı.
Sorumuza tersinden başlayıp soralım: İsrail’in kurulması Balfour Deklarsyonu ile başladı, Balfour Sykes-Picot ile şekillendi. Peki gizli anlaşmanın zemini nasıl hazırlandı? Bu coğrafya Müslümanlara ait bir yer iken, burada İslâm bayrağı dalgalanırken nasıl oldu da İsrail gibi prematüre bir devlet kuruldu?
Ağustos 1915 ve Mayıs 1916’da Beyrut ve Şam’da İttihat ve Terakki Partisi’nin İslâm karşıtı söylemleri, Müslüman Arap, Türk, Kürt bütün halkın tepkisini alıyordu. İngilizler, Araplara zulüm yapan Cemal Paşa’yı Nilli Cemiyeti ile kandırırken, Arapları da İttihat ve Terakki’ye karşı kışkırtıyordu. İngiltere, Arap ayaklanmasını çıkardıktan sonra askerî alanda da bir kırılma yaşanmasını istiyordu.
Kudüs Osmanlı toprağı idi. Gözünü kırpmadan canını ortaya koyan Mehmetçik bu topraklar için ölmeyi şeref sayarak cephelerde canhıraş savaşıyordu. İngiliz birlikleri Filistin’e komutan General Allenby idaresindeki ordu ile saldırıyordu, biz Almanlarla müttefik olduğumuz için ordumuzun başında Alman kumandanlar vardı. İngilizlere karşı Kanal ve Filistin cephesinde birlikte bir ordu kurulması kararı alındı. Bağdat’ın İngiliz işgali üzerine “Yıldırım Orduları” kuruldu. Enver Paşa’nın onayı ile Alman İmparatoru 2. Wilhelm emrinde Yıldırım Ordu Komutanlığı’na Falkenhayn atandı. Mustafa Kemal’in Falkenhayn ile anlaşamadığı detaylıca pek çok kaynakta anlatılır. Hatta Mustafa Kemal kendi anılarında, Falkenhayn’nın kendisine altınlar verdiğini, ancak sonradan onları iade ettiğini yazar. Falkenhayn’la birlikte çalışmaktan rahatsız olan Mustafa Kemal’in istifa ettiğini, o dönem hastalığa yakalanıp Macaristan’da tedavi olduktan sonra İstanbul’a döndüğünde Padişah’ın tekrar görevlendirmesi üzerine yine Filistin-Kanal cephesine gittiğini anlatan tarihî kaynaklar, 2. Ordu Komutanlığı’ndan 7. Ordu Komutanlığı’na getirildiğinde Tuğgeneral Mustafa Kemal’in pek çok konuda Alman komutanla ters düştüklerini ve Mustafa Kemal’in bu cephedeki hezimetimizden sonra yine istifa ettiğini yazar.
Mareşal Falkenhein’dan sonra üç ordunun Ordular Komutanı, Liman Von Sanders olmuştur. Mustafa Kemal, onunla da anlaşamamıştır. Daha sonra Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Liman Von Sanders’e verilen Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’nı Mustafa Kemal Paşa’ya vermiştir fakat Nablus Meydan Muharebesi’nde Mustafa Kemal’in emrindeki 7. Ordu savaşı kaybedince, Filistin, İngilizlerin eline geçmiştir. Bazı kaynaklara göre Osmanlı 10 bin ölü, 20 bin yaralı, 75 bin esir vermiştir.
Nihayetinde Filistin cephesi düştü, savaşı kaybettik. İngiliz General Allenby 1917’de Kudüs’e girdiğinde “İşte şimdi Haçlılar hedefine ulaştı!” diyerek tarihin sayfalarına bizim için acı bir söz bırakıyordu.
Tarihçiler, Filistin-Kanal Cephesi’ndeki yenilgiyi farklı farklı sebeplere dayandırsa da bu uzun konuyu burada mücmel anlatmanın mümkün olmadığından hakikatleri tarihin sayfalarına bırakıp dünden bugüne Kudüs, İsrail ve CHP başlığımızla devam edelim.
Tarihin sayfaları bize daha neler neler anlatıyor? İsmet İnönü dönemine bakalım: 1948’de İsrail kurulduğunda ilk tanıyanlardan biri Müslüman ülke Türkiye idi. Türkiye’de o zaman CHP yani İsmet İnönü hükûmeti yönetimdeydi. Bizden kopan toprak parçamızda kurulan Yahudi devletini ilk tanıyan Amerika, akabinde İsmet İnönü hükûmeti oldu.
Yıllar sonra yine bir CHP’li, Bülent Ecevit, İsrail çocukları öldürmeye başladığında bunun cinayet olduğunu ifade etmiş ama parti içindeki baskıdan hemen sonra ertesi gün İsrail’in katliamlarını meşru gösteren “Bu İsrail’in iç meselesi” açıklamasıyla geri adım atmıştı.
Günümüzde ise kadın, yaşlı, çocuk demeden kıyım yapan, deri bankası kurarak esirlerinin derisini yüzen, vampir gibi kan emici İsrail ve arkasındaki güçlere karşı duran, vatan topraklarını savunan HAMAS’a “terörist” diyen bir CHP’li, Özgür Özel çıkacaktı; sonra da halkın tepkisinden çekinip Gazze’yi reklâm malzemesi yapmaya kalkacaklardı.
Tarihin bütün sayfalarını toplayıp bir sonuç çıkarınca… “Osmanlı toprağı olan Filistin-Kudüs bizden nasıl çıktı?” sorusu sorulunca, “Kulağın çınlasın CHP!” diyesim var. Ne ilginçtir, “Araplar sırtımızdan vurdu!”, “Filistinliler toprak sattı!” diyen de aynı güruh!
Osmanlı toprağı olan Kudüs’ü nasıl verdik? Kulağın çınlasın CHP!