Kudüsçe mücadele

Kudüs duvarlarında Süleyman’ın (as) izinin olduğu, toprağında Yavuz’un fethinin koktuğu, göğünde Mi’râcın güneş gibi doğduğu Muhbir-i Sâdık’ın namazı felâh için aldığı, Selahaddin’in rüyası, secdede gözü yaşlı anaların duasıdır Kudüs...

BAZI şehirlerin gözleri vardır “surlarında delik delik”. O gözler tarihin en yorgun şahitleridir. Ve bazı şehirlerin ruhu vardır, uçakla sınırlarına girince damarlarında hissettiğin…

Gözünü bir an kapatıp onu hayâl ettiğinde tüylerinin diken diken olduğu, işgal edilmiş bir vatan, yorgun o ruhu bazı zamanlar dua kadar sıcak ve kucaklayıcı bir ruha dönüştürür ve okşar başını. Kudüs de öyle şehirlerdendir. Mekke gibi, Medine gibi, İstanbul gibi, içinde yaşamışlardan, orayı övenlerden mütevellit müşerreftir o nezih mekânlar…

İlk kıblemiz, üçüncü haremimiz, yârimiz, sevdâmız, anamız, gayemiz... Kudüs’ü anlamak, onu bu durumdan kurtarmak için Kudüs’ü okumak, diyalektiğini tahlil etmek temel vazifemiz. İçselleştirmek coğrafî bir mesele değil, ahlâkî, imanî, Muhammedî bir dâvâ olduğunu hücrelerimize kadar hissetmek gerekir.

Öncelikle artık toprakların değil, zihinlerin ve kalplerin fetih veya işgal edildiğini anlamak ve kalplerdeki Kudüs’ü özgürleştirmek gerekir. Dış mihraklara karşı “Bizi işgal değil, ancak ve ancak birkaç gün meşgul edersiniz” diyerek rest çekmek, Erbakan Hoca’nın dediği gibi, “Bir gün gelecek, İsrail’e öyle bir tokat atacağız ki bütün hayatı gözlerinin önünden Gazze Şeridi gibi geçecek” demek, Muhammedî bir hareket olacaktır.

Hayata ve olaylara Kudüsçe bir bakış açısı, zorluklara karşı Kudüsçe bir direniş, zulme karşı Kudüsçe bir taş idrakimiz olsun!

Bize Yevm-i Karar’da, “Ey Müslümanlar, Aksâ’da zülüm varken ne yaptınız?” denildiğinde, “Elimizden dua geliyordu, dua ettik; kalemimiz vardı, Kudüs’ü yazdık; sözümüz vardı, Kudüs’ü anlattık” diye cevap vermek, bizi Allah’ın huzurunda mahcup eylemesin!

Dedim ya, “zulme karşı bir taş”… İşte o sapan taşı, tâ zamanın öte ucunda ıslık olup bizlere özgürlük türküleri, Siyonizme ise işkence oluyor. Kulağımızdaki ıslık sesi, tarihin sesi olup çınlıyor. Ve şair, o tarihi çok iyi işitmiş olmalı ki, “Bir sapan ıslığıydı/ küçücük yürekleri tutuşturan/ yankısı/ zamanın öte ucundan/ Rachel’in ayak seslerine karışıverdi/ portakal bahçelerinden geçerek” diyordu.

Portakal bahçelerine bombaların gübre olduğu şehir Gazze… Rachel Corrie, “Zulüm bizdense, ben bizden değilim!” diyerek insanlığın, Melekü’l-Mevt’in ruhumuzu ayırması ile nihayete eren bu yolculuğunda tabelâ mahiyetinde olacak o sözü korkusuzca tankın altında ezilerek can vermişti şahadetine bir şehadet kala. Peki, ya sapan taşı neydi ya da o mücahitler sapanla paralı askerlere taş atarken askerler neden aciz kalıyorlardı?

Tâ zamanın öte ucundan derstir bizlere o sapan taşı. Dâvûd (as) ile Calut savaşıyordu. Dâvûd’un (as) ordusu Calut’un ordusuna karşı meydana çıkmıştı. Ve şöyle dua ettiler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.” Rabbimiz onların bu duasını işitti ve Kahhar İsm-i Şerîfini kâfir ordusu üstünde tecelli ettirdi.

Calut, iri yarı, güçlü kuvvetli bir komutandı. Dâvûd (as), onu bir sapan taşı ile öldürdü.

İşte şimdi Filistinli Muhammedî çocukların ellerindeki sapan taşı, Dâvûdî bir mânâya delâlet ediyor. O zaman Dâvûd’un (as) ümmeti İsrailoğulları (Yahudiler), o zamanki hakikat olan din üzere idiler ve zulme karı inanmış bir duruş sergilediler. Allah onları muzaffer eyledi. Şimdi ise çocuk mücahitlerin sapan taşı ile zulme meydan okuyuşunun mânâsı, Siyonist askerlerin kalplerine işte böylece korku salıyor. Hâli okuduğumuzda anladığımız şu ki, İsrail, “Dâvûd’un (as) zulmü yıktığı gibi bizi de bu sapan taşları yıkacak” diyor ve korkuyor. O taş, mücadelenin Kudüsçesidir.

Kudüs duvarlarında Süleyman’ın (as) izinin olduğu, toprağında Yavuz’un fethinin koktuğu, göğünde Mi’râcın güneş gibi doğduğu Muhbir-i Sâdık’ın namazı felâh için aldığı, Selahaddin’in rüyası, secdede gözü yaşlı anaların duasıdır Kudüs.

Nerede olursak olalım, yürüyünce ayaklarımıza Kudüs gücü gelir. Calutlara hezimet, Kudüs’e Dâvûdî bir zafer nasip olur inşallah!

Özgür Kudüs’te görüşmek duasıyla…