
SON günlerde bazı
siyâsetçilerin ve bir kısım parti yöneticilerinin çeşitli plâtformlarda (Meclis
kürsüsü, Meclis Genel Kurulu, Meclis parti grubu toplantı odası kürsüsü, meydan
konuşmaları, belediye mâkâmları ve benzeri yerlerde) gerek ağız diliyle,
gerekse beden diliyle yaptıkları küfürlü konuşmalar, maalesef toplumun gündemini
sürekli olarak meşgûl etmektedir.
Böylesi
bir durum, siyâsetin ve siyâsetçilerin geldiği noktayı ve içine düştükleri
seviyeyi göstermesi bakımından ibret vericidir.
Aslında
onları da pek fazla kınamamak gerekir. Onları oraya oylarıyla taşıyan bizler
değil miyiz? Biz nasılsak, onlar da öyledir. Böyle bir kumaştan ancak böyle bir
elbise çıkar.
Konu,
yumurta tavuk meselesidir. Yumurta mı tavuktan çıkmış, tavuk mu yumurtadan
çıkmış? Aynı şey! Böyle bir toplumdan, olsa olsa böyle siyâsetçi profilleri
çıkar. Yani küfürbaz toplumdan ancak küfürbaz siyâsetçiler çıkar.
Az
sayıda da olsa, toplumdaki temiz, efendi, nezih insanları tenzih ederek ve
istisna tutarak söylüyorum ki, maalesef toplumumuz, küfürbaz bir toplumdur!
İnanmayanlar
sokakta, meydanda, çarşıda, pazarda, hülâsa hayatın her alanında etrafındaki
insanlara bir baksınlar bakalım, ne görecekler, neler işitecekler…
Hatta
eğitim kurumlarına, televizyonlardaki canlı yayın tartışma programlarına,
dizilerdeki konuşmalara, sinema salonlarına, tiyatro sahnelerine,
stadyumlardaki futbol maçlarında yapılan tezâhüratlara, sosyal medyada
yazılanlara, çizilenlere bir baksınlar bakalım, ne galiz, ne ahlâksız küfürlere
şahit olacaklar...
Anadolu’ya
gidin ve insanların gündelik konuşma dillerine bir bakın bakalım, gün görmedik
ne küfürlü konuşmalar duyacaksınız.
İşte
biz buyuz ve böyle bir toplumuz maalesef! Bunu hiç kimse inkâr edemez.
Neden
böyle olmaktadır?
Peki,
bu durum neyin göstergesidir? Henüz daha medenî bir toplum olamadığımızın
göstergesidir. Bu gidişle de daha uzun yıllar olamayacağız demektir.
Ben
yazılarımda sık sık vurgularım, “Biz henüz tam mânâsıyla medenî bir toplum inşâ
edemedik maalesef”. Hâlâ câhilî bedevî bir toplum olmanın emârelerini
göstermekte, izlerini taşımakta ve dahi sancılarını çekmekteyiz. İşte meselenin
özünde yatan temel sorun budur!
İbn-i
Haldûn’un deyimiyle hadarî değil, bedevî bir toplum…
Ama
hadarîliği (medenîliği) ve bedevîliği salt şehirleşme ve kırsal kesimde yaşama
olgusu üzerinden ve dahi iktisâdiyyat nokta-i nazarından değerlendirmeyelim.
Aynı zamanda sadece eğitim boyutu üzerinden de değerlendirmeyelim.
Evet,
bütün bunlar bir toplumun medenîleşme sürecine çok önemli katkılar sağlar ama
hiçbiri medenî toplum veya medenî bir fert olmak açısından tek başına yeterli
değildir.
Öyle
olsaydı, okumuş-yazmış, şehirlerde doğmuş-büyümüş, iktisâden de belli bir
noktaya gelmiş insanların, siyâsetçilerin ve parti liderlerinin daha efendi,
daha nezih, daha zarif, daha kibar, daha beyefendi ve daha hanımefendi olmaları
gerekmez miydi?
Böyleler
mi, değiller mi, varın, artık siz karar verin!
Özlü
sözler
Şu
sözler herhâlde boşuna söylenmemiştir:
“Benim
oğlum binâ okur, döner döner yine okur!”
“Mey
biter, sâki kalır. Her renk solar, hâki kalır. İlim insanın cehlini alsa da,
mayasında varsa eşeklik, bâki kalır!”
Bir
de Kur’ân’ın sesine kulak verelim:
“Tevrat’la
yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan
eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne
kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Cum’a Sûresi,
5’inci âyet, Diyânet İşleri Meâli, Yeni)
Siz,
sanıyor musunuz ki bu hüküm sadece Yahudileri bağlar. Allah’ın hükmü herkesi
bağlar. Şimdi, Müslümanların bu âyetle olan imtihanını bir düşünün bakalım,
görünüm nasıl bir manzara arz ediyor?
Gerçek
medenîlik
İşte
gerçek mânâda medenîlik; efendilik, beyefendilik, hanımefendiliktir.
İşte
gerçek mânâda medenîlik; nezâhettir, zarâfettir, letâfettir, kibarlıktır.
İşte
gerçek mânâda medenîlik; temizliktir, dürüstlüktür, doğru sözlülüktür.
İşte
gerçek mânâda medenîlik; güzel sözlü, temiz özlü olmak demektir.
İşte
gerçek mânâda medenîlik; kibâr-ı kelâm, ahlâkı tam olmak demektir.
İşte
gerçek mânâda medenîlik; numûne-i imtisâl (rol model), üsve-i hasene (güzel
örnek) olmak demektir.
İşte
gerçek mânâda medenîlik; hakikî bir ilim, hakikî bir eğitim demektir.
İşte
gerçek mânâda medenîlik; empatik, sempatik, diğerkâm olmak demektir.
İşte
gerçek mânâda medenîlik; haktır, hukuktur, adâlettir.
İşte
gerçek mânâda medenîlik; “el Medînetü’l Fâzıla”da olduğu gibi gerçek bir
şehirleşme ve gerçek mânâda medenî bir toplum demektir.
Toplumun ve
siyâsetçilerin çoğunun küfürbaz olması, aslında sosyolojik ve antropolojik bir
meseledir. Sosyoloji ve antropoloji bilimlerinin ilgi alanına giren bu meseleyi
bu bilim dallarıyla uğraşanların incelemesi gerekir.
Çünkü bu tür
olumsuz olguların kültürel ve ahlâkî boyutları zaman içerisinde davranış
kalıpları ve yaşam biçimi hâline dönüşünce, hele de bunu topluma örnek olması
gereken insanlar ve siyâsetçiler yapınca, işte o zaman beşerî münâsebetler
açısından toplum bünyesinde önemli kırılmalar olmakta ve etkileri dalga dalga
yayılarak tehlikeli toplumsal travmalarla sonuçlanmaktadır. Herhâlde bunu
yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Dolayısıyla küfürbaz insanları ve küfürbaz siyâsetçileri çok olan bir toplumun bünyesinden medenî bir toplumun çıkmasını beklemek, hayâlden öte bir ütopyadır ne yazık ki!