Küfürbaz toplum, küfürbaz siyâset

Bu tür olumsuz olguların kültürel ve ahlâkî boyutları zaman içerisinde davranış kalıpları ve yaşam biçimi hâline dönüşünce, hele de bunu topluma örnek olması gereken insanlar ve siyâsetçiler yapınca, işte o zaman beşerî münâsebetler açısından toplum bünyesinde önemli kırılmalar olmakta ve etkileri dalga dalga yayılarak tehlikeli toplumsal travmalarla sonuçlanmaktadır. Herhâlde bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Dolayısıyla küfürbaz insanları ve küfürbaz siyâsetçileri çok olan bir toplumun bünyesinden medenî bir toplumun çıkmasını beklemek, hayâlden öte bir ütopyadır ne yazık ki!

SON günlerde bazı siyâsetçilerin ve bir kısım parti yöneticilerinin çeşitli plâtformlarda (Meclis kürsüsü, Meclis Genel Kurulu, Meclis parti grubu toplantı odası kürsüsü, meydan konuşmaları, belediye mâkâmları ve benzeri yerlerde) gerek ağız diliyle, gerekse beden diliyle yaptıkları küfürlü konuşmalar, maalesef toplumun gündemini sürekli olarak meşgûl etmektedir.

Böylesi bir durum, siyâsetin ve siyâsetçilerin geldiği noktayı ve içine düştükleri seviyeyi göstermesi bakımından ibret vericidir.

Aslında onları da pek fazla kınamamak gerekir. Onları oraya oylarıyla taşıyan bizler değil miyiz? Biz nasılsak, onlar da öyledir. Böyle bir kumaştan ancak böyle bir elbise çıkar.

Konu, yumurta tavuk meselesidir. Yumurta mı tavuktan çıkmış, tavuk mu yumurtadan çıkmış? Aynı şey! Böyle bir toplumdan, olsa olsa böyle siyâsetçi profilleri çıkar. Yani küfürbaz toplumdan ancak küfürbaz siyâsetçiler çıkar.

Az sayıda da olsa, toplumdaki temiz, efendi, nezih insanları tenzih ederek ve istisna tutarak söylüyorum ki, maalesef toplumumuz, küfürbaz bir toplumdur!

İnanmayanlar sokakta, meydanda, çarşıda, pazarda, hülâsa hayatın her alanında etrafındaki insanlara bir baksınlar bakalım, ne görecekler, neler işitecekler…

Hatta eğitim kurumlarına, televizyonlardaki canlı yayın tartışma programlarına, dizilerdeki konuşmalara, sinema salonlarına, tiyatro sahnelerine, stadyumlardaki futbol maçlarında yapılan tezâhüratlara, sosyal medyada yazılanlara, çizilenlere bir baksınlar bakalım, ne galiz, ne ahlâksız küfürlere şahit olacaklar...

Anadolu’ya gidin ve insanların gündelik konuşma dillerine bir bakın bakalım, gün görmedik ne küfürlü konuşmalar duyacaksınız.

İşte biz buyuz ve böyle bir toplumuz maalesef! Bunu hiç kimse inkâr edemez.

Neden böyle olmaktadır?

Peki, bu durum neyin göstergesidir? Henüz daha medenî bir toplum olamadığımızın göstergesidir. Bu gidişle de daha uzun yıllar olamayacağız demektir.

Ben yazılarımda sık sık vurgularım, “Biz henüz tam mânâsıyla medenî bir toplum inşâ edemedik maalesef”. Hâlâ câhilî bedevî bir toplum olmanın emârelerini göstermekte, izlerini taşımakta ve dahi sancılarını çekmekteyiz. İşte meselenin özünde yatan temel sorun budur!

İbn-i Haldûn’un deyimiyle hadarî değil, bedevî bir toplum…

Ama hadarîliği (medenîliği) ve bedevîliği salt şehirleşme ve kırsal kesimde yaşama olgusu üzerinden ve dahi iktisâdiyyat nokta-i nazarından değerlendirmeyelim. Aynı zamanda sadece eğitim boyutu üzerinden de değerlendirmeyelim.

Evet, bütün bunlar bir toplumun medenîleşme sürecine çok önemli katkılar sağlar ama hiçbiri medenî toplum veya medenî bir fert olmak açısından tek başına yeterli değildir.

Öyle olsaydı, okumuş-yazmış, şehirlerde doğmuş-büyümüş, iktisâden de belli bir noktaya gelmiş insanların, siyâsetçilerin ve parti liderlerinin daha efendi, daha nezih, daha zarif, daha kibar, daha beyefendi ve daha hanımefendi olmaları gerekmez miydi?

Böyleler mi, değiller mi, varın, artık siz karar verin!

Özlü sözler

Şu sözler herhâlde boşuna söylenmemiştir:

“Benim oğlum binâ okur, döner döner yine okur!”

“Mey biter, sâki kalır. Her renk solar, hâki kalır. İlim insanın cehlini alsa da, mayasında varsa eşeklik, bâki kalır!”

Bir de Kur’ân’ın sesine kulak verelim:

“Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Cum’a Sûresi, 5’inci âyet, Diyânet İşleri Meâli, Yeni)

Siz, sanıyor musunuz ki bu hüküm sadece Yahudileri bağlar. Allah’ın hükmü herkesi bağlar. Şimdi, Müslümanların bu âyetle olan imtihanını bir düşünün bakalım, görünüm nasıl bir manzara arz ediyor?

Gerçek medenîlik

İşte gerçek mânâda medenîlik; efendilik, beyefendilik, hanımefendiliktir.

İşte gerçek mânâda medenîlik; nezâhettir, zarâfettir, letâfettir, kibarlıktır.

İşte gerçek mânâda medenîlik; temizliktir, dürüstlüktür, doğru sözlülüktür.

İşte gerçek mânâda medenîlik; güzel sözlü, temiz özlü olmak demektir.

İşte gerçek mânâda medenîlik; kibâr-ı kelâm, ahlâkı tam olmak demektir.

İşte gerçek mânâda medenîlik; numûne-i imtisâl (rol model), üsve-i hasene (güzel örnek) olmak demektir.

İşte gerçek mânâda medenîlik; hakikî bir ilim, hakikî bir eğitim demektir.

İşte gerçek mânâda medenîlik; empatik, sempatik, diğerkâm olmak demektir.

İşte gerçek mânâda medenîlik; haktır, hukuktur, adâlettir.

İşte gerçek mânâda medenîlik; “el Medînetü’l Fâzıla”da olduğu gibi gerçek bir şehirleşme ve gerçek mânâda medenî bir toplum demektir.

Bilimsel boyut ve sonuç

Toplumun ve siyâsetçilerin çoğunun küfürbaz olması, aslında sosyolojik ve antropolojik bir meseledir. Sosyoloji ve antropoloji bilimlerinin ilgi alanına giren bu meseleyi bu bilim dallarıyla uğraşanların incelemesi gerekir.

Çünkü bu tür olumsuz olguların kültürel ve ahlâkî boyutları zaman içerisinde davranış kalıpları ve yaşam biçimi hâline dönüşünce, hele de bunu topluma örnek olması gereken insanlar ve siyâsetçiler yapınca, işte o zaman beşerî münâsebetler açısından toplum bünyesinde önemli kırılmalar olmakta ve etkileri dalga dalga yayılarak tehlikeli toplumsal travmalarla sonuçlanmaktadır. Herhâlde bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.

Dolayısıyla küfürbaz insanları ve küfürbaz siyâsetçileri çok olan bir toplumun bünyesinden medenî bir toplumun çıkmasını beklemek, hayâlden öte bir ütopyadır ne yazık ki!